Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi-II

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi-II

Bu haftaki başlık, Mayıs ayındaki iki ayrı toplantının ortak temasından alınmıştır. Bunun için de aynı konudaki ikinci yazı olarak isimlendirilmiştir. Moderatörlüğünü yaptığım bu toplantı, 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı’dır.

TUSAP Toplantısı ilk bölümünde, hep olduğu gibi, “Koruyucu Sağlık Endüstrisinin Geliştirilmesinde Sigortanın Rolü” konusu; kamu ve özel sağlık sigortasının iki önemli üst düzey yetkilisi tarafından tartışılmıştır.

Bu haftaki yazımda koruyucu sağlık hizmetleri ile sağlık sigortacılığı ilişkisini, önümüzdeki hafta için planladığım yazıda ise koruyucu sağlık endüstrisi  ile sağlık sigortacılığı konusunu değerlendirmelerinize sunacağım.

Öncelikle, bu yazıyı hazırlarken, moderatörlüğünü yaptığım panel sırasındaki içten ve kapsamlı cevapları, sonra da panel hazırlıklarını paylaştıkları için saygıdeğer panelistler; SGK Başkan Yardımcısı Uğur Ecevit ile Bupa Acıbadem Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Gürcan’a özel teşekkürlerimi tekrar iletmek isterim.

Koruyucu Sağlık Hizmetlerinde Hedef Kitle

Uğur Ecevit; “SGK kapsamı itibariyle tüm vatandaşlara hizmet vermekte olduğu için, koruyucu sağlık hizmetlerinde de hedef kitle seçmemelidir” saptaması ile başlamıştı.

Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamına dahil olmayan aşı bedelleri ile özel durumlardan örneğin grip aşısı, pnömokok aşısı, Hepatit A aşısı ve genetik hastalıkların prenatal tanısı için yapılan tetkik bedellerinin karşılanmakta olduğunu vurguladı.

Gökhan Gürcankoruyucu sağlık hizmetlerinde hedef kitle yorumunda; “Aslında her kesim kendi sağlık gereksinimi açısından hedef kitle oluşturabilir” bakışını sundu.

Kronik hastalık sahibi bir kişinin bile, bu hastalığının farklı tetiklerinin yapılabilmesi için koruyucu sağlık kapsamına alınması gerektiğini savundu.

Beyaz yakalılarda omurga hastalıklarının oluşmaması, kadınların belli yaşlardan sonra ortaya çıkabilecek hastalıklardan korunması, genetik mirasa sahip gençlerin ise bu riskin gerçekleşmesinden korunması örneklerini sıraladı.

Süreçte; önce verinin, sonra işlenebilir verinin ve de son olarak anlamlandırılmış verinin önemine değindi.

İlk Amaç

Sayın Ecevitkamu sağlık sigortası uygulamaları ilk amacının, önleme veya tedavi teknikleri ile hasta sonuçları arasındaki ilişkileri analiz etmek olduğunun altını çizdi. Tanı süreçleri, tedavi protokolleri, ilaç geliştirme, kişiye özel tıp, hasta izleme ve bakım gibi uygulamalar için yapay zeka programlarının uygulanabileceğini, tüm bunlarda teknoloji yardımıyla sağlanabilecek verilerden ön tanılar oluşacağını, dolayısıyla hastalıklara erken teşhis konulabileceğini anlattı.

Sayın Gürcanözel sağlık sigortacılığı perspektifinden; sigorta poliçelerinin ayrıştırılması ile koruyucu sağlık sigortası kavramının olgunlaştırılması ve bu kapsamda hizmet alanların mevcut sistemdeki ürünleri daha uygun fiyatla satın alabilmesi gerektiğine yönelik öngörüsünü paylaştı. Bu arada; tazminat tutarına göre değil laboratuar sonuçlarına dayalı fiyatlama sistemiyle sağlık kuruluşlarının entegre çalıştığı, ziyaret bazlı değil tedavi bazlı ödeme sistemi gerekliliğini öne çıkardı. Süreç içinde, sağlıklı kalmaya gösterilen çabanın ödüllendirilmesi, Devlet destekli bir model ve vergi indirimi yapılabilmesi, bu kapsamda; spor salonlarına ödenen ücretler yada iyot cihazlarına yapılan harcamaları örnek verdi.

Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Geleceği

Hastalıkları önlemenin, hastalık oluştuktan sonra tedavi etmekten hem daha kolay ve hem de daha maliyet etkili olduğunun altını çizen SGK Başkan Yardımcısı, aynı zamanda hastalıkları önlemenin işgücü kaybını da engelleyerek istihdam ve üretime katkı sağlayacağına dikkat çekti. Bu bağlamda akademik verilerle desteklenen koruyucu sağlık hizmetlerinin ödüllendirici uygulamalarla desteklenmesi konusunda, ekiplerce Sağlık Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürütüldüğünü aktardı.

Teknoloji ve dijital gelişmelerin uygun kullanıldığında; süreçleri hızlandıracağını, operasyonel riskleri ortadan kaldıracağını, nesnellik sağlayarak yapay zeka kullanımıyla teşhis ve tedavide karar verme süreçlerinin gelişmesini ve hızlanmasını sağlayarak sağlık sektörü iş yükünü azaltmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2024 yılında, ‘Uzaktan Hasta Değerlendirmeye Yönelik Sağlık Hizmetleri’nin geri ödeme kapsamına aldığını belirtti. Ayrıca TÜBİTAK ile ortak fatura incelemelerinde kullanılmak üzere yapay zeka projesi başlattığını aktardı.

Özel sağlık sigortacılığı geleceği açısından da; “self care” olarak adlandırılabilecek akıllı cihazlar, algoritmalar ve erken uyarı sistemleri ile birleştirilmiş uygulamaların özel sağlık sigortacılığı sisteminin içinde yer alma gerekliliğinin kaçınılmazlığına değinildi.

Bu kapsamda, birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha ulaşılabilir ve maliyetlerinin karşılanabilir olmasında ödeyici ile hizmet sağlayıcı arasında entegre sağlık hizmeti modeli gerektiğini, bu olmazsa ekosistemin paydaşlarının ticari amaçlarının farklı yönlere doğru hareket edebilme riskinden söz edildi. Ayrıca; yanlış, hatalı ve kötüye kullanım  hedefli kullanımların da yönetilme zorunluluğunun altını çizdi.

Geçmişteki İki Deneyim

Son iki haftadır, iki ayrı toplantının ortak temasına ilişkin bir süreci paylaşıyorum. Toplantılarda, her iki sağlık sigortası kuruluşunun üst yöneticileri, geleceğe yönelik öngörülerini de içeren çalışmalarını içtenlikle aktardı. Konu, “Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi” olunca ve de Bupa Acıbadem ile SGK konusu birlikte geçince, sağlık sigortacılığı alanında kamu ve özel sektörde bu kurumlarda üstlendiğim iki ayrı deneyimi vurgulayarak bitirmek istiyorum.

Tarih sırası olarak, önce özel sağlık sigortacılığıyla başlamalıyım. 2000’li yılların ilk yarısında Hazine Müsteşarlığı temsilcisi olarak Bayındır Hayat Sigorta’da başlayan, daha sonra da Acıbadem Sigorta’da devam eden Yönetim Kurulu Üyesi görevim olmuştu. Akademisyenlik dönemimde ise, 2014-2022 yılları arasında ise, SGK Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu’nda Yükseköğretim Kurulu Üyesi olarak görevlendirilmiştim.

Bunları özellikle hatırlatmak istiyorum. Çünkü, meslek yaşamımın her döneminde, o günlerde kazandığım bilgi ve deneyimden onur duyarak yararlanıyorum.  Zira, koruyucu hizmetler, sigortacılığın da içinde olduğu, sağlığın her boyutunda ve hatta temelinde yer almaktadır.

224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun olarak bilinen Nusret Fişek Hoca’nın önderliğinde hazırlanarak 1963 yılından başlayarak Türkiye’de uygulanan koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik düzenlemeler, ilkeler temelinde 17 yıl sonra dönemin Kazakistan başkenti Alma Ata’dan adını alan Dünya Sağlık Örgütü Bildirgesi’ne bile ilham olmuştur.

Sağlık Ocağı Hekimliği ile başlayıp Sağlık Müdürü olarak devam eden, Sağlık Bakanlığı ve özel sektörden üniversiteye kadar yöneticilik yaptığım her görevde, bu ilhamın savunuculuğuyla görev yaptım. Koruyucu sağlık hizmetleri, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrenciliğimden bu güne kadar bizlerde derin izler bırakmış bir yaklaşımdı. İşte bu yüzden, mezuniyet sonrası 42. yıla gireceğim bu ayda da, bir hekim ve akademisyen olarak; konuşulanlar, tartışılanlar ve üretilenlerin, hiçbir şekilde kamu özel ayrımı yapmaksızın, ekosistem paydaşları tarafından sağlık sigortacılığında da koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelikli görülmesini çok önemsiyorum. Tüm bunların en kısa sürede gerçekleşerek, sağlığın sigortacılığının geleceğine katkıda bulunmasını diliyorum.

Bunların bir başka boyutu da, koruyucu sağlık endüstrisi ve sağlık sigortacılığı ilişkisiydi. Önümüzdeki hafta, kamu ve özel sağlık sigortacılığı bakışıyla koruyucu sağlık endüstrisi saptama ve yaklaşımlarına devam edeceğim.

Ama son söz olarak, Sevgili Gökhan Gürcan’ın panel için hazırladığı sunumun kapanış slaytında yer alan bir önerisiyle bitirmek istiyorum; “Risk gerçekleşmesine bağlı geleneksel modellerin yerine, yenilikçi finansman modelleriyle bütün paydaşlar koruyucu sağlığın parçası haline gelmelidir…”

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi

Bu haftaki başlık, Mayıs ayındaki iki ayrı toplantının ortak temasından alınmıştır. Katılımcı veya moderatör olduğum bu iki toplantıdan ilki 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı, ikincisi ise 29 Mayıs 2025 Türkiye Sigorta Birliği Mutabakat Çalıştayı oldu.

TUSAP Vizyon Toplantısı’nda, “Koruyucu Sağlık Endüstrisinin Geliştirilmesinde Sigortanın Rolü”; kamu ve özel sağlık sigortası yetkilileri tarafından tartışılmış ve daha sonra konuya özel anket ile sayıları 80’i aşkın sektörü temsil eden üst düzey karar vericiyle birlikte değerlendirilmiştir.

Türkiye Sigorta Birliği Mutabakat Çalıştayı ise, 18-19 Eylül 2024 tarihli Arama ve 10 Ocak 2025 Önceliklendirme Konferansı devamı olarak yapılmıştır. Daha önceki toplantı katılımcılarından oluşan Sağlık Çalışma Grubu, sigortacılıkta belirlenen 13 ana başlıktan biri olarak Mutabakat Çalıştayı’na önerilerini sundu.

Olası Ön Koşullar

Türkiye Sigorta Birliği Arama Konferansı’nda sağlık sigortacılığında bazı ön koşullar tartışılmıştı, bunlar arasında;

  1. Özel Sağlık Sigortacılığında GAP Analizi yoluyla; boşluk alanları belirlenmeli, önümüzdeki 10 yıl için hedefler netleştirilmeli, aradaki boşlukların nasıl aşılacağına yönelik rol ve sorumluluk dağılımı yapılmalı,
  2. Hastalığın sigortalanması yaklaşımından, sağlığın korunması ve geliştirilmesine, hasta olunduğunda da o hastalığın yönetimi yaklaşımına geçilmeli, bu kapsamda; sağlığın korunması ve geliştirilmesi prim indirimi gibi yollarla teşvik edilmeli, tarama testleri ile erken tanı için yapılabilecek yenilikçi testler de dahil ilgili bazı tetkikler poliçe kapsamına alınmalı, birinci basamaktan (aile hekimleri) üçüncü (üniversite hastaneleri) hatta dördüncü basamak (özel dal hastaneleri) sağlık kuruluşlarına kadar bütünleşik hastalık yönetimi uygulaması desteklenmeli,
  3. Uzun süreli sağlık sigortacılığındakine benzer yaklaşımla, özel sağlık sigorta primlerinin erken yaşlarda alınmaya başlanması sağlanmalı, yenileme garantisinde yaşanan darboğazların oluşmaması için de belirlenecek gerekli durumlara yönelik güvence fonu benzeri kamu desteği verilmesi gerektiği,
  4. Devlet mutlaka prim ve/veya vergi desteği sağlamalı

Özel Sağlık Sigortacılığı Boşluk Alanları

Bu ön koşullar sonrası, özel sağlık sigortacılığı boşluk alanları olarak tartışılan sağlık sigortası önerileri şu şekilde sıralanmıştı;

  1. Tamamlayıcı sağlık sigortası fiyat/ürün revizyonu (Üniversite+şehir hastanesinde de)
  2. Uzun süreli sağlık sigortası,
  3. Yaşlı bakım sigortası,
  4. Kritik hastalıklar sigortası,
  5. Hastalıktan korunmayı ve sağlığı geliştirmeyi teşvik eden sağlık sigortası,
  6. Uzaktan sağlık ve hastalık yönetimine ilişkin sağlık sigortası,
  7. Sağlık taraması ve yenilikçi tedavilere ilişkin sağlık sigortası (generative AI destekli)

“Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi” kapsamında ise;

  1. Özel sağlık sigortacılığının tanı ve tedavi risklerinin finansmanını sağlayan yapısı sürdürülürken,  sigortalıların sağlıklı kalmalarına yönelik koruyucu sağlık (birincil koruma, ikincil koruma ve üçüncü koruma) hizmetlerinin de kapsandığı ve uzun süreli sigorta kapsamında uygulamaya geçmesinin sağlanması,
  2. Sağlık hizmet sunucularının bireye sunduğu tanı, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden elde ettiği gelirler yanında bireyin hastalık riskinin üstlenmesinde rol aldığı ve aynı zamanda sağlıklı kalma halinden de gelir elde edebildiği bir sigorta ve sunum modeli kurulmasına geçişin gerçekleştirilmesi,

başlıklarının yer alabileceği gündeme gelmişti.

Eylem Adımları

Çalışma Grubu’nun oluşturduğu eylem planında 2026 yılını da içerecek bir şekilde 13 ana eylem adımı sıralanmaktadır;

  1. Sağlık hizmet finansörleri ve sunucuları ile sağlık endüstrisinin diğer paydaşlarının ekosistem hizalanması
  2. Özel sağlık sigortacılığı ile aile hekimliğinin entegre edilmesi
  3. Bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin özel sağlık sigortaları kapsamına alınması
  4. Hastalık riskinin ve sonrasında tedavi riskinin yönetimi
  5. Erken yaşta sigortalı olunan uzun süreli sağlık sigortalarının yaygınlaştırılması
  6. Erken sigortalanmada teşvik sisteminin oluşturulması, bireyin sağlık sorumluluğuna katılımı mekanizmalarının (ödül/yaptırım) geliştirilmesi
  7. Devlet teşvik mekanizmalarının yeniden yapılandırılması
  8. Öncelikli konular belirlenerek tarama programlarıyla yenilikçi tedavilere odaklanılması
  9. Sağlık hizmetindeki kazanımlar karşılığında sağlık sigortacılığının değer temelli modele dönüştürülmesi
  10. Tanı tedavi protokolleri
  11. Mevzuat değişiklikleri
  12. Sağlık hizmet sunucuları için akreditasyon
  13. İletişim ve İkna Faaliyetleri

Geliştirme Konuları

Sonuncusu 29 Mayıs 2025 tarihinde yapılan Türkiye Sigorta Birliği’nin bu süreçteki son çalışması olan Mutabakat Çalıştayı’nda; Geliştirme Konuları olarak;

  1. Primle finansmandan bağımsız olarak çalışabilecek sektörde tartışılmakta olan yenilikçi tedaviler fonu önerisi benzeri bir kamu fonu kurulması,
  2. SGK anlaşması olmayan sağlık kurumlarında gereksiz/kötüye kullanmayı önlemeye yönelik yapay zeka destekli mekanizmalar geliştirilmesi,
  3. Yapay zeka aracılığıyla e-Nabız üzerinden koruyucu sağlık hizmetleri için giyilebilir teknoloji ve mevcut dataların kullanımıyla bir uyarı mekanizmasının kurulması, (ulusal yasal yapay zeka algoritması),
  4. Koruyucu sağlık hizmetlerine ilişkin tanı tedavi protokolleri bulunmadığı veya uygulanmadığından kuralların netleştirilmesi,
  5. Uzun süreli sigorta konusunun bu projenin hızı konusunda risk oluşturabileceği

sıralanmaktadır.

Yol Haritası

Bu hafta, tümünde içinde bulunduğum bir süreci paylaştım. Doğal olarak, ekleyecek hiçbir alt başlığım bulunmuyor. 2026 yılını da içerecek zaman planına kadar yol haritası içeren, kimlerin hangi iş adımından sorumlu olacağı tanımlanan bir çalışmadan söz ediyorum.

Bu çalışmayı yapma iradesini ortaya koyarak süreci yürüten;

Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Uğur GÜLEN ile ekip arkadaşlarına,

ARAMA Danışmanlık Kurucusu Oğuz BABÜROĞLU ve ekip arkadaşlarına ve ayrıca sağlık sigortacılığına emek ve gönül verenlere katkılarından ötürü teşekkür ediyorum.

Önümüzdeki hafta, yine bu konuyla ilgili 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı’nı özetlemeyi planlıyorum. Diliyorum ki, konuşulanlar, tartışılanlar ve üretilenler; kamu özel ayrımı yapmaksızın sağlık sigortacılığının geleceğine katkıda bulunsun…

19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından biri olan Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı günün 106. Yıldönümüdür. Hepimizin çok iyi bildiği gibi aynı zamanda “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Gençlere armağan edilen, adında bile spor geçen ve 1938 yılında Atatürk’ün ölümünden yaklaşık dört buçuk ay önceden bugüne kutlanan bir bayram. Bayramın adındaki her bir kelime ayrı ayrı anlamlı, hele hele arka arkaya gelince… Atatürk, 19 Mayıs’ı doğum günü olarak kabul etmiştir. Hepimizin bayramı hepimize kutlu olsun.

106.yılda, çok iyi bilinenleri tekrarlamayacağım. Az bilindiğini tahmin ettiğim, iki anıyı yaşayanların ağzından fotoğraflarıyla aktaracağım.

Sonra da, Prof. Dr. Recep Akdur’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından, üç Tıbbiyeli ve yaptığı görevlere değineceğim.

En sonunda ise, Hitler döneminde  Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile İstanbul Üniversitesi’nde yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakan Öğretim Üyelerinden birkaç örnek vereceğim. Gelecek yazılarda, bu konunun detaylarını paylaşacağım.

“Talebe Efendilerin Arasına Oturacağım”

Paylaştığım bu fotoğraf, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’ni ziyaret ettiği 15 Aralık 1930’da çekilmiştir. İstanbul Üniversitesi web sitesinde fotoğrafın öyküsünü dönemin öğrencisi Taha TOROS şöyle anlatır (https://www.istanbul.edu.tr/tr/haber/fotograftaki-son-ogrencimiz-de-vefat-etti);

Tarih 15 Aralık 1930. Dersimiz Deniz Ticaret Hukukuydu. Profesör Ali Kemal ELBİR bizim sınıfımızda hocaydı o zaman. Birdenbire geldi Gazi Hazretleri, haber vermeden, ani olarak… Yanında Recep Peker ve yaveri de vardı. Şaşırdık. Hoca da şaşırdı. Hoca ile Atatürk’ün, Selanik’ten mahalle arkadaşı olduğunu da söylediler. “Gazi Hazretleri buyurun kürsüye.” dedi hocamız. Gazi Hazretleri, “Hayır, ben talebe efendilerin arasına oturacağım.” dedi. Gazi Hazretleri’nin oturduğu yer hocanın tam karşısına denk geliyordu. Üzerinde paltosu vardı. Gazi Hazretleri zil çalana kadar tüm dersi dinledi. Sonra hocanın elini sıktı teşekkür etti ve gitti.

Utkan Kocatürk, Atatürk için; gençlerden söz ederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmektedir. Şu sözünün de çok anlamlı olduğunu vurgulamaktadır; “Genç fikirli demekdoğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir” (Kocatürk, U.(1984): Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 3. Basım, Ankara 1984, s.76).

Bu fotoğraf ise, o İstanbul Üniversitesi ziyaretinde, Dr. Mehmet Reşat UYSAL’ın anılarında anlattığı konuyla ilgilidir (https://isteataturk.com/Kronolojik/Tarih/1930/12/15/Ataturkun-Istanbul-Universitesini-ziyareti-15121930/1). Tüm ısrarlara rağmen dersi önce ayakta dinleyen Atatürk’ün imzalı bu resminin çoğaltılmış bir kopyasını, İstanbul Üniversitesi‘nde görev yaptığım yıllar arasında duvarımda onurla taşıdığımı da ayrıca belirtmek isterim.

19 Mayıs 2025’de, 106.Yılı’nda,  Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın önemini; Atatürk’ün gençliğe, bilime ve eğitime verdiği önemle bu kez de fotoğraflar ve yaşayanlarının ağzından aktararak anmak istedim. Başta Atatürk ve silah arkadaşlarıyla, şehit ve gazilerimizi 106.Yıl’da da minnet ve şükranla anıyorum.

16 Mayıs 1919, Bandırma Vapuru

Atatürk Samsun’a gitmek üzere Şişli’deki evine geldiğinde, kendisini bekleyen üç tıbbiyeli bulunmaktaydı; Müfettişlik Sağlık Daire Başkanı Tabip Miralay İbrahim Tali (Öngören), Müfettişlik Sağlık Daire Başkan Yardımcısı Tabip Binbaşı Refik Saydam ve Karargâh Tabibi Dr. Yüzbaşı Behçet Adil Feyzioğlu. Bandırma Vapuru, 19 Mayıs 1919 sabahı saat 06.00’da Samsun’a ulaştı.

Trablusgarp Savaşına katılarak Bingazi Sağlık Başkanlığı görevinde bulunan İbrahim Tali Öngören’in Atatürk ile dostluğu 1911 yılına dayanır. Balkan Savaşı ve Çanakkale Savaşlarına katılan Dr. İbrahim Tali, Ermenistan harekâtı sırasında Doğu Cephesi Sıhhiye Reisliği yapmıştır. Millî Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı, Batum Konsolosu,  Varşova Büyükelçiliği ile 1926-1950 yılları arasında Milletvekili olarak görev yaptı. Dr. İbrahim Tali’ye Öngören soyadı Atatürk tarafından verilmiştir.

Dr. İbrahim Refik Saydam, 22 Ekim 1905’de Tıbbiye mezuniyeti sonrası üç yıl Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde Embriyoloji ve Histoloji bölümlerinde ve 1910 yılında Almanya’da Berlin askeri tıp akademisinde eğitim görmüştür. Balkan Savaşı sırasında Kolera önleyici çalışmalar yapmış, 3 Mayıs 1920’de TBMM Hükümeti Genel Sağlık Müfettiş Muavinliği sırasında Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütleyerek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşıları ile tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini sağlamış, 23.03.1921 tarihinde Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili olarak seçilmiş ve 14 yıl Bakanlık yapmıştır.

Dr. Behçet Adil Feyzioğlu, Çanakkale Savaşları Tabur Tabipliği, Kolordu Baştabip Muavinliği, Anafartalar Muharebesinde Atatürk’ün karargâhında çalışması bulunmaktadır. Şeyh Sait İsyanını bastıran birliklerde Sıhhiye Bölüğü Baştabibi olarak görev yapmıştır. Kayseri, Maraş, Gaziantep, Adana ve Afyonkarahisar Asker Hastanelerinde çalışmıştır.

Tüm bu bilgileri, Prof. Dr. Recep AKDUR’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a Çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından aktarıyorum (https://www.recepakdur.com/media/1701/003-mayis-2019-bandirma-vapuru-2.pdf). Bürokraside birlikte çalıştığım Recep AKDUR Hoca’nın yayınını kaynak göstermekten de ayrıca mutluluk duyuyorum.

“10 Yıllık Cumhuriyet”te 40 yıllık Profesörler

Schwartz, Zürih’te kurduğu Kader Birliği olarak bilinen Yurt Dışındaki Alman Bilim Adamları Yardım Cemiyeti (Notgemeinschaft Deutscher Wissenschaftler im Ausland) aracılığıyla Atatürk’e bir liste sunmuştur. Liste, Hitler döneminde toplama kamplarındaki bilim insanlarını içermekteydi. Liste’de yer alan  Öğretim Üyeleri, bizzat Atatürk’ün kararı ve takibiyle İstanbul Üniversitesi’ne gelmiş, yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakmışlardır.

Türk Tarih Kurumu kaynaklarına göre, Atatürk  (https://belleten.gov.tr/tam-metin/1693/tur), 1933 Üniversite Reformu kapsamında, Nazilerden kaçarak  Türkiye’ye gelmek isteyen bu öğretim üyelerinden, başvurulmasına rağmen gönderilmeyenlere nota bile vermiştir.

Bunun örneği Alfred Kantarowicz (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/1940/Alfred-Kantorowiz),  1933-1950 yılları arası 17 yıl İstanbul Üniversitesi’nde görev yapmıştır. Diş Hekimliği Fakültesi kuruculuğunda görev alan  Prof. Dr. Kantarowicz ile ilgili işlemler sonuçlanmayınca Atatürk Almanya’ya nota vererek “İki aydır mektubumuza yanıt verilmemesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne kasıtlı bir hakaret midir? 48 saat içinde Kantorowicz kamptan çıkarılıp Türkiye’ye yollanmalıdır. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti Almanya ile savaşa hazırdır.” Atatürk imzalı bu notadan 48 saat sonra Kantarowicz toplama kampından serbest bırakılarak İstanbul’a gelmiştir.

Patolog Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile Türkiye Cumhuriyeti  10.Yılı’nda Üniversite Reformu kapsamında, çoğunluğu Yahudi kökenli oldukları için işine son verilen 30-40 yılını mesleğine adamış toplama kampındaki 1.200’leri bulan sayıda Öğretim Üyesi İstanbul’a gelmiştir. 1.200 sayısı toplam Öğretim Üyesi sayısının neredeyse yarısı olarak bilinir. O tarihlerde bazı devletlerin kabul etmeye cesaret bile edemediği Öğretim Üyeleri arasında;

  • Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi: Fricdrich Dessauer, Erich Frank, Josef Igers-Heimer, Adolf Kantorowicz, Wilhelm Liepman, Rudolf Nissen, Philipp Schwartz, Max Sgalitzer,
  • Matematik ve Tabii İlimler Fakültesi: Fritz Arndt, F. L. Breusch, Curt Kosswig, E. F. Freundlich, Alfred Heilbronn, Arthur v. Hippel, Richard v. Mises, Willy Prager,
  • Hukuk ve İktisat Fakültesi; Josef Dobretsberger, Ernst Hirsch, Richard Honig, Gerhard Kessler, Fritz Neumark, Wilhelm Röpke, Alexander Rüstoıv, Andreas Schwarz, Kari Strupp gibi o dönemde kendi alanlarında çok iyi bilinen isimler yer almaktadır.

Yüzüncü Yazı

Bitirirken, benim için anlamlı bir konuya daha değinmek isterim. Başladığımdan bugüne 100.yazımı okuyorsunuz. www.sigortagazetesi.com üzerinden ilk yazım, 29 Ekim 2021 tarihinde, “Sağlık Yönetiminden Ne Anlamalıyız” başlığıyla çıkmıştı. 31 Ekim 2022’de yazdığım yazı sonrası ise 17 ay özel bir nedenle haftalık yazılarıma ara vermiştim. Mart 2024’den bu yana tekrar başladım.

Bazen sadece benim link verdiğim sosyal medya mecralarımda ilk saatlerde beş yüzü aşan, bazen yenisi yayınlanmadan iki binleri bulan görünürlükler ölçüldü. Karşılaştığım bazı sektör dostlarımın, “her biri ayrı bir ders niteliğinde” benzetmelerini, “galiba fazla teorik yazıyorum” biçiminde yorumladım. Yazılarımla ilgili tüm yaklaşımları, önemli bir geri bildirim olarak görerek yoluma devam etmeye çalışıyorum. Beni yüreklendiren destek ve eleştirileriniz karşısında saygıyla eğiliyorum. Dilerim, sağlık sektörü ekosisteminin her paydaşının yararlanabileceği konuları ve içeriklerini sağlayabilmişimdir. Dilerim, birlikte çalışabilirlik ilkesini aktarabilmeyi örnekleriyle paylaşabilmişimdir.

Yaptığı tüm ısrara rağmen, kabul etmekte neredeyse 3 yıl direndiğim, haftalık yazı yazmamın fikir babası Sevgili Noyan Doğan’a ve lojistik destekte sınır tanımayan Sevgili Aytaç Nallar’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

106.yıldönümü’nde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tekrar kutlu olsun.

Sağlıkla Yaş Almak

Sağlıkla Yaş Almak

Yaşlanmak yerine son yıllarda daha çok kullanılan kavram, yaş almak oldu. Yaş alanların, daha uzun bir yaşam süresi geçirmek istemesi doğaldır. Zaten gelişmiş ülkelerde, 90’lı yaşlara kadar dayanan ortalama yaşam süresi de bu istekten kaynaklanıyor.

Daha uzun bir yaşam süresi isteği, işte bu yüzden çok olağan bir istektir. Bu olağan isteğin, yaşanan yılların en az hastalıkla ya da yönetilebilir hastalıklarla geçirilmesi gerekir.

Tıp dünyası, on yıllarda, orijinali “longevity” Türkçesi “uzun yaşam” olan yeni bir yaklaşımı tartışıyor. Hatta, sadece tartışmıyor, uygulamaya başladı.

Amaç, uzun yaşamı nasıl daha verimli hale getirmeye dayanıyor. Doğal bir süreç olan yaş almanın, daha sağlıklı geçirilebilmesi için de “longevity” kavramı bir tür eylem planına işaret ediyor.

Uzun Yaşam

Longevity, temelinde sadece yaşamı uzatma değil, yaşamın sağlıklı bölümünü arttırmayı hedefliyor. Bir başka deyişle, “healthspan” olarak da ifade edilen bu kavram, sağlıklı olarak geçirdiği yaşam süresinin çoğaltılması anlamındaki çalışmalara yoğunlaşma anlamına  geliyor.

Açıkçası, yaşlılık kavramını dönüştüren bir bakıştan söz ediliyor. Bu bakışın, uzun yaşam anlayışıyla birlikte düşünülmesi gereken, üç ana bileşeni içermesinden söz edilir;

  1. Yaşam süresini uzatmak,
    2.    Sağlıklı yaşam süresini artırmak,
    3.    Yaşlanma belirtilerini izleyip değerlendirerek doğru yöneterek etkisiz veya daha az etkili hale getirmek.

Tüm bunları yapmanın en can alıcı kararı, kişilerin yaşlılık öncesi dönemden başlayarak yaşam biçimini; hastalık nedeni olabilecek risklerden arındırması, en azından azaltması gerekiyor. Dolayısıyla, tedavi odaklı eski alışkanlıklardan kurtulmak gerekiyor. Kendi sağlığını yöneten kişilerden, bu tür sağlık hizmeti sunan sağlık kurumlarına ve sağlık sigorta şirketlerine kadar yaşamın her aşamasında daha uzun ve daha kaliteli sağlıklı bir yaşama odaklanmak gerekiyor.

Risk faktörleri arasında; genetik, çevre, yaşam biçimi ilk akla gelenler olarak sıralanabilir.

Araştırmalar, yaşam süresi değişikliklerinin dörtte biri kadarında genetik risk faktörlerine işaret ediyor. Bu yüzden ilk odaklanılan konular arasında, hücre değişikliklerine karşı genetik risk faktörlerine yoğunlaşılır.

Gıda ve hava kalitesi gibi yaşanılan yere özgü çevre koşulları da önemli bir risk faktörü olarak sıralanıyor.

Yaşam biçimi tercihleri de sağlıklı yaş almayı azaltabilecek bir başka önemli değişkendir. Özellikle; beslenme, uyku, egzersiz, zararlı alışkanlıklar ve bağımlılıklar bu değişkenler arasında sayılmaktadır.

Harvard Üniversitesi’nin Aralık 2022’de son versiyonunu paylaştığı çalışmada, uzun ve sağlıklı yaş almak için risk faktörlerini ortadan kaldıranların kaldıramayanlara göre 14 yılı bulabilen sürede uzun yaşadığı gösterilmiş (https://nutritionsource.hsph.harvard.edu/healthy-longevity/).

ABD Sağlık ve Emeklilik Çalışmasında Yalnızlık ve Sosyal İzolasyonun Sağlık Süresi ve Yaşam Süresi ile İlişkileri (Associations of Loneliness and Social Isolation With Health Span and Life Span in the U.S. Health and Retirement Study, https://doi.org/10.1093/gerona/glab128) adlı makale; sosyal çevre ile olan yakın ilişkilerin de, sağlıklı yaş alma konusundaki önemini ortaya çıkarmıştır. Sosyal ilişkisi olmayanların olanlara göre yüzde 57 daha fazla riskli olduğu görülmüştür.

Fiziksel ve zihinsel süreçlerin birlikte değerlendirilmesinin, yaş almadaki rolü toplumsal olarak yaşayarak öğrenilmiş bir çok özelliği aktarmaktadır. Beceri kazandırma, dil öğrenme, hobi kazanma gibi desteklerle yaş almada olası gerileme risklerini ortadan kaldırabildiğini çevredeki örneklerden bile kolaylıkla hatırlamak mümkündür.

Yaşlanma Hızının Üzerinde Gençleşme

Tüm bunları yapabilmenin en önemli ön koşulu, kendi sağlığını yöneten bireyler oluşturmaktan geçmektedir. Sağlığını koruyan ve geliştiren, hasta olduğunda hastalığını yöneten bireyler; zamanında ve uygun sıklıkta sağlık kontrollerini yaptırmakta, kendi sağlığının izleme değerlendirme ölçütlerini hekimiyle birlikte gözlemlemektedir. Bu ön koşul, sağlıklı yaş almanın olmazsa olmazıdır.

Futuristler, 2033 yılında,  biyolojik yaşlanma hızının kronolojik yaşlanmanın gerisine düşeceğini öngörüyorlar. Hatta bunu, yaşlanma hızının üzerinde gençleşme olabileceğine dayandırarak, “o güne kadar ölme” biçiminde slogana bile dönüştürenler var…

Genetik olarak, hücrelerin metabolik durumunun gençlikteki gibi olması şeklinde özetlenebilecek epigenetik çalışmalar bu sürecin bir başka önemli ayağını oluşturuyor.

Yapay zeka ile çalışmaların daha da hızlandığını, yıllar süren araştırmaların günler, haftalar, aylar içinde tamamlanabilen örneklerin artığı savunanların sayısının çoğaldığını da ayrıca belirtmekte yarar olacaktır.

Mardinoğlu “Yapay Zeka İle Köklü Değişimler

Bitirirken, 26-27 Nisan 2025 tarihlerinde gerçekleşen Palandöken Ekonomi Forumu’nda yapay zeka ve sağlık ilişkisi ile ilgili değerlendirmelerini paylaşan, Prof. Dr. Adil Mardinoğlu’nun saptamalarını aktarmak isterim.

Adil Mardinoğlu; Türkiye Sağlık Enstitüleri 2019-2021 dönemi Başkanı, King’s College London Akademisyeni ve 100. Yıl TÜBİTAK Özel Ödülünün sahibidir.

“Geleceği Hızlandırmak: Yapay Zeka Tarafından Dönüştürülecek Sanayi ve Hizmetler” (Accelerating The Future: Industry and Services Transformed by Artificial Intelligence) oturumunda, sağlık ve yapay zeka alanında geleceğin sağlık sektörüne ilişkin dikkat çeken başlıklara değinen Prof. Dr. Mardinoğlu, yapay zeka teknolojilerinin sağlık alanında teşhisten tedaviye, kişiselleştirilmiş sağlık hizmetlerinden ilaç geliştirmeye kadar geniş bir yelpazede köklü değişimlere yol açacağını vurgulamıştır.

Yapay zekanın sunduğu büyük veri analizi ve makine öğrenmesi gibi imkânların, hastalıkların erken teşhisinde ve bireye özel tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynadığını belirten Mardinoğlu, “Sağlıkta daha adil, erişilebilir ve etkili bir sistemin inşası için yapay zekanın sunduğu fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekiyor” ifadelerini kullanmıştır.

Risk değerlendirmesinde; sağlığını yöneten kişilerle başlayıp, bu hizmeti sunan sağlık kurumlarına ve mutlaka da bunu güvence altına alması gereken kamu ve özel sağlık sigortasına kadar her kritik aşamada, daha sağlıklı yaş alma ilgili uygulamalara odaklanmak artık gereklilik değil şart oldu.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz.

,

İki hafta önce, sağlık ekonomisi bakışıyla uzun dönemli bakım sigortasına ilişkin geçtiğimiz aylarda ülkemizde yayınlanan bir rapordan söz edeceğimi yazmıştım. Geçen haftanın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na isabet etmesi nedeniyle, TBMM’ni açıldığı ilk on günde çıkan 3 Sayılı Kanun’u aktardığımdan, rapora bu hafta değiniyorum.

Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Araştırma, Geliştirme ve Sağlık Teknolojileri Değerlendirme Dairesinin yayınlandığı raporun adı, “Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”. Rapor’da, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Çalışmaları, sağlık teknolojisi değerlendirme (HTA: Health Technology Assessment) bakışıyla analiz ediliyor.

Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Nedir?

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), sağlık teknolojisi değerlendirmeyi, bir sağlık teknolojisinin yaşam döngüsünün farklı noktalarındaki değerini belirlemek için açık yöntemler kullanan çok disiplinli bir süreç olarak tanımlar.

Amacını ise; adil, verimli ve yüksek kaliteli bir sağlık sistemini teşvik etmek için karar alma sürecini bilgilendirme olarak ifade eder.

Sağlık teknolojisi kavramını; tıbbi durumları önlemek, teşhis veya tedavi etmek, sağlığı desteklemek, rehabilitasyon sağlamak veya sağlık hizmeti sunumunu organize etmek için geliştirilen bir müdahale olarak anlatır.

Müdahalenin ise; bir test, cihaz, ilaç, aşı, prosedür, program veya sistem olabileceğini örnekler (https://htai.org/what-is-hta/).

HTAi Türk Kadın Direktörü

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), 2003 yılında kurulmuştur. Sağlık teknolojisi değerlendirmesinin önemini ve kullanımını teşvik etmek için yapılanmış küresel, kar amacı gütmeyen bir kuruluştur.

Bu kuruluşun son iki yıldır direktörlüğünü, hastane temelli sağlık teknolojisi değerlendirmeyi 2010’lu yıllarda Ankara Numune Hastanesi’nde kuran ve uygulayan Doç. Dr. Rabia SUCU yapmaktadır (https://htai.org/about/board-of-directors/).

Türkiye’de kanıta dayalı tıp ve kanıta dayalı sağlık politikası ile ilgili çalışmaların yürütüldüğü, paylaşıldığı toplantı, konferans, eğitim ve kongre organizasyonlar düzenleyen, çalışma grupları ile ilgili iş birliği projeleri yürüten Kanıta Dayalı Tıp Derneği’nin de kurucuları arasında yer alan Rabia Hoca (https://www.kanitadayalitip.org.tr) uzun yıllardır yurtdışı görevler yürütmektedir.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası Model Önerisi

“Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”, Uzun Dönemli Bakım Sigortası için Türkiye’de 40 yaş üstü çalışanların yüzde 1,25 prim alınarak (işverenlerden de aynı oranda katkı ile) uzun dönemli bakım sigortası başlatılmasına ilişkin bir modeli planlıyor. Model, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Fonu örneğiyle hareket edilerek, Almanya modelinden (çalışanlardan yüzde 1,7, emeklilerden yüzde 1 kesinti oranlı) esinleniyor.

Uzun Dönemli Bakım Sigortasında, bağımsız bir fon olarak kurularak sürdürülebilir olması hedefleniyor. İşsizlik sigortası fonu gibi değerlendirilip, fon yönetimi ve getirileri dünya standartlarında olmasından söz ediliyor. Faaliyetlerinin, kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü ile etkili şekilde yerine getirileceği vurgulanıyor. Çalışanlardan ne zaman, hangi yöntemle prim alınacağı, kaç yaşında ve kim tarafından ödeneceği gibi konuları yönlendirecek şekilde bir yıl içinde yapılandırılacağı anlatılıyor. Uzun Dönemli Bakım Sigortası alanında özel sektör kuruluşlarının aktif rol almasının teşvik edileceği ve kamu kurumlarınca destekleneceği belirtiliyor (https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/49684/0/butunlesikevdesaglikbakimhizstd22112024pdf.pdf).

Evde sağlık ve bakım/uzun dönem bakım hizmetleri ile ilgili ülke örnekleri ve literatür taraması yapılarak uluslararası referanslı örneklerin tartışıldığı bu çalışmada herhangi bir projeden ek finansal kaynak sağlanmamış.

Oluşturulacak sigorta yapısının finansman görevi dışında hizmet sunucu görevi üstlenmemesi ilkesinden söz edilmektedir. Hizmet sunumunun oluşturulacak yeni bütüncül model kapsamında ilgili kamu kurumu, yerel yönetimlerözel sigorta kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları tarafından verilmesine yönelik mevzuat dahil her türlü altyapı hazırlanarak uygulama başlatılabileceğine değinilmektedir. İşsizlik sigortası fonu örneğinin model olarak değerlendirilebileceği, fon yönetimi ve finansal getiriler bakımından dünya standartlarında yatırımlara yönlendirip fonun getirilerinde artış ve uzun dönemde finansal sürdürülebilirlik sağlayarak güçlü bir model oluşturulabileceği vurgulanmaktadır.

Özellikle evde bakım sağlayan bireylerin, evde bakım hizmetlerini devam ettirebilmeleri için fiziksel, ruhsal, psiko-sosyal vb. her açıdan desteklenmesinin; maliyetleri orta ve uzun vadede azaltıcı etki yapabileceği göz önüne alınarak eylem planları geliştirilmesi ifade edilmektedir.

Mobil hizmet sunumu için gerekli altyapının oluşturulmasından, aile hekimlerinin sistemde aktif olarak yer almasına kadar süreçte tele-tıp ya da dijital sağlık platformlarının etkin ve yaygın olarak kullanılmasının sağlanarak ilave hekim istihdamı ihtiyacının en aza indirilmesinin öneminden söz edilmektedir.

Birlikte Rekabet ve İşbirliği

Yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesinin arttırılması; sağlık, sosyal hizmet, bakım ve barınma, ulaşım gibi farklı bileşenleri içermesi önerilmekte, ancak bileşenlerin hiçbirinin tek başına hastalar ile yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesini artırmak için yeterli olmadığı gündeme getirilmektedir.

Tüm bileşenlerin bir araya gelebilmesi için farklı hizmet sunucuları arasında etkin ve sürdürülebilir bir koordinasyon sağlanması ve bütünleşik bir yapı oluşturulması ihtiyacı özellikle belirtilmektedir.

Son olarak raporda yer alan bazı önerileri sıralamak isterim;

  1. Türkiye’de evde sağlık hizmetleri ve evde bakım hizmetleri birbirinden ayrı iki hizmet olarak algılanmakta ve sunulmaktadır. Söz konusu hizmetler mevcut haliyle değil birbirini tamamlayan ve destekleyen hizmet alanları olarak ele alınmalı ve buna uygun ulusal düzeyde yapılanma oluşturulmalıdır.
  2. Oluşturulacak yapı; esnek olmalı, yatay hiyerarşi esas alınmalı, yerel ve bölgesel özellikleri dikkate alacak şekilde etkin koordinasyona uygun olmalı ve merkezi yönetim ile yerel yönetimin ortak sorumluluğu esas alınmalıdır.
  3. Kamu kurumları tarafından geliştirilen yazılımlar ve mobil uygulamalar arasında entegrasyon sağlanmalı, tele-tıp sürece dahil edilmelidir.
  4. Gerekli finansmanı sağlamak ve sürdürülebilir kılmak için sigorta mevzuat alt yapısı özel sektör kuruluşlarını da kapsayacak şekilde 12.Kalkınma Planı döneminde (2024-2028) hazırlanmalı ve uygulama başlatılmalıdır.
  5. Sivil toplum kuruluşları ile özel kuruluşların faaliyet alanı açık ve net olarak tanımlanmalı, yapılacak düzenlemeler, STK ile özel kuruluşların alanında daha fazla rol üstlenmesini özendirmelidir.

Kuruluşların hem rekabet etmeleri hem de işbirliği yapmalarını ifade eden “rekaberlik” kavramını Uzun Dönemli Bakım Sigortası’nda da tekrar vurgulayarak bitirmek istiyorum. Tüm bunlar yaşlılık sigortasıyla yakın ilişkilidir. Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını da hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz. Yaşlılık sigortası sürecinde; tasarımından hazırlanıp uygulanmasına kadar her bir iş başlığında, ilgili tüm paydaşların birlikte çalışması sağlanmalıdır.