Ömür Boyu Yenileme Garantisi

Ömür Boyu Yenileme Garantisi

SEDDK, Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği’nde bazı değişiklikler yaptı. Bu değişiklikler, bir yılı aşkın bir süredir sektörde tartışılıyordu. Yönetmelik değişikliği; ömür boyu yenileme garantisi, bekleme süresi ve veri paylaşımı gibi bazı öne çıkan başlıklarda kendini göstermektedir.  Başta sigortalılara yönelik olan olumlu değişikliklerin etkileri, önümüzdeki dönemde yaşanacaktır.

Geçtiğimiz hafta, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği’nde bazı değişiklikler yaptı. 20 Ekim 2025 tarih ve  33053 sayılı Resmî Gazete’de yer alan bu değişiklikler, bir yılı aşkın bir süredir sektörde tartışılıyordu.

2025 Eylül Türkiye Sigorta Birliği verilerine göre, 146.7 milyar TL. prim üretimi ve 9 milyonu aşan özel sağlık sigortalı bulunmaktadır. 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek olan bu Yönetmelik  değişikliği; ömür boyu yenileme garantisi, bekleme süresi ve veri paylaşımı gibi bazı öne çıkan başlıklarda kendini göstermektedir.

Ömür Boyu Yenileme Garantisinde Asgari Koşullar Belirlendi

Ömür boyu yenileme garantisi, belirli şartlar yerine getirildiğinde, sigorta şirketinin müşterisine yaşadığı sürece sağlık sigortasını aynı şartlarda yenileyeceği sözünü vermesi olarak tanımlanır. Ömür boyu yenileme garantisi verme sürecinin işleyişi şirketlere göre değişmektedir. Dolayısıyla, kişi özel sağlık sigortası sigorta şirketinin belirlediği şartlarda poliçesini yenilerse, ömür boyu yenileme garantisi alınmış olur, özel sağlık sigortası da tedavi masraflarını karşılar.

Yönetmelik değişikliğiyle, sigorta şirketleri 60 yaş altı sigortalıların tamamına ömür boyu yenileme garantili sigorta poliçe sunmak için; ara vermeden en az 3 yıl şirketin sigortalısı olma ve bu sürede ödenen tazminatların sigortalının ödediği prime oranının yüzde 80’in altında kalması şartı ile aranacak. Sigorta ettirenin talebine göre de, ömür boyu yenileme garantisi içeren veya içermeyen poliçeler oluşturulabilecek.

En basitiyle, kişi üç yılın toplamında 1 milyon lira prim ödeyip, sigorta şirketi de bu kişi için üç yılda toplam 850 bin liralık sağlık harcaması yaptıysa, sigorta şirketi kişiyi ömür boyu yenileme garantisinden yararlanamayacak.

Sigortalıya ömür boyu yenileme garantisi alan sigortalının, artan sağlık harcamaları nedeniyle;

hem sigorta kapsamı daraltılamayacak,

hem katılım payı yükseltilemeyecek,

hem de sürprim olarak bilinen bir önceki yıldan daha fazla bir prim (ek primödemesi mümkün olmayacaktır.

Şartlar Sigortalı Lehine Değişebilecek

Ömür boyu yenileme garantisinin şartlarındaki değişiklikler aynı planda kalınması durumunda sigortalı aleyhine olursa yapılamayacak, farklı güvence gibi anlaşılabilecek şekilde değişikliklere izin verilmeyecek. Sigorta poliçelerinde yenilemeye bağlı avantajlar sunulması durumunda, ömür boyu yenileme garantisinden farkına ilişkin bilgilendirme yapılacak.

Sigortacı ömür boyu yenileme garantisini ilk kez verdiği poliçede, değerlendirme şartlarına uygun olanlara bu güvenceyi verecek, ilgili şartları açıkça belirtilecek ve daha önce de belirtildiği gibi daha sonra sigortalı aleyhine değiştiremeyecek.

Grup poliçesi kapsamındaki sigortalılara katılım sertifikası verilecek, grup kapsamında ömür boyu yenileme garantisi alarak ayrılan sigortalılar, özel şartlarda belirtilen süre içinde başvururlarsa, sigortalılıkları şirketin aynı veya en yakın bireysel poliçelerinden biriyle sürdürebilecek yani sigortalının ömür boyu yenileme garantisi devam edebilecek.

Sigorta Şirketi Değişse de Ömür Boyu Yenileme Yenisinde Sürecek

Sigorta şirketleri arası geçişe yönelik düzenlemelerde, sigortalı kazandığı hakların devamını başka şirkete geçişinde isteyebilecek, geçişe ait şartlar, özel şartlarda belirtilecek, geçişe esas bilgiler şirketler arasında doğrudan paylaşılamayacak. Şirket, böyle bir durumda, sigortalıya ait gerekli verileri, 5 iş gününde Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi’ne iletecek. Sigortalının kazandığı hak ve yükümlülüklerinin hastalık ve sağlık sigortası branşında faaliyette bulunan başka bir şirkete geçişi ve sözleşmenin geçiş yapılan şirkette devamı talep edilebilir. Geçiş işlemi, yeni şirketin koşulları çerçevesinde ve kabulü hâlinde gerçekleşecek. Daha geniş kapsamlı bir sigorta poliçesi isteği durumunda ise, ömür boyu yenileme garantisini sağlayan yeni şirket teminat içeriğini yeniden değerlendirilecek.

Bekleme Süresi İlk Sigorta Döneminde Uygulanacak

Poliçe başlangıcından itibaren sigortalının bazı sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için geçmesi gereken süre, bekleme süresi olarak tanımlanır ve bu sürede belirli teminatlar kullanılamaz. 3 aydan 12 aya kadar değişmekle birlikte, doğum, göz ve diş gibi teminatlarda daha uzun süre örnekleri de vardır. Bu süreler, sigorta şirketi poliçe şartlarına göre farklılıklar gösterebilir.

Yönetmelik değişikliğine göre, belirlenen bekleme süreleri ve bu kapsamdaki rahatsızlıklar poliçede belirtilecek, her bir teminatın yalnızca ilk sigorta dönemini içerecek, aynı teminatla yenilenen poliçelerde tekrar uygulanmayacak. Bekleme süresi tamamlandıktan sonra yeni bir sigorta şirketine geçildiğinde, SEDDK tarafından belirlenmiş özel durumlar dışında, bekleme süresi uygulanmayacak. Bekleme süresi dolmadan yeni bir sigorta şirketine geçildiğinde ise yenisinin uygulayacağı bekleme süresi öncekinde düşülecek. Bekleme süreleri gerektiren poliçelerde ise şartları SEDDK belirleyecek.

Kişisel Bilgiler 10 Yıl Saklanacak

Yönetmelik gereği, sağlık sigortası ile ilgili geçmişe ilişkin sigortalı verileri, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu ve/veya kişinin beyanından alınarak oluşturulacak.

Sigorta şirketi; risk değerlendirmesi, tazminat ve yenileme garantisi analizlerini bu verilerle yapacak. Merkez’de  tutulan kayıt ve sağlık bilgileri, sigortalılığın bitiminden itibaren 10 yıl süreyle tutulacak, süre sonunda veriler, silinecek, yok edilecek veya anonim hale getirecektir.

Bu sıralananlar, özel sağlık sigortacılığında köklü değişiklerdir. Başta sigortalılara yönelik olan olumlu değişikliklerin etkileri, önümüzdeki dönemde yaşanacaktır. Bu etkiler; özel sağlık sigortalı sayısının artışında yaşanabileceği gibi, genel sağlık sigortasıyla risk paylaşımına ilişkin olarak ve de özellikle tamamlayıcı sağlık sigortasında görülebilecektir. Ömür boyu yenilemede şirketler arası geçişlerde ve bekleme süresinde yaşanabilecek sorunların da, ortak akıl ile çözülmesi her zaman mümkün olabilecektir. Süreçte emeği geçenlere, düşünen ve tasarlayanlarla tüm katkı sağlayanlara içtenlikle teşekkür ediyorum.

Veri Artık Yeni Oksijen

Veri Artık Yeni Oksijen

Geçtiğimiz hafta katıldığım toplantılarda hep vurgulanan bir konuyu aktarmak isterim; veri. Türkiye Sigorta Birliği’nin Uluslararası Sigortacılık Zirvesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’nün Nöron Platformu ile TÜSEB’in  İTÜ ev sahipliğindeki “Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı” çalıştaylarının ortak kesişim alanını hep veri konusu oluşturmuştu. Öyle ki, yazımın başlığını oluşturan “Veri Artık Yeni Oksijen” sözü de o kesişim alanında değinilen bir kavramdı.

Digital Gelecek

Hafta, Türkiye Sigorta Birliği’nin düzenlediği Uluslararası Sigortacılık Zirvesi ile başladı. Konusu “Digital Gelecek” olan bu toplantılar dizisinde, sigortacılık alanında teknolojik değişimlerin sektörü nasıl etkileyeceği tartışıldı.

Sigorta sektörünün en saygın etkinliklerinden biri olan Uluslararası Sigorta Zirvesi, bu yıl dördüncü kez sektör profesyonelleriyle buluşmuş oldu. Sektörün önde gelen isimleri, dijitalleşmenin de içinde olduğu oturumlarda; bir yandan bilgilerini bir yandan da güncel gelişmelerle deneyimlerini paylaştılar.

Nöron Platformu

Haftanın son iş gününde, Proje Yürütücüleri arasında bulunduğum; Sağlık Bakanlığı, TÜSEB ve TÜBİTAK yetkilileri, akademisyenler, endüstri temsilcileriyle İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’nde düzenlenen Nöron Platformu Çalıştayı’nda, “Nöron Hasarı İlişkili Hastalıkların Tanı, İzlem ve Tedavisine Yönelik Biyobelirteç ve İleri Teknolojik Uyarı Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesi” değerlendirildi.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa yürütücülüğünde; Dokuz Eylül Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, RTA Laboratuvarları, SABİOTEK (Sağlık Biyoteknolojisi Mükemmeliyet Ortak Uygulama ve Araştırma Merkezi), İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) ile birlikte çalışılmaktadır.

TÜBİTAK 1004 Projesi kapsamında 2023-2027 yıllarını içeren bu proje ile ilgili, nöron (sinir hücresi) hasarına yol açan hastalıkların tanı, tedavi ve izleminde kullanılacak biyobelirteç ve ileri teknolojik uyarı sistemlerinin geliştirilmesi amacına yönelik çalışma gruplarıyla verinin de içinde olduğu doyurucu tartışmalar yapıldı.

Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı

Hafta sonu ise, tam gün süren bir başka çalıştayda, İTÜ ev sahipliğinde, “Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı” değerlendirildi. TÜSEB Türkiye Sağlık Veri Araştırmaları ve Yapay Zeka Enstitüsü (TÜYZE) öncülüğünde, kamu, akademi ve özel sektörden ulusal ve uluslararası 130 uzmanın katılımıyla yapılan etkinlikte; sağlık verilerinin güvenliği, kalitesi, anonimleştirilmesi ve küresel ekosistemdeki yeri kapsamlı olarak değerlendirildi.

Çalıştayın “Perspektif Konuşmaları” bölümlerinde, sağlık verisi ekosistemine hem küresel hem de ulusal düzeyde yaklaşımlar tartışılırken, bir yandan İngiltere’nin sağlıkta veri güvenliği ve anonimleştirme konusundaki uygulamalarını paylaşıldı, diğer yandan da Türkiye deneyimi kendi alanlarından yetkin isimlerce aktarıldı.

Odak Grup Toplantılarında ise yönetimsel, ekonomik, hukuki ve teknik bakışla, sağlık verisinin yönetimi ve paylaşımında karşılaşılan sorunlara disiplinler arası çözüm önerileri geliştirilmesi tartışıldı.

Önümüzdeki dönemde raporlanacak bu çalışmalar, takip eden birkaç ay içinde yapılacak karar toplantısıyla, mevzuat önerisi de dahil ilgili karar vericilere eylem planı olarak sunulacaktır.

Veri “Yeni Petrol” Değil “Yeni Oksijen”

ABD ortalama yaşan yıl 79, bunun sağlıklı geçen yılı ise 63. Bu demektir ki, yaşamın son 16 yılı hastalıklarla geçiyor. Sağlıklı yaşam yıllarını yöneten de, hastalıklı yılları yöneten de temelde veri. İşte geçtiğimiz hafta üç ayrı toplantıda gündeme gelen veri ile ilgili panelistlerin dile getirdiği akılda kalıcı birkaç sözü aktarmak isterim;

“Veriyi Doğru Kullanan Toplumlar, Geleceğini Yöneten Toplumlardır”

“Veriyi güvenli, etik ve inovatif biçimde anlamlandırabilen toplumlar geleceğini yönetir”

İşte bugün sağlıkta atılacak her yeni adımı, her yeni kararı ve her müdahaleyi yönlendiren temel fikir, verinin sağlığı yönetmekte oynayacağı kaldıraç rolünü önemsemekten geçiyor. Çünkü veri, sağlık yönetiminde doğru kullanıldığında; tanı ve tedavi süreçlerini hızlandırdığı gibi, ilaç ve tıbbi cihazda yenilikçiliği geliştiriyor, kişiselleştirilmiş tıbba yönelimi hızlandırıyor,

Doğal olarak sağlık harcamalarını daha etkili ve daha verimli bir sürece dönüştürüyor.

Aslında, paylaşılan dünya deneyimi de bu örneklerle dolu. Önemli olan, paydaşlar arasında net ve güvene dayalı paylaşımı esas alan model kurgulanması olmuş.

Aranılan Olma

Bu alanda yaptıkları ve onlara yönelik alınan ödüller düşünüldüğünde, Türkiye’nin e-Nabız gibi 160’a yakın dijital sağlık uygulamasıyla güçlü dijital sağlık altyapısından söz etmemek mümkün değil. Akademi-kamu-özel iş birliği anlayışıyla, bu güçlü altyapının daha da ileriye taşınması, özellikle küresel düzeyde vazgeçilmez bir oyuncu olunması hiç de zor değil.

Ancak, verinin yönetişimi için hızla bazı düzenlemelere de geçilmesi gerekli. Toplantılarda ilgili tüm paydaşlar, veri paylaşımına olan ihtiyaca ve bunun önemine vurgu yaptı. Akademisyenler, hizmeti sunan kurumlar, ilaç ve tıbbi cihaz endüstrisi ile sigorta sektörü gibi, tüm dijital sağlık altyapısına tam entegrasyon için açık çağrıda bulundular. Sadece on yılı aşkın bir süredir,  tamamlayıcı sağlık sigortasının entegrasyonu için istekte bulunulduğu unutulmamalıdır.

Unutulmaması gereken bir başka nokta da, kaliteli ve doğru sağlık verisini yöneterek yenilikçiliğe dönüştürenlerin; sağlık dışında da çevrelerinde aranılan olabilecekleridir. Aranılan olma; kurum, sektör, hatta ülke olacak kadar geniş boyutta düşünebilir, böylece de gelecekte lider olunabilir. Herkesin yaptığını değil, yapmadığını yaparak, bu yolda sağlam ve tutarlı adımlarla hedeflerine daha kolay ulaşabilirler.

Bitirirken bir noktayı daha vurgulamak isterim; veri temalı bu Çalıştayların düşünülmesinde, düzenlenmesinde, gerçekleştirilmesinde emeği geçen, katkı ve katılımlarıyla destek sağlayan her yönetim düzeyindeki tüm çalışanlara teşekkürler. Sağlık sektörünün veriye dayalı yönetimine yönetimindeki katkılarının en kısa sürede yaşanması dileğiyle…

Fütürist Gibi Düşünen Liderler

Fütürist Gibi Düşünen Liderler

Liderler bir fütürist gibi düşünerek, bir paradigma değişimi için; önce cesaret, sonra alçak gönüllülük ve en sonunda da kapsayıcı eylemler planlamalıdır. Dolayısıyla, geleceğe yönelik dönüşüm için liderler; böyle hayal etmek, böyle plan yapmak, böyle uygulamak ve böyle performans kriterleri belirleyerek ölçme değerlendirmeyle yaptıklarını puanlamak zorundadır.

Bu yazımda, geçtiğimiz hafta okuduğum aynı temadaki iki ayrı yazıya ilişkin paylaşımda bulunacağım. İkisi de gelecek ve dönüşüm ile ilgili. İlk yazı, “Bir Fütürist Gibi Düşünmek” başlığıyla başlıyor (https://www.ideou.com/blogs/inspiration/how-to-think-like-a-futurist).

Başlık, “Liderler İçin Stratejik Öngörü Ve Daha İyi Karar Verme Rehberi” ifadeleriyle devam ediyor. Aynı konudaki ikinci yazı ise, “Yenileyici Paradigmayı Yeniden Düşünmek” başlığına sahip (https://link.springer.com/article/10.1007/s13280-025-02232-7).

Yeni Fikirlere Alan Açmak

İlk yazıdan edindiğim en belirgin mesaj, geleceğin sadece bir sonraki adımı tahmin etmekle ilgili olmadığı; yeni fikirlerin ortaya çıkmasına alan açmak olduğu olsa gerek…

Gelecek tahmini, insanlar için ne kadar erişilebilir ve somut olursa, uzun vadeli düşünmeye başlama olasılıklarının da o kadar artacağı öne sürülüyor. Böylelikle de uzun dönemli ve sistematik düşünme başladığında istenilen geleceğin tasarlanabileceği  vurgulanıyor.

Bu başlık altında bazı önemli noktalara dikkat çekiliyor, bunlar 7 başlıkta özetleniyor;

  1. Gelecek tahmini, öngörüyle değil hazırlıkla ilgilidir,
  2. Planlama ufkunuzun hemen ötesinden başlayın,
  3. Daha iyi sorular sorun,
  4. Geleceği somutlaştırın,
  5. Gelecek odaklılık bir liderlik becerisidir,
  6. Gelecek odaklılığı kültürünüze entegre edin,
  7. Fütürist gibi düşünmek için fütürist olmanıza gerek yok,

Ufkun Hemen Ötesinden Başlama

Gelecek tahmininin yapılacak hazırlıklarla ilgili olduğu belirtilerek, yarın neler olabileceğini araştırarak liderlerin bugün daha iyi kararlar almalarına yardımcı olacağından söz edilmektedir.

“Planlamaya ufkunuzun hemen ötesinden başlama“ tavsiyesiyle, yakın gelecek tahmininin soyut düşüncelere kapılmadan düşünceleri geliştirmenin pratik bir yolu olduğu ifade edilmektedir.

Daha iyi sorular sorulması önerilerek, odak noktasını engellerden olasılıklara kaydırmanın önemi sorgulanmaktadır.

Geleceği somutlaştırma yoluyla, uzun dönemli fikirleri eyleme dönüştürülebilmek için eserler, hikâyeler ve günlük senaryolardan yararlanma anlatılmaktadır.

Gelecek odaklılığın bir liderlik becerisi olduğu iddiasıyla, netlik yoluyla ekiplerin bu doğrultuda çalışmalarının sağlanabileceğine dikkat çekilmektedir.

Gelecek odaklılığın kültürle bütünleştirilmesiyle sadece stratejide değil, planlamada da entegrasyon teklif edilmektedir.

Fütürist gibi düşünmek için fütürist olmaya gerek olmadığının altı çizilmektedir. Bu bağlamda, küçük uygulamalarla ve yakından başlanmasının geleceğe daha hazır olunmasını sağlayacağı vurgulanmaktadır.

Neden Değişim?

Aynı temadaki ikinci yazı, “Yenileyici Paradigmayı Yeniden Düşünmek” başlığıyla yazılmış. Yazı neden değişime ihtiyaç duyulduğu anlatılarak başlıyor.

Neden olarak 3 ana başlık gösteriliyor;

  • ilki, küresel ekolojik düşüşün tüm sürdürülebilirlik çabalarına rağmen devam ettiği,
  • ikincisi toplumların tuhaflaşarak büyüme ve insan merkezli değerlere öncelik verip sınırları zorladığı,
  • ve sonuncusu da yenileyici paradigma umut vaat etmesine rağmen operasyonel netlik ve tutarlılıktan yoksun olması.

Dönüşüm zorlukları arasında da;

  • paradigma körlüğü ve yüzeysel benimsemenin derin sistem değişimini engellemesi,
  • zayıf standartlarla batı merkezli bakış açıları ile yasal mekanizmaların eksikliğinin kapsayıcı eylemleri sınırlaması, ve son olarak
  • güç asimetrileri

sıralanıyor.

İleriye götürücü yollar olarak ise;

  • içten gelen dönüşümü teşvik etme,
  • çoğul modeller geliştirme,
  • katılımcı ve etik yönetişim oluşturma,
  • toplum refahını merkeze alma kapsamında çeşitliliğe ve kendi kaderini belirleme hakkına saygı duyarak yerelliği ve onların eylemliliğini güçlendirme,
  • homojenleşmeden kaçınma ve kendine özgü hikaye ve potansiyele zemin hazırlama,
  • sistem yaklaşımları olarak geri bildirim ile karmaşıklığı önleme için bütünsel yöntem kullanımı,
  • yaşanmışlıklardan öğrenme ve sürekli iyileştirme için uyum sağlama

önerilmektedir.

Liderler Neler Yapılmalı?

Tüm bunlar, aslında tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, sağlık yönetiminde de liderlere günlük uygulamalarında geleceğe yönelik yaklaşımlar önemli olmaktadır.

Bu açıdan öncelikle liderler için çok basit bazı öneriler geliştirliebilir, bu kapsamda;

  • sinyaller belirlenmeli,
  • küçük sıçramalar (gelişmeler) aranmalı,
  • eğilimlerden yola çıkarak altta yatan uyarılar detaylı incelenmeli,
  • itici güçler saptanmalı,
  • hangi hamle ile ilerleneceği hayal

Liderler, kendi alanlarının da ilerisine bakarak, gerekirse sektörler arası etkileşimi ve hatta rekabeti teşvik etmelidir.

Sonuç olarak; liderler bir fütürist gibi düşünerek, bir paradigma değişimi için; önce cesaret, sonra alçak gönüllülük ve en sonunda da kapsayıcı eylemler planlamalıdır.

Dolayısıyla, geleceğe yönelik dönüşüm için liderler;

  • böyle hayal etmek,
  • böyle plan yapmak,
  • böyle uygulamak ve
  • böyle performans kriterleri belirleyerek ölçme değerlendirmeyle
  • yaptıklarını puanlamak zorundadır.

Toplum 5.0

Toplum 5.0

Bu ay başında uluslararası bir rapor yayınlandı. Raporun adı, Küresel Mega Trend Raporu (Global Mega Trend Report). SUPERLAB tarafından hazırlanan raporu okumanızı öneririm. Mega trendleri anlamanın çok önemli olduğunu gerekçelendiren raporun ilk bölümü; değişimin kaçınılmazlığından başlayarak, dönüşüm işaretlerini tahmin edebilen ve ona göre hareket edenlerin başarılı olduğunu vurguluyor. Raporda, “Toplum 5.0”, insan yaşamını iyileştirmek için yapay zeka, veri ve dijital altyapının bir araya geldiği sistemik bir değişim anlamında kullanılmaktadır.

Bu ay başında uluslararası bir rapor yayınlandı. Raporun adı, Küresel Mega Trend Raporu (Global Mega Trend Report). SUPERLAB tarafından hazırlanan raporu okumanızı öneririm (https://superlab.se/projects/global-mega-trend-report-v1-0/). Rapor’da sözü edilen bir kavramı ve farklı boyutlarını gündeme getireceğim.

Mega trendleri anlamanın çok önemli olduğunu gerekçelendiren raporun ilk bölümü; değişimin kaçınılmazlığından başlayarak, dönüşüm işaretlerini tahmin edebilen ve ona göre hareket edenlerin başarılı olduğunu vurguluyor. Bu işaretleri bekleyenlerin de geri kalma riskine sahip olduğundan söz ediliyor. Yerinde durmayan, geleceğe hazırlananların bilinçli içgörü sahibi olmalarına dikkati çekiyor. Yöneticilerin iyi bildiği gibi, içgörü kendi kendini anlayabilme yeteneği anlamına gelmektedir.

Toplum 5.0

 Raporda, “Toplum 5.0”, insan yaşamını iyileştirmek için yapay zeka, veri ve dijital altyapının bir araya geldiği sistemik bir değişim anlamında kullanılmaktadır. İlerlemenin üretkenliğe göre değil amaca göre yeniden tanımlandığı, bu bağlamda şehirleri, içinde sağlık hizmetlerinin de yer aldığı hizmetleri dönüştürdüğü ve gerçek zamanlı zeka, döngüsel tasarım ve etik inovasyon yoluyla çalıştığı sıralanmaktadır.

Buna uyum sağlayan yapıların geleceği şekillendireceğinden, yapmayanların ise kendilerinin şekillendirileceğinden söz edilmektedir.

Gerçek yaşamda bunlarçok fazla kişiselleştirilmiş ortamlarinsan-makine ortak yaşamıdijital entegrasyonmerkezi olmayan zeka gibi ayrı parçalardan oluşmaktadır. İnsan-makine ortak yaşamı, sanki iki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşaması gibi yani simbiyoz olarak ifade edilmektedir.

Kişiselleştirilmiş ortamlarda, yapay zeka ve nesnelerin interneti (IoT) ile her alanda kişisellik hedeflenmektedir. Çalışma alanlarından sağlık hizmetlerine kadar her alan ve hizmet, gerçek zamanlı olarak kişisel ihtiyaçlara göre düzenlenir. Bilindiği gibi nesnelerin interneti, internet üzerinden diğer cihaz ve sistemlerle veri bağlantı ve paylaşımı amacıyla sensörlerden, yazılımlardan ve diğer teknolojik ağlardan yararlanır. Bunlar o kadar geniş bir sunucu ağıdır ki;  cihazları, ev aletlerini, hatta gelişmiş endüstriyel araçları bile içerebilmektedir.

İnsan-makine simbiyozu kavramı, insan ve makinenin ortak olarak tek bir canlı gibi yardımlaşarak bir arada yaşaması şeklinde tanımlanmaktadır. Böylelikle otomasyonun da ötesinde, insan kapasitesinin geliştirildiği bir büyütme hedeflenmektedir.

Dijital entegrasyon ile dijital kimlikler, tahmine dayalı yapay zeka ve biyo-entegre arayüzler gibi etkileşimlerin yeniden tanımlanacağı raporda belirtilmektedir. Arayüz ifadesiyle, genellikle kullanıcı ile sistem arasındaki iletişime fırsat veren yazılımdan söz edilir.

Son parça olan merkezi olmayan zeka ile merkezi kontrol yerine, yapay zeka aracılığıyla yetki devri yapılmış, dağıtılmış karar verme gücü yoluyla, yalnızca kurumlar yerine bireyler ve toplumun güçlendirilmesi (katılımı) kastedilmektedir.

Küresel Ölçekte Etki Oluşturan Eğilimler

Bu kapsamda, 5 ana eğilimden söz edilmektedir. Rapor,  mega trend olarak adlandırılan küresel ölçekte etki oluşturan eğilimleri 5 ana başlık ve 6 alt başlıkta sıralamaktadır;

  1. Hızlı değişim,
  2. Yeni teknolojik ilerleme dalgası (yapay zekanın yükselişi, yeni işgücünün girişi, insan ve teknolojinin ortak çalışması),
  3. Oyun endüstrisi, dünyanın en etkili pazarları (fiziksel ve dijital kaynaşma),
  4. (Hayalet çalışma kültürü olarak adlandırılabilen) Yeni bir çalışma devriminin başlangıcı,
  5. Esneklik (bir sonraki büyüme pazarı olarak da dayanıklılık).

Modern Bir Geliştirme İçin “Portföy”

Tam bu noktada, yine Ağustos 2025 tarihli bir UNDP yayınından da söz etmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Nüfus Faaliyetleri Fonu UNDP, GELİŞTİRMEYİ MODERNLEŞTİRMEK: Portföylerle Tanışın (MODERNIZING DEVELOPMENT: Introducing Portfolios) adlı yayınında bilinenden farklı portföy tanımı yapıyor (https://www.undp.org/systems-portfolio)

Hisse senedi, sabit getirili menkul kıymetler, yatırım fonları, emtialar ve gayrimenkuller gibi yatırımcının finansal olarak sahip olduğu varlıkların tamamını ifade eden portföy kavramını UNDP, bambaşka bir anlamda aktarmış.

UNDP, kendi portföyünü, karmaşık kalkınma zorluklarını ele almayı amaçlayan, birbiriyle bağlantılı müdahalelerden oluşan dinamik bir bütün olarak tanımlıyor. Portföylerin, esneklik sağlayacak şekilde tasarlandığında, yeni bakış açılarına hızla uyum sağlayabileceğinden söz ediliyor. Herhangi bir sektörün ötesinde, toplumlar ve ekonomiler genelinde etkiyi en üst düzeye çıkarmak için sistem düzeyinde seçeneklerin sürekli olarak oluşturulmasını sağlayacağı anlatılıyor.

Peki, nedir portföy? UNDP’ye göre “portföy”, karmaşık, sistem düzeyindeki zorlukları ele almak ve stratejik geliştirme etkisi sağlamak için tasarlanmış, birbirine bağlı dinamik bir müdahaleler kümesidir.

Geçişlerin nasıl finanse edildiğini, izlendiğini ve yönetildiğini yeniden tasarlıyor ve öğrenmeyi, işbirliğini ve kurumsal inovasyonu vurguluyor. Portföyler; belirsizliği yönetmek, zaman içinde uyum sağlamak ve uzun vadeli dönüşüm ve sürekli seçenekler geliştirmek için yetenekler oluşturur.

İşte burada UNDP, Hükümet ve kalkınma ortaklarının, sistem ve portföy yaklaşımları hakkında neyi değerli bulduğunu anlatıyor. Hatta, daha da somutlaştırarak, bazı önemli tavsiyelerde bulunuyor;

  1. Kaynakları ve uzmanlığı temel kaldıraç noktalarına odaklayarak, daha fazla etki oluşturun ve dönüştürücü sonuçların anahtarlarını bulun,
  2. Kaynakları bir araya getirerek, tekrarları azaltarak ve yeni yatırımları çekerek finansmanı daha akıllı kullanmanın yollarını bulun,
  3. Sürekli içgörüler oluşturarak, çeşitli paydaşları hizalayarak ve gelişen bağlamlara uyum sağlayarak daha fazla seçenek, daha az risk üretin.

Küresel kalkınma sektörünün değişim içinde olduğunu vurgulayan UNDP;

  1. Ülkeler, yerel öncelikleri çeşitli aktör ve kaynakları harekete geçirerek ve entegre stratejilerle uyumlu hale getirerek değişime öncülük edeceğine,
  2. Sistem odaklı yaklaşımlarla yapısal engellerin üstesinden gelme ve yatırım çekme için müdahaleleri bir araya getirdikçe finansın daha da ileri gideceğine,
  3. Öğrenme yoluyla ölçeklendirme, karar vericilerin karmaşık ortamlara uyum sağlamasına, geçişleri yönetmesine ve eylemliliği sürdürmesine fırsat tanıyacağına

vurgu yapıyor.

Geride Kalmama

Bu hafta tüm bunlar, sanki biri diğerini tamamlayan iki bakış gibi oldu. Küresel eğilimleri anlamanın önemi ile dönüşüm işaretlerine göre hareket etmeye, bunun gerisinde kalmamaya kadar giden sonuçta yerinde durmayı kabul etmeyerek geleceğe hazırlanmayı öğütleyen stratejileri birlikte değerlendirmiş olduk.

Toplum 5.0 ile insan yaşamını daha da iyileştirmek için yenilikçiliğe uyum sağlayan organizasyonlar olarak, geleceğin şekillenmesinde UNDP değişim önerilerine uymak tüm yöneticilerin çıkış noktası olmalıdır. UNDP tarafından portföy olarak tanımlanan bütünün, Toplum 5.0 amacına uygun bir şekilde; belirsizlikleri yönetmede, uzun dönemli doğru seçenekler oluşturmada başta sağlık alanı olmak üzere yatırımcılara ve yöneticilere yeni yeni anahtarlar kazandıracak olduğu unutulmamalıdır.

Yönetici ve Lafın Tamamı…

Yönetici ve Lafın Tamamı…

Geçtiğimiz hafta sonu, 47. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nde, 31.03.1989-23.06.1991 tarihleri arasında 815 gün, 38. SAĞLIK BAKANIMız olarak görev yapan Halil Şıvgın vefat etti. 11 Ağustos 2025 tarihinde, Ankara Kocatepe Camii’nde cenazesine katıldığım Bakanım, 1990 yılında Gümüşhane Sağlık Müdürü iken Bakanlık merkezine alarak sağlık yöneticiliği kariyerim ve sağlık reformu sürecine ilişkin görevlerimde kalıcı izler bırakmıştı. Bu hafta, yaklaşık 36 yıl sonra, o izlerden bazılarını paylaşmak istedim.

Geriye Ne Kaldı?

Mesleğimde 42. yılıma girdiğim şu günlerde, kamu ve özel sektör çalışanı, Bakanlık merkez ve taşra bürokratı ve akademisyen kimliğimle, çok değişik konumlarda yirmi birinci Sağlık Bakanı ile çalışmaktayım.

2020 yılında yayınlanan Bakanlığın 100. kuruluş yıldönümü nedeniyle yazdığım “Sağlık Bakanlığı’nın 100. Yılında Sağlık Bakanları” adlı kitabım Önsöz’ünde de bu kalıcı izlerin bazılarından söz etmiştim (https://halukozsari.com/wp-content/uploads/2023/11/SAGLIK-BAKANLIGININ-100-YILINDA-SAGLIK-BAKANLARI.pdf).

Aynı kitabın 72.sayfasında Halil Şıvgın’ın Sağlık Bakanlığı Döneminde yapılan bazı düzenlemeler şu başlıklar altında sıralanmıştır;

  1. Bakanlıklarda ve Bağlı Kuruluşlarda Avrupa Topluluğuyla İlgili Birimler Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerinde Değişiklik, Kanun Hükmünde Kararname, 1989.
  2. Birinci Sağlık Taraması, 1989.
  3. 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 1989.
  4. 11.4.1928 tarih ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 41. Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna 7 Ek ve 3 Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun, 1989.
  5. DPT Sağlık Sektörü Master Plan Etüt Çalışması, 1989-1991.
  6. Sağ-Kur Sistemi Kurulma Hazırlıkları, 1990.
  7. Milli Sağlık Politikası, 1990.
  8. Dünya Bankası Kredili Birinci Sağlık Projesi, 1990.
  9. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1990.

1989 yılındaki Birinci Sağlık Taraması, 1989-1991 yılları arasındaki DPT Sağlık Sektörü Master Plan Etüt Çalışması, 1990 yılında yapılmaya başlanan Sağ-Kur Kanunu hazırlıkları, yine aynı yıl Milli Sağlık Politikası yayınlanması ve Dünya Bankası Kredili Birinci Sağlık Projesi İkraz Anlaşması Halil Şıvgın’ın Bakanlığı döneminde başlamış ve devam etmiş çalışmalar oldu.

İsabetli Arabanın Camını Tıklatma

1989 yılı Ağustos ayında dönemin Başbakanı Merhum Turgut Özal, aynı zamanda Gümüşhane Milletvekili de olan Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ile Sağlık Bakanı Merhum Halil Şıvgın’ın içinde olduğu 8 Bakan ile Gümüşhane’ye gelmişti.

Valilik ziyareti sonrası,  öğle yemeği verilen Gümüşhane’nin köklü ailelerinden Erkan Kocatürk’ün Harşit Çayı kenarındaki konağının bahçesinde ev sahipliği yaptığı öğle yemeğine gidilecekti. Valilik yakınındaki aracıma bindiğimde, arabanın camını tıklatan bir kişi oldu. Ankara’dan geldiğini söyleyen, Sağlık Bakanı Danışmanı Dr. Gaffar Yakın Bey, yemek yenilecek yere nasıl gidileceğini soruyordu. İsabetli bir arabanın camını tıklattığınıİl Sağlık Müdürü olarak aynı yere gittiğimi söyleyerek davet ettim. Dolayısıyla, olabilecek en doğru arabadan yardım rica etmiş oldu. Böylelikle, Gaffar Yakın Bey ile 36 yıldır sürmekte olan ve zamanla karşılıklı saygı sevgiyle abi – kardeş ilişkisine dönüşen köklü samimiyetimizin temeli o gün atılmıştı.

Çorba İçilirken Tatlı Yemek

Emniyet Müdürü ve Jandarma Alay Komutanı, ziyaretten 10 gün kadar önce, o yemekte servis  yapmak üzere İl Müdürlüklerinden destek personel rica etmişti. Sağlık Müdürlüğü’nden görevlendirdiğimiz ekip arkadaşlarımdan Rahmi, yemek yenecek yerde bize yer ayırmıştı. Sadece yer ayırsa iyi, öyle hızlı servis yaptı ki, yan masalarda çorba içilirken biz tatlımızı yiyorduk. İki yıl sonra Afyonkarahisar Milletvekili olan Bakan Danışmanı Gaffar Yakın Bey, Bakanların masasına götürerek beni Sağlık Bakanı Halil Şıvgın ile tanıştırdı.

İlk tanışmamız orada gerçekleşmişti. Gümüşhane sağlık hizmetleri ile ilgili birkaç soru soran Bakan Bey, yemek devam ederken yakında sağlık kuruluşu olarak nerelere gidebileceğimizi sordu. Sonra da sırayla park etmiş makam arabalarına bakarak kendine tahsis edilmiş olan aracın aralarda kaldığını ve çıkmasının mümkün olmadığını fark etti. İsterse en önde duran polis eskortuyla da gidebileceğimizi belirtince, Emniyet Müdürü izniyle polis eskortunda hastane ziyareti yaptık. Makam arabası beklerken, polis eskortundan inen Bakan’ı görünce Başhekim Bey dahil hastane çalışanlarının şaşkınlığı sanki dün gibi gözümün önünde…

Kooperatif Taksiti

Yine aynı araçla dönerken, Merhum Halil Şıvgın, Sağlık Müdürü olarak geçen dört buçuk  senenin yeterli olduğunu, artık Bakanlık merkezde yöneticilik yapmamın çok daha doğru olacağını Danışmanı Gaffar Yakın’a söyledi. Sanıyorum tereddüt duyduğumu hissetmiş olacak, bana dönerek “Yoksa istemiyor musun?” dediğinde, bir anda “Üç yıldır kooperatif taksiti ödediğimiz, iki yılımız kaldığı, Gümüşhane’de lojmanda oturduğumuz, Ankara’da lojman puanımızın ilk gittiğimizde düşük olacağı, ekonomik olarak zorlanabileceğimiz… ” gibi cümleler ardı ardına ağzımdan dökülüverdi.

Oysa ki, aracın arka koltuğunda zaten üç kişiydik; bir yanımda Bakan Bey, diğer yanımda Danışman Gaffar Yakın Bey oturuyordu. Nasıl olsa söylediklerimi düşünürlerdi. Bu sözlerimin üzerine Rahmetli’nin, “Gaffar, her gün bir çok tayin isteği ve muhatapları ile karşılaşıyorum, ben Bakanlığa yönetici olarak alayım diyorum, bana kooperatif taksiti diyor” sözleri Bakanlığa geldikten sonra da uzun süre espri konusu olmuştu.

Ankara’da Bürokrasi Deneyiminin İlk Yılları

Tabii ki, Bakan Bey’in dediği oldu ve bir yıl sonra Ankara’ya geldim, yeni kurulan Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü’nde çalışmaya başladım. Bürokraside Ankara deneyimimin başladığı bu yıllar benim için en az Gümüşhane Sağlık Müdürü olduğum günler kadar önemliydi. Aynı yıl, İkraz (borçlanma) Anlaşması imzalanan Dünya Bankası kredisiyle yürütülecek Birinci Sağlık Projesi için koordinatörlük kurulmuştu.

Neden bir yıl sonra Ankara’ya geldiğim, kötü bir anı maalesef. Gaffar Yakın Bey’in Ankara’ya döndükten sonraki hafta telefonla tayinimi söylediği gün, Rahmetli Eşim kendi kullandığı arabamızla bir trafik kazası geçirmiş ve iki aya yakın süre ayaklarında kum torbalarıyla (traksiyon) Gümüşhane Devlet Hastanesi’nde yatmıştı. O yüzden Ağustos 1989’da yapılan o teklif, Mart 1999’da gerçekleşmişti.

1989 yapılan Sağlık Taraması sonuçları, İl Sağlık Müdürleriyle birlikte dönemin Dünya Sağlık Teşkilatı Başkanı Dr. Asval’ın da davetli olduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde 1990 yılında yapılan bir toplantıyla değerlendirilmişti. O toplantıda beni gören Bakan Bey, öğleden sonra kendisine gelmemi istedi. Bakanlığa gittiğimde, benim geleceğimi Özel Kalem Müdiresi Vefa Çilesiz Hanım’a söylediğini gördüm. Makam’a girdiğimde, önce eşimin yürümeye başlayıp başlamadığını sordu ve sonra da ikinci kez Bakanlığa tayin teklifini yaptı. Bu defa, fikrimi bile almayacak kadar kafasına koymuştu sanki.

Bir gün sonra Ankara’dan dönüşümde benim ve eşimin tayin kararları artık çantamdaydı. Ali Tekin Çelebioğlu’ndan görevi devir alan Gaffar Yakın Bey, Sağlık Projesi Genel Koordinatörü olmuştu. 1990 yılı Mayıs ayında Bakanlığa geldiğimde ilk kurulan ekipte; o dönemde Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi olan ve altı yıl kadar sonra Türk Tabipleri Birliği Başkanı olan Rahmetli Füsun Abla (Sayek), Niyazi Çakmak ve 2000’li yıllarda Afyonkarahisar Milletvekili olan Mahmut Koçak vardı.

Gaffar Yakın Bey artık Gaffar Abi olmuştu. O zamanlar Ankara Sıhhiye’de  Mine Mağazası’nın üstü olarak bilinen binanın 4. katı koordinatörlüğe tahsis edilmişti. 2000’li yıllardan bugüne Sağlıkta Dönüşüm olarak bilinen Sağlık Reformlarının temeli de, o proje kapsamındaki araştırmalarla şekillenmişti. Sağ-Kur Kanunu, bugün Genel Sağlık Sigortası olarak bilinen kanunun, 1990 yılında hazırlanan versiyonuydu. Hatta, beş yıl sonra ikincisi imzalanacak Dünya Bankası Projesi’nin  Washington’daki müzakerelerinde de bulunan Füsun Abla ve Niyazi Çakmak’ın, Birinci Sağlık Projesi sonrasında sağlık reformlarına katkısı burada da devam etmişti.

“Yönetici Lafın Tamamı Anlatılmadan Anlayan Kişi”

Bakanımız Halil Şıvgın, o dönemde bir yıl önceki Sağlık Taraması sonuçlarından Eylem Planı oluşturmak üzere bir Çalışma Grubu kurmuştu.  Çalışma Grubu’nda Füsun Abla ve Niyazi Çakmak ile birlikte Sağlık Projesi ekibinin de içinde olduğu bu grubun çalışması çok beğenildi.

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Yönetimi Yüksek Lisans Programına da aynı yıl başlamıştım. Hiç aklımda yokken, Gaffar Abi’nin ısrarı ile başladığım bu programın doktora ile devamının, akademik kariyerim için bir temel oluşturacağını yaşayarak öğrenmiş oldum.

1989-1991 yılları arasında yaşadıklarımın Halil Şıvgın ile ilgili bazı kısımlarını paylaşmaya çalıştım. Doğaldır ki bir çok şahidi olan bu sürecin Merhum’un öznesi olduğu birkaç olayı aktardım. Sağlık yönetiminde Bakan düzeyinde aldığım ilk uygulamalı derslerden birisini anlatarak bitirmek istiyorum. Başlığa da taşıdığım bu ders, bir toplantıda Merhum Halil Şıvgın’ın, “Yönetici lafın tamamı anlatılmadan da öngörülerde bulunarak anlayan kişidir” anlamına gelen tekerlemesidir.

Bugüne kadar olduğu gibi, bundan böyle de, bürokrat olarak beraber çalıştığımız, otuzlu yaşlarımın o ilk günlerini tatlı bir hüzünle hatırlayacağım. Merhum Bakanım Halil Şıvgın’ı daima saygıyla hatırlayacağım, Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun. Sağlık sektörü ve ailesine engin sabırlar diliyorum.