2025 Yılı Neler Getirebilir?

Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada,  15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.

2025 yılının bu ilk haftasında, içinde olduğumuz yeni bir yılda yaşanabilecek ama sağlık alanında da olası küresel gündem başlıkları aktarmak istiyorum.

İlk cümle olarak, 20-24 Ocak 2025 tarihleri arasında İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenecek Dünya Ekonomik Forumu ile başlamak gerekir. Siyaset, iş dünyası ve sivil toplum liderleri gibi üst düzey karar verici katılımcılar, “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” temasındaki konuları tartışacak.

Davos’un bu yılki öncelikli konuları ise; büyümeyi yeniden hayal etmek, akıllı çağdaki endüstriler, insanlara yatırım yapmak, gezegeni korumak ve güveni yeniden inşa etme olarak belirleniyor (https://www.mckinsey.com/featured-insights/world-economic-forum/overview).

“Erken” Ölümler

Dünya Sağlık Örgütü, Mevcut ve Gelecekteki Zorluklar başlıklı çalışmasında; kalp hastalığı, felç, ruhsal hastalık ve yaralanmalar gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların arttığını belirtiyor. Birçok gelişmekte olan ülkenin “çift hastalık yükü” ile başa çıkmak zorunda olduğu ifade ediliyor. Bunlar; bulaşıcı hastalıkları önleme ve kontrole devam etmek ile çevresel sağlık risklerinden kaynaklanan sağlık tehditlerini ele almak olarak özetlenebilir. Bu bağlamda, tüm sektörlerden gruplar ve bireylerin, oluşabilecek zorluklara çözüm bulmak için yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç olduğu görüşü giderek daha ön plana çıkıyor (https://humanjourney.us/health/global-health/current-and-future-challenges).

Diyabet, hipertansiyon, kanser olarak sıralanabilecek bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümler, toplam ölümlerin dörtte üçünden fazlasını oluşturmaktadır.  Bu ölümlerin yarısına yakını da  30-69 yaş arasında olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerinden alınan ve “erken” olarak nitelenen bu ölümlerin yüzde 85’inden fazlasının düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleştiği öngörülmektedir. Çocuklar, yetişkinler ve yaşlılar, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik, tütün dumanına maruz kalma veya alkolün zararlı kullanımı gibi risk faktörlerine karşı savunmasız olarak nitelendirilmektedir.

Sonuç olarak, hükümetler ve ekosistemin diğer paydaşları için; düşük maliyetli çözümler ile sektörlerin işbirliğini içeren kapsamlı yaklaşımlardan söz edilmektedir. Bunun politika ve öncelikleri yönlendirmekle mümkün olabileceği vurgulanmaktadır. Buradan yola çıkılarak da, müdahaleler erken yapıldığında, daha pahalı tedavi ihtiyacının da azalabileceği öne çıkarılmaktadır.

Kenya’da konuya özel eğitim almış hemşirelerin yüksek kan şekeri, yüksek tansiyon ve kronik artriti olan hastaları tarayarak takip etmeleri bu tip müdahalelere örnek gösterilmiştir. Yine, cep telefonlarının bulaşıcı olmayan hastalıkları önleme ve yönetmede faydalı olabileceği ise bir başka örnek olarak gösterilmiştir.  Bu kapsamda, Dünya Sağlık Örgütü ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve Be He@lthy, Be Mobile adlı ortak bir girişim, 2013 yılından bu yana benzer projeler üzerinde çalıştıklarını belirtmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün dikkat çektiği bir başka konu da, ruhsal, nörolojik ve madde kullanım bozukluklarıdır. Küresel hastalık yükünün yüzde 14’ü bu bozukluklara atfedilmektedir. Etkilenenlerin birçoğu düşük gelirli ülkelerde olan (yüzde 75) bu hastaların, ihtiyacı olan tedaviye erişemediği rapor edilmektedir.

Öte yandan, geçtiğimiz yıl, Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı kayıtlarına geçen en yüksek düzeyde yerinden edilme verilerinden söz edilmektedir. 70,8 milyon insan evlerinden zorla çıkarılmış ve 25,9 milyon mülteci ülkesinden kaçmış durumdadır. İç savaştan soykırıma ve doğal afetlere kadar birçok neden yüzünden ortaya çıkan bu durumun yarısından fazlasını da 18 yaş altı nüfus grubu oluşturmaktadır.

İnsansız Helikopter ve Uçaklar

Hastaları kaydetme, yönlendirme ve teşhis konulmasına yardımcı olmak için mobil telefon teknolojisinin teşvik edildiği vurgulanan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında; sağlığa destek olacak farklı alanlarda vurgulanmaktadır.

Bu kapsamda; mesafe ve ağırlık sınırlamaları, felaket sonrası alanları haritalama veya fotoğraflama hatta kaçan nüfusun nerede yeniden toplandığını belirleme gibi işler örneklenmektedir. İnsansız helikopterler ve uçaklardan, yardım çalışmalarında küçük kargo kutularını teslim etmek üzere yararlanılması da bu örneklere eklenmektedir.

Yeni Doğanda Şarj Edilebilir Silikon Bant

Özellikle son on yılda, düşük ve yetersiz kaynaklara sahip ülkeler için uygun teknolojik ilerlemeyi teşvik amacıyla bir dizi girişim geliştirildiğine ayrıca dikkat çekilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, 2018 yılında, farklı temalar üzerinde çalışan 33 ayrı proje seçildiği anlatılmaktadır. Projelerde, düşük veya yetersiz kaynaklara sahip bölgelerdeki sağlık çalışanları için tasarlanmış kaliteli veri ve ekipman üretildiği örneklenmektedir.

Yeni doğan bebeğin baş çevresine sarılan ve gerçek zamanlı dört hayati belirtiyi ölçecek şarj edilebilir bir silikon bant örneği bunlardan biridir. Bant; nabız, solunum hızı, kan oksijen doygunluğu (satürasyon) ve sıcaklığı takip etmektedir. Aşırı sıcağa ve toza veya diğer elementlere maruz kalmaya dayanacak şekilde tasarlanmıştır. Toplanan veriler, hemşirelerin bebeklerin hayati belirtilerindeki herhangi bir değişiklik konusunda uyarılacağı bir gösterge paneline gönderilebilmektedir.

Bill ve Melinda Gates Vakfı, öncelik olarak belirlenen sorunları çözmek veya beyin fırtınası yapmak için hibeler vermektedir. Başarılı başvurulara da, daha sonra takip etmeleri için fon sağlamaktadır. Ancak, inhale kızamık aşısı gibi girişimci bir projenin ticarileşecek bir üretici tarafından alınmazsa başarısızlığa uğrayabileceği de aktarılmaktadır. 2014 yılında The Seattle Times, “1 milyar dolarlık yatırıma rağmen, Gates Vakfı’nın “Büyük Zorluklar” başlığı altında finanse edilen projelerin hiçbirinde, henüz gelişmekte olan ülkelerde hayat kurtarmaya ve sağlığı iyileştirmeye önemli bir katkıda bulunamadığını” bildirmiştir.

Geleceğin 17 Aşısı

Lancet’de, geçtiğimiz ay, 17 etkene karşı aşı geliştirme önceliklerinin anlatıldığı bir makale yayınlandı. “Identifying WHO Global Priority Endemic Pathogens For Vaccine Research And Development (R&D) Using Multi-Criteria Decision Analysis (MCDA): An Objective Of The Immunization Agenda 2030” adlı makaleye https://www.thelancet.com/journals/ebiom/article/PIIS2352-3964(24)00460-2/fulltext adresinden ulaşılabilmektedir.

Bölgesel hastalık yükü, antimikrobiyal direnç riski ve sosyoekonomik etki gibi kriterlere dayanarak yapılan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, her yıl toplamda yaklaşık 2,5 milyon can alan HIV, sıtma ve tüberküloz gibi üç hastalık için de aşı araştırma ve geliştirme konusundaki öncelikleri tekrarlanmaktadır. Çalışmada, dünyanın tüm bölgelerinde en önemli hastalık kontrol öncelikleri ile antimikrobiyallere karşı giderek daha dirençli hale gelen etkenler için yeni aşılar geliştirmenin aciliyeti vurgulanmaktadır. Yetkililer, böylelikle sadece bugünü etkileyen hastalıkların önemli ölçüde azaltılmış olmayacağını, aynı zamanda ailelerin ve sağlık sistemlerinin karşı karşıya kaldığı tıbbi maliyetlerin azaltılacağına ilişkin verilerin de kullanılmakta olduğunu belirtmektedir.

Bağışıklama Gündemi 2030 olarak adlandırılarak küresel boyutta araştırılması, geliştirilmesi ve kullanılması gereken 17 aşı listelenmiştir. Detaylarına 06.11.2024 tarihli Dünya Sağlık Örgütü Basın Bülteni’nden kolaylıkla ulaşılabilir. A grubu streptokok, Hepatit C virüsü, HIV-1 gibi ilk sırada gerekliliği  yazılan aşıların yer aldığı bu liste,  daha fazla geliştirilmesi gerekenler ile düzenleyici onaya, politika önerisine veya uygulamaya yaklaşılanlar olmak üzere üç ayrı sınıflamaya göre düzenlenmiştir.

2025’de Yapay Zeka

2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili son okuduğum bir yazıdaki (https://blog.google/products/google-cloud/ai-trends-business-2025) görüşleri aktarmak ve sağlıkla da bağlantılandıran bazı tespitlerle bitirmek istiyorum.

Girdiğimiz yıla özgü yapay zeka beklentileri 5 ana başlıkta özetleniyor;

Multimodal yapay zeka ile daha fazla bağlam sunulacağı öngörülüyor, bu kapsamda metin, görüntü, ses ve videodan gelen bilgilerin işlenerek yapay zeka çıktılarının doğruluğunun önemli ölçüde artacağından söz ediliyor,

Yapay zeka aracılarıyla karmaşık iş akışlarının daha basitleştirilerek yönetebileceği, böylelikle iş süreçlerinin otomatikleştirebileceği ve çalışanların desteklenebileceği vurgulanıyor,

Kurumsal arama sistemlerinin anahtar kelime tabanlı sorgulamalarla sınırlı olmayacağı, verilere daha hızlı erişim ile bunları kullanmak için görüntü, ses, video ve konuşma istemlerinin kullanılabileceği ifade ediliyor,

Yapay zeka destekli çözümler yoluyla kullanıcı deneyimlerinin takibinde sağlanacak iyileşmelerle gelir, verimlilik ve marka sadakatinin artması bekleniyor,

Yapay zeka güvenlik sistemlerinin güçleneceği, tehditlerin belirlenerek yanıt sürelerinde hızlanma olacağı, ancak sistemlere zarar vermeye karar verenlerin de daha karmaşık saldırılar için yapay zekadan yararlanacağının dikkatten kaçmaması uyarısında bulunuluyor.

Ekosistemin Paydaşlarıyla “Akıllı Çağ İçin İşbirliği”

Yeni yılın bu ilk yazısında; Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel yapıların 2025 için beklediklerini aktarmayı hedeflemiştim. Dilerim, sıraladığım beklentilerle ve kaynaklarından daha derinlemesine bilgilere ulaşılarak, bu yıl nelere öncelik verilebileceğine ilişkin tetikleyici başlıklar yakalayabilmişimdir.

Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada,  15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.

Çünkü küresel günceli koşar adımla eş zamanlı izlemek için, sigortacılıkta ödeme modellerinin de içinde olduğu sağlık hizmetinin her bileşenine yapay zekayı ekleme, değer zinciri etkisini en üst düzeye taşıyabilecektir. Böylelikle, 2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili bir önceki alt başlıkta vurgulandığı gibi, bir yandan gelir, bir yandan verimlilik, bir yandan da marka sadakatinin artmasını beklemek iyimserlik olmayacaktır.

Önemli Küresel Sağlık Başlıkları, 2024

Önemli Küresel Sağlık Başlıkları, 2024

2024 yılının son haftasına girerken, planladığım yazıları bir kaç hafta daha erteleyerek, yıl içinde dikkat çeken küresel sağlık haberlerini hatırlatmak istedim. 17 Aralık 2024 tarihli Dünya Ekonomik Forumu web sayfasında yayınlanan dokümanda sağlık, 6 başlıkta değerlendirilmiş; iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkisi, bulaşıcı hastalık salgınları, teknolojinin sağlığı nasıl iyileştirdiği, kadın sağlığı, sağlık ve iş, antimikrobiyal direnç.

2024 yılının son haftasına girerken, planladığım yazıları bir kaç hafta daha erteleyerek, yıl içinde dikkat çeken küresel sağlık haberlerini hatırlatmak istedim. 17 Aralık 2024 tarihli Dünya Ekonomik Forumu web sayfasında yayınlanan dokümanda sağlık, 6 başlıkta değerlendirilmiş (https://www.weforum.org/stories/2024/12/top-global-health-stories-2024/);

  1. İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkisi
  2. Bulaşıcı hastalık salgınları
  3. Teknolojinin sağlığı nasıl iyileştirdiği
  4. Kadın sağlığı
  5. Sağlık ve iş
  6. Antimikrobiyal direnç

İklim Değişikliği En Büyük Risk

Oliver Wyman ile Dünya Ekonomik Forumu’nun birlikte hazırladığı 16 Ocak 2024 tarihli İklim Değişikliğinin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisini Ölçme Raporu (Quantifying The Impact Of Climate Change On Human Health), gelecek yirmi yılda iklim değişikliğinin küresel sağlığı nasıl yeniden şekillendireceğini aktarıyor (https://www.weforum.org/publications/quantifying-the-impact-of-climate-change-on-human-health/).

Rapor, iklim değişikliğini azaltma ve ona uyum sağlamada başarısız olmanın; en büyük küresel riski oluşturacağını vurguluyor. Artan patojenler ve artan kirlilik, kötüleşen aşırı hava koşulları ve özellikle kaliteli sağlık hizmetlerine sınırlı erişimi olan savunmasız kesimlerde artan sağlık eşitsizliklerine dikkat çekiyor.

2050 yılına kadar 14,5 milyon ek ölüm, 12,5 trilyon dolarlık ekonomik kayıp ve sağlık sistemlerine 1,1 trilyon dolarlık ek maliyetten söz ediliyor. Sel, kuraklık ve sıcak hava dalgaları, küresel sağlık için en hızlı üç iklim riski olarak sıralanıyor.

Bu tespitlere yönelik olarak, sağlık sistemi dayanıklılığını iyileştirmek için iki odak alan da  belirtiliyor; iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerinin önlenmesi ve iklim olaylarından kurtulmanın güçlendirilmesi…

Kızamıkta Yüzde 20 Artış

2024’te bazı bulaşıcı hastalıkların yükselişi veya geri dönüşünden söz edilen dokümanda; kızamık, maymun çiçeği, dang humması konusuna özel olarak değiniliyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2024 Kasım ayındaki açıklamasına göre, 2023 yılında dünya genelinde kızamık vakalarının yüzde 20 artarak 10,3 milyona ulaştığı, aşılarla ilgili yanlış bilgilerle çocukluk çağı aşılamalarında 30 yılın en büyük düşüşünün görüldüğü ifade ediliyor.

MPox olarak bilinen maymun çiçeği hastalığıyla ilgili olarak, Ağustos ayında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bulunan virüsün yeni bir suşunun keşfini izleyen dönemde, Dünya Sağlık Örgütü halk sağlığı acil durumu ilan etmişti. Ayrıca; Kanada, Almanya, Hindistan, İsveç, Tayland, Birleşik Krallık gibi ülkelerde de bu hastalık bildirimleri yaşanmıştı.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Ocak ve Eylül 2024 arasında 12,7 milyondan fazla vak’a bildirimiyle, Dang Humması da 2023’teki sayısının neredeyse iki katına ulaşmıştır.

Teknolojinin Sağlığı İyileştirmesi

Generative AI olarak adlandırılan üretken yapay zeka 2024 yılı içinde gündemdeki ayrıcalıklı yerini korumaya devam etmiştir. Dokümanda; Hasta Öncelikli Sağlık: Bakım Deneyimini Yeniden Şekillendirme, hasta odaklı jeneratif AI kullanım örnekleri sıralanmaktadır. Bunlara yönelik kabullenme engelleri ile bunları aşmak için odaklanılan eylemler konusunda dünya deneyimleri aktarılmaktadır.

Dünya Ekonomik Forumu 2024 Ocak ayında, yapay zekanın sağlık sistemlerinde artan stresi yönetmesi ve israfı azaltması konusundaki desteğinin araştırıldığı bir makale yayınlanmıştır (https://www.weforum.org/stories/2024/01/ai-in-healthcare-could-bridge-a-significant-capacity-gap/). Yapay Zeka ile Sağlık Hizmeti Kapasitesinin Artırılması (Boasting Healthcare Capasity with AI) adlı bu makalede; düşük ve orta gelirli ülkeler başta olmak üzere, bazı örneklerde güvenilmez sonuçlar ve yanlış uygulamalar gibi zorlukların sürdüğü aktarılmaktadır.

Kadınlar Hayatlarının Yüzde 25’ini Sağlıksız Geçiriyor

McKinsey Sağlık Enstitüsü ile Dünya Ekonomik Forumu’nun 17 Ocak 2024 tarihinde birlikte hazırladığı bir Forum Raporu’nda ortaya konan çarpıcı bir istatistikten söz edilmektedir. Kadınlar erkeklerden daha uzun yaşamalarına rağmen, hayatlarının yüzde 25’ini sağlıksız bir durumunda geçirmektedir (https://www.mckinsey.com/mhi/media-center/new-report-highlights-one-trillion-potential-of-closing-womens-health-gap).

Aynı çalışmada, Kadınların Sağlık Açığını KapatmakYaşamları ve Ekonomileri İyileştirmek İçin 1 Trilyon Dolarlık Fırsat başlığıyla, sağlık eşitliğinin önündeki engelleri ve ileriye doğru hareket etmenin ve eylemi yönlendirmenin yolları da vurgulanmaktadır.

Bill ve Melinda Gates Vakfı’ndan Alaa Murabit ve Dünya Ekonomik Forumu’ndan Amira Ghouaibi ise küresel liderlerin kadın sağlığını nasıl savundukları hakkında bir yazı yazmışlar. 12 Kasım 2024 tarihli bu yazıda, ilerlemenin kadınların seslerinin sağlık tartışmalarının odağında olma zorunluluğunu  savunmaktadır (https://www.weforum.org/stories/2024/11/how-global-leaders-transforming-conversation-womens-health/).

Bireysel Ruh Sağlığının Küresel Ekonomiye Etkisi

Dünya Ekonomik Forumu dokümanında, işyerinde geçirilen zamanın fazlalığı göz önünde bulundurulduğunda, işlerin hem bireysel sağlığı hem de küresel ekonominin sağlığını önemli ölçüde etkilediği bir başlık olarak yer almaktadır.

Bir üst yönetici çalışanın ruh sağlığı ile kar marjı arasındaki ilişkiyi ve üst düzey yöneticilerin herkes için sonuçları iyileştirmedeki önemini bu dokümandaki bir video ile açıklanmaktadır (https://www.weforum.org/stories/2024/12/top-global-health-stories-2024/).

Antimikrobiyal Direnç Birleşmiş Milletler Gündeminde

Raporda, antimikrobiyal direncin, 2024 yılında da küresel çapta büyük bir tehdit olmaya devam ettiği açıklanmaktadır. Fleming’in antibiyotiği keşfinden ilaç direncinin yükselişine kadar olan sürecin; küresel sağlık, gıda güvenliği ve kalkınma üzerindeki etkilerine vurgu yapılmaktadır.

20-21 Eylül 2024’te New York’ta yapılan yıllık Birleşmiş Milletler üst düzey zirve gündeminde bu konu da yer almaktaydı. Toplantıda, antimikrobiyal direnç ilişkili ölümlerin 2030 yılına kadar yüzde 10 oranında azaltılması için 100 milyon dolarlık taahhütte bulunulmuştu. Ekim ayında ise Küresel Antibiyotik Ar-Ge Ortaklığı İcra Direktörü Manica Balasegaram, bu direnç ölümlerinin 2050 yılına kadar 169 milyon kişiye ulaşabileceği öngören yeni bir araştırma açıklamıştır.

Sürdürülebilir Sağlık Politikaları İçin Küresel Süreçlerin Yakın Takibi

Tüm bu alt başlıklar, küresel gündemde sağlığın önemini değişik boyutlarıyla ortaya koymaktadır. Sağlık politikası karar vericileri, kaynak sağlayıcıları, hizmet sunucuları ve endüstri bu başlıkları dikkate alarak gelecek planları yapmalıdır. Her biri ev ödevi niteliğindeki politika adımları, buna göre planlanmalı, uygulamaya geçirilmeli ve gerektikçe gelinen noktalar gözden geçirilmelidir. Daha üç ay önce yapılan son Birleşmiş Milletler üst düzey zirvesinde bile gündeme gelebilen bu konularda, günlük iş yoğunluğundan stratejik yönetime daha az zaman ayırabilen sağlık yöneticileri duyarlı olmalıdır. Çünkü sürdürülebilir sağlık politikaları bu tür küresel süreçler yakından izlenerek oluşturulabilir.

Değer Temelli Fiyatlandırma

Değer Temelli Fiyatlandırma

Sosyal sağlık sigortacılığı yani ülkemiz özelinde Genel Sağlık Sigortası primleri, sağlık finansmanının tek kaynağı olmamalıdır. Ne yazık ki böyle bir yanlış algı var, düzeltilmelidir. Prim sağlık hizmetlerinde tek finansman kaynağı değildir. Kaynak oluşturmada, çeşitlilik sağlanmalıdır.

Geçtiğimiz hafta, moderatör olduğum bir Panel’de “Değer Temelli Fiyatlandırma ve Geri Ödeme: Türkiye İlaç Sektöründeki Zorluklar ve Fırsatlar” tartışıldı. Ghent Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Sağlık ve Refah Ekonomisi Kıdemli Profesörü olan Lieven Annemans’ı yıllar önce “Ekonomist Olmayanlar İçin Sağlık Ekonomisi” kitabıyla tanımıştım. Değer temelli fiyatlandırma konusunda vurguladığı başlıklar nedeniyle, kendisine bir kez daha saygı duydum. Bu haftaki yazımda, sempozyumun izleyebildiğim bölümlerinde öne çıkan bazı başlıkları paylaşmak aktarmak ve kısa arayla Değer Temelli Fiyatlandırma konusuna tekrar değinmek istiyorum. Toplantının ev sahibi olan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği AİFD, eminim izin veren konuşmacıların sunumlarını da web sitesine yükleyecektir. Siteyi takip edip bu sunumları incelemenizi tavsiye ederim.

Sağlık Yatırımlarının Refahı Güvence Altına Alma Potansiyeli

Sempozyumun ana konuşmacısı Prof. Dr. Ostwald, “Geleceği Şekillendirmek: Değer Temelli İlaç Sistemlerinde Ortaya Çıkan Trendler ve Fırsatlar” başlıklı bazı tespitlerde bulundu. Berlin Steinbeis Üniversitesi Liderlik ve Yönetim Fakültesi Ekonomik Araştırmalar ve Yönetim Bölümü’nde ders veren Prof. Ostwald, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasının yalnızca yüzde 4,4’ünü sağlığa yatırdığı için, G20 ülkeleri ile kıyaslandığında en alt seviyelerde olmasının, yatırım yapmak için çok büyük bir fırsat olduğunu vurguladı.

Sağlık yatırımlarının oluşturacağı büyüme ve daha yüksek üretkenlikleenflasyonla mücadeleye de katkı sağlayacağından söz etti. Sağlığa yatırımın bu yönüyle sosyoekonomik yüke karşı mücadele anlamına geldiğinin altını çizdi. Sağlık ekonomistlerinin hep tartıştığı, üretim harcaması mı yatırım harcaması mı konusuna enflasyonla mücadele açısından yaklaştı.

Daha Fazla Sağlık Kazanımı Daha İyi Ödüllendirme

Değer Temelli Sistemlere Küresel Bakış başlıklı konuşmasında Prof. Dr. Lieven Annemans, değer temelli fiyatlandırma için, daha iyi bir katma değer oluşturma ve daha fazla sağlık kazanımının mutlaka daha iyi bir ödüllendirme ile olacağını anlattı.

Kanıtların bazen yeterli ikna edicilikte olmayabileceğini vurgulayarak “paranın karşılığı” sorusunun bir eşik değer ihtiyacını doğurduğunu belirtti. Dünya Sağlık Örgütü’nün, kişi başına gayri safi yurtiçi hasılanın 1 ila 3 katı eşikler önerdiğini aktardıktan sonra, dünya deneyimiyle örnekler verdi.

Bitirirken de; değer bazlı fiyatlandırma tercih edilir ama eşik olmadan net ‘oyun kuralları’ olamayacağını, farklı sistemlerin ‘değerin değerini’ farklı şekilde yorumlayabileceğini ifade etti.

Paydaşlar Arasında Özellikle Hasta Katılımı

Bir diğer konuşmacı, yıllar önce Ankara Numune Hastanesi’nde mikro ölçekte (hastane) sağlık teknolojisi değerlendirme (HTA) örneğini uygulayan ve halen Health Technology Assessment International (HTAi) Başkanı olarak görev yapan Doç. Dr. Rabia Sucu idi. Uluslararası düzeyde yurtdışında ülkemizi temsil eden Dr. Sucu, aynı zamanda merkezi ABD’de bulunan küresel sivil toplum kuruluşu MSH (Management Sciences for Health) Sağlık Politikası ve Finansmanı Kıdemli Baş Teknik Danışmanıdır.

Değer ölçüm yöntemlerini aktardığı sunumunda; hastalar, sağlık profesyonelleri ile birlikte hizmet sunucular, satın alıcılar, ödeyiciler, politika yapıcılar, endüstri ve akademi alt başlıklarında 7 ana paydaş sıraladı. Değer ölçüm yöntemleri konusunda örnekler verirken, bu paydaşlar arasında özellikle hasta katılımına dikkat çekti.

İlaçların değerlendirilebileceği ortak değer kriterleri listesi de aktardı ve 23 alt başlıkta örnekledi. Bu kriterlerden en az 3 en fazla 7’sinin dikkate alınmasının altını çizdi. Bunların seçiminde ise; temel, anlaşılabilir, ölçülebilir, gereksiz olmayan (çakışma veya çift sayma), problemi yakalayabilecek en az sayıda ve bağımsız olunmasının uygun olacağını vurguladı. “Karmaşık olanı değil basiti tercih edin” tavsiyesi de çok değerliydi.

Sadece dünya deneyimi değil, Türkiye’de neler planlandığı ve yapıldığı hatta uygulama aşamasında olan projeler de gündeme getirildi. Yakın döneme kadar bu konuda üst düzey teknokrat olarak görev yapan sektörün yakından tanıdığı bir isimle, halen görevde olan yine bir üst düzey teknokrat, mevcut durum ve geleceğe yönelik vizyonlarını paylaştı. Dinleyenlerin ilgiyle izledikleri bu bölümde; dün, bugün ve  yarın için değer temelli fiyatlandırma değerlendirmeleri yapıldı. Hatta, yakın dönemde yurtdışında yapılan bir uluslararası toplantıda verilen örneklerin bir kısmından daha iyi bir noktada olduğumuz aktarıldı.

Dr. Mehmet Öz’ün Değer Temelli Sağlık Hizmetine Yaklaşımı

Bu arada, Panel sırasında da dile getirdiğim bir duyumu paylaşmak isterim. Seçilmiş ABD. Başkanı’nın Medicare ve Medicaid’in yönetiminden sorumlu yapacağını açıkladığı Dr. Mehmet Öz, pilot uygulamalarla değer temelli sağlık hizmetine aşamalı geçiş konusunda değerlendirmeler yapıyormuş. Dr. Öz, ABD’de hükümet görevine aday gösterilen ilk Türk kökenli isim oldu. Uygulama örnekleri de, değer temelli fiyatlandırma konusunda zaten uygulanmakta olan dünya deneyimine, sosyal sağlık sigortacılığı açısından kısa dönemde önemli katkılar sağlayabilecektir.

Toplantının açılış konuşmalarını yapan üst düzey bürokratların, Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program Yıllık Program gibi resmi dokümanları dayanak gösterdiler. Genelde değer temelli sağlık hizmeti, özelde ise değer temelli fiyatlandırma için olumlu öngörülerde bulundular. Bu umut verici gelişmelerin, kısa sürede ve giderek artan kararlılıkla yürürlüğe girmesi, ülkemizdeki yenilikçi sağlık hizmetlerine gerçekçi yaklaşımın da bir göstergesi olacaktır.

Sadece girdi ve sadece sonuçlara dayanmayan, tam tersi yapılan müdahaleyle gerçekleşen sağlık durumundaki iyileşmelerin başarı göstergesi kabul edildiği değer temelli sağlık hizmeti yaklaşımı, yenilikçi sağlık hizmetlerinde bir kaldıraç etkisi görecektir. Sağlığa koruyucu ve geliştirici boyutuyla ele alan, hastalık oluşunca hastalıkların gerçekçi yönetimiyle gerçekleşen kazanımlar öne çıkacaktır. Kazanım odaklılıkta kişinin kendi sağlığını yönetmesi benimsenecektir. Ekosistemdeki tüm paydaşların ortak çabaları çözümü kolaylaştıracaktır. Sağlık finansmanında sürdürülebilirlik kaygıları azalacaktır.

Yenilikçi Tedaviler Fonu

2016 yılından bugüne, sürekli gündeme getirdiğim bir görüşü birkaç hafta arayla tekrar hatırlatmak istiyorum. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ilgili bir komisyonunda görevli olduğum dönemde savunmaya başladığım bu görüş, Yenilikçi Tedaviler Fonu kurulmasına ilişkindir. Yalnızca ilaç için değil, nadir hastalıklardan onkolojiye ve hatta öncelikli seçilebilecek kronik hastalıklara kadar, her türlü teşhis ve tedavide bu fondan yararlanılabilir. Memnuniyetle görüyorum ki, fon kurulması görüşü, sisteme yönelik fikri olan kara verici yetkin isimlerin de giderek desteğini alıyor.

Daha önce de vurgulamıştım; IQVIA tarafından hazırlanan Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023’de, 2018-2021 arasında Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından ruhsat onayı alan ilaçların, 2023 Ocak ayı itibariyle ülkelerdeki erişilebilirlik oranları karşılaştırılmıştı, buna göre Türkiye’de yenilikçi ilaca erişim oranı son dört yılda yüzde 20’den yüzde 6’ya gerilemiş, 2023 yılı itibariyle sadece 10 yenilikçi tedaviye erişim sağlanabildiği belgelenmişti (https://www.aifd.org.tr/wp-content/uploads/2023/12/IQVIA_TURKIYE-ILAC-SEKTORU_RAPORU_.pdf).

Sosyal sağlık sigortacılığı yani ülkemiz özelinde Genel Sağlık Sigortası primleri, sağlık finansmanının tek kaynağı olmamalıdır. Ne yazık ki böyle bir yanlış algı var, düzeltilmelidir. Prim sağlık hizmetlerinde tek finansman kaynağı değildir. Kaynak oluşturmada, çeşitlilik sağlanmalıdır. Kayıt dışılık azaltılmaya çalışılsa da, kaynak  oluşturmak için, prim ve prime destek olan vergiler yetmeyebilmektedir. Özellikle nüfus ve hastalık yapısındaki yaşanan değişiklikler sürdürülebilirlik sıkıntısını daha da artırmaktadır. Yenilikçi tedaviye erişimde, bu yetersizliğin daha da göze çarpar hale geldiği, yukarıda açıklanan raporda ifade edilmektedir. Dünya deneyiminde, ülkelerin kendi önceliklerine göre bu konuya farklı çözümler getirdiği bilinmektedir. İngiltere’de kurulan Kanser İlaçları Fonu (Cancer Drugs Fund-CDF) örneklenmektedir.

Amaç sağlıkla ilgili yeni vergi koymak asla değildir. Yeni bir vergi oluşturmadan da bu fon yapılandırılması rahatlıkla sağlanabilir. Sağlığa zararlı ürünlerden alınmakta olan vergilerin hesaplanacak bir bölümü buraya aktarılabilir. Hatta, bütçe kanununa eklenebilecek tanımlayıcı bir madde ile bile süreç hızlandırılabilir. Sağlık Bakanlığı’nın hastalık yüküne göre belirleyeceği alanlar yıllara göre seçilir. Kaynağı toplayan, harcayan ve denetleyen yapılar birbirinden ayrılarak, fonların kullanımına ilişkin geçmişteki kötü deneyimler gibi örnekler de önlenebilir.