Emeklilik, Sağlık, Bakım Harcamaları Artacak

Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda OECD, sosyal koruma sistemleri açısından bazı temel sosyal, demografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri incelediği bir rapor yayınladı. Raporda, sosyal koruma için finansman oluşturmanın önemi vurgulanıyor. Mali darboğazlarla birlikte düşünüldüğünde, sürdürülebilir ve yeterli destek için gerekli düzenleme önerileri de aktarılıyor.

Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda OECD, sosyal koruma sistemleri açısından bazı temel sosyal, demografik, ekonomik, teknolojik ve çevresel değişimleri incelediği bir rapor (https://doi.org/10.1787/6c9202e8-en.) yayınladı. Başlık, bu rapordaki tespitlerden alındı.

“Megatrendler ve Sosyal Korumanın Geleceği” (Megatrends and the Future of Social Protection) adlı bu raporda, sosyal koruma için finansman oluşturmanın önemi vurgulanıyor. Mali darboğazlarla birlikte düşünüldüğünde, sürdürülebilir ve yeterli destek için gerekli düzenleme önerileri de aktarılıyor.

Çalışma Yaşındaki Nüfus Azalıyor

Raporda;

  • 1960 yılında ortalama 3,3 iken 2022 yılında 1,5’a düşen doğurganlık oranına,
  • Doğuşta yaşam beklentisi artışına,
  • 65 yaş üstü nüfusun hızlı artışına,
  • Çalışma yaşındaki nüfusun azalmasına,
  • Emeklilik, sağlık ve uzun dönemli bakım harcamaları yükselmesine,
  • Kadınların iş gücüne katılımı artmakta olduğuna,
  • Erkeklerin yarı zamanlı çalışma eğiliminin artışa geçtiğine,
  • Eğilimin bu şekilde sürmesi durumunda, toplam iş gücü arzının azalabileceğine ve emeklilik sistemlerinin kötü etkilenebileceğine

dikkat çekiliyor.

Ülkelerin bu duruma, emeklilik yaşını yükselterek hazırlandığı belirtilen raporda, maaşsız bakım hizmetlerinde ise çoğunlukla kadınların yer almasının kadınların iş gücüne katılım oranlarının artışına yol açtığından söz edilmektedir. OECD ülkelerinde 1995 yılında yüzde 58 olan kadınların iş gücüne katılım oranının 2022’de yüzde 66’ya yükseldiği vurgulanmaktadır.

1990’lı yıllardan sonra, erkeklerin yarı zamanlı çalışma oranının yüzde 6’dan yüzde 7’ye yükseldiği, bu oranın; Hollanda’da yüzde 8, Finlandiya’da yüzde 7, Kore-Almanya-Avusturya’da ise yüzde  6 olarak görüldüğü örneklenmektedir.

Nüfusun yaşlanması ile sosyal koruma sistemlerinin, bir yandan katkı bir yandan da harcama açısından baskı altına alınmış olduğu öne çıkarılan bu raporda, yeni çalışma biçimleriyle ilgili endişeler de dile getirilmektedir.

Kendi hesabına çalışma oranlarının, OECD ülkeleri genelinde 1950 yılından bu yana düşüş gösterdiği tespiti bulunmaktadır. Kendi hesabına çalışanların, sosyal koruma sistemleri erişiminin daha sınırlı olduğu düşünüldüğünde, gelir kaybı durumunda genellikle gelirle finanse edilen yardımlara bağımlı olma zorunluluğuna dikkat çekilmektedir.

Düşük Performansta Yapay Zeka Kullanımıyla Kazanç

Rapor, yapay zeka alanındaki gelişmelerin işgücü piyasasını etkilese de, henüz yaygın bir iş kaybına yol açmadığını belirtilmektedir. Teknolojik ilerleme yoluyla artan üretkenliğin ise kamu harcamalarının finansmanında sürdürülebilirlik açısından ekonomik büyüme aracı olarak gösterilmektedir.

Geçmişteki otomasyon süreçlerinin tersine yapay zekanın yüksek becerili çalışanları etkileyebileceğine dikkat çekilmektedir. Ayrıca, yapay zeka yoluyla geçmişten ders çıkarılabileceği ve geleceğe yönelik önerilerin iyileştirilebileceği de savunulmaktadır.

Hatta, düşük performans gösteren çalışanların, yapay zeka kullanımından daha fazla kazanç sağlayacağı öngörüsünde bile bulunulmaktadır. Düşük performans gösteren çalışanların, yapay zekaya uyum sağlayamadıkları durumlarda, işlerini bırakarak yapay zeka kullanılan alanlara kaydırılırsa, meslekteki performans farklılıkların azalabileceği görüşü ortaya atılmaktadır. Bu kapsamda, yapay zeka tabanlı tahminleme araçlarına uyum sağlayamayan bazı hisse senedi analistlerinin, daha sosyal alanlara kaydırılmaları örneği verilmektedir.

Türkiye Sigorta Birliği web sitesinde de özeti ve tamamı yayınlanan raporda (https://www.tsb.org.tr/tr/AnasayfaSlider/115); nüfus yaşlandıkça, yaşlı bakımına ilişkin taleplerin artacağı ve yetersiz olan resmi yaşlı bakım arzının daha da zorlayacağı ifade edilmektedir. Aynı zamanda, aile biçimlerinin de değiştiği; insanların giderek daha fazla yalnız yaşadığı, özellikle yaşlılıkta bu durumun ekonomik riskleri artırdığı belirtilmektedir.

Öte yandan, 1993’ten beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders vermekte olan ve 2024 Yılı Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Kamer Daron Acemoğlu’nun yayınları da kaynak gösterilerek yazılan OECD raporunun bir bölümünde; otomasyon ve yapay zekanın istihdam ve ücretler üzerindeki etkilerine değinilmektedir. Bu konuda, var olan ve geriye dönük kanıtlar gözden geçirilerek, sosyal koruma sistemleri için olası etkileri değerlendirilmiştir. Bu etkiler arasında; sosyal koruma süreçlerini iyileştirmek için yapay zekadan yararlanılabileceğinden söz edilmektedir. Veri girişi, belge işleme gibi aşamaların otomatikleşmesiyle; çalışanlar için zaman tasarrufu ve maliyet azaltma faydaları örneklenmektedir. Sohbet motorları aracılığıyla; sosyal faydalara erişimi kolaylaştıran, kişiselleştirilmiş soruları cevaplayabilen ve isteklerinin karşılanma sürecindeki her aşamada kişilere yardımcı olabilen özellikleri aktarılmaktadır. Hatta, bazı ülkelerin dolandırıcılık tespitinde de yapay zeka kullandıkları belirtilmektedir.

Sosyal Koruma Sistemleri Aracılığıyla Sigorta

Rapordaki bir başka dikkat çekici örnek ise sigortacılıkla ilgilidir. Sel, yangın veya aşırı sıcaklık gibi aşırı hava olayları güvenli olmayan çalışma koşullarına neden olduğunda, iş durdurma ve kazanç kayıpları risk için sosyal koruma sistemleri aracılığıyla sigorta sağlamaktadır. Örneğin Avusturya’da, “kötü hava tazminatı”, işe başlama veya devam etmenin imkansız olduğunda işsizlik yardımı sağlayan ayrı bir sosyal sigorta programıdır. Burada, katkıların işverenler ve işçiler arasında eşit olarak paylaşılmaktadır. Örneğin Çekya, Belçika veya İspanya’da doğal afetler veya aşırı sıcaklık nedeniyle iş durdurma durumlarında uygulanan kısa çalışma planları bulunmaktadır.

Sonuç olarak, rapordaki görüşlerden yola çıkarak şu başlıkları değerlendirmekte yarar vardır;

  • OECD ülkelerinin, artan yaşam beklentisi ve düşen toplam doğurganlık seviyelerinin birleşimiyle hızla yaşlanmaktadır.
  • Bireylerin yaşam tarzı tercihlerindeki, aile kurmadaki ve artan konut ve çocuk bakımı maliyetlerindeki değişiklikler; kadınların daha az çocuk sahibi olmasına yol açmaktadır.
  • Buna paralel olarak, 65 yaşındaki yaşam beklentisi sadece son yirmi yılda bile hızla artmıştır.
  • Bu durum, yaşlılık-çalışma yaşı oranını artırarak emeklilik sistemleri üzerinde baskı oluşturmaktadır.
  • OECD ülkelerinin yaklaşık üçte ikisinde 20-64 yaş grubu çalışma çağındaki nüfusun azalması öngörülmektedir.
  • Buna karşı koymak için birçok ülke emeklilik yaşlarını artırarak daha uzun yaşam süreleri nedeniyle kamu bütçeleri üzerindeki baskıyı sınırlamaya çalışmaktadır.
  • Daha yüksek yasal emeklilik yaşlarının, çalışanların kariyerlerini daha da uzatabilmeleri için mesleki sağlık teşviki, yaşam boyu öğrenme ve diğer istihdam destekleriyle desteklenmesi gerekmektedir.

Bu değerlendirmeler, tespit ve önerilerin tamamında ülkemizi de çok yakından ilgilendirmektedir. “İnsanlar Yaşamadıkça Yaşlanırlar” başlıklı yazımda özetlediğim TÜSEB Raporu (https://files.tuseb.gov.tr/tuseb/files/yayinlar/20230703124223-FV7IKDhzD1kH-.pdf)

ile OECD Raporu birlikte değerlendirilerek; özelde SGK ve özel sağlık sigortaları için, genelde ise ilgili Bakanlıklar başta olmak üzere tüm karar verici paydaşların bir yol haritası ve görev yetki dağılımıyla işe başlamalarında yarar olacaktır.

Konuyla ilgili olarak, OECD Raporu, burada yazılan kadarı ya da tamamıyla, her bir faaliyet başlığı açısından ele alınmalı ve bütüncül bir bakışla yola çıkılmalıdır. (www.halukozsari.com)

Dünya Sağlık Örgütü’nden Çekilme

Dünya Sağlık Örgütü’nden Çekilme

Bu hafta, Amerika Birleşik Devletleri’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesini paylaşmak istiyorum.

Bu hafta, Amerika Birleşik Devletleri’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesini paylaşmak istiyorum. Geçen hafta yani 21 Ocak 2025 Salı günü CNN’de yayınlanan “What is the World Health Organization and why does Trump want to leave it?” başlıklı haberde, konu farklı görüşler ve boyutlarda değerlendirilmiş. https://edition.cnn.com/2025/01/21/world/world-health-organization-trump-withdraw-explainer-intl/index.html bağlantısından haberin tamamına ulaşılabilir.

Haberin konusu, ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başladığı gün imzaladığı kararnamelerden biriyle ilgili. 20 Ocak 2025 tarihli Kararname; çekilme süreci ile ilgili amaç, eylemler, bildirim, küresel sistem müzakereleri, genel hükümler olmak üzere 5 ayrı bölümden oluşuyor (https://www.whitehouse.gov/presidential-actions/2025/01/withdrawing-the-united-states-from-the-worldhealth-organization/).

Küresel Sağlığa Zarar

Haberin içinde, “…Trump, Dünya Sağlık Örgütü’nü “yozlaşmış” olarak nitelendirdi, Amerika’yı dolandırmakla suçladı…” ifadesi yer alıyor. Haberde, oy veren milyonlarca Amerikalı, bu tür uluslararası yapıların değerine giderek daha fazla şüpheyle yaklaştığı belirtiliyor. Hatta, uzmanların Dünya Sağlık Örgütü’nün en etkili üyesinin çekilmesinin, küresel sağlığa zarar verebileceği konusunda uyardığından söz ediliyor.

ABD’yi Dünya Sağlık Örgütü’nden çekmek için, 47. Başkan Trump’ın ilk gün ilk saatlerinde attığı imzanın arkasında ne yatıyor, etkisinin ne olabileceği tartışılıyor. Birleşmiş Milletler kuruluşu sıfatıyla DSÖnün en büyük bağışçılarından biri olan ABDbütçesinin yaklaşık beşte birini sağlamakta olduğu anlatılıyor.

DSÖ bu süreç üzerine yaptığı açıklamasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin kararına ilişkin üzüntülerini aktarıyor (https://www.who.int/news/item/21-01-2025-who-comments-on-united-states–announcement-of-intent-to-withdraw). ABD.’nin 1948 yılında  kurucu üyesi olduğu DSÖ’nün 193 Üye Devletle birlikte, dünyada sağlık tehditlerine ilişkin çalışmalarda  görev aldığı ifade edilen açıklamada, çiçek ve çocuk felci hastalıklarının yok edildiği ve azaltıldığı vurgulanıyor. ABD’nin konuyu yeniden değerlendirmesi umularak, dünyada milyonlarca insanın sağlık ve refahı için yapıcı diyaloğa girmenin dört gözle beklendiği de belirtiliyor.

Kozmetik Bir Çekilme

Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Halk Sağlığı Fakültesi Sağlık Politikaları ve Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Stefano Bertozzi, yazısında (https://publichealth.berkeley.edu/news-media/opinion/withdrawal-from-who-could-bring-tragedy); kararnamenin ABD’yi kurumdan çekmek için ikinci bir girişim olduğunu belirtmektedir. Trump’ın ilk döneminde tanıttığı önceki planın, dönemin Başkanı Biden tarafından geri çevrildiği yazılırken; konunun halk sağlığı için sarsıcı olduğu ifade edilmektedir. Hatta DSÖ’den çekilmeyle; Ulusal Sağlık Enstitüleri, Gıda ve İlaç Dairesi ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri gibi federal kurumlar da dahil olmak üzere ABD. sağlık sisteminin izole edebileceğine değinilmektedir.

Berkeley Halk Sağlığı Okulu önceki dönem Dekanı olan Bertozzi; Bill ve Melinda Gates Vakfı, Meksika Ulusal Halk Sağlığı Enstitüsü, UNAIDS, Dünya Bankası ile çalışmış bir öğretim üyesidir. Prof. Bertozzi, DSÖ’nün dünyadaki her ülkenin sağlık sorunlarının tartışılabileceği tarafsız bir forum sağlamakta olduğunu ve ABD’nin WHO’dan çekilse bile kilit forumlara katılıma devam edebileceğine ilişkin iyimser bir yorum yapılabileceğini belirtmektedir. Gerçek bir çekilmeden öte, sadece kozmetik bir çekilme anlamına gelebileceğine vurgu yapılmaktadır. Kötümser tarafta ise, süreç olarak ABD’nin tekrar DSÖ katılımı için bir zorluk olabileceği belirtilmektedir.

24 Ocak 2025 tarihli bu yazıda; ABD desteğini kaybetmenin DSÖ için büyük bir darbe olabileceği, bütçe açığını kapatmak için birçok ülkenin devreye girmesi gerekebileceği vurgulanmaktadır.

Halk Sağlığı Bilgileri Gecikmesi

Öte yandan, The Associated Press (AP), yayınlanan haberde, ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı talimatından söz edilmektedir (https://apnews.com/article/trump-health-communications-cdc-hhs-fda-1eeca64c1ccc324b31b779a86d3999a4). 21 Ocak 2025 tarihli habere göre, kurum personeline, siyasi bir atamaya kadar; düzenlemeler, rehberlik, duyurular, basın bültenleri, sosyal medya paylaşımları ve web sitesi paylaşımları gibi konulara “derhal ara verilmesi” emri verildiği belirtilmektedir. Bu kapsama, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) bilimsel yayını Haftalık Ölüm ve Hastalık Rapotu (Morbidity and Mortality Weekly Report, MMWR) da dahil olmak üzere birçok platform girmektedir.

AP haberinde, kimliklerinin gizli kalması koşuluyla dört federal sağlık yetkilisinin bu bilgiyi doğruladığı belirtilmektedir. Buna göre, ay sonuna kadar bu iletişimin durdurulmasıyla, gıda kaynaklı hastalık ve salgınlar başta olmak üzere halk sağlığı ile ilgili gerekli bilgilerin gecikmesine neden olabileceği endişesinden söz edilmektedir.

Başlarken bağlantı adresini verdiğim 21 Ocak 2025 tarihli CNN haberine göre (https://edition.cnn.com/2025/01/21/world/world-health-organization-trump-withdraw-explainer-intl/index.html), Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilme bir yıl sürüyor, ancak bu sürecin daha hızlı olabileceğine ilişkin işaretlerden de söz ediliyor. Hatta, yakın zamanda, devam eden 42 ayrı sağlık acil durumunu için DSÖ 1,5 milyar dolarlık fon talebinde bile bulunmuş.

Aynı haberde, 2017’den beri Genel Direktörü olarak görev yapan Tedros Adhonam Ghebreyesus’un, yetmiş yıldan uzun süredir DSÖ ve ABD’nin sayısız hayat kurtardığı, Amerikalıları ve tüm insanları sağlık tehditlerinden koruduğu tespitleri anlatılmaktadır.

Dünya Çapında Savunmasız Kişilere Yardım

Bitirirken, Dünya Sağlık Örgütü ile ilgili bazı bilgileri hatırlatmak isterim.

7 Nisan 1948’de kurulan Dünya Sağlık Örgütü  (World Health Organization, WHO), Birleşmiş Milletler’in uluslararası halk sağlığından sorumlu uzmanlaşmış bir kuruluşudur.

Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrindedir ve dünya çapında altı bölgesel ofisi ve 150 ülke ofisi bulunmaktadır. Türkiye, merkezi Kopenhag’da bulunan Avrupa Bölge Ofisi’ne bağlıdır.

Resmi görevi, dünya çapında savunmasız kişilere yardım ederken sağlık ve güvenliği teşvik etmek olarak tanımlanır. Ülkelere teknik yardım sağlamakta, uluslararası sağlık standartlarını belirlemekte, küresel sağlık sorunları hakkında veri toplamakta ve sağlıkla ilgili bilimsel veya politika tartışmaları için bir forum görevi görmektedir.

Son Söz; DSÖ Başkanı bölge ofisleri, ülke ofisleri ve tüm çalışanlara gönderdiği acil durum mesajına göre DSÖ, ABD’nin çekilmesinin ardından tüm işe alımları ve seyahatleri durdurdu. (www.halukozsari.com)

İnsanlar Yaşamadıkça Yaşlanırlar

İnsanlar Yaşamadıkça Yaşlanırlar

Yaşlanan nüfusun koşullarına uygun yeni bakış açıları geliştirilmelidir. Dünya deneyimlerinden de yararlanılarak, merkezi ve yerel farklı uygulamalarla çeşitliliğe gidilmeli, model sosyal güvenlik sistemiyle ilişkilendirilmeli, sağlık bakımıyla birlikte uzun süreli bakım da göz önüne alınmalı, uygun kaynak gereklilikleri kamu ve özel sektör işbirliğiyle birlikte oluşturulmalıdır.

Bu hafta, 1800’lü yıllarda toplam 4 kez ve 14 yıl Birleşik Krallık Başbakanlığı yapmış olan William Ewart Gladstone’nun sözü ile başlamak istedim.

Hepimizin bir yaş daha aldığı yılın bu ilk ayında, özellikle sağlıklı yaş alma konusunu yayınlanmış bir rapordan alıntıları dikkatlerinize sunuyorum. Önümüzdeki ay, başka bir kurum tarafından konuyla ilgili bir başka rapor daha paylaşılacaktır.

TÜSEB Raporu

Dünyada bir çok ülkede deneyimlediği yaşlanma süreci, demografik özelliklerinin bir sonucu olarak Türkiye’de de tartışılmaya başlandı. Hatta Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü Başkanlığı, ülkemizdeki politika ve model oluşturma sürecine katkı vermek için 2021 yılında, bu konuda özel ve bir kapsamlı bir rapor hazırladı https://files.tuseb.gov.tr/tuseb/files/yayinlar/20230703124223-FV7IKDhzD1kH-.pdf). Türkı̇ye Yaşlı Sağlığı Raporu: Güncel Durum, Sorunlar Ve Kısa-Orta Vadelı̇ Çözümler adlı rapor, 14 bölüm ve 488 sayfadan oluşuyor. Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Raporu’na, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü-Türkiye, Kızılay, 25 üniversite, 19 dernek temsilcisi, 6 ayrı çalışma grubunda 147 konusunda uzman kişi ile katkı vermişti.

Raporun fikir önderliğinden yayına kadar geçen süreçteki gayretleri için; dönemin Enstitü Başkanı Prof. Dr. İlhan SATMAN, Geriatri konusundaki birikimlerini paylaşan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif KARAN başta olmak üzere, kamu ve özel sektör ile akademik bilgi ve deneyimlerini katan tüm değerli yazarları saygıyla anmak gerekir.

Raporda; yaşlılık sınırı olarak genellikle 65 yaş kabul edildiği, Gerontoloji’nin yaşlanma sürecini araştıran bilim dalı, Geriatri’nin ise yaşlılık tıbbı olarak isimlendirildiği belirtiliyor. İç Hastalıkları Anabilim Dalının bir yan dalı olan Geriatri’nin 65 yaş ve üstü kişilerin tüm sağlık sorunları ve hastalıkları ile ilgili tetkik, tanı, tedavi, takip görevlerini üstlenen ve başarılı yaşlanma sürecini yöneten bir uzmanlık alanı olduğu tanımlanmaktadır.

Artık, Üç Yaşlıdan İkisi Daha Az Gelişmiş Ülkelerde

Nüfusumuzun öngörülenin bile üstünde bir hızda yaşlanması, geniş aile yapısından çekirdek aileye geçiş, şehirleşme oranının artması ve tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşüm sürecinin hızlanması gibi başlıkların öne çıkan sorunlar olarak sıralandığı Rapor’da; 2025 yılında dünyadaki üç yaşlıdan ikisinin daha az gelişmiş ülkelerde yaşayacağı belirtilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre, biyolojik açıdan yaşlanma “moleküler ve hücresel hasarın kademeli olarak birikmesi sonucunda fizyolojik yedek kapasitede ve genel olarak bireysel kapasitede azalma ile birçok hastalığın ortaya çıktığı ve ölüm riskinin arttığı durum” olarak tanımlanmaktadır. Raporda, yaşlanmanın bir hastalık olmadığı, ama bu dönemde hastalıkların sıklığı ve sayısının arttığı anlatılmaktadır.

Ülkemizde 65 yaş ve üzerindeki nüfus oranının; 1950’de yüzde 3,3, 2000 yılında yüzde 6,7, 2020’de yüzde 9,5 olduğu belirtilen raporda, bu oranın 2040 yılında yüzde 16,3’e, 2080 yılında yüzde 25,6’ya yükseleceğinin  öngörüldüğü ifade edilmektedir.

TÜİK 65 ve üstü yaş nüfusunun son beş yılda yüzde 21,4 artarak 2023 yılında 8 milyon 722 bin 806 kişi olduğunu yayımlamıştır (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2023-53710).  27 Mart 2024 tarihli TÜİK açıklamasına göre, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı, 2018 yılında yüzde 8,8 iken 2023 yılında yüzde 10,2’ye yükselmiştir. Buna göre, yaşlı nüfusun 2023 yılında yüzde 44,5’ini erkekler, yüzde 55,5’ini ise kadınlar oluşturmaktadır.

Tarama Testleri ve Bağışıklama Programları

Yaşlılarda hastalıkların erken teşhisi ve komplikasyonlarının önlenmesi için tarama testlerinin uygulandığı belirtilen raporda; tarama testleri planlanırken yaşam beklentisi, tarama testinden geçme yeteneği ve kişisel tercihlerin dikkate alınması vurgulanmaktadır. Ülkemizde yaşlılar için meme, prostat, kolon, serviks ve riskli grup için akciğer kanseri tarama politikaları belirlendiği, yaşla birlikte sıklığı artan diyabet, hipertansiyon, osteoporoz, tiroid disfonksiyonu, vb. hastalıklar için taramaların sürdürülmesinin gerekliliğinden söz edilmektedir. Ayrıca, yaşlılara yönelik bağışıklama programlarının (influenza aşısı, pnömokok aşısı, herpes zoster aşısı, tetanoz-difteri-boğmaca aşısı, COVID-19 aşısı) titizlikle uygulanması, fiziksel durumların elverdiği ölçüde, yaşlıların haftada en az 150-300 dakika orta şiddette veya en az 75-150 dakika yüksek şiddette aerobik aktivite yapmasının yararından söz edilmektedir.

Birinci basamakta ileri yaştaki bireylere sunulan sağlık hizmetinin kapsamına kronik hastalıklar ve geriatrik sendromların da dahil edilmesi; bu konudaki tarama ve takiplerin aile hekimleri tarafından yapılabilmesi için eğitim ve izlem materyallerinin mevcut olduğu da anlatılmaktadır. İkinci ve üçüncü basamakta ileri yaştaki bireye poliklinik hizmetlerinde öncelik sağlanması, refakatçisi yoksa hastane tarafından eşlik edecek personel sağlanması gibi uygulamalarla hizmete erişimin kolaylaştırılmasına değinilerek, E-sağlık uygulamalarına ileri yaştaki bireylerin erişiminin sağlanması ve sağlık okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilme gerekliliğine vurgu yapılmaktadır.

İleri yaştaki kırılgan bireylerin düşmelerinin önlenmesi için güvenli ev ortamı oluşturulması ile sosyal desteğin önemi dikkate sunularak, yaşam boyu öğrenme modeli uygulamalarının yaygınlaştırılarak topluma katılımlarının sağlanması, gönüllülük projeleri ve gençlerle iletişimlerini sağlayan toplumsal projelerle kuşaklararası iletişime ve bu sayede ileri yaştaki bireylerin zihinsel sağlıklarına katkıda bulunulma gerekliliğinin altı çizilmektedir.

Bireyin ileri yaşlara kadar fiziksel, ruhsal ve bilişsel yönden kendine yetebilmesi, bağımsız olması, “dinç/zinde yaşlı” olabilmesi geriatrik tıbbın asıl amacı olduğu ifade edilen raporda, kırılganlığı belirlemek için uygun tarama testleri rutin olarak yapılmalı; önlenmesi veya geriletilmesinde fiziksel egzersiz, beslenmenin düzenlenmesi, polifarmasi ile mücadele ve bilişsel eğitim gibi müdahalelerden yararlanılmalsı tavsiye edilmektedir.

Raporda, yaşlıda; yetersiz besin alımı, iştah kaybı, kronik hastalıklara bağlı inflamatuvar süreçler ile düşmelerin tıbbi, sosyal ve ekonomik sonuçlarının önemli bir halk sağlığı sorunu oluşturduğu ifade ediliyor. Herhangi bir nedenle başvuran 65 yaş üstündeki tüm bireylerde düşme riskinin belirlenmesi, güvenli bir çevre oluşturularak riskin azaltılması istenmektedir.

Dijital Okuryazarlık

Raporda yer alan detaylı değerlendirmelere internet üzerinden erişilebilir. Ancak son olarak, dijital okuryazarlıkla ilgili başlıklara değinmek isterim. Bu yolla, hastaların sağlık hizmetlerine ulaşımının kolaylaştırılması ile  Tele-Tıp, Tele-Hemşirelik ve Tele-Rehabilitasyon hizmetlerinden yararlandırılması özellikle vurgulanmaktadır. Bu bağlamda; Tele-İzlem ve değerlendirme; fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamaları ile Tele-Konferans/Tele-Eğitim, Tele-Konsültasyon Tele-Danışmanlık için görüntü-bazlı, sensör-bazlı, sanal gerçeklik-bazlı veya robotik uygulamalar gibi teknolojilerin kullanılması önerilmektedir.

Yaşlılarda bilgi iletişim teknolojileri kullanımı ile hekime başvuruların azaltılması, hastaneye yeniden yatışların önlenmesi, hasta ve bakıcı eğitimi ile olumsuz koşulların ortaya çıkışının önlenmesi, hastaların vital bulgularının izlenmesi, gerektiğinde sağlık çalışanlarının müdahalesinin sağlanması ve bakım hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması mümkündür.

Giyilebilir teknoloji ürünleri ile yaşlı bireylerin hayatı kolaylaşmakta, yaşam kalitesi artmakta, fiziksel, zihinsel ve sosyal kapasiteleri iyileşmekte ve gerçek zamanlı sağlık takibi yapılabilmektedir. Kaybolma, düşme, kardiyovasküler fonksiyonlar, tremor, işitme ve görme sorunları, bası yaraları, solunum fonksiyonları, denge sorunları, diyabet, iskelet ve kas sorunları, ağız ve diş sorunları, dışkı ve idrar kontrolü ile ilgili sorunlar gibi alanlarda bu teknolojilerden yararlanılmaktadır.

“Akıllı evler” sensörler ve ev içi cihazlar ile bağlantılı yüksek teknolojiye sahip bir ağ ile donatılmış, cihazların ve uygulamaların uzaktan izlenme, erişilebilme veya kontrol edilebilme özelliklerine sahip ve sakinlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek hizmetler sunan konutlardır. Fizyolojik ve fonksiyonel parametrelerin takibi, emniyetli ortam sağlanması ve risklerin azaltılması, izlem ve gerektiğinde yardım, sosyal etkileşimin kolaylaştırılması, bilişsel ve duyusal destek konularında etkili ve yararlıdır.

Sağlık Çalışanlarının İnovasyon Süreci Farkındalığı

Öte yandan, rapor, ülkemizde sağlık çalışanları ve süreçte yer alan diğer paydaşların inovasyon süreci konusunda farkındalık yetersizliğine de değinmektedir. Bu konuda sıralanan başlıklar arasında;

  • Fikri mülkiyet hakları konusunda yaşanan belirsizlikler,
  • Belgelendirme ve klinik çalışmalar sürecindeki desteklerin azlığı;,
  • İnovasyon sürecini teşvik eden ve kolaylaştıran politikaların, altyapı ve kaynakların yetersizliği,
  • Farklı alanlardaki kurum ve kuruluşlarla iş birliği ağlarının yetersizliği,
  • Sağlık odaklı inovasyon merkezlerinin yokluğu ve motivasyon sağlayan yol gösterici süreçleri destekleyecek ve cazip hale getirecek modellerin eksikliği sıralanmaktadır.

Ülkemize özgü sağlıkta inovasyon modeli ve politikaların geliştirilmesi, tüm süreçlerde rol alacak sağlık odaklı inovasyon merkezlerinin kurulması, tüm paydaşların yer aldığı entegre iş birliği platformlarının oluşturulması tavsiye edilmektedir.

Hedeflerde olduğu kadar, kaynaklarda da önceliklendirmenin gözetilmesi, inovasyon insan gücü altyapısı ve stratejik ihtiyaçlara göre planlama ve destekleme ile yatırım-üretim-pazar ilişkisine işlevsellik kazandırılması önerilerinde bulunulmaktadır.

Sonuç olarak, ülkemizde beklenen yaşam süresi uzamakta ve yaşlı sayısı tahminlerden daha hızlı artmaktadır. Toplumun yaşlanması başta sağlık ve bakım hizmeti olmak üzere ekonomik, sosyal, politik, vb. her alanda etkili olmaktadır. Daha önce yaşanmamış bu duruma uygun politikalar üretilmeli, mevcut ve muhtemel sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmelidir. Bireyler genç yaşlardan itibaren aktif ve sağlıklı yaşlanma konusunda eğitilmelidir. Sağlık çalışanlarının yaşlı sağlığı ve bakımı konusunda bilgi ve becerilerinin artırılması için mezuniyet öncesinde olduğu gibi mezuniyet sonrasında da eğitimleri devam etmelidir. Yaşlılarımıza etkin ve kaliteli sağlık ve bakım hizmeti sadece hekimler değil tüm sağlık çalışanlarının interdisipliner ekip çalışması ile ve tüm toplumun ilgi ve desteği ile verilebilir.

“İnsan, Yaşlı Olmaya Karar Verdiği Gün Yaşlanır”

Konuyla ilgili iki ayrı yaşanmışlığı paylaşmak isterim.

İlki Cicero ile ilgili, Cicero’ya yaşlılığında sorulmuş; “Üstad, yeniden gençliğe dönmek ister miydiniz?” Verdiği yanıt kısa ve öz; “Yarışı birinci bitiren bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki…”

İkincisi de, yazımın başında sözünü ettiğim Birleşik Krallık Başbakanı Gladstone’a ait bazı görüşler;

“Ben her zaman yaşlılar gibi olgun düşünen gençlere, gençler gibi neşeli olan yaşlılara hayranımdır. Zaten neşeli olanlar hiçbir zaman yaşlanmazlar.

Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.

İnsan; kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.

Kalbi sevdikçe,  neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe,

herkes gençtir.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar..

İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır…”

Yaşlanan Nüfusun Koşullarına Uygun Yeni Bakış Açıları

Unutmayalım ki, yaşlanma yaşamın doğal bir aşamasıdır. Bu aşamaya yönelik olarak, politika yapıcı ve karar vericilerin toplumlar için duyarlı olmalarına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç hem hizmet hem de yeni bir modelleme açısından gereklidir.

Yaşlanan nüfusun koşullarına uygun yeni bakış açıları geliştirilmelidir. Dünya deneyimlerinden de yararlanılarak, merkezi ve yerel farklı uygulamalarla çeşitliliğe gidilmeli, model sosyal güvenlik sistemiyle ilişkilendirilmeli, sağlık bakımıyla birlikte uzun süreli bakım da göz önüne alınmalı, uygun kaynak gereklilikleri kamu ve özel sektör işbirliğiyle birlikte oluşturulmalıdır.

Sigortacılıkta Gelecek Senaryoları

Sigortacılıkta Gelecek Senaryoları

Yapay zeka destekli sağlık sigortacılığıyla, risk oluştuğunda ödeyen bir bakıştan ekosistem paydaşlarıyla çözüm ortaklığı sayesinde riski önleyen bir bakışa dönüşmektedir. Bunun için eş zamanlı bazı adımların birlikte atılmasında ciddi yarar olacaktır.

16 Aralık 2024 tarihli yazımda, izleyen hafta, “Sigortacılıkta Gelecek Senaryoları: 2040’a Giden Yolda Olası Yönelimler” adlı raporun özellikle yapay zeka açısından yaklaşımlarını paylaşacağımdan söz etmiştim.

Tip 1 Diyabetli Çocukların sensör aracılıyla kan şekeri izlem sistemine ilişkin düzenlemenin 12 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanması ve yıl sonu yılbaşı sektör değerlendirmeleri önceliği yüzünden bugüne kaldı.

Ama iyi ki bugüne kalmış, çünkü geçtiğimiz hafta yapılan Türkiye Sigorta Birliği Önceliklendirme Konferansı’ndan da bazı başlıklarla da birlikte paylaşmak daha doğru olacakmış.

Sigorta Sektörünü Dönüştüren Yapay Zeka

Sigorta sektörünün küresel yapılanması olan The Global Federation of Insurance Associations (GFIA) tarafından hazırlanan rapor (https://www.tsb.org.tr/tr/AnasayfaSlider/108); sigorta sektöründe yapay zeka kullanımı ile fayda ve risklerini paylaşmaktadır. Yapay zekanın sigorta sektörünü de dönüştürdüğü ile değer zincirinde yapay zeka uygulamalarının hızla geliştirilmekte olduğu ifade edilmektedir.

Önceleri sadece sigortalı hizmetlerine odaklanan yapay zekanın (Artificial Intelligence-AI); artık risk değerlendirme, tazminat yönetimi ile satış ve dağıtım kanalları benzeri alanlara da yaygınlaşmasına  dikkat çekilmektedir. Bu sürecin, üretken yapay zeka (Generative AI), Nesnelerin İnterneti (IoT) ve açık veri gibi yenilikçi uygulamalarla daha da artabileceğinden söz edilmektektedir.

Rapor, yapay zeka kullanılan alanları dört ana başlıkta irdelemektedir. Bunlar; sigortalı hizmetleri, risk modelleme ve doğal afetler, tazminat yönetimi, kötüye kullanım (en aşırısıyla dolandırıcılık) olarak sıralanabilir.

Sigortalı hizmetleri kapsamında sigortalı beklentilerini karşılamaya yönelik olarak;

  1. Sigortalı konuşma dökümleri oluşturulması, sigortalıyla tekrar iletişime geçildiğinde bunlardan yararlanılması,
  2. Sigortalı ve temsilcilerine aynı anda poliçe seçeneklerine yönelik önerilerde bulunulması

aktarılmaktadır.

Risk modelleme ve doğal afetler başlığı altında;

  1. Sigorta kullanımı temel alınarak kişiselleştirilmiş sigorta poliçeleri oluşturulabilmekte olduğu,
  2. Sigortalı beklentileriyle tam olarak örtüşmeyen ve açıkta kalan alanlar varsa azaltılması ile
  3. Sigortalanmayan risklerin değerlendirilmesine yardımcı olmak

sayılmaktadır. Bunlar da, hava olayları, risk haritaları çıkarılması, modellemeler, risk skorlamaları gibi örneklerle somutlaştırılmaktadır.

Tazminat yönetiminde süreçlerin hızlandırılması için değerlendirme ve ödeme yapılmasına destek olunduğu belirtilerek, tazminat önceliklendirme ve sınıflandırmaların hizmet kalitesini de artırmakta olduğu vurgulanmaktadır.

Yapay zeka tabanlı sigortacılıkta; kötüye kullanım tespiti çalışmaları, büyük veri analizi, sahte tazminatların önlenmesi gibi nedenlerle maliyet azaltma yoluyla düşük prim sunma fırsatı sağlanabileceği görüşü öne çıkarılmaktadır.

Ekosistem Paydaşlarıyla İş Birliği

Rapor, sigorta sektörünün yapay zeka ile ilgili olası riskleri önemseyerek uygun iş akışları geliştirdiğini belirterek bazı örnekler vermektedir. Bunlar arasında, öncelikle, sektörün geliştirdiği iç ve dış yönetişim sistemleriyle, başka sektörlere göre daha fazla hazırlıklı olunduğunu örneklemektedir.

Yapay zekanın kullanım amaç ve zamanı konusundaki şeffaflığı ile sigortalılara vereceği güveni artıracağı ve böylece sigortacılık benimsemesinin kolaylaşacağı belirtilmektedir.

GFIA Raporu, yapay zeka ile sigortacıların, sigortalılarına en iyi hizmeti sunabilmesi ve riskleri daha iyi yönetme potansiyeli olduğunu anlatmaktadır. Bu potansiyel konusunda, politika yapıcılara, yapay zekanın etkilerini en üst düzeye çıkarmak için, ekosistem paydaşlarıyla iş birliği yapılması ve böylelikle sigortalıların temel insan haklarının da korunabileceğine yönelik bir  tavsiyede bulunulmaktadır.

Arama ve Önceliklendirme

Sevgili Oğuz BABÜROĞLU Hoca ve ekibinin profesyonelce yönetiminde; 18-19 Eylül 2024 tarihli “Arama Konferansı” sonrası, Türkiye Sigorta Birliği 10 Ocak 2025’te de ekosistem paydaşları katılımıyla “Önceliklendirme Konferansı” düzenledi.

İki toplantıdaki 100’ü aşkın katılımcının her birini  grup çalışmalarıyla katkıya zorlayan akış ve yaklaşımları için; Birlik Başkanı Uğur GÜLEN, Yönetim Kurulu ve ekiplerine, Oğuz BABÜROĞLU Hoca ile ekibine teşekkür ediyorum.

Geçen Eylül ayında yapılan Türkiye Sigorta Birliği Arama Konferansı’nda sektörü mevcut boyutundan 2 kat büyütme  vizyonu ortaya konmuştu.

Arama Konferansı’nda bu vizyona yönelik olarak, 6 değerlendirme kriteri ile önceliklendirildi. Bunlar arasında;

  1. Sigortalılık oranının artırılması,
  2. Tüketicinin sigortadan beklentilerinin karşılanması,
  3. Ekosistem uyumu ı̇çin sektörel hizalanma,
  4. Teknolojik altyapı, dijitalleşme ve ı̇novasyonun geliştirilmesi,
  5. Risk farkındalığı oluşturulması,
  6. Kaynak ve fon yaratmanın sağlanması

başlıkları sıralanmaktadır.

44,3 Milyar Dolar Primle Yüzde 4,7 Oranında Büyüklük

Sıralanan bu değerlendirme kriterlerine göre, 18 ayrı proje öne çıkmıştır. Öne çıkan projelerle, 2030 yılında yaklaşık 44,3 Milyar Dolar primle yüzde 4,7 oranında bir büyüklük oluşturulacağı öngörülmüştür.

Projelerden birisi de sağlık sigortaları kapsamının tedaviden korunmaya yönelmesi başlığını kapsıyordu.

Sağlık Sigortaları başlığı 3 farklı ürün hedefini içermekteydi, bunlar;

  1. Sağlık sigortacılığında yapılacak boşluk (gap) analizi ile nişlerin belirlenmesi, 10 yıllık hedef ve sorumlulukların netleştirilmesi,
  2. Sigortacılığın hastalıkların tedavisinden sağlığın korunması ve geliştirilmesine odaklanması; prim indirimleri ve erken tanı testleri gibi teşviklerle bunun desteklenmesi,
  3. Uzun vadeli sağlık sigortası için genç yaşta prim alınması ve yenileme garantisi için kamu desteği sağlanması

olarak sıralanmıştı.

Eş Zamanlı Adımlarla Hizalanma

İşin özü, yapay zeka destekli sağlık sigortacılığıyla, risk oluştuğunda ödeyen bir bakıştan ekosistem paydaşlarıyla çözüm ortaklığı sayesinde riski önleyen bir bakışa dönüşmektedir. Bunun için eş zamanlı bazı adımların birlikte atılmasında ciddi yarar olacaktır.

Bunlardan ilki, sağlık hizmetindeki finansörler ile kamu, özel, üniversite ayrımına girilmeksizin, tüm hizmet sunucuların, sağlık endüstrisi ve diğer paydaşların aynı hedefe yönelen bir hizalanma göstermesi olmalıdır.

Aile hekimliğinin entegrasyonu ve koruyucu sağlık hizmetlerinin de özel sağlık sigortaları kapsamına alınması sağlanmalıdır. Böylelikle, kişinin sağlık riski öncesi ve risk oluştuysa hastalık sonrası, risk yönetimi daha hakkaniyetli bir biçimde sağlanabilir.

Bu arada erken yaşta sigortalılığın teşviki ile kamunun vereceği uzun süreli sağlık sigortası teminatına ek olarak özel sigortaların da katılması dikkate alınmalıdır.

Öncelikli konularda tarama programlarıyla başlanarak yenilikçi tedavilere odaklanılması da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir başlık olmalıdır.

Yapay zeka kullanımından niş alanlara kadar tüm bunlar; sağlık hizmetindeki kazanımlar karşılığında sağlık sigortacılığının değer temelli bir modele geçişinin tetikleyicisi olabilecektir.

2025 Yılı Neler Getirebilir?

Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada,  15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.

2025 yılının bu ilk haftasında, içinde olduğumuz yeni bir yılda yaşanabilecek ama sağlık alanında da olası küresel gündem başlıkları aktarmak istiyorum.

İlk cümle olarak, 20-24 Ocak 2025 tarihleri arasında İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenecek Dünya Ekonomik Forumu ile başlamak gerekir. Siyaset, iş dünyası ve sivil toplum liderleri gibi üst düzey karar verici katılımcılar, “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” temasındaki konuları tartışacak.

Davos’un bu yılki öncelikli konuları ise; büyümeyi yeniden hayal etmek, akıllı çağdaki endüstriler, insanlara yatırım yapmak, gezegeni korumak ve güveni yeniden inşa etme olarak belirleniyor (https://www.mckinsey.com/featured-insights/world-economic-forum/overview).

“Erken” Ölümler

Dünya Sağlık Örgütü, Mevcut ve Gelecekteki Zorluklar başlıklı çalışmasında; kalp hastalığı, felç, ruhsal hastalık ve yaralanmalar gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların arttığını belirtiyor. Birçok gelişmekte olan ülkenin “çift hastalık yükü” ile başa çıkmak zorunda olduğu ifade ediliyor. Bunlar; bulaşıcı hastalıkları önleme ve kontrole devam etmek ile çevresel sağlık risklerinden kaynaklanan sağlık tehditlerini ele almak olarak özetlenebilir. Bu bağlamda, tüm sektörlerden gruplar ve bireylerin, oluşabilecek zorluklara çözüm bulmak için yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç olduğu görüşü giderek daha ön plana çıkıyor (https://humanjourney.us/health/global-health/current-and-future-challenges).

Diyabet, hipertansiyon, kanser olarak sıralanabilecek bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümler, toplam ölümlerin dörtte üçünden fazlasını oluşturmaktadır.  Bu ölümlerin yarısına yakını da  30-69 yaş arasında olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerinden alınan ve “erken” olarak nitelenen bu ölümlerin yüzde 85’inden fazlasının düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleştiği öngörülmektedir. Çocuklar, yetişkinler ve yaşlılar, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik, tütün dumanına maruz kalma veya alkolün zararlı kullanımı gibi risk faktörlerine karşı savunmasız olarak nitelendirilmektedir.

Sonuç olarak, hükümetler ve ekosistemin diğer paydaşları için; düşük maliyetli çözümler ile sektörlerin işbirliğini içeren kapsamlı yaklaşımlardan söz edilmektedir. Bunun politika ve öncelikleri yönlendirmekle mümkün olabileceği vurgulanmaktadır. Buradan yola çıkılarak da, müdahaleler erken yapıldığında, daha pahalı tedavi ihtiyacının da azalabileceği öne çıkarılmaktadır.

Kenya’da konuya özel eğitim almış hemşirelerin yüksek kan şekeri, yüksek tansiyon ve kronik artriti olan hastaları tarayarak takip etmeleri bu tip müdahalelere örnek gösterilmiştir. Yine, cep telefonlarının bulaşıcı olmayan hastalıkları önleme ve yönetmede faydalı olabileceği ise bir başka örnek olarak gösterilmiştir.  Bu kapsamda, Dünya Sağlık Örgütü ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve Be He@lthy, Be Mobile adlı ortak bir girişim, 2013 yılından bu yana benzer projeler üzerinde çalıştıklarını belirtmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün dikkat çektiği bir başka konu da, ruhsal, nörolojik ve madde kullanım bozukluklarıdır. Küresel hastalık yükünün yüzde 14’ü bu bozukluklara atfedilmektedir. Etkilenenlerin birçoğu düşük gelirli ülkelerde olan (yüzde 75) bu hastaların, ihtiyacı olan tedaviye erişemediği rapor edilmektedir.

Öte yandan, geçtiğimiz yıl, Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı kayıtlarına geçen en yüksek düzeyde yerinden edilme verilerinden söz edilmektedir. 70,8 milyon insan evlerinden zorla çıkarılmış ve 25,9 milyon mülteci ülkesinden kaçmış durumdadır. İç savaştan soykırıma ve doğal afetlere kadar birçok neden yüzünden ortaya çıkan bu durumun yarısından fazlasını da 18 yaş altı nüfus grubu oluşturmaktadır.

İnsansız Helikopter ve Uçaklar

Hastaları kaydetme, yönlendirme ve teşhis konulmasına yardımcı olmak için mobil telefon teknolojisinin teşvik edildiği vurgulanan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında; sağlığa destek olacak farklı alanlarda vurgulanmaktadır.

Bu kapsamda; mesafe ve ağırlık sınırlamaları, felaket sonrası alanları haritalama veya fotoğraflama hatta kaçan nüfusun nerede yeniden toplandığını belirleme gibi işler örneklenmektedir. İnsansız helikopterler ve uçaklardan, yardım çalışmalarında küçük kargo kutularını teslim etmek üzere yararlanılması da bu örneklere eklenmektedir.

Yeni Doğanda Şarj Edilebilir Silikon Bant

Özellikle son on yılda, düşük ve yetersiz kaynaklara sahip ülkeler için uygun teknolojik ilerlemeyi teşvik amacıyla bir dizi girişim geliştirildiğine ayrıca dikkat çekilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, 2018 yılında, farklı temalar üzerinde çalışan 33 ayrı proje seçildiği anlatılmaktadır. Projelerde, düşük veya yetersiz kaynaklara sahip bölgelerdeki sağlık çalışanları için tasarlanmış kaliteli veri ve ekipman üretildiği örneklenmektedir.

Yeni doğan bebeğin baş çevresine sarılan ve gerçek zamanlı dört hayati belirtiyi ölçecek şarj edilebilir bir silikon bant örneği bunlardan biridir. Bant; nabız, solunum hızı, kan oksijen doygunluğu (satürasyon) ve sıcaklığı takip etmektedir. Aşırı sıcağa ve toza veya diğer elementlere maruz kalmaya dayanacak şekilde tasarlanmıştır. Toplanan veriler, hemşirelerin bebeklerin hayati belirtilerindeki herhangi bir değişiklik konusunda uyarılacağı bir gösterge paneline gönderilebilmektedir.

Bill ve Melinda Gates Vakfı, öncelik olarak belirlenen sorunları çözmek veya beyin fırtınası yapmak için hibeler vermektedir. Başarılı başvurulara da, daha sonra takip etmeleri için fon sağlamaktadır. Ancak, inhale kızamık aşısı gibi girişimci bir projenin ticarileşecek bir üretici tarafından alınmazsa başarısızlığa uğrayabileceği de aktarılmaktadır. 2014 yılında The Seattle Times, “1 milyar dolarlık yatırıma rağmen, Gates Vakfı’nın “Büyük Zorluklar” başlığı altında finanse edilen projelerin hiçbirinde, henüz gelişmekte olan ülkelerde hayat kurtarmaya ve sağlığı iyileştirmeye önemli bir katkıda bulunamadığını” bildirmiştir.

Geleceğin 17 Aşısı

Lancet’de, geçtiğimiz ay, 17 etkene karşı aşı geliştirme önceliklerinin anlatıldığı bir makale yayınlandı. “Identifying WHO Global Priority Endemic Pathogens For Vaccine Research And Development (R&D) Using Multi-Criteria Decision Analysis (MCDA): An Objective Of The Immunization Agenda 2030” adlı makaleye https://www.thelancet.com/journals/ebiom/article/PIIS2352-3964(24)00460-2/fulltext adresinden ulaşılabilmektedir.

Bölgesel hastalık yükü, antimikrobiyal direnç riski ve sosyoekonomik etki gibi kriterlere dayanarak yapılan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, her yıl toplamda yaklaşık 2,5 milyon can alan HIV, sıtma ve tüberküloz gibi üç hastalık için de aşı araştırma ve geliştirme konusundaki öncelikleri tekrarlanmaktadır. Çalışmada, dünyanın tüm bölgelerinde en önemli hastalık kontrol öncelikleri ile antimikrobiyallere karşı giderek daha dirençli hale gelen etkenler için yeni aşılar geliştirmenin aciliyeti vurgulanmaktadır. Yetkililer, böylelikle sadece bugünü etkileyen hastalıkların önemli ölçüde azaltılmış olmayacağını, aynı zamanda ailelerin ve sağlık sistemlerinin karşı karşıya kaldığı tıbbi maliyetlerin azaltılacağına ilişkin verilerin de kullanılmakta olduğunu belirtmektedir.

Bağışıklama Gündemi 2030 olarak adlandırılarak küresel boyutta araştırılması, geliştirilmesi ve kullanılması gereken 17 aşı listelenmiştir. Detaylarına 06.11.2024 tarihli Dünya Sağlık Örgütü Basın Bülteni’nden kolaylıkla ulaşılabilir. A grubu streptokok, Hepatit C virüsü, HIV-1 gibi ilk sırada gerekliliği  yazılan aşıların yer aldığı bu liste,  daha fazla geliştirilmesi gerekenler ile düzenleyici onaya, politika önerisine veya uygulamaya yaklaşılanlar olmak üzere üç ayrı sınıflamaya göre düzenlenmiştir.

2025’de Yapay Zeka

2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili son okuduğum bir yazıdaki (https://blog.google/products/google-cloud/ai-trends-business-2025) görüşleri aktarmak ve sağlıkla da bağlantılandıran bazı tespitlerle bitirmek istiyorum.

Girdiğimiz yıla özgü yapay zeka beklentileri 5 ana başlıkta özetleniyor;

Multimodal yapay zeka ile daha fazla bağlam sunulacağı öngörülüyor, bu kapsamda metin, görüntü, ses ve videodan gelen bilgilerin işlenerek yapay zeka çıktılarının doğruluğunun önemli ölçüde artacağından söz ediliyor,

Yapay zeka aracılarıyla karmaşık iş akışlarının daha basitleştirilerek yönetebileceği, böylelikle iş süreçlerinin otomatikleştirebileceği ve çalışanların desteklenebileceği vurgulanıyor,

Kurumsal arama sistemlerinin anahtar kelime tabanlı sorgulamalarla sınırlı olmayacağı, verilere daha hızlı erişim ile bunları kullanmak için görüntü, ses, video ve konuşma istemlerinin kullanılabileceği ifade ediliyor,

Yapay zeka destekli çözümler yoluyla kullanıcı deneyimlerinin takibinde sağlanacak iyileşmelerle gelir, verimlilik ve marka sadakatinin artması bekleniyor,

Yapay zeka güvenlik sistemlerinin güçleneceği, tehditlerin belirlenerek yanıt sürelerinde hızlanma olacağı, ancak sistemlere zarar vermeye karar verenlerin de daha karmaşık saldırılar için yapay zekadan yararlanacağının dikkatten kaçmaması uyarısında bulunuluyor.

Ekosistemin Paydaşlarıyla “Akıllı Çağ İçin İşbirliği”

Yeni yılın bu ilk yazısında; Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel yapıların 2025 için beklediklerini aktarmayı hedeflemiştim. Dilerim, sıraladığım beklentilerle ve kaynaklarından daha derinlemesine bilgilere ulaşılarak, bu yıl nelere öncelik verilebileceğine ilişkin tetikleyici başlıklar yakalayabilmişimdir.

Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada,  15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.

Çünkü küresel günceli koşar adımla eş zamanlı izlemek için, sigortacılıkta ödeme modellerinin de içinde olduğu sağlık hizmetinin her bileşenine yapay zekayı ekleme, değer zinciri etkisini en üst düzeye taşıyabilecektir. Böylelikle, 2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili bir önceki alt başlıkta vurgulandığı gibi, bir yandan gelir, bir yandan verimlilik, bir yandan da marka sadakatinin artmasını beklemek iyimserlik olmayacaktır.