Veri Artık Yeni Oksijen

Veri Artık Yeni Oksijen

Geçtiğimiz hafta katıldığım toplantılarda hep vurgulanan bir konuyu aktarmak isterim; veri. Türkiye Sigorta Birliği’nin Uluslararası Sigortacılık Zirvesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’nün Nöron Platformu ile TÜSEB’in  İTÜ ev sahipliğindeki “Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı” çalıştaylarının ortak kesişim alanını hep veri konusu oluşturmuştu. Öyle ki, yazımın başlığını oluşturan “Veri Artık Yeni Oksijen” sözü de o kesişim alanında değinilen bir kavramdı.

Digital Gelecek

Hafta, Türkiye Sigorta Birliği’nin düzenlediği Uluslararası Sigortacılık Zirvesi ile başladı. Konusu “Digital Gelecek” olan bu toplantılar dizisinde, sigortacılık alanında teknolojik değişimlerin sektörü nasıl etkileyeceği tartışıldı.

Sigorta sektörünün en saygın etkinliklerinden biri olan Uluslararası Sigorta Zirvesi, bu yıl dördüncü kez sektör profesyonelleriyle buluşmuş oldu. Sektörün önde gelen isimleri, dijitalleşmenin de içinde olduğu oturumlarda; bir yandan bilgilerini bir yandan da güncel gelişmelerle deneyimlerini paylaştılar.

Nöron Platformu

Haftanın son iş gününde, Proje Yürütücüleri arasında bulunduğum; Sağlık Bakanlığı, TÜSEB ve TÜBİTAK yetkilileri, akademisyenler, endüstri temsilcileriyle İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’nde düzenlenen Nöron Platformu Çalıştayı’nda, “Nöron Hasarı İlişkili Hastalıkların Tanı, İzlem ve Tedavisine Yönelik Biyobelirteç ve İleri Teknolojik Uyarı Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesi” değerlendirildi.

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa yürütücülüğünde; Dokuz Eylül Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, RTA Laboratuvarları, SABİOTEK (Sağlık Biyoteknolojisi Mükemmeliyet Ortak Uygulama ve Araştırma Merkezi), İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) ile birlikte çalışılmaktadır.

TÜBİTAK 1004 Projesi kapsamında 2023-2027 yıllarını içeren bu proje ile ilgili, nöron (sinir hücresi) hasarına yol açan hastalıkların tanı, tedavi ve izleminde kullanılacak biyobelirteç ve ileri teknolojik uyarı sistemlerinin geliştirilmesi amacına yönelik çalışma gruplarıyla verinin de içinde olduğu doyurucu tartışmalar yapıldı.

Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı

Hafta sonu ise, tam gün süren bir başka çalıştayda, İTÜ ev sahipliğinde, “Sağlıklı Verilerin Güvenli Olarak Toplanması ve Paylaşımı” değerlendirildi. TÜSEB Türkiye Sağlık Veri Araştırmaları ve Yapay Zeka Enstitüsü (TÜYZE) öncülüğünde, kamu, akademi ve özel sektörden ulusal ve uluslararası 130 uzmanın katılımıyla yapılan etkinlikte; sağlık verilerinin güvenliği, kalitesi, anonimleştirilmesi ve küresel ekosistemdeki yeri kapsamlı olarak değerlendirildi.

Çalıştayın “Perspektif Konuşmaları” bölümlerinde, sağlık verisi ekosistemine hem küresel hem de ulusal düzeyde yaklaşımlar tartışılırken, bir yandan İngiltere’nin sağlıkta veri güvenliği ve anonimleştirme konusundaki uygulamalarını paylaşıldı, diğer yandan da Türkiye deneyimi kendi alanlarından yetkin isimlerce aktarıldı.

Odak Grup Toplantılarında ise yönetimsel, ekonomik, hukuki ve teknik bakışla, sağlık verisinin yönetimi ve paylaşımında karşılaşılan sorunlara disiplinler arası çözüm önerileri geliştirilmesi tartışıldı.

Önümüzdeki dönemde raporlanacak bu çalışmalar, takip eden birkaç ay içinde yapılacak karar toplantısıyla, mevzuat önerisi de dahil ilgili karar vericilere eylem planı olarak sunulacaktır.

Veri “Yeni Petrol” Değil “Yeni Oksijen”

ABD ortalama yaşan yıl 79, bunun sağlıklı geçen yılı ise 63. Bu demektir ki, yaşamın son 16 yılı hastalıklarla geçiyor. Sağlıklı yaşam yıllarını yöneten de, hastalıklı yılları yöneten de temelde veri. İşte geçtiğimiz hafta üç ayrı toplantıda gündeme gelen veri ile ilgili panelistlerin dile getirdiği akılda kalıcı birkaç sözü aktarmak isterim;

“Veriyi Doğru Kullanan Toplumlar, Geleceğini Yöneten Toplumlardır”

“Veriyi güvenli, etik ve inovatif biçimde anlamlandırabilen toplumlar geleceğini yönetir”

İşte bugün sağlıkta atılacak her yeni adımı, her yeni kararı ve her müdahaleyi yönlendiren temel fikir, verinin sağlığı yönetmekte oynayacağı kaldıraç rolünü önemsemekten geçiyor. Çünkü veri, sağlık yönetiminde doğru kullanıldığında; tanı ve tedavi süreçlerini hızlandırdığı gibi, ilaç ve tıbbi cihazda yenilikçiliği geliştiriyor, kişiselleştirilmiş tıbba yönelimi hızlandırıyor,

Doğal olarak sağlık harcamalarını daha etkili ve daha verimli bir sürece dönüştürüyor.

Aslında, paylaşılan dünya deneyimi de bu örneklerle dolu. Önemli olan, paydaşlar arasında net ve güvene dayalı paylaşımı esas alan model kurgulanması olmuş.

Aranılan Olma

Bu alanda yaptıkları ve onlara yönelik alınan ödüller düşünüldüğünde, Türkiye’nin e-Nabız gibi 160’a yakın dijital sağlık uygulamasıyla güçlü dijital sağlık altyapısından söz etmemek mümkün değil. Akademi-kamu-özel iş birliği anlayışıyla, bu güçlü altyapının daha da ileriye taşınması, özellikle küresel düzeyde vazgeçilmez bir oyuncu olunması hiç de zor değil.

Ancak, verinin yönetişimi için hızla bazı düzenlemelere de geçilmesi gerekli. Toplantılarda ilgili tüm paydaşlar, veri paylaşımına olan ihtiyaca ve bunun önemine vurgu yaptı. Akademisyenler, hizmeti sunan kurumlar, ilaç ve tıbbi cihaz endüstrisi ile sigorta sektörü gibi, tüm dijital sağlık altyapısına tam entegrasyon için açık çağrıda bulundular. Sadece on yılı aşkın bir süredir,  tamamlayıcı sağlık sigortasının entegrasyonu için istekte bulunulduğu unutulmamalıdır.

Unutulmaması gereken bir başka nokta da, kaliteli ve doğru sağlık verisini yöneterek yenilikçiliğe dönüştürenlerin; sağlık dışında da çevrelerinde aranılan olabilecekleridir. Aranılan olma; kurum, sektör, hatta ülke olacak kadar geniş boyutta düşünebilir, böylece de gelecekte lider olunabilir. Herkesin yaptığını değil, yapmadığını yaparak, bu yolda sağlam ve tutarlı adımlarla hedeflerine daha kolay ulaşabilirler.

Bitirirken bir noktayı daha vurgulamak isterim; veri temalı bu Çalıştayların düşünülmesinde, düzenlenmesinde, gerçekleştirilmesinde emeği geçen, katkı ve katılımlarıyla destek sağlayan her yönetim düzeyindeki tüm çalışanlara teşekkürler. Sağlık sektörünün veriye dayalı yönetimine yönetimindeki katkılarının en kısa sürede yaşanması dileğiyle…

Fütürist Gibi Düşünen Liderler

Fütürist Gibi Düşünen Liderler

Liderler bir fütürist gibi düşünerek, bir paradigma değişimi için; önce cesaret, sonra alçak gönüllülük ve en sonunda da kapsayıcı eylemler planlamalıdır. Dolayısıyla, geleceğe yönelik dönüşüm için liderler; böyle hayal etmek, böyle plan yapmak, böyle uygulamak ve böyle performans kriterleri belirleyerek ölçme değerlendirmeyle yaptıklarını puanlamak zorundadır.

Bu yazımda, geçtiğimiz hafta okuduğum aynı temadaki iki ayrı yazıya ilişkin paylaşımda bulunacağım. İkisi de gelecek ve dönüşüm ile ilgili. İlk yazı, “Bir Fütürist Gibi Düşünmek” başlığıyla başlıyor (https://www.ideou.com/blogs/inspiration/how-to-think-like-a-futurist).

Başlık, “Liderler İçin Stratejik Öngörü Ve Daha İyi Karar Verme Rehberi” ifadeleriyle devam ediyor. Aynı konudaki ikinci yazı ise, “Yenileyici Paradigmayı Yeniden Düşünmek” başlığına sahip (https://link.springer.com/article/10.1007/s13280-025-02232-7).

Yeni Fikirlere Alan Açmak

İlk yazıdan edindiğim en belirgin mesaj, geleceğin sadece bir sonraki adımı tahmin etmekle ilgili olmadığı; yeni fikirlerin ortaya çıkmasına alan açmak olduğu olsa gerek…

Gelecek tahmini, insanlar için ne kadar erişilebilir ve somut olursa, uzun vadeli düşünmeye başlama olasılıklarının da o kadar artacağı öne sürülüyor. Böylelikle de uzun dönemli ve sistematik düşünme başladığında istenilen geleceğin tasarlanabileceği  vurgulanıyor.

Bu başlık altında bazı önemli noktalara dikkat çekiliyor, bunlar 7 başlıkta özetleniyor;

  1. Gelecek tahmini, öngörüyle değil hazırlıkla ilgilidir,
  2. Planlama ufkunuzun hemen ötesinden başlayın,
  3. Daha iyi sorular sorun,
  4. Geleceği somutlaştırın,
  5. Gelecek odaklılık bir liderlik becerisidir,
  6. Gelecek odaklılığı kültürünüze entegre edin,
  7. Fütürist gibi düşünmek için fütürist olmanıza gerek yok,

Ufkun Hemen Ötesinden Başlama

Gelecek tahmininin yapılacak hazırlıklarla ilgili olduğu belirtilerek, yarın neler olabileceğini araştırarak liderlerin bugün daha iyi kararlar almalarına yardımcı olacağından söz edilmektedir.

“Planlamaya ufkunuzun hemen ötesinden başlama“ tavsiyesiyle, yakın gelecek tahmininin soyut düşüncelere kapılmadan düşünceleri geliştirmenin pratik bir yolu olduğu ifade edilmektedir.

Daha iyi sorular sorulması önerilerek, odak noktasını engellerden olasılıklara kaydırmanın önemi sorgulanmaktadır.

Geleceği somutlaştırma yoluyla, uzun dönemli fikirleri eyleme dönüştürülebilmek için eserler, hikâyeler ve günlük senaryolardan yararlanma anlatılmaktadır.

Gelecek odaklılığın bir liderlik becerisi olduğu iddiasıyla, netlik yoluyla ekiplerin bu doğrultuda çalışmalarının sağlanabileceğine dikkat çekilmektedir.

Gelecek odaklılığın kültürle bütünleştirilmesiyle sadece stratejide değil, planlamada da entegrasyon teklif edilmektedir.

Fütürist gibi düşünmek için fütürist olmaya gerek olmadığının altı çizilmektedir. Bu bağlamda, küçük uygulamalarla ve yakından başlanmasının geleceğe daha hazır olunmasını sağlayacağı vurgulanmaktadır.

Neden Değişim?

Aynı temadaki ikinci yazı, “Yenileyici Paradigmayı Yeniden Düşünmek” başlığıyla yazılmış. Yazı neden değişime ihtiyaç duyulduğu anlatılarak başlıyor.

Neden olarak 3 ana başlık gösteriliyor;

  • ilki, küresel ekolojik düşüşün tüm sürdürülebilirlik çabalarına rağmen devam ettiği,
  • ikincisi toplumların tuhaflaşarak büyüme ve insan merkezli değerlere öncelik verip sınırları zorladığı,
  • ve sonuncusu da yenileyici paradigma umut vaat etmesine rağmen operasyonel netlik ve tutarlılıktan yoksun olması.

Dönüşüm zorlukları arasında da;

  • paradigma körlüğü ve yüzeysel benimsemenin derin sistem değişimini engellemesi,
  • zayıf standartlarla batı merkezli bakış açıları ile yasal mekanizmaların eksikliğinin kapsayıcı eylemleri sınırlaması, ve son olarak
  • güç asimetrileri

sıralanıyor.

İleriye götürücü yollar olarak ise;

  • içten gelen dönüşümü teşvik etme,
  • çoğul modeller geliştirme,
  • katılımcı ve etik yönetişim oluşturma,
  • toplum refahını merkeze alma kapsamında çeşitliliğe ve kendi kaderini belirleme hakkına saygı duyarak yerelliği ve onların eylemliliğini güçlendirme,
  • homojenleşmeden kaçınma ve kendine özgü hikaye ve potansiyele zemin hazırlama,
  • sistem yaklaşımları olarak geri bildirim ile karmaşıklığı önleme için bütünsel yöntem kullanımı,
  • yaşanmışlıklardan öğrenme ve sürekli iyileştirme için uyum sağlama

önerilmektedir.

Liderler Neler Yapılmalı?

Tüm bunlar, aslında tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, sağlık yönetiminde de liderlere günlük uygulamalarında geleceğe yönelik yaklaşımlar önemli olmaktadır.

Bu açıdan öncelikle liderler için çok basit bazı öneriler geliştirliebilir, bu kapsamda;

  • sinyaller belirlenmeli,
  • küçük sıçramalar (gelişmeler) aranmalı,
  • eğilimlerden yola çıkarak altta yatan uyarılar detaylı incelenmeli,
  • itici güçler saptanmalı,
  • hangi hamle ile ilerleneceği hayal

Liderler, kendi alanlarının da ilerisine bakarak, gerekirse sektörler arası etkileşimi ve hatta rekabeti teşvik etmelidir.

Sonuç olarak; liderler bir fütürist gibi düşünerek, bir paradigma değişimi için; önce cesaret, sonra alçak gönüllülük ve en sonunda da kapsayıcı eylemler planlamalıdır.

Dolayısıyla, geleceğe yönelik dönüşüm için liderler;

  • böyle hayal etmek,
  • böyle plan yapmak,
  • böyle uygulamak ve
  • böyle performans kriterleri belirleyerek ölçme değerlendirmeyle
  • yaptıklarını puanlamak zorundadır.

Toplum 5.0

Toplum 5.0

Bu ay başında uluslararası bir rapor yayınlandı. Raporun adı, Küresel Mega Trend Raporu (Global Mega Trend Report). SUPERLAB tarafından hazırlanan raporu okumanızı öneririm. Mega trendleri anlamanın çok önemli olduğunu gerekçelendiren raporun ilk bölümü; değişimin kaçınılmazlığından başlayarak, dönüşüm işaretlerini tahmin edebilen ve ona göre hareket edenlerin başarılı olduğunu vurguluyor. Raporda, “Toplum 5.0”, insan yaşamını iyileştirmek için yapay zeka, veri ve dijital altyapının bir araya geldiği sistemik bir değişim anlamında kullanılmaktadır.

Bu ay başında uluslararası bir rapor yayınlandı. Raporun adı, Küresel Mega Trend Raporu (Global Mega Trend Report). SUPERLAB tarafından hazırlanan raporu okumanızı öneririm (https://superlab.se/projects/global-mega-trend-report-v1-0/). Rapor’da sözü edilen bir kavramı ve farklı boyutlarını gündeme getireceğim.

Mega trendleri anlamanın çok önemli olduğunu gerekçelendiren raporun ilk bölümü; değişimin kaçınılmazlığından başlayarak, dönüşüm işaretlerini tahmin edebilen ve ona göre hareket edenlerin başarılı olduğunu vurguluyor. Bu işaretleri bekleyenlerin de geri kalma riskine sahip olduğundan söz ediliyor. Yerinde durmayan, geleceğe hazırlananların bilinçli içgörü sahibi olmalarına dikkati çekiyor. Yöneticilerin iyi bildiği gibi, içgörü kendi kendini anlayabilme yeteneği anlamına gelmektedir.

Toplum 5.0

 Raporda, “Toplum 5.0”, insan yaşamını iyileştirmek için yapay zeka, veri ve dijital altyapının bir araya geldiği sistemik bir değişim anlamında kullanılmaktadır. İlerlemenin üretkenliğe göre değil amaca göre yeniden tanımlandığı, bu bağlamda şehirleri, içinde sağlık hizmetlerinin de yer aldığı hizmetleri dönüştürdüğü ve gerçek zamanlı zeka, döngüsel tasarım ve etik inovasyon yoluyla çalıştığı sıralanmaktadır.

Buna uyum sağlayan yapıların geleceği şekillendireceğinden, yapmayanların ise kendilerinin şekillendirileceğinden söz edilmektedir.

Gerçek yaşamda bunlarçok fazla kişiselleştirilmiş ortamlarinsan-makine ortak yaşamıdijital entegrasyonmerkezi olmayan zeka gibi ayrı parçalardan oluşmaktadır. İnsan-makine ortak yaşamı, sanki iki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşaması gibi yani simbiyoz olarak ifade edilmektedir.

Kişiselleştirilmiş ortamlarda, yapay zeka ve nesnelerin interneti (IoT) ile her alanda kişisellik hedeflenmektedir. Çalışma alanlarından sağlık hizmetlerine kadar her alan ve hizmet, gerçek zamanlı olarak kişisel ihtiyaçlara göre düzenlenir. Bilindiği gibi nesnelerin interneti, internet üzerinden diğer cihaz ve sistemlerle veri bağlantı ve paylaşımı amacıyla sensörlerden, yazılımlardan ve diğer teknolojik ağlardan yararlanır. Bunlar o kadar geniş bir sunucu ağıdır ki;  cihazları, ev aletlerini, hatta gelişmiş endüstriyel araçları bile içerebilmektedir.

İnsan-makine simbiyozu kavramı, insan ve makinenin ortak olarak tek bir canlı gibi yardımlaşarak bir arada yaşaması şeklinde tanımlanmaktadır. Böylelikle otomasyonun da ötesinde, insan kapasitesinin geliştirildiği bir büyütme hedeflenmektedir.

Dijital entegrasyon ile dijital kimlikler, tahmine dayalı yapay zeka ve biyo-entegre arayüzler gibi etkileşimlerin yeniden tanımlanacağı raporda belirtilmektedir. Arayüz ifadesiyle, genellikle kullanıcı ile sistem arasındaki iletişime fırsat veren yazılımdan söz edilir.

Son parça olan merkezi olmayan zeka ile merkezi kontrol yerine, yapay zeka aracılığıyla yetki devri yapılmış, dağıtılmış karar verme gücü yoluyla, yalnızca kurumlar yerine bireyler ve toplumun güçlendirilmesi (katılımı) kastedilmektedir.

Küresel Ölçekte Etki Oluşturan Eğilimler

Bu kapsamda, 5 ana eğilimden söz edilmektedir. Rapor,  mega trend olarak adlandırılan küresel ölçekte etki oluşturan eğilimleri 5 ana başlık ve 6 alt başlıkta sıralamaktadır;

  1. Hızlı değişim,
  2. Yeni teknolojik ilerleme dalgası (yapay zekanın yükselişi, yeni işgücünün girişi, insan ve teknolojinin ortak çalışması),
  3. Oyun endüstrisi, dünyanın en etkili pazarları (fiziksel ve dijital kaynaşma),
  4. (Hayalet çalışma kültürü olarak adlandırılabilen) Yeni bir çalışma devriminin başlangıcı,
  5. Esneklik (bir sonraki büyüme pazarı olarak da dayanıklılık).

Modern Bir Geliştirme İçin “Portföy”

Tam bu noktada, yine Ağustos 2025 tarihli bir UNDP yayınından da söz etmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Nüfus Faaliyetleri Fonu UNDP, GELİŞTİRMEYİ MODERNLEŞTİRMEK: Portföylerle Tanışın (MODERNIZING DEVELOPMENT: Introducing Portfolios) adlı yayınında bilinenden farklı portföy tanımı yapıyor (https://www.undp.org/systems-portfolio)

Hisse senedi, sabit getirili menkul kıymetler, yatırım fonları, emtialar ve gayrimenkuller gibi yatırımcının finansal olarak sahip olduğu varlıkların tamamını ifade eden portföy kavramını UNDP, bambaşka bir anlamda aktarmış.

UNDP, kendi portföyünü, karmaşık kalkınma zorluklarını ele almayı amaçlayan, birbiriyle bağlantılı müdahalelerden oluşan dinamik bir bütün olarak tanımlıyor. Portföylerin, esneklik sağlayacak şekilde tasarlandığında, yeni bakış açılarına hızla uyum sağlayabileceğinden söz ediliyor. Herhangi bir sektörün ötesinde, toplumlar ve ekonomiler genelinde etkiyi en üst düzeye çıkarmak için sistem düzeyinde seçeneklerin sürekli olarak oluşturulmasını sağlayacağı anlatılıyor.

Peki, nedir portföy? UNDP’ye göre “portföy”, karmaşık, sistem düzeyindeki zorlukları ele almak ve stratejik geliştirme etkisi sağlamak için tasarlanmış, birbirine bağlı dinamik bir müdahaleler kümesidir.

Geçişlerin nasıl finanse edildiğini, izlendiğini ve yönetildiğini yeniden tasarlıyor ve öğrenmeyi, işbirliğini ve kurumsal inovasyonu vurguluyor. Portföyler; belirsizliği yönetmek, zaman içinde uyum sağlamak ve uzun vadeli dönüşüm ve sürekli seçenekler geliştirmek için yetenekler oluşturur.

İşte burada UNDP, Hükümet ve kalkınma ortaklarının, sistem ve portföy yaklaşımları hakkında neyi değerli bulduğunu anlatıyor. Hatta, daha da somutlaştırarak, bazı önemli tavsiyelerde bulunuyor;

  1. Kaynakları ve uzmanlığı temel kaldıraç noktalarına odaklayarak, daha fazla etki oluşturun ve dönüştürücü sonuçların anahtarlarını bulun,
  2. Kaynakları bir araya getirerek, tekrarları azaltarak ve yeni yatırımları çekerek finansmanı daha akıllı kullanmanın yollarını bulun,
  3. Sürekli içgörüler oluşturarak, çeşitli paydaşları hizalayarak ve gelişen bağlamlara uyum sağlayarak daha fazla seçenek, daha az risk üretin.

Küresel kalkınma sektörünün değişim içinde olduğunu vurgulayan UNDP;

  1. Ülkeler, yerel öncelikleri çeşitli aktör ve kaynakları harekete geçirerek ve entegre stratejilerle uyumlu hale getirerek değişime öncülük edeceğine,
  2. Sistem odaklı yaklaşımlarla yapısal engellerin üstesinden gelme ve yatırım çekme için müdahaleleri bir araya getirdikçe finansın daha da ileri gideceğine,
  3. Öğrenme yoluyla ölçeklendirme, karar vericilerin karmaşık ortamlara uyum sağlamasına, geçişleri yönetmesine ve eylemliliği sürdürmesine fırsat tanıyacağına

vurgu yapıyor.

Geride Kalmama

Bu hafta tüm bunlar, sanki biri diğerini tamamlayan iki bakış gibi oldu. Küresel eğilimleri anlamanın önemi ile dönüşüm işaretlerine göre hareket etmeye, bunun gerisinde kalmamaya kadar giden sonuçta yerinde durmayı kabul etmeyerek geleceğe hazırlanmayı öğütleyen stratejileri birlikte değerlendirmiş olduk.

Toplum 5.0 ile insan yaşamını daha da iyileştirmek için yenilikçiliğe uyum sağlayan organizasyonlar olarak, geleceğin şekillenmesinde UNDP değişim önerilerine uymak tüm yöneticilerin çıkış noktası olmalıdır. UNDP tarafından portföy olarak tanımlanan bütünün, Toplum 5.0 amacına uygun bir şekilde; belirsizlikleri yönetmede, uzun dönemli doğru seçenekler oluşturmada başta sağlık alanı olmak üzere yatırımcılara ve yöneticilere yeni yeni anahtarlar kazandıracak olduğu unutulmamalıdır.

Kronik Hastalıklar ve Sağlık Sigortacılığı Risk Değerlendirmesi

Kronik Hastalıklar ve Sağlık Sigortacılığı Risk Değerlendirmesi

Kronik hastalıklar, son dönemde sıklıkla kullanılan adıyla bulaşıcı olmayan hastalıklar; nüfus artışı ve ortalama yaşam süresi uzamasıyla birlikte, hasta olunma (morbidite) ve ölüm (mortalite) sayısı giderek artan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2024 yılı nüfusunun yüzde 10’unu aşan kısmı yaşlı bireylerden oluşmakta, bunun en az üçte birinde bir kronik hastalık bulunmaktadır.

Kronik hastalıklar, son dönemde sıklıkla kullanılan adıyla bulaşıcı olmayan hastalıklar; nüfus artışı ve ortalama yaşam süresi uzamasıyla birlikte, hasta olunma (morbidite) ve ölüm (mortalite) sayısı giderek artan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Dolayısıyla, yaşlı nüfusun sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle bir halk sağlığı sorunu olarak da kabul edilmektedir. Doğaldır ki, sıklığıyla ve getirdiği ek yüklerle ülkelerin sağlık politikasında da hep gündemde kalmaktadır.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 2024 yılı nüfusunun yüzde 10’unu aşan kısmı yaşlı bireylerden oluşmakta, bunun en az üçte birinde bir kronik hastalık bulunmaktadır.

Risk Faktörleri

Sağlık Bakanlığı 2017 yılında ilkini yayınladığı “Türkiye Hanehalkı Sağlık Araştırması: Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Risk Faktörleri Prevalansı” çalışmasının ikinci fazı olarak nitelendirdiği 2023 araştırmasında (https://hsgm.saglik.gov.tr/media/attachments/2025/05/12/turkiye-hanehalki-saglik-arastirmasi-2023.pdf)  2017-2023 çalışmaları karşılaştırılmaktadır. Mayıs 2025 tarihli bu yayın, izleme değerlendirme mekanizması olarak karar vericilere yol gösterici boyutta büyük önem taşımaktadır. Hazırlanmasından yayınına, emeği geçen Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ekibine teşekkür ediyorum.

Dünya Sağlık Örgütü, Kronik Hastalıklarla İlgili Risk Faktörü İzleme Yaklaşımı, kısa adıyla STEPwise olarak bilinen bu yöntemle, kronik hastalıklar ve risk faktörleri için veri toplama ve analizi konusunda standartlaştırılmış bir süreç de geliştirmiştir.

Temel risk faktörlerini kapsayan anket  kapsamında;

  • tütün kullanımı,
  • alkol tüketimi,
  • fiziksel aktivite eksikliği,
  • sağlıksız beslenme gibi ana davranışsal risk faktörleri sorgulanmaktadır.

Ek olarak;

  • aşırı kilo ve obezite,
  • yüksek kan basıncı,
  • yüksek kan şekeri ve
  • anormal kan lipid değerleri gibi temel risk faktörleri de incelenmektedir. Hatta, bazı genişletilmiş modüller yoluyla, bu risk faktörleri; diş sağlığı, cinsel sağlık ve yol güvenliği gibi çeşitli konuları değerlendirilebilecek şekilde genişletilebilmektedir.

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu ve dönemin Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi, Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Sağlıklı Yaşam Program Yöneticisi Prof. Dr. Toker Ergüder, yayının önsözlerini yazmış.

15 yaş ve üstü bireylerle hane halkı temelli bu çalışmada, 6017 kişi katılımı ve toplam cevaplılık oranı yüzde 80,9 olan, Eylül-Kasım 2023 arası, üç aşamalı bir STEPS anketi uygulandığını belirtmektedir;

  1. Sosyodemografik ve davranışsal bilgiler,
  2. Boy, kilo ve tansiyon gibi fiziksel ölçümler,
  3. Kan şekeri, hemoglobin A1c, kolesterol düzeyleri ve ortalama günlük tuz tüketimi.

Araştırma bulgularına göre, Türkiye’de 15 yaş ve üzeri nüfusa yönelik çarpıcı sonuçlar şu ana başlıklarla özetlenebilir;

  • Yüzde 34,8’i tütün ürünü kullanıyor, bu oran erkeklerde yüzde 46,1, kadınlarda yüzde 23,6,
  • Her beş kişiden dördü (yüzde 81,0) yaşam boyu alkol tüketmemiş, yüzde 10,2 son 30 günde alkol kullanmış, yüzde 5,9 son 30 günde en az bir kez tek seferde altı ya da daha fazla standart içki tüketmiş,
  • Meyve ve sebze tüketiminde yüzde 87,9 olan günde beş porsiyondan daha az meyve ve sebze tüketimi nedeniyle kişiler bulaşıcı olmayan hastalıklar açısından yüksek risk altında, bu oran erkekler için yüzde 88,2 kadınlar için yüzde 87,6,
  • Nüfusun yüzde 32,1’i Dünya Sağlık Örgütü sağlık için fiziksel aktivite tavsiyelerini (haftada 150 dakikadan az, orta yoğunlukta fiziksel aktivite ya da eşdeğeri) karşılamamakta,
  • Nüfusun yüzde 16,7’sinin kan basıncı düzeyinin ve yaklaşık üçte birinin kan glukozu düzeyinin hiç ölçülmediği belirlenmiş,
  • 50–70 yaş arası her beş kişiden üçü hiç gaitada gizli kan testi yaptırmamış,
  • 30–65 yaş arası kadınların yarıdan fazlası yüzde 54,2 servikal kanser taraması, 40–69 yaş arası kadınların beşte üçü mamografi yaptırmış,
  • Ortalama beden kitle indeksi (BKİ) erkeklerde 26,5 kg/m2, kadınlarda 27,5 kg/m2 olarak hesaplanmış, nüfusun yüzde 35,5’i fazla kilolu (BKİ≥25 kg/m2), yüzde 25,4’ü obez olarak saptanmış (BKİ≥30 kg/m2), obezite, kadınlarda yüzde 30,8, erkeklerde yüzde 20,2 (kadınlarda erkeklere göre 1,5 kat daha fazla) bulunmuş,
  • Hipertansiyon nedeniyle ilaç kullananlar da dahil olmak üzere sistolik kan basıncı 120,3 mmHg, diyastolik kan basıncı 77,9 mmHg olup, yaklaşık her beş kişiden birinin hipertansiyonunun olduğu görülmüş,
  • Ortalama açlık kan glukozu değeri 88,0 mg/dl ve yaşla birlikte artmakta,
  • Ortalama total kolesterol düzeyi 163,5 mg/dl, bu değer kadınlarda 171,1 mg/dl, erkeklerde 155,7 mg/dl,
  • Erkeklerin yüzde 43,4’ünde ve kadınların yüzde 56,1’inde HDL kolesterolü optimal düzeyin altında,
  • Günlük ortalama tuz tüketimi 9,9 gram (erkeklerde 11,3 g/gün ve kadınlarda 8,5 g/gün), 40–69 yaş arası nüfusun yüzde 12,7’sinde on yıllık Kalp Damar Hastalığı riski yüzde 30’un üzerinde, risk erkeklerde yüzde 15,6, kadınlarda yüzde 9,7,
  • Birleşik risk faktörleriyle ilgili olarak, nüfusun yüzde 3’ten azında belirtilen risk faktörlerinin hiçbiri bulunmazken, yüzde 44,8’inde 3–5 risk faktörü vardır.

2017 ile 2023 çalışması karşılaştırıldığında saptanan bazı çarpıcı değişiklikler şunlardır;

  • Toplumda fiziksel aktivite konusunda gelişmeler olduğu görülmesine karşın, normal bir haftada meyve tüketilen ortalama gün sayısı her iki cinsiyette de azalmış,
  • Beden Kitle İndeksi ile ilgili göstergelerin tümünde olumlu değişiklikler gözlenmiş; obez bireyler yüzde 28,8’den yüzde 25,4’e düşmüş, obez bireyler yüzdesindeki azalma eğilimine en önemli katkı kadınlardan gelmiş (2017 yüzde 35,9; 2023 yüzde 30,8),
  • Yüksek kan basıncı (140/90 mmHg’dan fazla) olan ve tansiyon tedavisi almayan kişilerin yüzdesi 2017’de yüzde 57,1 iken 2023’te yüzde 44,2’ye düşmüş,

Bulguların Sağlık Sigortacılığı Risk Değerlendirmesindeki Önemi

Teknik gibi görülen ancak hepimizin sağlığını yönetme sorumluluğu gereği izlememiz gereken bir kavramdan söz etmek istiyorum; beden kitle indeksi. Orjinali BMI yani Body Mass Index olan bu kavramda; kilonun boyun karesine bölümü ile çıkan sonuçla ideal kiloda olup olmadığınızı anlayabilir ya da ne durumda olduğunuzu görebilirsiniz. Vücut yağ miktarının bir göstergesi olarak değerlendirilir ve obezite durumunun belirlenmesini sağlar. Dolayısıyla kişinin sağlıklı bir kiloda olup olmadığının tespitine yarar. Buna göre;

  • 5’a kadar bir değer zayıf,
  • 5 – 24.9 arasındaki bir değer normal kilolu,
  • 0 – 29.9 arasındaki bir değer fazla kilolu,
  • 0 – 34.9 arasındaki bir değere 1. derece obezite,
  • 0 – 39.9 arasındaki bir değer 2. derece obezite (aşırı obez),
  • 40 ve üstü bir değer 3. derece obezite olarak değerlendirilir.

Tüm bunlar aslında, sağlık hizmeti karar vericilerinin değerlendirmesi gereken önemli ölçütlerdir. İster finansman öncelikleri, ister hizmet sunumu, isterse mevzuat geliştirme açısından olsun; sağlık yönetiminin her düzeyinde dikkate alınmayı gerektirir. Merkezi yönetim düzeyinde de, yerel yönetim düzeyinde de, stratejik veya operasyonel açıdan değerlendirmeye alınırlar.

En önemlisi de, sağlık sigortacılığı risk değerlendirmesi aşamasında bu yaklaşımların dikkate alınmasıdır. Sağlığı koruma ve geliştirme için teşvik mekanizmaları ile kamu ve özel sağlık sigortacılığında risk paylaşımı oluşturma modelleri kurma bu açıdan çok değerli olacaktır. Bu bakışla, geleceğe yönelik projeksiyonlarda olduğu kadar geçmişe yönelik karşılaştırmalarda da “Türkiye Hanehalkı Sağlık Araştırması: Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Risk Faktörleri Prevalansı-2023” satır satır sayfa sayfa analiz etmek gerekir. Çünkü bulaşıcı olmayan hastalıklar yalnızca bugünün değil geleceğin de sağlık yönetimi gündeminde hep olacaktır. Kamu sağlık sigortacılığında bütünleşik sağlık hizmetleri boyutuyla, özel sağlık sigortacılığında tazminat prim oranı gerçekleşme ve öngörülerinde bu analizler dikkatle takip edilmelidir.

İnsani Gelişme Son 35 Yılın En Düşük Seviyesinde

İnsani Gelişme Son 35 Yılın En Düşük Seviyesinde

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı her yıl insani gelişmişlik raporu yayınlamaktadır. 2025 Mayıs ayında yayınlanan son raporda, insani gelişmişlikte yaşanan ilerlemenin yavaşladığı ve son 35 yılın en düşük seviyesine geldiği tespiti yer almaktadır.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (United Nations Development Programme, UNDP), her yıl insani gelişmişlik raporu yayınlamaktadır (https://hdr.undp.org/human-development-report-2025). 2025 Mayıs ayında yayınlanan son raporda, insani gelişmişlikte yaşanan ilerlemenin yavaşladığı ve son 35 yılın en düşük seviyesine geldiği tespiti yer almaktadır.

Bir Tercih Meselesi: Yapay Zeka (YZ) Çağında İnsanlar ve İhtimaller” adlı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2025 İnsani Gelişme Raporu’nda, sağlık ve eğitimle birlikte gelir düzeyi açısından ilerlemeleri kapsayan ve İnsani Gelişme Endeksi (İGE) olarak bilinen göstergeler bütününde analiz ediliyor.

2024 yılına yönelik öngörüler, dünyanın dört bir yanındaki bölgelerde İGE ilerlemelerinin durakladığını ortaya koyuyor. 2020-2021 dönemindeki krizlerin ardından kalıcı iyileşmeler yerine, ilerlemenin beklenmedik derecede zayıf kaldığı ortaya konuluyor.

Küresel insani gelişmedeki bu zayıf durum, 1990 yılından bu yana ilk kez gerçekleşen bir özellik olarak aktarılıyor. Küresel düzeydeki yavaşlamaya ek olarak, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki eşitsizliklerin giderek derinleştiği de gösteriliyor.

Yapay Zeka ve Yeni İş Fırsatları

UNDP Başkanı Steiner, “Yaşamımızın birçok yönünde hızla ilerlemeye devam eden yapay zekanın gelişmeye yönelik potansiyelini de değerlendirmeliyiz. Neredeyse her gün yeni yetkinlikler ortaya çıkıyor; yapay zeka her derde deva olmayacaksa bile, bizim yapacağımız tercihler, insani gelişmeyi yeniden canlandırarak yeni yollar ve olasılıklara kapıyı açma potansiyelini taşıyor.”

Rapor’a göre, insanların yüzde altmışı yapay zekanın yeni iş fırsatları oluşturacağından umutlu, hatta yapay zekanın gelişmeyi yeniden nasıl canlandırabileceği de gösteriliyor. Yapay zekanın getirebileceği değişikliğe yönelik anket sonuçlarına göre, cevaplayanların yarısı, yapay zekanın işlerinde otomasyon yaratacağını düşünüyor. On cevaptan altısı ise yapay zekanın günümüzde belki de var olmayan işlere ilişkin fırsatlar oluşturarak kendi istihdamlarında olumlu etkilenme bekliyor.

Yüzde 13 cevap, yapay zekanın iş kaybına yol açabileceği belirtirken, düşük ve orta İGE değerlerine sahip ülkelerde yüzde 70 cevap yapay zekanın üretkenlikleri artıracağı, üçte ikisi önümüzdeki yılda yapay zekayı eğitim, sağlık veya iş amacıyla kullanmayı bekliyor.

Yapay zekaya insan odaklı bir bakış açısıyla yaklaşılması gerektiğini savunan raporda, anket sonuçlarına göre, dünya genelinde insanların bu tür bir “sıfırlamaya” hazır olduğunu gösteriyor.

Eyleme geçilmesi gereken üç kritik alan şöyle açıklanıyor:

  • İnsanların yapay zeka ile rekabet etmek yerine onunla iş birliği yaptığı bir ekonomiyi inşa etmek,
  • Yapay zekanın tasarımdan uygulanmasına kadar, yaşam döngüsüne insan iradesini yerleştirmek,
  • Eğitim ve sağlık sistemlerini 21. yüzyılın gereklerini karşılayacak şekilde modernleştirmek.

Yapay zekayı demokratikleştirme sürecinin devam ettiği belirtilerek, anketi cevaplayanların yaklaşık beşte biri, yapay zekadan yararlandıklarını bildiriyor. İnsani gelişme düzeyi daha düşük ülkelerde üçte ikinin önümüzdeki yıl içinde eğitim, sağlık veya iş alanında yapay zekayı kullanmayı beklediğine dikkat çekiliyor. Oluşabilecek yeni olasılıklardan hiç kimsenin mahrum kalmaması için, elektrik ve internet açıklarının kapatılması öneriliyor.

“İnsani gelişmeye yönelik bu teknolojik geçişin mirasını, önümüzdeki yıllarda yapacağımız tercihler tanımlayacak” tespitinde bulunan UNDP İnsani Gelişme Raporu Ofisi Direktörü Pedro Conceição; “Doğru politikalar oluşturulduğunda ve merkeze insanlar alındığında, yapay zeka, çiftçilerden küçük işletme sahiplerine kadar herkesi güçlendirecek yeni bilgi, beceri ve fikirlere açılan son derece önemli bir köprü olabilir” görüşünü savunuyor.

Türkiye Yerini Korudu

Rapora göre, Düşük İGE ile Çok Yüksek İGE düzeyine sahip ülkeler arasındaki eşitsizlikler üst üste dört yıldır artmaya devam ediyor. Bu durum, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki eşitsizliklerin azalacağını değerlendiren uzun vadeli eğilimin de terse çevrilebileceğini gösteriyor.

2025 İnsani Gelişme Raporu’nda yer alan 2023 İnsani Gelişme Endeksi’ne (İGE) göre, Türkiye 0,853’lük İGE değeri ile “çok yüksek insani gelişme” kategorisindeki yerini koruyor. 2025 İGR verilerine göre, Türkiye’nin 1990 yılında 0,598 olan İGE değeri 2023 yılında 0,853’e yükselerek yüzde 42,6 oranında artış gösterdi. Bu dönemde, Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi 9,3 yıl; beklenen öğrenim süresi 10,9 yıl; ortalama öğrenim süresi 4,5 yıl ve gayrisafi milli hasıla yüzde 170,9 oranında arttı.

0.756 dünya, 0.916 OECD ortalaması olan bu sıralamaya göre, Türkiye 193 ülke arasında 51. olarak yer almaktadır. Bulunduğu sınıf, 74 ülkenin sıralandığı çok yüksek İGE düzeyidir. İzlanda, Norveç, İsviçre,  Danimarka, Almanya ilk 5 içindeki ülkelerdir.

Sonucu Yargılamak Yerine Süreci Değerlendirmek

UNDP İnsani Gelişmişlik Raporu 2025 tespitleri dikkate alındığında, Başkan Achim Steiner’in “Küresel çapta yaşanan bu çalkantının ortasında, gelişmeyi artırmak için acilen yeni yollar araştırmalıyız” vurgulaması önemlidir.

Hatta, “On yıllardır, 2030’a kadar dünyada çok yüksek insani gelişme düzeyine ulaşma yolunda ilerledik; ancak bu yavaşlama, küresel ilerleme açısından son derece gerçek bir tehdide işaret ediyor, eğer 2024’te bu kadar yavaş kaydedilen ilerleme ‘yeni normal’ haline gelirse, 2030 hedefi onlarca yıl ötelenebilir, o zaman, dünyamız daha güvensiz, daha bölünmüş, ekonomik ve ekolojik şoklara karşı daha kırılgan hale gelecektir” öngörüsü bu vurguyu daha da dikkate değer yapmaktadır.

Küresel insani gelişmedeki bu zayıf artış, özellikle sağlık sektörü için önemsenmelidir. Sağlıklı toplumların üretkenliği ve refaha katkısı inkar edilemez bir gerçektir. Sonucu yargılamak yerine süreci değerlendirme ilkesinden hareketle bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bu yüzden, UNDP İGE çalışmalarının başlatıldığı 1990’lı yıllardan bugüne gerçekleşen bu en düşük artış, başta sağlık yöneticileri için bir alarm olarak algılanmalıdır. Her düzeyde sağlık yönetimi karar vericilerine uluslararası karşılaştırma fırsatı veren ve küresel bakış kazandıran bu tür raporlar, sadece tatil dönemlerinde okunacaklar listesinde yer almamalıdır. Bu tür raporlar karar verme dayanaklarımızı sağlamlaştırmalı, tutarlı adımlarımızı güçlendirmelidir.