Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi-II

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi-II

Bu haftaki başlık, Mayıs ayındaki iki ayrı toplantının ortak temasından alınmıştır. Bunun için de aynı konudaki ikinci yazı olarak isimlendirilmiştir. Moderatörlüğünü yaptığım bu toplantı, 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı’dır.

TUSAP Toplantısı ilk bölümünde, hep olduğu gibi, “Koruyucu Sağlık Endüstrisinin Geliştirilmesinde Sigortanın Rolü” konusu; kamu ve özel sağlık sigortasının iki önemli üst düzey yetkilisi tarafından tartışılmıştır.

Bu haftaki yazımda koruyucu sağlık hizmetleri ile sağlık sigortacılığı ilişkisini, önümüzdeki hafta için planladığım yazıda ise koruyucu sağlık endüstrisi  ile sağlık sigortacılığı konusunu değerlendirmelerinize sunacağım.

Öncelikle, bu yazıyı hazırlarken, moderatörlüğünü yaptığım panel sırasındaki içten ve kapsamlı cevapları, sonra da panel hazırlıklarını paylaştıkları için saygıdeğer panelistler; SGK Başkan Yardımcısı Uğur Ecevit ile Bupa Acıbadem Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Gürcan’a özel teşekkürlerimi tekrar iletmek isterim.

Koruyucu Sağlık Hizmetlerinde Hedef Kitle

Uğur Ecevit; “SGK kapsamı itibariyle tüm vatandaşlara hizmet vermekte olduğu için, koruyucu sağlık hizmetlerinde de hedef kitle seçmemelidir” saptaması ile başlamıştı.

Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamına dahil olmayan aşı bedelleri ile özel durumlardan örneğin grip aşısı, pnömokok aşısı, Hepatit A aşısı ve genetik hastalıkların prenatal tanısı için yapılan tetkik bedellerinin karşılanmakta olduğunu vurguladı.

Gökhan Gürcankoruyucu sağlık hizmetlerinde hedef kitle yorumunda; “Aslında her kesim kendi sağlık gereksinimi açısından hedef kitle oluşturabilir” bakışını sundu.

Kronik hastalık sahibi bir kişinin bile, bu hastalığının farklı tetiklerinin yapılabilmesi için koruyucu sağlık kapsamına alınması gerektiğini savundu.

Beyaz yakalılarda omurga hastalıklarının oluşmaması, kadınların belli yaşlardan sonra ortaya çıkabilecek hastalıklardan korunması, genetik mirasa sahip gençlerin ise bu riskin gerçekleşmesinden korunması örneklerini sıraladı.

Süreçte; önce verinin, sonra işlenebilir verinin ve de son olarak anlamlandırılmış verinin önemine değindi.

İlk Amaç

Sayın Ecevitkamu sağlık sigortası uygulamaları ilk amacının, önleme veya tedavi teknikleri ile hasta sonuçları arasındaki ilişkileri analiz etmek olduğunun altını çizdi. Tanı süreçleri, tedavi protokolleri, ilaç geliştirme, kişiye özel tıp, hasta izleme ve bakım gibi uygulamalar için yapay zeka programlarının uygulanabileceğini, tüm bunlarda teknoloji yardımıyla sağlanabilecek verilerden ön tanılar oluşacağını, dolayısıyla hastalıklara erken teşhis konulabileceğini anlattı.

Sayın Gürcanözel sağlık sigortacılığı perspektifinden; sigorta poliçelerinin ayrıştırılması ile koruyucu sağlık sigortası kavramının olgunlaştırılması ve bu kapsamda hizmet alanların mevcut sistemdeki ürünleri daha uygun fiyatla satın alabilmesi gerektiğine yönelik öngörüsünü paylaştı. Bu arada; tazminat tutarına göre değil laboratuar sonuçlarına dayalı fiyatlama sistemiyle sağlık kuruluşlarının entegre çalıştığı, ziyaret bazlı değil tedavi bazlı ödeme sistemi gerekliliğini öne çıkardı. Süreç içinde, sağlıklı kalmaya gösterilen çabanın ödüllendirilmesi, Devlet destekli bir model ve vergi indirimi yapılabilmesi, bu kapsamda; spor salonlarına ödenen ücretler yada iyot cihazlarına yapılan harcamaları örnek verdi.

Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin Geleceği

Hastalıkları önlemenin, hastalık oluştuktan sonra tedavi etmekten hem daha kolay ve hem de daha maliyet etkili olduğunun altını çizen SGK Başkan Yardımcısı, aynı zamanda hastalıkları önlemenin işgücü kaybını da engelleyerek istihdam ve üretime katkı sağlayacağına dikkat çekti. Bu bağlamda akademik verilerle desteklenen koruyucu sağlık hizmetlerinin ödüllendirici uygulamalarla desteklenmesi konusunda, ekiplerce Sağlık Bakanlığı ile ortak çalışmalar yürütüldüğünü aktardı.

Teknoloji ve dijital gelişmelerin uygun kullanıldığında; süreçleri hızlandıracağını, operasyonel riskleri ortadan kaldıracağını, nesnellik sağlayarak yapay zeka kullanımıyla teşhis ve tedavide karar verme süreçlerinin gelişmesini ve hızlanmasını sağlayarak sağlık sektörü iş yükünü azaltmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 2024 yılında, ‘Uzaktan Hasta Değerlendirmeye Yönelik Sağlık Hizmetleri’nin geri ödeme kapsamına aldığını belirtti. Ayrıca TÜBİTAK ile ortak fatura incelemelerinde kullanılmak üzere yapay zeka projesi başlattığını aktardı.

Özel sağlık sigortacılığı geleceği açısından da; “self care” olarak adlandırılabilecek akıllı cihazlar, algoritmalar ve erken uyarı sistemleri ile birleştirilmiş uygulamaların özel sağlık sigortacılığı sisteminin içinde yer alma gerekliliğinin kaçınılmazlığına değinildi.

Bu kapsamda, birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha ulaşılabilir ve maliyetlerinin karşılanabilir olmasında ödeyici ile hizmet sağlayıcı arasında entegre sağlık hizmeti modeli gerektiğini, bu olmazsa ekosistemin paydaşlarının ticari amaçlarının farklı yönlere doğru hareket edebilme riskinden söz edildi. Ayrıca; yanlış, hatalı ve kötüye kullanım  hedefli kullanımların da yönetilme zorunluluğunun altını çizdi.

Geçmişteki İki Deneyim

Son iki haftadır, iki ayrı toplantının ortak temasına ilişkin bir süreci paylaşıyorum. Toplantılarda, her iki sağlık sigortası kuruluşunun üst yöneticileri, geleceğe yönelik öngörülerini de içeren çalışmalarını içtenlikle aktardı. Konu, “Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi” olunca ve de Bupa Acıbadem ile SGK konusu birlikte geçince, sağlık sigortacılığı alanında kamu ve özel sektörde bu kurumlarda üstlendiğim iki ayrı deneyimi vurgulayarak bitirmek istiyorum.

Tarih sırası olarak, önce özel sağlık sigortacılığıyla başlamalıyım. 2000’li yılların ilk yarısında Hazine Müsteşarlığı temsilcisi olarak Bayındır Hayat Sigorta’da başlayan, daha sonra da Acıbadem Sigorta’da devam eden Yönetim Kurulu Üyesi görevim olmuştu. Akademisyenlik dönemimde ise, 2014-2022 yılları arasında ise, SGK Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu’nda Yükseköğretim Kurulu Üyesi olarak görevlendirilmiştim.

Bunları özellikle hatırlatmak istiyorum. Çünkü, meslek yaşamımın her döneminde, o günlerde kazandığım bilgi ve deneyimden onur duyarak yararlanıyorum.  Zira, koruyucu hizmetler, sigortacılığın da içinde olduğu, sağlığın her boyutunda ve hatta temelinde yer almaktadır.

224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun olarak bilinen Nusret Fişek Hoca’nın önderliğinde hazırlanarak 1963 yılından başlayarak Türkiye’de uygulanan koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik düzenlemeler, ilkeler temelinde 17 yıl sonra dönemin Kazakistan başkenti Alma Ata’dan adını alan Dünya Sağlık Örgütü Bildirgesi’ne bile ilham olmuştur.

Sağlık Ocağı Hekimliği ile başlayıp Sağlık Müdürü olarak devam eden, Sağlık Bakanlığı ve özel sektörden üniversiteye kadar yöneticilik yaptığım her görevde, bu ilhamın savunuculuğuyla görev yaptım. Koruyucu sağlık hizmetleri, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrenciliğimden bu güne kadar bizlerde derin izler bırakmış bir yaklaşımdı. İşte bu yüzden, mezuniyet sonrası 42. yıla gireceğim bu ayda da, bir hekim ve akademisyen olarak; konuşulanlar, tartışılanlar ve üretilenlerin, hiçbir şekilde kamu özel ayrımı yapmaksızın, ekosistem paydaşları tarafından sağlık sigortacılığında da koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelikli görülmesini çok önemsiyorum. Tüm bunların en kısa sürede gerçekleşerek, sağlığın sigortacılığının geleceğine katkıda bulunmasını diliyorum.

Bunların bir başka boyutu da, koruyucu sağlık endüstrisi ve sağlık sigortacılığı ilişkisiydi. Önümüzdeki hafta, kamu ve özel sağlık sigortacılığı bakışıyla koruyucu sağlık endüstrisi saptama ve yaklaşımlarına devam edeceğim.

Ama son söz olarak, Sevgili Gökhan Gürcan’ın panel için hazırladığı sunumun kapanış slaytında yer alan bir önerisiyle bitirmek istiyorum; “Risk gerçekleşmesine bağlı geleneksel modellerin yerine, yenilikçi finansman modelleriyle bütün paydaşlar koruyucu sağlığın parçası haline gelmelidir…”

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi

Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi

Bu haftaki başlık, Mayıs ayındaki iki ayrı toplantının ortak temasından alınmıştır. Katılımcı veya moderatör olduğum bu iki toplantıdan ilki 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı, ikincisi ise 29 Mayıs 2025 Türkiye Sigorta Birliği Mutabakat Çalıştayı oldu.

TUSAP Vizyon Toplantısı’nda, “Koruyucu Sağlık Endüstrisinin Geliştirilmesinde Sigortanın Rolü”; kamu ve özel sağlık sigortası yetkilileri tarafından tartışılmış ve daha sonra konuya özel anket ile sayıları 80’i aşkın sektörü temsil eden üst düzey karar vericiyle birlikte değerlendirilmiştir.

Türkiye Sigorta Birliği Mutabakat Çalıştayı ise, 18-19 Eylül 2024 tarihli Arama ve 10 Ocak 2025 Önceliklendirme Konferansı devamı olarak yapılmıştır. Daha önceki toplantı katılımcılarından oluşan Sağlık Çalışma Grubu, sigortacılıkta belirlenen 13 ana başlıktan biri olarak Mutabakat Çalıştayı’na önerilerini sundu.

Olası Ön Koşullar

Türkiye Sigorta Birliği Arama Konferansı’nda sağlık sigortacılığında bazı ön koşullar tartışılmıştı, bunlar arasında;

  1. Özel Sağlık Sigortacılığında GAP Analizi yoluyla; boşluk alanları belirlenmeli, önümüzdeki 10 yıl için hedefler netleştirilmeli, aradaki boşlukların nasıl aşılacağına yönelik rol ve sorumluluk dağılımı yapılmalı,
  2. Hastalığın sigortalanması yaklaşımından, sağlığın korunması ve geliştirilmesine, hasta olunduğunda da o hastalığın yönetimi yaklaşımına geçilmeli, bu kapsamda; sağlığın korunması ve geliştirilmesi prim indirimi gibi yollarla teşvik edilmeli, tarama testleri ile erken tanı için yapılabilecek yenilikçi testler de dahil ilgili bazı tetkikler poliçe kapsamına alınmalı, birinci basamaktan (aile hekimleri) üçüncü (üniversite hastaneleri) hatta dördüncü basamak (özel dal hastaneleri) sağlık kuruluşlarına kadar bütünleşik hastalık yönetimi uygulaması desteklenmeli,
  3. Uzun süreli sağlık sigortacılığındakine benzer yaklaşımla, özel sağlık sigorta primlerinin erken yaşlarda alınmaya başlanması sağlanmalı, yenileme garantisinde yaşanan darboğazların oluşmaması için de belirlenecek gerekli durumlara yönelik güvence fonu benzeri kamu desteği verilmesi gerektiği,
  4. Devlet mutlaka prim ve/veya vergi desteği sağlamalı

Özel Sağlık Sigortacılığı Boşluk Alanları

Bu ön koşullar sonrası, özel sağlık sigortacılığı boşluk alanları olarak tartışılan sağlık sigortası önerileri şu şekilde sıralanmıştı;

  1. Tamamlayıcı sağlık sigortası fiyat/ürün revizyonu (Üniversite+şehir hastanesinde de)
  2. Uzun süreli sağlık sigortası,
  3. Yaşlı bakım sigortası,
  4. Kritik hastalıklar sigortası,
  5. Hastalıktan korunmayı ve sağlığı geliştirmeyi teşvik eden sağlık sigortası,
  6. Uzaktan sağlık ve hastalık yönetimine ilişkin sağlık sigortası,
  7. Sağlık taraması ve yenilikçi tedavilere ilişkin sağlık sigortası (generative AI destekli)

“Sağlık Sigortası Kapsamının Tedaviden Korumaya Yönelmesi” kapsamında ise;

  1. Özel sağlık sigortacılığının tanı ve tedavi risklerinin finansmanını sağlayan yapısı sürdürülürken,  sigortalıların sağlıklı kalmalarına yönelik koruyucu sağlık (birincil koruma, ikincil koruma ve üçüncü koruma) hizmetlerinin de kapsandığı ve uzun süreli sigorta kapsamında uygulamaya geçmesinin sağlanması,
  2. Sağlık hizmet sunucularının bireye sunduğu tanı, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden elde ettiği gelirler yanında bireyin hastalık riskinin üstlenmesinde rol aldığı ve aynı zamanda sağlıklı kalma halinden de gelir elde edebildiği bir sigorta ve sunum modeli kurulmasına geçişin gerçekleştirilmesi,

başlıklarının yer alabileceği gündeme gelmişti.

Eylem Adımları

Çalışma Grubu’nun oluşturduğu eylem planında 2026 yılını da içerecek bir şekilde 13 ana eylem adımı sıralanmaktadır;

  1. Sağlık hizmet finansörleri ve sunucuları ile sağlık endüstrisinin diğer paydaşlarının ekosistem hizalanması
  2. Özel sağlık sigortacılığı ile aile hekimliğinin entegre edilmesi
  3. Bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin özel sağlık sigortaları kapsamına alınması
  4. Hastalık riskinin ve sonrasında tedavi riskinin yönetimi
  5. Erken yaşta sigortalı olunan uzun süreli sağlık sigortalarının yaygınlaştırılması
  6. Erken sigortalanmada teşvik sisteminin oluşturulması, bireyin sağlık sorumluluğuna katılımı mekanizmalarının (ödül/yaptırım) geliştirilmesi
  7. Devlet teşvik mekanizmalarının yeniden yapılandırılması
  8. Öncelikli konular belirlenerek tarama programlarıyla yenilikçi tedavilere odaklanılması
  9. Sağlık hizmetindeki kazanımlar karşılığında sağlık sigortacılığının değer temelli modele dönüştürülmesi
  10. Tanı tedavi protokolleri
  11. Mevzuat değişiklikleri
  12. Sağlık hizmet sunucuları için akreditasyon
  13. İletişim ve İkna Faaliyetleri

Geliştirme Konuları

Sonuncusu 29 Mayıs 2025 tarihinde yapılan Türkiye Sigorta Birliği’nin bu süreçteki son çalışması olan Mutabakat Çalıştayı’nda; Geliştirme Konuları olarak;

  1. Primle finansmandan bağımsız olarak çalışabilecek sektörde tartışılmakta olan yenilikçi tedaviler fonu önerisi benzeri bir kamu fonu kurulması,
  2. SGK anlaşması olmayan sağlık kurumlarında gereksiz/kötüye kullanmayı önlemeye yönelik yapay zeka destekli mekanizmalar geliştirilmesi,
  3. Yapay zeka aracılığıyla e-Nabız üzerinden koruyucu sağlık hizmetleri için giyilebilir teknoloji ve mevcut dataların kullanımıyla bir uyarı mekanizmasının kurulması, (ulusal yasal yapay zeka algoritması),
  4. Koruyucu sağlık hizmetlerine ilişkin tanı tedavi protokolleri bulunmadığı veya uygulanmadığından kuralların netleştirilmesi,
  5. Uzun süreli sigorta konusunun bu projenin hızı konusunda risk oluşturabileceği

sıralanmaktadır.

Yol Haritası

Bu hafta, tümünde içinde bulunduğum bir süreci paylaştım. Doğal olarak, ekleyecek hiçbir alt başlığım bulunmuyor. 2026 yılını da içerecek zaman planına kadar yol haritası içeren, kimlerin hangi iş adımından sorumlu olacağı tanımlanan bir çalışmadan söz ediyorum.

Bu çalışmayı yapma iradesini ortaya koyarak süreci yürüten;

Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Uğur GÜLEN ile ekip arkadaşlarına,

ARAMA Danışmanlık Kurucusu Oğuz BABÜROĞLU ve ekip arkadaşlarına ve ayrıca sağlık sigortacılığına emek ve gönül verenlere katkılarından ötürü teşekkür ediyorum.

Önümüzdeki hafta, yine bu konuyla ilgili 23 Mayıs 2025 Türkiye Sağlık Platformu TUSAP 42. Vizyon Toplantısı’nı özetlemeyi planlıyorum. Diliyorum ki, konuşulanlar, tartışılanlar ve üretilenler; kamu özel ayrımı yapmaksızın sağlık sigortacılığının geleceğine katkıda bulunsun…

Sürdürülebilir Gelecek Bağlamında Sağlık Sigortaları

Sürdürülebilir Gelecek Bağlamında Sağlık Sigortaları

Artan ve yaşlanan nüfus ile daha da artacak olan tazminat prim oranlarından ürkmek yerine, onları yönetebilecek sürdürülebilir bir geleceğin giriş noktalarına odaklanmak daha akılcı olabilir. Sürdürülebilir geleceğin ilk giriş noktası olan ivme oluşturmak için sağlık sigortacılığında da inovasyon zorunludur.

Bilindiği gibi, TÜİK 2024 Doğum İstatistiklerini geçtiğimiz hafta, 13 Mayıs 2025 günü yayınladı (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2024-54196). Paylaşılan veriler, Türkiye’nin demografik geleceği adına çok endişe verici gerçekleri içeriyordu.

Toplam doğurganlık hızının, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez 2024 yılında 1.48’e düştüğü belirlendi. 2001 yılında bu hız 2.38’di. Nüfusun yenilenme seviyesi olan 2.10’un altında olan bu hızın altında; 2017 yılında 57, 2024 yılında ise 71 ilin olduğu hesaplandı.

Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısı anlamına gelir. TÜİK 2024 verilerine göre; 3 çocuk ve üzerinde olduğu il sayısı 2017 yılında 10 iken 2024 yılında sadece birdir ve Şanlıurfa’dadır. .

TÜİK, Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin 1,81 çocuk ile Bulgaristan, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin ise 1,06 çocuk ile Malta olduğunu belirtmektedir.  Böylece, toplam doğurganlık hızı 2024 yılında binde 1,48 olan Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 9. sırada yer almaktadır.

Sürdürülebilir Geleceğe Giriş Noktaları

Yayınlanan bu istatistiklerden çok kısa bir süre önce, Daha Sürdürülebilir Bir Geleceğe Doğru Sistemik Değişimi Yönlendirmek İçin Giriş Noktaları adlı bir makale okumuştum. Özgün adı, Entry Points For Driving Systemic Change Toward A More Sustainable Future olan makale Enayat Moallemi ve arkadaşları tarafından yazılmıştı (https://www.cell.com/action/showPdf?pii=S2590-3322%2825%2900113-7).

Küresel boyutta insani gelişmeyi sağlamanın bir sürdürülebilirlik sorunu olduğu vurgulanan makalede; hükümetler, endüstriler ve toplulukların sürdürülemez uygulamalarını yeniden yapılandırmakta olduğu anlatılmaktadır.

Yazarlar, sistemik değişimin başlatılabileceği ve sürdürülebileceği giriş noktaları olarak, üç ana başlıkta kodlanan 60 vaka 540 veri noktasıyla dokuz analitik bakışta özetlenen entegre bir çerçeveden söz etmektedir.

İlk başlık olan ivme oluşturmada; inovasyon, görevin üstesinden gelme ve pozitif baskılardan yararlanma sıralanırken, gelecekteki durumlara giden yollar adlı ikinci başlıkta; çok sektörlü dinamiklerin hesaba katılması, dayanıklı gelecekler hayali ve kişilerin ve yerlerin dahil edilmesi başlıklarına yer verilmektedir.

Son başlık olarak belirtilen uygulamadaki değişimin operasyonel hale getirilmesi kapsamında ise; yolun pratikliğinin gösterilmesi, değişimin etkinleştirilmesi ve dönüştürücü yönetişim oluşturulmasına değinilmektedir.

Teoriyi pratikle birleştirerek, dönüştürücü süreçleri anlamak için paylaşılan bir ortak dil ve yapının, olaylar ve kurumlar arası bilgi alışverişini kolaylaştıracağı tavsiye edilmektedir. Böylelikle, daha tutarlı politika tasarımının desteklenebileceği ve karar vericilerin entegre sürdürülebilirlik gündemlerini şekillendirme kapasitesinin artırılabileceğinin altı çizilmektedir.

Bu arada, ilgi duyanlar için, 16-19 Haziran 2025 tarihleri ​​arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile birlikte Times Higher Education tarafından düzenlenen Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Kongresi 2025 (The Global Sustainable Development Congress 2025) etkinliğini de hatırlatmak isterim.

Sağlık Sigortasının Geleceği

Sürdürülebilirlik ve gelecek öngörüleri kapsamında, Munich Re ve ERGO Group AG tarafından hazırlanan bir raporun bazı bölümlerini de, bu bağlamda paylaşmak yararlı olacaktır  (https://www.munichre.com/content/dam/munichre/mrwebsiteslaunches/2024-sfcr/SFCR-Munich-Re-Group-2024.pdf/_jcr_content/renditions/original./SFCR-Munich-Re-Group-2024.pdf).

Rapor; sağlık hizmetleri ortamının, yapay zeka (AI), kişiselleştirilmiş tıpdijital sağlık hizmetleri ve davranışsal analitikteki gelişmelerin etkisiyle hızla ilerlediğinden söz etmektedir. Bu eğilimlerin, hizmetlerin sunulma şeklini dönüştürmesi ve sağlık sigortacılarının bu teknolojileri iş modellerine nasıl entegre edebileceklerini yeniden tanımlamaktadır.

Bu bağlamda temel öngörüler olarak;

  1. Kişiselleştirilmiş testlerden ve tedavilerden elde edilebilecek verileri risk değerlendirme ve sigortalama süreçlerine dahil etmek için bir strateji geliştirilmesi,
  2. Talep verilerini kişiselleştirilmiş tıp teknolojileriyle bağlantılı verilerle birleştirerek analiz edebilen ve kalıplarla eğilimleri belirleyebilen gelişmiş analitik ve makine öğrenimi algoritmalarına yatırım yapılması,
  3. Sigorta süreçlerinde yapay zeka destekli çözümlerin uygulanmasına yatırım yapılması,
  4. Sigortacılık temel süreçleri iyileştirmek için sağlık verilerinin toplanma, depolanma ve analiz edilmesini sağlayan Dijital Sağlık Çözümlerine yatırım yapılması,
  5. Kötüye kullanımı (fraud) önleme stratejilerinin geliştirilmesi gibi başlıklar sıralanmaktadır.

Yapılmayanı Yapma Becerisi

Bunlar, geleceğe yönelik çok net ve somut öngörüler olduğu için ek bir yoruma gerek göstermeyecek kadar açıktır. Özellikle, başlangıçta paylaştığım doğurganlık sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde, sağlık sigortacılığına yönelik olarak, oturup bir kez daha düşünmekte büyük yarar vardır.

Bu bağlamda, artan ve yaşlanan nüfus ile daha da artacak olan tazminat prim oranlarından ürkmek yerine, onları yönetebilecek sürdürülebilir bir geleceğin giriş noktalarına odaklanmak daha akılcı olabilir.

Sürdürülebilir geleceğin ilk giriş noktası olan ivme oluşturmak için sağlık sigortacılığında da inovasyon zorunludur.

İkinci aşamada, çok sektörlü dinamikler yoluyla değişim ve değişimin etkinleştirilmesi gerekecektir. Burada da, dönüştürücü yönetişim sürecine girilmesi daha doğru bir tercih olacaktır.

Temeli, yapılanı tekrar etmek yerine farklı olanı yapan bütüncül bir yaklaşım benimseyerek yaygınlaştırmaktan geçer.  Ekosistem içinde rakiplerle de işbirlikleri hatta ortaklıklar kurmak ve birlikte çalışma kültürünü yerleştirmek bu yaygınlaştırmanın en güçlü dayanağı olabilir.

Ödemeye İsteklilik ve Sağlık Sigortacılığı

Ödemeye İsteklilik ve Sağlık Sigortacılığı

Bu hafta, sağlık finansmanında önemi giderek artan özgün bir kavramı değerlendireceğiz. Literatürde “Willingness To Pay” olarak bilinen ödemeye isteklilik kavramı, kullanıcının mal veya hizmet için ödemeye istekli olduğu en yüksek fiyat olarak tanımlanır.

Sağlık hizmet kullanıcılarının; ödemeye isteklilik sınırı altındaki fiyatları ödemek istemesi mümkündür ama bu sınırın aşılması durumunda ödeme yapmayabilirler. Sağlık hizmetleri gibi talep esnekliği katı (inelastik) olan alanlarda ödeme sınırının zorlanması sadece özel durumlarda gerçekleşebilir.   Örneğin, bir sağlık hizmet kullanıcısının yurt dışında geçerli sağlık sigortası olmadığını düşünelim. Yurt dışında olduğu bir anda acil sağlık hizmetine de ihtiyacı olduğunda ne yapacak? Bu durumda, Türkiye’de Genel Sağlık Sigortası ile anlaşmalı olmayan bir özel hastane yapacağı cepten sağlık harcamasından çok daha fazlasını ödemeye istekli olabilecek.

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Politikası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Zafer Çalışkan Hoca, yıllar önce yazdığı bir makalesinde ödeme istekliliği konusunu şu ifadeyle aktarmıştır; “Beşeri sermaye yaklaşımı, yüksek gelirliler ile düşük gelirliler, çalışanlar ile çalışmayanlar arasında bir ayrımı içerdiği ve bireyin ölüm, hastalık ve yaralanma gibi sağlık risklerini gözetmediği için diğer yaklaşım olan ödeme istekliliği yaklaşımı geliştirilmiştir”  (https://arastirmax.com/en/system/files/dergiler/2055/makaleler/14/2/arastirmax-saglik-hizmetlerinde-onceliklerin-belirlenmesinde-ekonomik-degerlendirme-yontemi-olarak-maliyet-etkililik-analizi.pdf)

Fazlasını Ödememe

Yöneticiler için Ekonomi kitabı yazarlarından Harvard Business School Profesörü Bharat Anand, “‘Ödeme istekliliği’ kavramının bize söylediği şey, bir ürün için ödeme isteğiniz ne olursa olsun ve nereden gelirse gelsin, bunun için o miktardan fazlasını ödemeyeceğinizdir” tespitini yapmaktadır (https://online.hbs.edu/blog/post/willingness-to-pay).

Anand’a göre, ödeme istekliliği kullanıcıya göre değişebilmektedir ve bu değişiklikler dışsal veya içsel olarak sınıflandırılır. Dışsal faktörler, bir kişiye doğrudan sormadan belirlenebilecek yaş, cinsiyet, gelir, eğitim, yaşanan yer gibi farklılıklar olabilir. İçsel farklılıklar ise kişiye doğrudan sormadan bilinemeyecek özelliklerdir. Risk toleransı, başkalarına uyum sağlama isteği ile konuya ilişkin tutku düzeyi gibi bu özellikler gözlemlenmeyen farklılıklar olarak adlandırılır.

Ödeme İstekliliğini Etkileyen Diğer Faktörler

Bir fiyatın ödeme isteğinin statik olmadığını belirten Anand, dışsal ve içsel özelliklere ek olarak,

  • gelir,
  • coğrafya,
  • hava durumu,
  • yaş,
  • cinsiyet,
  • marka sadakati,
  • hizmet seviyeleri,
  • reklamcılık,
  • rakip ürünler,
  • beklentiler,
  • yasallık,
  • ambalaj,
  • çevresel veya sosyal etki,
  • gereklilik gibi başka faktörler de sıralamaktadır.

Anand, bu durumu gerekçelendirilirken; “fiyat, kişiler için önemli olan tek özellik değildir” tezini ortaya atmaktadır. Örneğin, yasallık, paketleme ve marka adı da önemli olabilir” öngörüsünde bulunmaktadır.

Hatta, mal veya hizmet için acil bir ihtiyaç olduğunda, ihtiyacı daha az acil olduğu durumdan daha yüksek bir fiyat ödeme istekliliğinin de olabileceğini belirtmektedir.

Tersinin de geçerli olduğu durumlara örnek olarak ise, daha güçlü marka tanınırlığına sahip yeni bir rakibin çıkması veya hizmete “modası geçmiş algısı” verilebileceğini bunun da özellikle teknoloji alanında yaşanabileceğini vurgulanmaktadır.

Ödeme istekliliği belirlenmesinde genel olarak,  anketler ve odak grup araştırmaları ile deneylerden yararlanılmaktadır.

Doğru İşi Yapma

Haziran 2023’de Lancet’de yayınlanan “Determining The Efficiency Path To Universal Health Coverage: Cost-Effectiveness Thresholds For 174 Countries Based On Growth In Life Expectancy And Health Expenditures” (Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Giden Verimlilik Yolunun Belirlenmesi: Yaşam Beklentisi Ve Sağlık Harcamalarındaki Büyümeye Dayalı 174 Ülke İçin Maliyet-Etkililik Eşikleri) adlı makalede; maliyet etkililik eşik değerlerini tahmin etmek için iki yaklaşım önerilmektedir (https://www.thelancet.com/pdfs/journals/langlo/PIIS2214-109X(23)00162-6.pdf).

Bunlardan biri sağlık hizmetlerin talep tarafını, diğeri ise arz tarafını ilgilendirmektedir. Talep tarafındaki eşik, ödeme yapma istekliliğiyle ilgilidir. Arz tarafının eşiği ise aynı kaynaklar en iyi alternatiflerde kullanılarak değerlendirilseydi, elde edilebilecek olan vazgeçilen faydalar (fırsat maliyeti) olarak belirtilmiştir.

Bu bağlamda irdelendiğinde,  arz tarafı eşik değeri sağlığa ayrılan bütçeyi (genel bütçeden ayrılan pay ve/veya toplanılan sağlık primi) ve sağlık sigortacılığını çok yakından ilgilendirmektedir.  Çünkü kaynak tahsisinde doğru karar vermek çok önemlidir.

Sağlık ekonomisinde sık kullanılan iki kavram vardır. Bunlar; doğru işi yapmak ve işi doğru yapmak olarak bilinir. Doğru işi yapmak kaynakları doğru yere tahsis etmektir. Yani, kullanılabilecek sınırlı kaynağı en doğru alana yönlendirmek anlamına gelir. İşi doğru yapmak ise kaynak verimliliğidir. Yani, en az girdi ile en fazla çıktıya ulaşabilmektir.

Sağlık sisteminde kaynakların kullanıldığı alanın da doğru olması gerekir. Kuruluşlar, ister hizmet sunucu olsunlar ister sigortacılık yolunu seçmiş olsunlar, bu gerekliliği yerine getirmek için çaba gösterirler. Ödeme istekliliği sınırına göre oluşturulan fiyat politikaları; ya ödenebileni aşmamalı, ya da aşılan kısmın cepten ödemesinin yapılacağı öngörülmelidir.

Doğaldır ki, yapılan sağlık harcamasında cepten ödemenin gerçekleşebilmesi için hedef kitle tespitinin olabildiğince hassas ve doğru olması gerekir. Bunu gerçekleştirmeye yönelik olarak, sigortalıların aldıkları veya almayı planladıkları hizmetler için ödeme istekliliklerini doğru belirleme konusunda teşvik mekanizmaları üzerine odaklanılabilir.

Aslında bu öneriler, sadece özel sağlık sigortaları için değil, öngörülemez bütçeleri en aza indirmeyi hedefleyen kamu sağlık sigortaları için de dikkate alınmalıdır. Böylelikle, kamu sağlık sigortacılığında hakkaniyet ilkesinin yerleşmesi kolaylaşabilir, fırsat maliyeti yaklaşımları öne çıkabilir, hatta değer temelli geri ödeme yaklaşımına sağlam bir zemin oluşabilir. Bunlara ek olarak, kamu veya özel sigortacılığında sadece bu başlıklara bakılmamalı; riskleri doğru fiyatlandırma, doğru iş kararları alma da ödeme istekliliğiyle birlikte değerlendirilmelidir.