Yaşlılık Sigortası ve ‘Rekaberlik’

Yaşlılık Sigortası ve ‘Rekaberlik’

Türkiye’de 55 yıl içinde üç kişiden birinin 65 yaş üstü yaş grubunda olacağı hatırlandığında, yaşlılık sigortası bağlamında, şu önemli duyarlılık noktaları unutulmamalıdır. Bunlardan ilki, sağlıksız yaşlanma; ikincisi “rekaberlik” ilkesi ve üçüncüsü de süper zekadan yararlanma olabilir.

İki hafta önce, sigorta şirketlerinin uluslararası birliği olan Cenevre Birliği’nin “Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirme” araştırmasını değerlendirmiştik.

Ortalama yaşam süresindeki artışın sağlık ve bakım politikalarına etkileriyle yaşlılık sigortasından söz etmiştik.

Yaşlılık sigortası ile ilgili olarak belli konulara odaklanmak ve duyarlı olmak gerekiyor.

Duyarlılık Noktaları

Türkiye’de 55 yıl içinde üç kişiden birinin 65 yaş üstü yaş grubunda olacağı hatırlandığında, yaşlılık sigortası bağlamında, şu önemli duyarlılık noktaları unutulmamalıdır.

Bunlardan ilki, sağlıksız yaşlanma; ikincisi “rekaberlik” ilkesi ve üçüncüsü de süper zekadan yararlanma olabilir.

Risk Değerlendirmesi

Dünyada son yıllarda, sağlıklı ve uzun yaşam için kişiye özgü bir sağlık yönetimi (precision wellness) modeli tartışılmaktadır. Bu modelin bileşenleri; kişiye özel, önleyici, öngörülü ve katılımcı olma ana başlıklarıyla özetlenebilir.

Dolayısıyla genetik yapısı, yaşam biçimi ve sağlık özgeçmişiyle kişi analiz edilir. Doğaldır ki, genetik analiz ve bazı laboratuvar testleriyle kişinin ihtiyaçları ortaya çıkarılabilir.

Ortaya çıkan yol haritası, aslında sağlık sigortacılığındaki risk değerlendirmesine ve onun alt başlıklarına ne kadar benziyor, değil mi?

Böylelikle; olası sağlık riskleri tahmin edilerek kişiye yönelik önceden müdahaleler planlanır, varsa hastalıklarının ilerlemesinin önüne geçilir, hatta yaşam biçimi değişimine yönelik müdahalelere başlanılır. Yaşam kalitesi artışı veya varsa hastalığından ötürü oluşmuş engelliliğin azaltılması sonucu da kişi için sağlık kazanımıdır.

Özet olarak, kişinin kendi sağlığını yönetme bilinci gelişir, sağlık çalışanlarıyla arasında kazanım odaklı bir iletişim yoluyla sürece kişi katılımı sağlanmış olur. Zaten son yıllarda hızla gündeme oturan değer temelli sağlık yaklaşımının özü de budur.

“Kazan Kazan” Stratejisi

Son dönemde rekaberlik sık tekrarlanan bir kavram oldu. Orjinali “co-opetition” kavramının Türkçeleştirilmesi olan rekaberlik, gerçekte paradoksal olan rekabet ve işbirliği işlevlerinin aynı anda kullanımından oluşur. Diğer bir deyişle, değer oluşturmak amacıyla, kuruluşların hem rekabet etmeleri hem de işbirliği yapmalarını ifade eder. Sonuçta, birbirleriyle rekabet içinde olan ve rakip olarak yarışan kuruluşların gerekli alanlarda iş birliği içinde olmaları gerçekleşir.

Sektörün büyümesi, daha iyi ürünler sunulabilmesi amacıyla rekaberlik anlayışını benimseyen kuruluşlar; marka değerini, pazar paylarını, AR-GE alanında daha iyi sonuçları hedefler. Dolayısıyla, ana ilke, rakiplerin bir araya gelerek “kazan kazan” stratejisi ile yol almalarıdır.

İnsan Zekasını Aşabilecek Yapay Zeka

Son olarak süper zeka adı verilen bir öngörünün yer aldığı raporu paylaşmak istiyorum. 3 Nisan 2025 tarihli rapor, Yapay Zeka 2027 (AI 2027) adını taşıyor.

Daniel Kokotajlo, Scott Alexander, Thomas Larsen, Eli Lifland ve Romeo Dean tarafından yazılan rapor  (https://ai-2027.com), 2035 yılına kadar, insanüstü yapay zeka ile gerçekleşeceklerin Sanayi Devrimi’ni geçecek sonuçları olabileceğinden söz ediyor. 2025-2027 yılları arasını dönemler halinde, olası öngörülerle anlatıyor.

Süper zeka adı verilen insan zekasını aşabilecek yapay zeka versiyonlarından, insansı robot olarak adlandırılan hümanoid sürecine kadar yazılmış çok ilgi çekici gelişmeler olabileceğine yer verilmiş.

Aslında, rapor okunduğunda geleceği şekillendirecek sürece hazırlanmak gerektiğini düşünmeye başlıyorsunuz.

Terzi Yapımı

Tüm bunları yaşlılık sigortasıyla birleştirmeyi, zorlama bir yorum olarak görmemeliyiz. Öncelikle sağlıklı yaşlanmanın yollarını bulmak için müdahale alanları geliştirerek kişilerin yaşam biçimlerini değiştirmeliyiz.

Bu müdahaleler; ne kadar kişiye özel ve terzi yapımı (taylor made) olursa o kadar amacına ulaşabilir.

Ne kadar hastalık öncesi döneme yönelik olursa o kadar önleyici ve koruyucu olur. Ne kadar kişiyi sürecin içine alabilirse o kadar değer oluşturur, yani sağlık kazanımı sağlar. Bunlar sağlık sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir.

Ekosistemde Rekabet ve İşbirliği

Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeli.

Doğaldır ki, bunları teknolojiyi olabilen en fazla ölçüde kullanan simülasyonlarla birlikte doğru öngörebilmelidir. Yapay zekadan süper zekaya, sadece önümüzdeki üç yılda bile neler olabileceğine ilişkin olasılıkları iyi değerlendirmelidir.

İşte yaşlılık sigortası süreci de tam budur. Tasarımından hazırlanıp uygulanmasına her aşamasında, ilgili tüm paydaşların birlikte çalışmasını gerektirir. Hatta, aynı legolar gibi parça bütün ilişkisi içinde düşünülerek, sonraki adımların da stratejik planlamasının yapıldığı dinamik bir süreçtir.

Bu yüzden, önümüzdeki hafta, uzun dönemli bakım sigortasına ilişkin ülkemizde geçtiğimiz aylarda yayınlanan sağlık ekonomisi bakışıyla hazırlanan bir rapordan söz edeceğim. Buraya kadar paylaştıklarımla, konunun yakın ilişkisi daha da belirginleşecektir. Çünkü bilgiye dayanan ve kişi odaklı stratejilerin yapay zeka ile harmonizasyonu, her türlü düzeydeki işbirliklerini güçlendirecektir. Böylelikle sağlıklı yaşlanma, rekaberlik ve süper zeka ile doğru projeksiyonların önemi daha da netleşecektir.

Yaşlı Sağlığı ve Yaşlılık Sigortası

Yaşlı Sağlığı ve Yaşlılık Sigortası

Geçtiğimiz hafta,  sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliği olan Cenevre Birliği’nin bir araştırmasından söz etmiştim. Bu araştırma ile çok yakından ilişkili bir konuyla bu hafta devam etmek istiyorum.  Konu, yaşlılık sigortası olacak.

Geçtiğimiz hafta,  sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliği olan Cenevre Birliği’nin bir araştırmasından söz etmiştim.

“Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirme” başlıklı çalışmada, ortalama yaşam süresi artışının sadece emeklilik politikalarına değil sağlık ve bakım politikalarına da yansıdığı anlatılıyordu.

Bu araştırma ile çok yakından ilişkili bir konuyla bu hafta devam etmek istiyorum.  Konu, yaşlılık sigortası olacak.

Yaşlı Nüfus Genç Nüfusu Geçecek

İki hafta önce Yaşlılık Sigortası konusunun işlendiği bir Çalıştay’a katıldım.  VKV Amerikan Hastanesi ev sahipliğinde yapılan Çalıştay, Hospital Manager Dergisi Çalıştay dizisinin ikinciydi.

Çalıştay’da, yaşlılık sigortasına ek olarak, Aile Bakanlığı; Vizyon Belgesi, Eylem Planı, Yaşlı Veri Tabanı gibi Bakanlık hazırlıklarından söz etti.

Önce söylenen bazı çarpıcı verileri paylaşmak istiyorum;

  • Halen dünya nüfusunun yüzde 10’unu aşan bir oranının 65 üstü yaşta olduğu,
  • 2030’da yaşlı nüfusun genç nüfusu geçeceği,
  • 65 yaş ve üstü nüfus oranının, 2050’de yüzde 16’ya ulaşmasının öngörüldüğü,
  • Türkiye’de 55 yıl içinde üç kişiden birinin 65 yaş üstü yaş grubunda olacağı

ifade ediliyor.

Sağlıksız Yaşlanma

Bu bağlamda iki konuda çok duyarlı olmak gerekiyor.

Bunlar arasında ilk öne çıkan duyarlılık noktası; bir yandan yaşlanma, diğer yandan da sağlıksız yaşlanma konusudur.

İkinci duyarlılık noktası ise konu üzerinde farklı kurumların yıllardır çalışıyor olması ve üretilen çok sayıda raporun varlığıdır. Arşivlerde bu raporlara kolayca ulaşılmaktadır.

Oysa ki, her şeyden önce karar vericiler belli ilkeler üzerinde uzlaşmalıdır;

  1. Ekosistem bakışı,
  2. Birlikte çalışabilirlik kültürü,
  3. Sürdürülebilirlik,
  4. Bütünleşik yaklaşım,
  5. İyi uygulama örneklerinden esinlenme.

Ekosistem bakışı; hem yerel ve hem merkezi, hem stratejik hem operasyonel, hem hizmet hem  finansmanda sağlanmalıdır. Kamu ve özel sektör, akademik ve sivil toplum kuruluşları ile endüstri ekosistemdeki vazgeçilmez paydaşlar olmalıdır. Ekosistem, kamunun ana oyunculuğunu başlattığı bir süreç ile tetiklenmelidir.

Genel Sağlık Sigortası 41. Yılında Yasalaşmıştı

Birlikte çalışabilirlik kültürü, tüm paydaşlarla birlikte oluşturulmalıdır. Özellikle 2000’li yıllardan bugüne yaşlı sağlığı ile ilgili bir çok çalışma yapılmıştır. Farklı farklı; Bakanlıklar, kamu ve özel sektör kurumları, sivil toplum kuruluşları bu çalışmaları yapmış veya yaptırmıştır. Hızla yaşlanmakta olan nüfus yapısı dikkate alındığında, bu farklılıkların öncelikle birlikte çalışılarak sonra da birlikte üretilerek gerçekleşebileceğini hiç unutmamalıyız.

Tam bu noktada bir hatırlatma yapmak isterim. Genel sağlık sigortasını ilk hazırlayan Hükümet, 1967 yılında 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’dir. 2008 yılındaki 60. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, uygulanmaya  başlanan 5510 kanunun Anayasa Mahkemesi iptalinden sonraki sahibidir. 1967 ile 2008 yılları arasında geçen 41 yıl ve o güne kadar gelmiş Hükümetlerin yarısının bu süreçte hazırlıkları olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekir.

Yaşlılık sigortası hazırlık sürecinin asla bu kadar uzun olmaması gerekir. Sigortacılıkta zaten 41 yıl çok ciddi sonuçlara yol açacak bir gecikme olarak değerlendirilebilir. Demografik değişim hızı, öyle kontrol edilemez bir noktaya ulaşır ki, finansal sürdürülebilirlik her geçen gün giderek biraz daha zorlaşabilir. Sigortacılıkta bu kadar uzun bir hazırlık dönemi sonunda, nüfusun yaşlanmasının beraberinde getirdiği artan sigorta maliyetlerini ayrıca belirtmeye sanırım gerek yoktur. En iyimser ifadesiyle bile, hazırlıklarının 15 yıl sürdüğü  yaşlılık sigortasının ise genel sağlık sigortası gibi uzun bir zaman almadan yasalaşması ve uygulamaya başlanmasını özellikle bu açıdan, tüm içtenliğimle diliyorum.

Yaşlılık sigortasında bütünleşik yaklaşım, konunun bir başka önemli boyutudur. Hizmet kapsamından finansman modeline, bakım hizmetinden sağlık hizmetine, sosyal rehabilitasyondan topluma kazandırıcı modellere kadar, böyle bir bütünsel (holistik) bakış şarttır. Bu bakış, paydaşların koruyucu sağlık hizmetleri başta olmak üzere, sosyal hizmetleri de öncelikli bir yaklaşımla  gerçekleştirilmesini sağlayabilecektir.

İyi Uygulama Örneklerinden Esinlenerek Türkiye’ye Özgü Model

Uluslararası boyutta, aktif yaşlanma adı verilen bir kavram tartışılmaktadır. Bu kavram ile; yaşlıların sağlık, güvenlik ihtiyaçlarıyla yaşama bağlanmasını artıran, hayat boyu öğrenen ve topluma katkıda bulunan bir yaşam felsefesine kavuşması hedeflenir. Çünkü, iki yaşlıdan birinin etkilendiği en çok karşılaşılan zorluk; dışlanma ve yaş ayrımcılığı olarak ifade edilir.

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında; yaşlanan nüfusun daha iyi bir yaşam sürmesi için tüm toplumların ortak bir anlayışta olması vardır. Dünya Sağlık Örgütü Yaşlı Dostu Şehir ve Toplumlar Global Ağı kapsamında ise, yaşlı hayatını kolaylaştıracak çalışmalar yer almaktadır.

Uluslararası iyi uygulama örnekleri arasında; Japonya, Almanya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya örnekler sıralanmaktadır. Japonya’da, yüzde 30’u oluşturan 65 yaş ve üstü nüfus için yaşlı dostu şehirler ve bakım hizmetleri üzerinde çalışılmaktadır.  Almanya’da yüzde 22’lik nüfusun uzun dönemli bakım sigortası gibi sosyal güvenlik sistemleri yürürlüktedir. Ayrıca; Hollanda, Danimarka ve Finlandiya gibi Avrupa ülkelerinde de; bakıcılık ve sağlık hizmetleri gibi iyi uygulama örnekleri gösterilmektedir.

Küresel iyi uygulama örneklerini oluşan bilgi ve deneyim birikimini dikkate alarak hatta onlardan esinlenerek, süreç inovasyonu ile kendi modelimizi tasarımlayabiliriz;

Bu bağlamda, koruyuculuk ve bütünleşik olma ilkesiyle tüm paydaşlarla birlikte çalışabilirlik kültürüyle bir model tasarımlanabilir. Böylece; aile yapımıza, toplumsal dinamiklerimize ve kültürümüze uygun bir tasarım kurgulanabilir.

Kurgu, yaşlılık sigortasında; bir yandan genç yaşta başlatılarak bekleme süresi ön koşullu kamu önderliğinde bir sigortacılık anlayışıyla başlatılırken, diğer yandan özel sigorta şirketlerinin tamamlayıcı poliçeleri oluşturmasıyla desteklenebilir. Bu arada, bakım sigortası mevzuatı da acilen oluşturulmalıdır.

“Sosyal Devlet” amacına uygun hedef kitlesi belirlenmiş özel fonlar, varlıklı kesimlerin bağışları, sosyal sorumluluk projeleri, bu amaçla kurulmuş tematik sivil toplum kuruluşlarının desteği gibi kaynak çeşitliliği oluşturan bazı mekanizmalar da kurulabilir. Uzaktan dijital takip sistemleri, yapay zeka destekli öngörülebilirliklerle birlikte çalıştırılabilir. Bireysel Emeklilik ve Uzun Süreli Sağlık Sigortası ile beraberce düşünmeyi zorlamak, hatta ek avantajlar ve özel teşvikler de gerekebilir.

İyi uygulama örneklerini dikkate alan, genel sağlık sigortasındaki gibi 41 yılda değil ama olabilen en kısa sürede, Türkiye’ye özgü model tasarımı ile yaşlılık sigortasının uygulanması ve bu arada sağlıklı yaşlanmaya yönelik zorunlu müdahalelere de başlanması dileğiyle…

Sigortacılar ve Ortalama Yaşam Süresi Artışı

Sigortacılar ve Ortalama Yaşam Süresi Artışı

Cenevre Birliği, üyeleri ve şirketleri, akademik kurumlar ve çok taraflı kuruluşlarla iş birliği içinde titiz araştırmalar yürütmektedir. Şubat 2025’de yayınlanan, Türkçesiyle, Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirmek adlı yayın bunlardan biridir. Yayın, sigortacıların mevcut çözümleri geliştirme ve yeni çözümler üretme, böylece dayanıklı bir uzun ömürlülük ekonomisini teşvik etme fırsatlarını vurguluyor.

1973 yılında kurulan Cenevre Birliği, sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliğidir; üyeleri sigorta ve reasürans CEO’larıdır. Küresel sigorta endüstrisinin düşünce kuruluşu olan Cenevre Birliği, üyeleri ve şirketleri, akademik kurumlar ve çok taraflı kuruluşlarla iş birliği içinde titiz araştırmalar yürütmektedir.

Şubat 2025’de yayınlanan, Türkçesiyle, Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirmek adlı yayın bunlardan biridir. Özgün adı, “Insurance and the Longevity Economy: Navigating Protection in The Era of 100-year Lives” olan bu yayında, uzun yaşam süresinin sosyo-ekonomik etkileri ile sigortacılığa yansımaları aktarılmıştır (https://www.genevaassociation.org/sites/default/files/2025-02/insurance_and_longevity_report_1902_final.pdf). Yayın, sigortacıların mevcut çözümleri geliştirme ve yeni çözümler üretme, böylece dayanıklı bir uzun ömürlülük ekonomisini teşvik etme fırsatlarını vurguluyor.

Demografik Değişim

Tüm dünyada demografik yapı değişiyor. Değişen bu nüfus yapısı ülkelerin toplumsal dinamiklerini de etkiliyor. Özellikle ortalama yaşam süresinde 80’li yaşları aşan bir artış, sadece emeklilik politikalarına değil sağlık ve bakım politikalarına da yansıyor. Finansal koruma olarak bilinen açısından sonuçlar doğuruyor.

Dünya nüfusunun son yetmiş beş yılda üç kattan fazla artarak 2025’te 8 milyarı aşacağı öngörülüyor. Ancak, bir yandan azalan doğum oranları çelişkisi de yaşanıyor. Doğurganlık oranlarının aynı dönemde yarıdan fazla azaldığı biliniyor.

12 Ülkede 15 Bin Kişiyle Anket

Cenevre Birliği 12 ülkede 15.000 kişiyle bir anket başlatmış ve dört önemli sonucu paylaşmıştır:

  • Uzun ömür tahminleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında farklılık gösteriyor,
  • Gelişmekte olan ülkelerde uzun ömürler abartılıyor, gelişmiş ülkelerde küçümseniyor,
  • Uzun ömürle ilgili endişeler finansal kaygılar ötesinde sağlık ve yalnızlığı da kapsıyor,
  • Daha sonraki yıllarda yaşam kalitesine giderek daha fazla odaklanıldığının altını çiziliyor.

Bu kapsamda şu saptamalar ve alt açılımlar sıralanmış;

  • İnsanlar uzun yaşamanın zorluklarında endişeleniyorlar ama hazırlıklarını da abartıyorlar,
  • Sigorta, uzun ömürlülüğü destekleyen temel bir kurum olarak tanımlanıyor,
  • Uzun ömür ekonomisi, sigortacılara yeni ürünler ile mevcutları geliştirme fırsatı sunuyor,
  • İnsanlar yaşlandıkça bağımsız kalmak istiyor,
  • Daha esnek ürünler geliştirilir,
  • Sigortada veri kullanımını yeniden gözden geçirilir,
  • Kamu politikası yapıcıları ile koordinasyon

Nasıl abartıyorlar?

Anket katılımcılarının üçte ikisinden fazlası; sağlık hizmetlerine erişim, emeklilik birikimlerinin yeterliliği ve kamu güvenlik ağlarının sağlamlığı konusunda endişelerini dile getiriyor. Ancak bu alanlardaki kendi bildirdikleri hazırlık beklenmedik bir şekilde de iyimser oluyorlar.

Hangi kurumlar yardımcı oluyor?

Ailesigorta ve hükümet, artan uzun ömürlülüğe hazırlanmaya yardımcı olan ilk üç kurum olarak sıralanıyor. Ancak, genç yetişkinlerin sigortayla etkileşimini artırmak hala bir zorluk ve daha basit, daha çekici ürünlere olan ihtiyacı gösteriyor.

Yaşlandıkça bağımsız kalmak için ne gibi yeni ürünler?

Bu, sigortacılara, geleneksel tazminat çözümlerini tamamlayan özerklik ve yenilikçi risk-ödül modellerine odaklanan ürünler ve hizmetler yaratma fırsatı sağlıyor. Sigortacıların koruma, tasarruf ve hizmetleri nasıl birleştirebileceğini ve geleneksel, ikiye ayrılmış ‘sağlık ve yaşam’ ile ‘birikim ve birikim azaltma’ yaklaşımlarının nasıl ortadan kaldırabileceği başlıca şöyle özetlenmiş;

  • Hayat sigortası ve sağlık arasındaki bağlantıları genişletin, daha önce hayat sigortasına uygun olmayan diyabet hastaları gibi nüfus kesimleri için kapsamı genişletmeye yardımcı olunabilir,
  • Grup sağlık sigortası planları, daha sağlıklı bir iş gücünü korumaya yardımcı olmak için geliştirilebilir, böylece çalışma ömürleri uzatılabilir ve zenginlik süreleri artırılabilir,
  • Sigortalıların ihtiyaçlarını ele almak için net kıstaslara sahip üç yıllık sürelere geçiş, örneğin kronik rahatsızlıklar için tarama; devamsızlığı, acil hastane ziyaretlerini ve reçete maliyetlerini azaltabilir.

Nasıl daha esnek ürünler hale gelebilir?

  • Uzun süreli bakım veya kritik hastalık sigortası gibi yaşam avantajlarıyla birleştiren hibrit hayat sigortası ürünleri ve ileri yaşlarda ödemeler yapan ertelenmiş yıllık gelirler de geliştirilebilir.
  • Uzun vadeli bakım sigortası kamu çözümlerini tamamlayabilir. Örneğin, gönüllü sigorta, bağımlı olarak geçirilen ortalama sürenin ötesindeki yılları ve bazı pahalı yaşam sonu risklerini karşılayabilir. Uzun vadeli bakım sigortası ayrıca, sigortalıların mümkün olduğunca uzun süre ve daha uygun fiyatlı bir şekilde fiziksel olarak bağımsız kalmalarına olanak tanıyan varlık açısından hafif modellere doğru ilerleyebilir.
  • Yarı zamanlı çalışma ve yarı zamanlı emekliliği birleştiren dördüncü bir emeklilik ayağı güçlendirilebilir. İşverenler, yetenekleri elde tutmak için daha esnek çalışma ve beceri geliştirme programları uygulamaya yönlendirebilir.

Sigortada veri kullanımını neden gözden geçirilmelidir?

Kişisel verilerin kullanımı hedefli müdahaleler, gelişmiş risk yönetimine olanak tanırken, etik endişeler de oluşturur ve korumaya erişimi sınırlayabilir. Genetik tarama ve teşhis ilerlemeleri, sigortanın karşılıklılık ilkesini tehlikeye atabilecek, bilgi asimetrisini kötüleştirebilecek ve potansiyel olarak sigorta ürünlerinin sürdürülebilirliğini tehlikeye atabilecek bireysel düzeydeki risk faktörlerini ortaya çıkarabileceğinden bu sorunları daha da kötüleştirebilir. Tersine, bu teknolojiler uzun ömürlülüğü önemli ölçüde artırabilir.

Kamu politika yapıcıları ile nasıl koordinasyon sağlanır?

Politika yapıcılar daha uzun ömür ve sağlık risklerini üstlenmek ve kamu güvenlik ağlarını tamamlamak için özel sektöre baktıkça, yenilikçi yıllık gelirleri, garantili tasarrufları ve sağlık sigortası ürünlerini desteklemek için sermaye çeken düzenleyici çerçevelere ihtiyaç duyuluyor.

Sigortacılar ve politika yapıcılar arasında ulusal ve uluslararası düzeyde diyalog hayati önem taşıyor ve bireyler ve toplumlar için sürdürülebilir sonuçlar sağlamak için ödeme gücü standartları, vergilendirme, sosyal bakım ve kamu-özel sigorta çözümlerine odaklanıyor.

Sonuç olarak, küresel sigorta endüstrisi düşünce kuruluşu Cenevre Birliği’nin bu araştırma ve sonuçlarından, sigortacılara “Uzun Ömür Ekonomisi” için “Korumayı Yönlendirme” amacına yönelik epeyce ev ödevi başlığı çıkabilir. Bunların her birini, zaman takvimine bağlı eylem planına dönüştürmek mümkündür.

Önümüzdeki hafta, bu konunun bir devamı olarak, yaşlılık sigortası ve sağlıklı yaşlanma ilişkisini aktaracağım.

Uzayan yaşam süresini sosyo-ekonomik etkiler bağlamında değerlendirerek, bir yandan mevcut çözümleri geliştirirken diğer yandan da yenilikçi çözümler üretilebilir. Dayanıklılık ve sürdürülebilirlik için; sigortacıların şirket içi, şirket dışı, kamu ve global deneyimlerini “birlikte çalışabilirlik” yaklaşımıyla ürünlerini çeşitlendirmesi başlangıç ilkesi olmalıdır.

Başkaları İçin Yaşayanlar

Başkaları İçin Yaşayanlar

Mart ayının iki haftası anlamlı günleri kapsamaktadır. Bu iki haftayı anlamlı kılan günler; 14 Mart Tıp Bayramı ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi Yıldönümüdür. Onun için aralarında bağlantı kurarak bu iki konuyu aktarmaya çalışacağım. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane olarak adlandırılan Tıp Fakültesi’nin Birinci Dünya Savaşı boyunca toplam 765 öğrencisinden 346’sı şehit düştüğü tarih kayıtlarında yer almaktadır.

İnsanlığa Adanmış Yaşam

Öncelikle tüm hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyorum. Hekimlik, yalnızca bir meslek değil insanlığa adanmış dolu dolu bir yaşamdır. Yer ve zamanın anlamının olmadığı, her sabah yenilenen güç, azim, sabır ve şefkatle güne başlamaya gayret gösterilen bir sorumluluktur.

Her yıl kutlama mesajlarını okuduğunuzda, birkaç kelime çok dikkat çekici bir şekilde öne çıkıyoradanmışlıkfedakarlıkbaşkaları için yaşama

Aslında, öğrencilik yaşamından hayatlarının sonuna kadar bu kelimeler, onların sadece meslek yaşamlarına değil adeta dünya görüşlerine de yansımıştır.

Yurt Savunma Hareketi

Değişik ülkelerin doktorlar için kutladığı özel günler vardır. Amerika Birleşik Devletleri, anestezinin ilk kez bir ameliyatta kullanıldığı 30 Mart 1842 tarihini, Küba Sarı Humma çalışmaları ile tanınmış Dr. Carlos Juan Finlay’in doğum tarihi olan 3 Aralık’ı, İran İbn-i Sina’nın doğum günü olan 23 Ağustos’u, Doktorlar Günü olarak kutlar. 14 Mart Tıp Bayramı, sadece Türkiye’de kutlanmaktadır.

Tüm bunların bir anlamı olsa da, Türkiye’de 14 Mart sadece doktorlar için kutlanan bir günü aşan anlamı simgelemektedir. Çünkü 14 Mart, tıp tarihine damga vuran özgürlük sevdası ile  fedakarlığın da bir sembolüdür.

1.Mahmut döneminde, 1827 yılında, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kuruluş günü; Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir ve 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlandığı bilinir.

İlk kutlama ise, 14 Mart 1919’da itilaf devletlerinin işgali altındaki İstanbul’da yapılmıştır. O tarihte tıbbiye 3. sınıf öğrencisi olan Orhan Boran’ın babası Hikmet Bey önderliğinde tıp öğrencileri işgali protesto için bugün İstanbul Haydarpaşa’da Sağlık Bilimleri Üniversitesi olarak kullanılan binada toplanmış hatta zamanın tanınmış doktorları da bu eyleme destek vermiştir. Üniversitenin kuruluş yıldönümünü kutlayacaklarını söyleyerek toplanan öğrenciler, bu binanın kuleleri arasına İstanbul’un her yerinden görünecek şekilde bir Türk Bayrağı asarak işgalcilere karşı mücadele başlatmış ve böylece Tıp Bayramı yurt savunma hareketi olarak çok derin bir anlam kazanmıştır.

Tarih kayıtlarına göre; Hikmet Boran, tıp eğitimini yarıda bırakarak Kurtuluş Savaşı’na katılır. Sivas Kongresi’nde tıbbiyelileri temsilen bulunur. Hikmet Bey bütün derneklerin “Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’’ adıyla, tek çatı altında toplanmasını öneren kişidir. Sivas Kongresi’nde ABD ve İngiltere mandacılığı talep edildiğinde, ”Beyler, delege bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz.” sözleriyle Atatürk’ün taktirini kazanan Hikmet Boran, 1940’ta gönüllü olarak Sarıkamış’a doğu hizmetine gider ve orada yakalandığı verem hastalığı sonucu hayatını kaybeder.

Yıllar önce İstanbul Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi olarak görev yaptığım dönemde, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı Hocam’ın bir konferansında şunları anlattığını hatırlıyorum;

“…çekilmiş fotoğrafta pijamalarla derse girdiler, bazı öğrencilerin Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Kuvay-i Milliye’ye katıldı, ‘Başınıza bir iş gelmesin’ uyarısı üzerine ‘Bu memleket bizim, sahip çıkacağız bunun için ne yapabiliriz?’ diye düşünerek tepki göstermek için Tıphane-i Amire’nin açıldığı tarihi seçtiler…”

Bu arada, Mustafa Kemal’i Samsun’a götüren Bandırma vapurundaki üç Tıbbiyeli’den de söz etmek gerekir. Bunlar: Dr. Miralay İbrahim Tali (Öngören), Dr. Binbaşı Refik (Saydam), Dr. Yüzbaşı Behçet Efendi’dir. Erzurum’da Mustafa Kemal’in istifasından sonra mesleğinden ayrılarak Milli Mücadele’ye katılan Refik Saydam, 15 yıllık Bakanlık dönemiyle halen en uzun süreli  Sağlık Bakanı’dır.

Ayrıca, 1925-1938 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin en uzun süreli Dışişleri Bakanı olan Dr. Tevfik Rüştü Aras Beyrut Fransız Tıbbiyesi mezunudur. Dışişleri camiasında, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin yerleşmesine ilişkin katkıları ile bilinir.

Öğrencilik yıllarında gönüllü olarak gittiği Balkan Savaşı’nda yaralanan, ardından Birinci Dünya Savaşı’na katılan, Kurtuluş Savaşı’nda köylerde Milli Mücadele propagandası yapan Dr. Reşit Galip 1932 yılında Atatürk’ün ricasıyla Milli Eğitim Bakanı olmuştur. Üniversite Reformu kurucusu ve Andımız yazarı olarak tanınır.

110.yıldönümünde Çanakkale Zaferi’nden söz etmeden olmaz. 1915 yılında tüm hocaların ve öğrencilerin askeri birliklere dağıtılması nedeniyle Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane bir yıl kapalı kaldı ve burası Hilal-i Ahmer Hastanesi olarak hizmet verdi. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane 1921 yılında hiç mezun veremedi.

Fatih Sultan Mehmet ile Atatürk’ün Truva Ziyareti

Benim çok ilgi çekici bulduğum bir konuyla sizleri epeyce geçmişe götürmek istiyorum. Son Truvalılar kitabında Sinan Meydan, Milattan Önce 13.yılda “Tahta At” ile sembolleşen Anadolu savunulmasına ilişkin dikkat çekici bilgi ve belgeler paylaşmaktadır. Çanakkale yarımadasındaki Truva’da yaşanan bu savaşın tarihin ilk medeniyetler çatışması olduğundan ve Çanakkale Savaşıyla benzerliğinden söz etmektedir. Hatta, Fatih Sultan Mehmet ile Atatürk’ün bu düşüncelerle, kendi  dönemlerinde özellikle burayı ziyaret ettiklerini anlatmaktadır.

Görüldüğü gibi, Millî Mücadele’de hep en ön safta yer alan tıbbiyeliler, bugün de aynı duygularla yıllarca biriktirdiği emek ve çabayla şifa dağıtıyor. Gün, bunları hiç unutmadan hekimlerin emeklerine saygı gösterme günüdür.  

Öncelikle sağlığı koruma ve geliştirmeye, hasta olunduğunda ise iyileştirmeye ve daha sağlıklılığa adanmış bu onurlu yolculukta, emek verenlerin önünde saygıyla eğiliyorum. Tıpkı, 18 Mart Çanakkale Zaferi kahramanları tüm şehitlerimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet, minnet ve şükranla andığım gibi…

Ruhları şad olsun.

Başardık

Başardık

Yazımın başlığını, Sevgili Oğuz Can Işık’ın “Nadir Yaşamlar için” amacıyla yazdığı sosyal medya paylaşımından aldım. Geçen hafta, Nadir Hastalıklar Federasyonu tarafından düzenlenen 27 Şubat 2025 etkinliğinin hasta dernekleri tarafından yapılmasını çok önemsediğimi vurgulamıştım. Bu hafta da, tanıdığımdan bugüne Nadir Hastalıklar için çalışan iki değerli isimden söz etmek istiyorum. Sevgili Oğuz Can Işık ile başlayacağım.

Adanmışlık

Aslında bu özetleyeceğim Sevgili Oğuz Can Işık sosyal medya paylaşımı, bir adanmışlık öyküsü. 2016 yılında Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrenciliği günlerinden başlayan ve bugün girişimciliğe kadar uzanan bir süreç bu.

2023 mezunu genç bir Tıp Doktorunun öyküsündeki ilk bölümüne tanık olduğum için, bu paylaşım ve gelinen nokta beni çok duygulandırdı. Öğrenci Kulübü Başkanı olarak başlattığı Nadir Hastalıklar sürecinde aldığı yolu ve kendi kurduğu start-up şirketini öğrenmek çok etkileyiciydi.

2015 ile 2018 yılları arasında Acıbadem Üniversitesi Sürekli Eğitim ve Gelişim Merkezi (ASEGEM) Müdürü olarak Proje Yürütücülüğünü yaptığım Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1601 Yenilik ve Girişimcilik Alanlarında Kapasite Artırılmasına Yönelik Destek Programı’nın 2016 yılındaki ilk öğrencilerinden biriydi.

Hatta Tıp Fakültesi 3.sınıfta da öğrencim olmuştu (Sınıf III MED308 Klinik Tıp ve Mesleki Beceriler IV: Toplum ve Sağlık; Sağlık Ekonomisi dersi). Daha sonra TÜBİTAK 1512 Bireysel Genç Girişim (BİGG) Programı Acıbadem Üniversitesi BİGGHEALTH Programı 2022 1. Dönemi 2. aşamada % 70 başarı elde ettiğini öğrenmiştim. Mezuniyet öncesinde TÜBİTAK hibesiyle şirketleşmiş.

Sevgili Oğuz Can Işık sosyal medya paylaşımında çok önemli konulara değinmiş, hep olduğu gibi vizyoner yaklaşımlarını aktarmış, Ama ben sadece son bölümünü buraya taşımak istiyorum;

“Herkesin kocaman ve dinamik bir ekosistemin içinde bulunduğunu hatırlayarak paydaş grubunda veya alt grubunda (örneğin akademi içindeki öğrenci kulüpleri) birbirleriyle iletişim halinde, tek vücut yürümesi gerek.

Panel ismindeki gibi sağlıklı nesillerin/çocukların yetişmesini sağlamak hedefimiz. Çocuklarımız için çalıştığımızı hatırlamak bana hep güç veriyor. Onlar için hayaller kurup gerçekleştirmiş birinin sözüyle bitireyim:

“Büyük işler, büyük hayaller kurabilen ve birlikte çalışabilen insanlar tarafından başarılır.” — Walt Disney”

Orphanet

Yazımın ikinci bölümünde de, kendisini tanıdığımdan bu yana Nadir Hastalıklar Duayeni olan bir Öğretim Üyesinden söz etmek istiyorum; 2006 yılından bu yana Orphanet’in Türkiye ulusal koordinatörlüğünü de yürüten Prof. Dr. Uğur Özbek.

Orphanet (https://www.orpha.net), nadir hastalıklarla ilgili bilgi toplayan, paydaşlar için bilgiye eşit erişimi garanti altına almayı amaçlayan ve hastaların tanı, bakım ve tedavisini iyileştiren bir kaynaktır. Sağlık ve araştırma bilgi sistemlerinde nadir hastalıkların görünürlüğünü iyileştirmede önemli olan Orphanet nadir hastalıkların isimlendirmesini de (ORPHAcode) yapmaktadır. Dünya genelinde 40 ülkeden oluşan bir Konsorsiyum halini almıştır.

Uğur Özbek Hoca, 2017 yılında Türkiye’de ilk olan Acıbadem Üniversitesi-ACURARE’de Nadir Hastalıklar ve Yetim İlaçlar Uygulama ve Araştırma Merkezi kurucusudur. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi IBG (İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsü) tarafından yürütülen ve Horizon 2020 ERA Chairs programı tarafından finanse edilen RareBoost Projesi ERA Chair Lideri olarak görev yapmaktadır.

Bu hafta, Sağlık Bakanlığı Nadı̇r Hastalıklar Sağlık Stratejı̇ Belgesı̇ ve Eylem Planı’na değinerek bitirmek istiyorum. 2023-2027 yılları arasında yapılacakları içeren bu dokümanda, faaliyet ve hedef açısından; amaç hedef ve faaliyetler olarak 5 ayrı başlık sıralanmıştır.

Bunlar;

  • farkındalığın ve bı̇lgı̇ düzeyı̇nı̇n artırılması,
  • hasta ve yakınlarının desteklenmesı̇ ve yaşam kalı̇telerı̇nı̇n artırılması,
  • nadı̇r hastalıkların tanısı ve önlenmesı̇, tedavı̇ ve bakım hı̇zmetlerı̇,
  • araştırma ve gelı̇ştı̇rme çalışmaları olarak sıralanmaktadır.

Eylem Planı

“2023-2027 Nadir Hastalıklar Sağlık Strateji Belgesi ve Eylem Planı” bu alanda atılacak adımlara öncülük edeceği belirtilmektedir. Kapsamlı bir çalışmanın ürünü olan bu yol haritasının; tüm kamu kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve vatandaşlara hitap eden kapsayıcı ve çok boyutlu hedef ve faaliyetleri içerdiği vurgulanmaktadır.

Sağlık Bakanlığı, önümüzdeki 5 yıllık süreçte nadir hastalıkların önlenmesi, tanı, tedavi ve araştırma alanları kapsamında öncelikli olarak yürütülecek çalışmalar, bu çalışmalarda sağlanacak koordinasyon ve eylem planlarının uygulanmasının takibi, bu dokümanda belirtilen çerçevede tüm birimlerce titizlikle yürütüleceğini vaad etmektedir.

Nadir Hastalıklar Sağlık Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda yer alan tüm maddelerin hayata geçirilmesi ve ilgili kurumlar tarafından sorumluluklarının gereğince yerine getirilmesinin takipçisi olacağı ifade edilmektedir.

Son iki haftadır, Nadir Hastalıklar konusunda bilgi paylaşmaya çalışıyorum. Kamu karar vericileri, endüstri, akademik çevreler bu konuya çok çaba sarf ediyor, değişik boyutlarda çeşitlendirilmiş projelerle desteklerini somutlaştırıyor.

Her geçen gün, nadir hastalıklarla yaşayan bireylerin hayatlarını iyileştirmek, tedavi çözümleri oluşturmak ve yeni tedaviler üzerine yoğunlaşmak ekosistemin tüm paydaşlarının ana hedefi oluyor.

Bu hastalıklara zor tanı konuluyor, tedavi seçenekleri ve tedaviye erişim sınırlılıkları var, bu yüzden de yüksek oranda ölüm ile sakatlıklar gözleniyor. Ekosisteminin dijital çözümlerle desteklenmesi ise bir başka önemli boyut olarak görülüyor.