19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından biri olan Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı günün 106. Yıldönümüdür. Hepimizin çok iyi bildiği gibi aynı zamanda “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Gençlere armağan edilen, adında bile spor geçen ve 1938 yılında Atatürk’ün ölümünden yaklaşık dört buçuk ay önceden bugüne kutlanan bir bayram. Bayramın adındaki her bir kelime ayrı ayrı anlamlı, hele hele arka arkaya gelince… Atatürk, 19 Mayıs’ı doğum günü olarak kabul etmiştir. Hepimizin bayramı hepimize kutlu olsun.

106.yılda, çok iyi bilinenleri tekrarlamayacağım. Az bilindiğini tahmin ettiğim, iki anıyı yaşayanların ağzından fotoğraflarıyla aktaracağım.

Sonra da, Prof. Dr. Recep Akdur’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından, üç Tıbbiyeli ve yaptığı görevlere değineceğim.

En sonunda ise, Hitler döneminde  Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile İstanbul Üniversitesi’nde yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakan Öğretim Üyelerinden birkaç örnek vereceğim. Gelecek yazılarda, bu konunun detaylarını paylaşacağım.

“Talebe Efendilerin Arasına Oturacağım”

Paylaştığım bu fotoğraf, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’ni ziyaret ettiği 15 Aralık 1930’da çekilmiştir. İstanbul Üniversitesi web sitesinde fotoğrafın öyküsünü dönemin öğrencisi Taha TOROS şöyle anlatır (https://www.istanbul.edu.tr/tr/haber/fotograftaki-son-ogrencimiz-de-vefat-etti);

Tarih 15 Aralık 1930. Dersimiz Deniz Ticaret Hukukuydu. Profesör Ali Kemal ELBİR bizim sınıfımızda hocaydı o zaman. Birdenbire geldi Gazi Hazretleri, haber vermeden, ani olarak… Yanında Recep Peker ve yaveri de vardı. Şaşırdık. Hoca da şaşırdı. Hoca ile Atatürk’ün, Selanik’ten mahalle arkadaşı olduğunu da söylediler. “Gazi Hazretleri buyurun kürsüye.” dedi hocamız. Gazi Hazretleri, “Hayır, ben talebe efendilerin arasına oturacağım.” dedi. Gazi Hazretleri’nin oturduğu yer hocanın tam karşısına denk geliyordu. Üzerinde paltosu vardı. Gazi Hazretleri zil çalana kadar tüm dersi dinledi. Sonra hocanın elini sıktı teşekkür etti ve gitti.

Utkan Kocatürk, Atatürk için; gençlerden söz ederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmektedir. Şu sözünün de çok anlamlı olduğunu vurgulamaktadır; “Genç fikirli demekdoğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir” (Kocatürk, U.(1984): Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 3. Basım, Ankara 1984, s.76).

Bu fotoğraf ise, o İstanbul Üniversitesi ziyaretinde, Dr. Mehmet Reşat UYSAL’ın anılarında anlattığı konuyla ilgilidir (https://isteataturk.com/Kronolojik/Tarih/1930/12/15/Ataturkun-Istanbul-Universitesini-ziyareti-15121930/1). Tüm ısrarlara rağmen dersi önce ayakta dinleyen Atatürk’ün imzalı bu resminin çoğaltılmış bir kopyasını, İstanbul Üniversitesi‘nde görev yaptığım yıllar arasında duvarımda onurla taşıdığımı da ayrıca belirtmek isterim.

19 Mayıs 2025’de, 106.Yılı’nda,  Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın önemini; Atatürk’ün gençliğe, bilime ve eğitime verdiği önemle bu kez de fotoğraflar ve yaşayanlarının ağzından aktararak anmak istedim. Başta Atatürk ve silah arkadaşlarıyla, şehit ve gazilerimizi 106.Yıl’da da minnet ve şükranla anıyorum.

16 Mayıs 1919, Bandırma Vapuru

Atatürk Samsun’a gitmek üzere Şişli’deki evine geldiğinde, kendisini bekleyen üç tıbbiyeli bulunmaktaydı; Müfettişlik Sağlık Daire Başkanı Tabip Miralay İbrahim Tali (Öngören), Müfettişlik Sağlık Daire Başkan Yardımcısı Tabip Binbaşı Refik Saydam ve Karargâh Tabibi Dr. Yüzbaşı Behçet Adil Feyzioğlu. Bandırma Vapuru, 19 Mayıs 1919 sabahı saat 06.00’da Samsun’a ulaştı.

Trablusgarp Savaşına katılarak Bingazi Sağlık Başkanlığı görevinde bulunan İbrahim Tali Öngören’in Atatürk ile dostluğu 1911 yılına dayanır. Balkan Savaşı ve Çanakkale Savaşlarına katılan Dr. İbrahim Tali, Ermenistan harekâtı sırasında Doğu Cephesi Sıhhiye Reisliği yapmıştır. Millî Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı, Batum Konsolosu,  Varşova Büyükelçiliği ile 1926-1950 yılları arasında Milletvekili olarak görev yaptı. Dr. İbrahim Tali’ye Öngören soyadı Atatürk tarafından verilmiştir.

Dr. İbrahim Refik Saydam, 22 Ekim 1905’de Tıbbiye mezuniyeti sonrası üç yıl Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde Embriyoloji ve Histoloji bölümlerinde ve 1910 yılında Almanya’da Berlin askeri tıp akademisinde eğitim görmüştür. Balkan Savaşı sırasında Kolera önleyici çalışmalar yapmış, 3 Mayıs 1920’de TBMM Hükümeti Genel Sağlık Müfettiş Muavinliği sırasında Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütleyerek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşıları ile tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini sağlamış, 23.03.1921 tarihinde Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili olarak seçilmiş ve 14 yıl Bakanlık yapmıştır.

Dr. Behçet Adil Feyzioğlu, Çanakkale Savaşları Tabur Tabipliği, Kolordu Baştabip Muavinliği, Anafartalar Muharebesinde Atatürk’ün karargâhında çalışması bulunmaktadır. Şeyh Sait İsyanını bastıran birliklerde Sıhhiye Bölüğü Baştabibi olarak görev yapmıştır. Kayseri, Maraş, Gaziantep, Adana ve Afyonkarahisar Asker Hastanelerinde çalışmıştır.

Tüm bu bilgileri, Prof. Dr. Recep AKDUR’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a Çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından aktarıyorum (https://www.recepakdur.com/media/1701/003-mayis-2019-bandirma-vapuru-2.pdf). Bürokraside birlikte çalıştığım Recep AKDUR Hoca’nın yayınını kaynak göstermekten de ayrıca mutluluk duyuyorum.

“10 Yıllık Cumhuriyet”te 40 yıllık Profesörler

Schwartz, Zürih’te kurduğu Kader Birliği olarak bilinen Yurt Dışındaki Alman Bilim Adamları Yardım Cemiyeti (Notgemeinschaft Deutscher Wissenschaftler im Ausland) aracılığıyla Atatürk’e bir liste sunmuştur. Liste, Hitler döneminde toplama kamplarındaki bilim insanlarını içermekteydi. Liste’de yer alan  Öğretim Üyeleri, bizzat Atatürk’ün kararı ve takibiyle İstanbul Üniversitesi’ne gelmiş, yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakmışlardır.

Türk Tarih Kurumu kaynaklarına göre, Atatürk  (https://belleten.gov.tr/tam-metin/1693/tur), 1933 Üniversite Reformu kapsamında, Nazilerden kaçarak  Türkiye’ye gelmek isteyen bu öğretim üyelerinden, başvurulmasına rağmen gönderilmeyenlere nota bile vermiştir.

Bunun örneği Alfred Kantarowicz (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/1940/Alfred-Kantorowiz),  1933-1950 yılları arası 17 yıl İstanbul Üniversitesi’nde görev yapmıştır. Diş Hekimliği Fakültesi kuruculuğunda görev alan  Prof. Dr. Kantarowicz ile ilgili işlemler sonuçlanmayınca Atatürk Almanya’ya nota vererek “İki aydır mektubumuza yanıt verilmemesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne kasıtlı bir hakaret midir? 48 saat içinde Kantorowicz kamptan çıkarılıp Türkiye’ye yollanmalıdır. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti Almanya ile savaşa hazırdır.” Atatürk imzalı bu notadan 48 saat sonra Kantarowicz toplama kampından serbest bırakılarak İstanbul’a gelmiştir.

Patolog Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile Türkiye Cumhuriyeti  10.Yılı’nda Üniversite Reformu kapsamında, çoğunluğu Yahudi kökenli oldukları için işine son verilen 30-40 yılını mesleğine adamış toplama kampındaki 1.200’leri bulan sayıda Öğretim Üyesi İstanbul’a gelmiştir. 1.200 sayısı toplam Öğretim Üyesi sayısının neredeyse yarısı olarak bilinir. O tarihlerde bazı devletlerin kabul etmeye cesaret bile edemediği Öğretim Üyeleri arasında;

  • Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi: Fricdrich Dessauer, Erich Frank, Josef Igers-Heimer, Adolf Kantorowicz, Wilhelm Liepman, Rudolf Nissen, Philipp Schwartz, Max Sgalitzer,
  • Matematik ve Tabii İlimler Fakültesi: Fritz Arndt, F. L. Breusch, Curt Kosswig, E. F. Freundlich, Alfred Heilbronn, Arthur v. Hippel, Richard v. Mises, Willy Prager,
  • Hukuk ve İktisat Fakültesi; Josef Dobretsberger, Ernst Hirsch, Richard Honig, Gerhard Kessler, Fritz Neumark, Wilhelm Röpke, Alexander Rüstoıv, Andreas Schwarz, Kari Strupp gibi o dönemde kendi alanlarında çok iyi bilinen isimler yer almaktadır.

Yüzüncü Yazı

Bitirirken, benim için anlamlı bir konuya daha değinmek isterim. Başladığımdan bugüne 100.yazımı okuyorsunuz. www.sigortagazetesi.com üzerinden ilk yazım, 29 Ekim 2021 tarihinde, “Sağlık Yönetiminden Ne Anlamalıyız” başlığıyla çıkmıştı. 31 Ekim 2022’de yazdığım yazı sonrası ise 17 ay özel bir nedenle haftalık yazılarıma ara vermiştim. Mart 2024’den bu yana tekrar başladım.

Bazen sadece benim link verdiğim sosyal medya mecralarımda ilk saatlerde beş yüzü aşan, bazen yenisi yayınlanmadan iki binleri bulan görünürlükler ölçüldü. Karşılaştığım bazı sektör dostlarımın, “her biri ayrı bir ders niteliğinde” benzetmelerini, “galiba fazla teorik yazıyorum” biçiminde yorumladım. Yazılarımla ilgili tüm yaklaşımları, önemli bir geri bildirim olarak görerek yoluma devam etmeye çalışıyorum. Beni yüreklendiren destek ve eleştirileriniz karşısında saygıyla eğiliyorum. Dilerim, sağlık sektörü ekosisteminin her paydaşının yararlanabileceği konuları ve içeriklerini sağlayabilmişimdir. Dilerim, birlikte çalışabilirlik ilkesini aktarabilmeyi örnekleriyle paylaşabilmişimdir.

Yaptığı tüm ısrara rağmen, kabul etmekte neredeyse 3 yıl direndiğim, haftalık yazı yazmamın fikir babası Sevgili Noyan Doğan’a ve lojistik destekte sınır tanımayan Sevgili Aytaç Nallar’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

106.yıldönümü’nde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tekrar kutlu olsun.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz.

,

İki hafta önce, sağlık ekonomisi bakışıyla uzun dönemli bakım sigortasına ilişkin geçtiğimiz aylarda ülkemizde yayınlanan bir rapordan söz edeceğimi yazmıştım. Geçen haftanın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na isabet etmesi nedeniyle, TBMM’ni açıldığı ilk on günde çıkan 3 Sayılı Kanun’u aktardığımdan, rapora bu hafta değiniyorum.

Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Araştırma, Geliştirme ve Sağlık Teknolojileri Değerlendirme Dairesinin yayınlandığı raporun adı, “Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”. Rapor’da, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Çalışmaları, sağlık teknolojisi değerlendirme (HTA: Health Technology Assessment) bakışıyla analiz ediliyor.

Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Nedir?

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), sağlık teknolojisi değerlendirmeyi, bir sağlık teknolojisinin yaşam döngüsünün farklı noktalarındaki değerini belirlemek için açık yöntemler kullanan çok disiplinli bir süreç olarak tanımlar.

Amacını ise; adil, verimli ve yüksek kaliteli bir sağlık sistemini teşvik etmek için karar alma sürecini bilgilendirme olarak ifade eder.

Sağlık teknolojisi kavramını; tıbbi durumları önlemek, teşhis veya tedavi etmek, sağlığı desteklemek, rehabilitasyon sağlamak veya sağlık hizmeti sunumunu organize etmek için geliştirilen bir müdahale olarak anlatır.

Müdahalenin ise; bir test, cihaz, ilaç, aşı, prosedür, program veya sistem olabileceğini örnekler (https://htai.org/what-is-hta/).

HTAi Türk Kadın Direktörü

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), 2003 yılında kurulmuştur. Sağlık teknolojisi değerlendirmesinin önemini ve kullanımını teşvik etmek için yapılanmış küresel, kar amacı gütmeyen bir kuruluştur.

Bu kuruluşun son iki yıldır direktörlüğünü, hastane temelli sağlık teknolojisi değerlendirmeyi 2010’lu yıllarda Ankara Numune Hastanesi’nde kuran ve uygulayan Doç. Dr. Rabia SUCU yapmaktadır (https://htai.org/about/board-of-directors/).

Türkiye’de kanıta dayalı tıp ve kanıta dayalı sağlık politikası ile ilgili çalışmaların yürütüldüğü, paylaşıldığı toplantı, konferans, eğitim ve kongre organizasyonlar düzenleyen, çalışma grupları ile ilgili iş birliği projeleri yürüten Kanıta Dayalı Tıp Derneği’nin de kurucuları arasında yer alan Rabia Hoca (https://www.kanitadayalitip.org.tr) uzun yıllardır yurtdışı görevler yürütmektedir.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası Model Önerisi

“Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”, Uzun Dönemli Bakım Sigortası için Türkiye’de 40 yaş üstü çalışanların yüzde 1,25 prim alınarak (işverenlerden de aynı oranda katkı ile) uzun dönemli bakım sigortası başlatılmasına ilişkin bir modeli planlıyor. Model, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Fonu örneğiyle hareket edilerek, Almanya modelinden (çalışanlardan yüzde 1,7, emeklilerden yüzde 1 kesinti oranlı) esinleniyor.

Uzun Dönemli Bakım Sigortasında, bağımsız bir fon olarak kurularak sürdürülebilir olması hedefleniyor. İşsizlik sigortası fonu gibi değerlendirilip, fon yönetimi ve getirileri dünya standartlarında olmasından söz ediliyor. Faaliyetlerinin, kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü ile etkili şekilde yerine getirileceği vurgulanıyor. Çalışanlardan ne zaman, hangi yöntemle prim alınacağı, kaç yaşında ve kim tarafından ödeneceği gibi konuları yönlendirecek şekilde bir yıl içinde yapılandırılacağı anlatılıyor. Uzun Dönemli Bakım Sigortası alanında özel sektör kuruluşlarının aktif rol almasının teşvik edileceği ve kamu kurumlarınca destekleneceği belirtiliyor (https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/49684/0/butunlesikevdesaglikbakimhizstd22112024pdf.pdf).

Evde sağlık ve bakım/uzun dönem bakım hizmetleri ile ilgili ülke örnekleri ve literatür taraması yapılarak uluslararası referanslı örneklerin tartışıldığı bu çalışmada herhangi bir projeden ek finansal kaynak sağlanmamış.

Oluşturulacak sigorta yapısının finansman görevi dışında hizmet sunucu görevi üstlenmemesi ilkesinden söz edilmektedir. Hizmet sunumunun oluşturulacak yeni bütüncül model kapsamında ilgili kamu kurumu, yerel yönetimlerözel sigorta kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları tarafından verilmesine yönelik mevzuat dahil her türlü altyapı hazırlanarak uygulama başlatılabileceğine değinilmektedir. İşsizlik sigortası fonu örneğinin model olarak değerlendirilebileceği, fon yönetimi ve finansal getiriler bakımından dünya standartlarında yatırımlara yönlendirip fonun getirilerinde artış ve uzun dönemde finansal sürdürülebilirlik sağlayarak güçlü bir model oluşturulabileceği vurgulanmaktadır.

Özellikle evde bakım sağlayan bireylerin, evde bakım hizmetlerini devam ettirebilmeleri için fiziksel, ruhsal, psiko-sosyal vb. her açıdan desteklenmesinin; maliyetleri orta ve uzun vadede azaltıcı etki yapabileceği göz önüne alınarak eylem planları geliştirilmesi ifade edilmektedir.

Mobil hizmet sunumu için gerekli altyapının oluşturulmasından, aile hekimlerinin sistemde aktif olarak yer almasına kadar süreçte tele-tıp ya da dijital sağlık platformlarının etkin ve yaygın olarak kullanılmasının sağlanarak ilave hekim istihdamı ihtiyacının en aza indirilmesinin öneminden söz edilmektedir.

Birlikte Rekabet ve İşbirliği

Yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesinin arttırılması; sağlık, sosyal hizmet, bakım ve barınma, ulaşım gibi farklı bileşenleri içermesi önerilmekte, ancak bileşenlerin hiçbirinin tek başına hastalar ile yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesini artırmak için yeterli olmadığı gündeme getirilmektedir.

Tüm bileşenlerin bir araya gelebilmesi için farklı hizmet sunucuları arasında etkin ve sürdürülebilir bir koordinasyon sağlanması ve bütünleşik bir yapı oluşturulması ihtiyacı özellikle belirtilmektedir.

Son olarak raporda yer alan bazı önerileri sıralamak isterim;

  1. Türkiye’de evde sağlık hizmetleri ve evde bakım hizmetleri birbirinden ayrı iki hizmet olarak algılanmakta ve sunulmaktadır. Söz konusu hizmetler mevcut haliyle değil birbirini tamamlayan ve destekleyen hizmet alanları olarak ele alınmalı ve buna uygun ulusal düzeyde yapılanma oluşturulmalıdır.
  2. Oluşturulacak yapı; esnek olmalı, yatay hiyerarşi esas alınmalı, yerel ve bölgesel özellikleri dikkate alacak şekilde etkin koordinasyona uygun olmalı ve merkezi yönetim ile yerel yönetimin ortak sorumluluğu esas alınmalıdır.
  3. Kamu kurumları tarafından geliştirilen yazılımlar ve mobil uygulamalar arasında entegrasyon sağlanmalı, tele-tıp sürece dahil edilmelidir.
  4. Gerekli finansmanı sağlamak ve sürdürülebilir kılmak için sigorta mevzuat alt yapısı özel sektör kuruluşlarını da kapsayacak şekilde 12.Kalkınma Planı döneminde (2024-2028) hazırlanmalı ve uygulama başlatılmalıdır.
  5. Sivil toplum kuruluşları ile özel kuruluşların faaliyet alanı açık ve net olarak tanımlanmalı, yapılacak düzenlemeler, STK ile özel kuruluşların alanında daha fazla rol üstlenmesini özendirmelidir.

Kuruluşların hem rekabet etmeleri hem de işbirliği yapmalarını ifade eden “rekaberlik” kavramını Uzun Dönemli Bakım Sigortası’nda da tekrar vurgulayarak bitirmek istiyorum. Tüm bunlar yaşlılık sigortasıyla yakın ilişkilidir. Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını da hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz. Yaşlılık sigortası sürecinde; tasarımından hazırlanıp uygulanmasına kadar her bir iş başlığında, ilgili tüm paydaşların birlikte çalışması sağlanmalıdır.

2 Mayıs 1920, 3 Sayılı Kanun

2 Mayıs 1920, 3 Sayılı Kanun

Bu günler Cumhuriyet tarihinin ilkleri ile doludur. Sağlık alanında da yaşanan bu ilklerin bazı örneklerini bugün sizlerle paylaşacağım. Tüm bu ilklerin bir bölümünün Kurtuluş Savaşı yıllarında gerçekleşmiş olmasının, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir değerimiz olduğunu vurgulamak gerekir.

Dünya tarihinin de ilk örneklerden biri olarak, Kurtuluş Savaşı sürerken, halen duvarında yazan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşudur.

1921’de ilk kez “23 Nisan Milli Bayramı” adıyla kutlanmaya başlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ulusal bayramıdır. 1927 yılında, hafızalarımızdaki adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu’na (Himaye-i Etfal Cemiyeti) gelir oluşturma amacıyla, çocuk bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Adı; 1935’te “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı”, 1981’de “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olmuştur. 1979’da, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun “Çocuk Yılı” ilanı sonrası ise 23 Nisan uluslararası düzeyde kutlanmaya başlamıştır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 yılında ilk kez gerçekleştirdiği 23 Nisan’da çocukları makamına kabul edip onlarla sohbet etme geleneği, bayramın bir parçası olarak giderek yaygınlaşmış, aynı gün yöneticilerin makamlarını çocuklara devretme biçiminde devam etmektedir.

Savaş Yıllarında Bakanlık Kuruluşu

Sağlık Bakanlığı, Cumhuriyetimizin ilanından üç buçuk yıl önce, cephede savaş sürerken Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışının ikinci haftası olan 2 Mayıs 1920’de 3 Sayılı Kanun ile kurulan ilk Bakanlıklardandır (Özsarı S. H. (2020): Sağlık Bakanlığı’nın 100. Yılında Sağlık Bakanları, Yalın Yayıncılık, ISBN 978-605-9579-75-9, İstanbul 2020, https://halukozsari.com/wp-content/uploads/2023/11/SAGLIK-BAKANLIGININ-100-YILINDA-SAGLIK-BAKANLARI.pdf).

1920 yılında “Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti’’ adıyla kurulan Bakanlık, 1929 yılında  “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’’ adını almıştır.

Tutanaklardan anlaşıldığına göre, Sağlık Bakanlığı, bazı vekillerin daha önceden olmadığı gerekçesiyle ayrı bir bakanlığa gerek olmadığı yönündeki  itirazlarına rağmen kurulmuştur. 3 Mayıs 2020’de ilk Sağlık Bakanı olarak Adnan Adıvar seçilmiştir. O yıllar, Bakanların TBMM’de seçildiği yıllardır.  Halide Edip Adıvar’ın eşi olan Adnan Adıvar, 11 Mayıs 1920’de Ankara Valiliği’nin bir odasında, sadece katip olarak, o zamanki adıyla bir Küçük Sıhhiye Memuru ile ilk kez çalışmaya başlamıştır (Ünüvar, N. (2020): Meclis Kürsüsünden Yüzyılın Sağlık Bakanları, Cilt-I:19, https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/39631/0/cilt-1pdf.pdf).

Bandırma Vapuru

Konu sağlık olunca, 16-19 Mayıs 1919 arasından da söz etmek istedim. “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınında Prof. Dr. Recep Akdur; İbrahim Tali Öngören, İbrahim Refik Saydam ve Behçet Adil Feyzioğlu’nu anlatmaktadır. Vapurda; 21’i subay, gerisi er, erbaş ve sivil personel olan 76 kişi bulunuyordu. Dr. İbrahim Tali Öngören, Dokuzuncu Ordu Sıhhiye Müfettişi göreviyle Bandırma Vapuru’nda yerini alırken,  Dr. İbrahim Refik Saydam 9. Kolordu sağlık müfettişi muavinliği olarak, Dr. Behçet Adil Feyzioğlu ise Karargâh Doktoru görevi ile bulunuyordu (https://www.recepakdur.com/media/1701/003-mayis-2019-bandirma-vapuru-2.pdf).

Bilindiği gibi, Bandırma Vapuru ile yapılan bu yolculuk, Kurtuluş Savaşı başlangıcı olarak kabul edilir. Yeri gelmişken, Bandırma Vapuru ve Atatürk’ün tüm silah arkadaşlarını şükran, minnet ve saygıyla bir kez daha anmak isterim.

İstanbul iş­galinden iki gün sonra, 18 Mart 1920’deki toplantısında işgali protesto ede­rek kendi kendini fesheden Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinin pek çoğu, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında bulunmuştur. 15 Nisan 1923’e kadar görev yapan Birinci Meclis’te ilk kez 12 tıp doktoru görev yapmıştır (Aydın, A. (1998): Türkı̇ye Büyük Mı̇llet Meclı̇sı̇, Bı̇rı̇ncı̇ Dönemı̇nde Görev Yapan Sağlık Mensupları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 14 Sayı: 42, 908 – 922, https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/884/tur);

  1. Abdülhak Adnan Adıvar
  2. Tevfı̇k Rüştü Araş
  3. Eşref Akman
  4. Asım Sı̇rel
  5. Mustafa Elvan Cantekı̇n
  6. Suat Soyer
  7. Zeynel Abı̇dı̇n Atak
  8. Alı̇ Haydar Bey
  9. İbrahı̇m Refı̇k Saydam
  10. Fuat Umay
  11. Mazhar Germen
  12. Tarı̇yettı̇n Fı̇kret Onuralp

Atatürk’ün;

Sağlık ve sosyal yardım konularında izlediğimiz amaç şudur: Milletimizin sağlığının korunması ve kuvvetlendirilmesi, ölümün azaltılması, nüfusun artırılması, bulaşıcı ve salgın hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu yolla millet bireylerinin dinç ve çalışmaya yetenekli bir halde sağlıklı vücutlar olarak yetiştirilmesi…”

ifadesi 1922 yılına aittir.

103 yıl önce, sağlığı koruma ve geliştirmenin önemine yapılan bu sağlam vurgu, bugün Bakanlık yapılanmasının değerini daha da artırmaktadır.

İlk Üç Sağlık Bakanı

Cumhuriyet İlanı öncesi döneme ilişkin olarak, Sağlık Bakanlığı’nın 100. kuruluş yıldönümü nedeniyle yazdığım ve Ocak 2020’de yayınlanan “Sağlık Bakanlığı’nın 100. Yılında Sağlık Bakanları” adlı kitabımda (https://halukozsari.com/wp-content/uploads/2023/11/SAGLIK-BAKANLIGININ-100-YILINDA-SAGLIK-BAKANLARI.pdf).;

“29 Ekim 1923 öncesinde, Adnan Adıvar ile başlayan, Refik Saydam ile devam eden ve Rıza Nur ile tamamlanan 3 ayrı Sağlık Bakanı döneminin yaşandığı anlatılır.

3 Mayıs 1920’de başlayıp 10 Mart 1921’e kadar 311 gün süren Adnan Adıvar’ın Bakanlık döneminin, 10 ay 11 gün ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 113 gün az olduğu ifade edilir.

Adnan Adıvar sonrası ikinci Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın 8 ayrı Hükümet döneminde yürüttüğü Sağlık Bakanlığı’nın ilki olan bu dönemin, 1921 yılının 10 Mart ve 20 Aralık tarihleri arasında 286 gün (9 ay 16 gün) olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 138 gün az olduğu belirtilir.

24 Aralık 1921 tarihinde göreve başlayan Cumhuriyet öncesi dönemin son Sağlık Bakanı Rıza Nur, dönem ortalamasından 250 gün fazla süre Bakanlık yapmış, görevini 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet İlanı sonrası 30 Ekim 1923’de kurulan 1.Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı Refik Saydam’a devrettiği aktarılır.”

Bu hafta, Cumhuriyet tarihinin ilklerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış yıldönümünde aktarmak istedim. 105 yıl sonra sağlık alanında bu ilkleri yaşatanları şükran, minnet ve saygıyla anıyorum.

Çocuklara armağan edilen ilk bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.

Yaşlı Sağlığı ve Yaşlılık Sigortası

Yaşlı Sağlığı ve Yaşlılık Sigortası

Geçtiğimiz hafta,  sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliği olan Cenevre Birliği’nin bir araştırmasından söz etmiştim. Bu araştırma ile çok yakından ilişkili bir konuyla bu hafta devam etmek istiyorum.  Konu, yaşlılık sigortası olacak.

Geçtiğimiz hafta,  sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliği olan Cenevre Birliği’nin bir araştırmasından söz etmiştim.

“Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirme” başlıklı çalışmada, ortalama yaşam süresi artışının sadece emeklilik politikalarına değil sağlık ve bakım politikalarına da yansıdığı anlatılıyordu.

Bu araştırma ile çok yakından ilişkili bir konuyla bu hafta devam etmek istiyorum.  Konu, yaşlılık sigortası olacak.

Yaşlı Nüfus Genç Nüfusu Geçecek

İki hafta önce Yaşlılık Sigortası konusunun işlendiği bir Çalıştay’a katıldım.  VKV Amerikan Hastanesi ev sahipliğinde yapılan Çalıştay, Hospital Manager Dergisi Çalıştay dizisinin ikinciydi.

Çalıştay’da, yaşlılık sigortasına ek olarak, Aile Bakanlığı; Vizyon Belgesi, Eylem Planı, Yaşlı Veri Tabanı gibi Bakanlık hazırlıklarından söz etti.

Önce söylenen bazı çarpıcı verileri paylaşmak istiyorum;

  • Halen dünya nüfusunun yüzde 10’unu aşan bir oranının 65 üstü yaşta olduğu,
  • 2030’da yaşlı nüfusun genç nüfusu geçeceği,
  • 65 yaş ve üstü nüfus oranının, 2050’de yüzde 16’ya ulaşmasının öngörüldüğü,
  • Türkiye’de 55 yıl içinde üç kişiden birinin 65 yaş üstü yaş grubunda olacağı

ifade ediliyor.

Sağlıksız Yaşlanma

Bu bağlamda iki konuda çok duyarlı olmak gerekiyor.

Bunlar arasında ilk öne çıkan duyarlılık noktası; bir yandan yaşlanma, diğer yandan da sağlıksız yaşlanma konusudur.

İkinci duyarlılık noktası ise konu üzerinde farklı kurumların yıllardır çalışıyor olması ve üretilen çok sayıda raporun varlığıdır. Arşivlerde bu raporlara kolayca ulaşılmaktadır.

Oysa ki, her şeyden önce karar vericiler belli ilkeler üzerinde uzlaşmalıdır;

  1. Ekosistem bakışı,
  2. Birlikte çalışabilirlik kültürü,
  3. Sürdürülebilirlik,
  4. Bütünleşik yaklaşım,
  5. İyi uygulama örneklerinden esinlenme.

Ekosistem bakışı; hem yerel ve hem merkezi, hem stratejik hem operasyonel, hem hizmet hem  finansmanda sağlanmalıdır. Kamu ve özel sektör, akademik ve sivil toplum kuruluşları ile endüstri ekosistemdeki vazgeçilmez paydaşlar olmalıdır. Ekosistem, kamunun ana oyunculuğunu başlattığı bir süreç ile tetiklenmelidir.

Genel Sağlık Sigortası 41. Yılında Yasalaşmıştı

Birlikte çalışabilirlik kültürü, tüm paydaşlarla birlikte oluşturulmalıdır. Özellikle 2000’li yıllardan bugüne yaşlı sağlığı ile ilgili bir çok çalışma yapılmıştır. Farklı farklı; Bakanlıklar, kamu ve özel sektör kurumları, sivil toplum kuruluşları bu çalışmaları yapmış veya yaptırmıştır. Hızla yaşlanmakta olan nüfus yapısı dikkate alındığında, bu farklılıkların öncelikle birlikte çalışılarak sonra da birlikte üretilerek gerçekleşebileceğini hiç unutmamalıyız.

Tam bu noktada bir hatırlatma yapmak isterim. Genel sağlık sigortasını ilk hazırlayan Hükümet, 1967 yılında 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’dir. 2008 yılındaki 60. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, uygulanmaya  başlanan 5510 kanunun Anayasa Mahkemesi iptalinden sonraki sahibidir. 1967 ile 2008 yılları arasında geçen 41 yıl ve o güne kadar gelmiş Hükümetlerin yarısının bu süreçte hazırlıkları olduğunu da ayrıca vurgulamak gerekir.

Yaşlılık sigortası hazırlık sürecinin asla bu kadar uzun olmaması gerekir. Sigortacılıkta zaten 41 yıl çok ciddi sonuçlara yol açacak bir gecikme olarak değerlendirilebilir. Demografik değişim hızı, öyle kontrol edilemez bir noktaya ulaşır ki, finansal sürdürülebilirlik her geçen gün giderek biraz daha zorlaşabilir. Sigortacılıkta bu kadar uzun bir hazırlık dönemi sonunda, nüfusun yaşlanmasının beraberinde getirdiği artan sigorta maliyetlerini ayrıca belirtmeye sanırım gerek yoktur. En iyimser ifadesiyle bile, hazırlıklarının 15 yıl sürdüğü  yaşlılık sigortasının ise genel sağlık sigortası gibi uzun bir zaman almadan yasalaşması ve uygulamaya başlanmasını özellikle bu açıdan, tüm içtenliğimle diliyorum.

Yaşlılık sigortasında bütünleşik yaklaşım, konunun bir başka önemli boyutudur. Hizmet kapsamından finansman modeline, bakım hizmetinden sağlık hizmetine, sosyal rehabilitasyondan topluma kazandırıcı modellere kadar, böyle bir bütünsel (holistik) bakış şarttır. Bu bakış, paydaşların koruyucu sağlık hizmetleri başta olmak üzere, sosyal hizmetleri de öncelikli bir yaklaşımla  gerçekleştirilmesini sağlayabilecektir.

İyi Uygulama Örneklerinden Esinlenerek Türkiye’ye Özgü Model

Uluslararası boyutta, aktif yaşlanma adı verilen bir kavram tartışılmaktadır. Bu kavram ile; yaşlıların sağlık, güvenlik ihtiyaçlarıyla yaşama bağlanmasını artıran, hayat boyu öğrenen ve topluma katkıda bulunan bir yaşam felsefesine kavuşması hedeflenir. Çünkü, iki yaşlıdan birinin etkilendiği en çok karşılaşılan zorluk; dışlanma ve yaş ayrımcılığı olarak ifade edilir.

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında; yaşlanan nüfusun daha iyi bir yaşam sürmesi için tüm toplumların ortak bir anlayışta olması vardır. Dünya Sağlık Örgütü Yaşlı Dostu Şehir ve Toplumlar Global Ağı kapsamında ise, yaşlı hayatını kolaylaştıracak çalışmalar yer almaktadır.

Uluslararası iyi uygulama örnekleri arasında; Japonya, Almanya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya örnekler sıralanmaktadır. Japonya’da, yüzde 30’u oluşturan 65 yaş ve üstü nüfus için yaşlı dostu şehirler ve bakım hizmetleri üzerinde çalışılmaktadır.  Almanya’da yüzde 22’lik nüfusun uzun dönemli bakım sigortası gibi sosyal güvenlik sistemleri yürürlüktedir. Ayrıca; Hollanda, Danimarka ve Finlandiya gibi Avrupa ülkelerinde de; bakıcılık ve sağlık hizmetleri gibi iyi uygulama örnekleri gösterilmektedir.

Küresel iyi uygulama örneklerini oluşan bilgi ve deneyim birikimini dikkate alarak hatta onlardan esinlenerek, süreç inovasyonu ile kendi modelimizi tasarımlayabiliriz;

Bu bağlamda, koruyuculuk ve bütünleşik olma ilkesiyle tüm paydaşlarla birlikte çalışabilirlik kültürüyle bir model tasarımlanabilir. Böylece; aile yapımıza, toplumsal dinamiklerimize ve kültürümüze uygun bir tasarım kurgulanabilir.

Kurgu, yaşlılık sigortasında; bir yandan genç yaşta başlatılarak bekleme süresi ön koşullu kamu önderliğinde bir sigortacılık anlayışıyla başlatılırken, diğer yandan özel sigorta şirketlerinin tamamlayıcı poliçeleri oluşturmasıyla desteklenebilir. Bu arada, bakım sigortası mevzuatı da acilen oluşturulmalıdır.

“Sosyal Devlet” amacına uygun hedef kitlesi belirlenmiş özel fonlar, varlıklı kesimlerin bağışları, sosyal sorumluluk projeleri, bu amaçla kurulmuş tematik sivil toplum kuruluşlarının desteği gibi kaynak çeşitliliği oluşturan bazı mekanizmalar da kurulabilir. Uzaktan dijital takip sistemleri, yapay zeka destekli öngörülebilirliklerle birlikte çalıştırılabilir. Bireysel Emeklilik ve Uzun Süreli Sağlık Sigortası ile beraberce düşünmeyi zorlamak, hatta ek avantajlar ve özel teşvikler de gerekebilir.

İyi uygulama örneklerini dikkate alan, genel sağlık sigortasındaki gibi 41 yılda değil ama olabilen en kısa sürede, Türkiye’ye özgü model tasarımı ile yaşlılık sigortasının uygulanması ve bu arada sağlıklı yaşlanmaya yönelik zorunlu müdahalelere de başlanması dileğiyle…

Sigortacılar ve Ortalama Yaşam Süresi Artışı

Sigortacılar ve Ortalama Yaşam Süresi Artışı

Cenevre Birliği, üyeleri ve şirketleri, akademik kurumlar ve çok taraflı kuruluşlarla iş birliği içinde titiz araştırmalar yürütmektedir. Şubat 2025’de yayınlanan, Türkçesiyle, Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirmek adlı yayın bunlardan biridir. Yayın, sigortacıların mevcut çözümleri geliştirme ve yeni çözümler üretme, böylece dayanıklı bir uzun ömürlülük ekonomisini teşvik etme fırsatlarını vurguluyor.

1973 yılında kurulan Cenevre Birliği, sigorta şirketlerinin tek uluslararası birliğidir; üyeleri sigorta ve reasürans CEO’larıdır. Küresel sigorta endüstrisinin düşünce kuruluşu olan Cenevre Birliği, üyeleri ve şirketleri, akademik kurumlar ve çok taraflı kuruluşlarla iş birliği içinde titiz araştırmalar yürütmektedir.

Şubat 2025’de yayınlanan, Türkçesiyle, Sigorta ve Uzun Ömür Ekonomisi: 100 Yıllık Yaşamlar Çağında Korumayı Yönlendirmek adlı yayın bunlardan biridir. Özgün adı, “Insurance and the Longevity Economy: Navigating Protection in The Era of 100-year Lives” olan bu yayında, uzun yaşam süresinin sosyo-ekonomik etkileri ile sigortacılığa yansımaları aktarılmıştır (https://www.genevaassociation.org/sites/default/files/2025-02/insurance_and_longevity_report_1902_final.pdf). Yayın, sigortacıların mevcut çözümleri geliştirme ve yeni çözümler üretme, böylece dayanıklı bir uzun ömürlülük ekonomisini teşvik etme fırsatlarını vurguluyor.

Demografik Değişim

Tüm dünyada demografik yapı değişiyor. Değişen bu nüfus yapısı ülkelerin toplumsal dinamiklerini de etkiliyor. Özellikle ortalama yaşam süresinde 80’li yaşları aşan bir artış, sadece emeklilik politikalarına değil sağlık ve bakım politikalarına da yansıyor. Finansal koruma olarak bilinen açısından sonuçlar doğuruyor.

Dünya nüfusunun son yetmiş beş yılda üç kattan fazla artarak 2025’te 8 milyarı aşacağı öngörülüyor. Ancak, bir yandan azalan doğum oranları çelişkisi de yaşanıyor. Doğurganlık oranlarının aynı dönemde yarıdan fazla azaldığı biliniyor.

12 Ülkede 15 Bin Kişiyle Anket

Cenevre Birliği 12 ülkede 15.000 kişiyle bir anket başlatmış ve dört önemli sonucu paylaşmıştır:

  • Uzun ömür tahminleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında farklılık gösteriyor,
  • Gelişmekte olan ülkelerde uzun ömürler abartılıyor, gelişmiş ülkelerde küçümseniyor,
  • Uzun ömürle ilgili endişeler finansal kaygılar ötesinde sağlık ve yalnızlığı da kapsıyor,
  • Daha sonraki yıllarda yaşam kalitesine giderek daha fazla odaklanıldığının altını çiziliyor.

Bu kapsamda şu saptamalar ve alt açılımlar sıralanmış;

  • İnsanlar uzun yaşamanın zorluklarında endişeleniyorlar ama hazırlıklarını da abartıyorlar,
  • Sigorta, uzun ömürlülüğü destekleyen temel bir kurum olarak tanımlanıyor,
  • Uzun ömür ekonomisi, sigortacılara yeni ürünler ile mevcutları geliştirme fırsatı sunuyor,
  • İnsanlar yaşlandıkça bağımsız kalmak istiyor,
  • Daha esnek ürünler geliştirilir,
  • Sigortada veri kullanımını yeniden gözden geçirilir,
  • Kamu politikası yapıcıları ile koordinasyon

Nasıl abartıyorlar?

Anket katılımcılarının üçte ikisinden fazlası; sağlık hizmetlerine erişim, emeklilik birikimlerinin yeterliliği ve kamu güvenlik ağlarının sağlamlığı konusunda endişelerini dile getiriyor. Ancak bu alanlardaki kendi bildirdikleri hazırlık beklenmedik bir şekilde de iyimser oluyorlar.

Hangi kurumlar yardımcı oluyor?

Ailesigorta ve hükümet, artan uzun ömürlülüğe hazırlanmaya yardımcı olan ilk üç kurum olarak sıralanıyor. Ancak, genç yetişkinlerin sigortayla etkileşimini artırmak hala bir zorluk ve daha basit, daha çekici ürünlere olan ihtiyacı gösteriyor.

Yaşlandıkça bağımsız kalmak için ne gibi yeni ürünler?

Bu, sigortacılara, geleneksel tazminat çözümlerini tamamlayan özerklik ve yenilikçi risk-ödül modellerine odaklanan ürünler ve hizmetler yaratma fırsatı sağlıyor. Sigortacıların koruma, tasarruf ve hizmetleri nasıl birleştirebileceğini ve geleneksel, ikiye ayrılmış ‘sağlık ve yaşam’ ile ‘birikim ve birikim azaltma’ yaklaşımlarının nasıl ortadan kaldırabileceği başlıca şöyle özetlenmiş;

  • Hayat sigortası ve sağlık arasındaki bağlantıları genişletin, daha önce hayat sigortasına uygun olmayan diyabet hastaları gibi nüfus kesimleri için kapsamı genişletmeye yardımcı olunabilir,
  • Grup sağlık sigortası planları, daha sağlıklı bir iş gücünü korumaya yardımcı olmak için geliştirilebilir, böylece çalışma ömürleri uzatılabilir ve zenginlik süreleri artırılabilir,
  • Sigortalıların ihtiyaçlarını ele almak için net kıstaslara sahip üç yıllık sürelere geçiş, örneğin kronik rahatsızlıklar için tarama; devamsızlığı, acil hastane ziyaretlerini ve reçete maliyetlerini azaltabilir.

Nasıl daha esnek ürünler hale gelebilir?

  • Uzun süreli bakım veya kritik hastalık sigortası gibi yaşam avantajlarıyla birleştiren hibrit hayat sigortası ürünleri ve ileri yaşlarda ödemeler yapan ertelenmiş yıllık gelirler de geliştirilebilir.
  • Uzun vadeli bakım sigortası kamu çözümlerini tamamlayabilir. Örneğin, gönüllü sigorta, bağımlı olarak geçirilen ortalama sürenin ötesindeki yılları ve bazı pahalı yaşam sonu risklerini karşılayabilir. Uzun vadeli bakım sigortası ayrıca, sigortalıların mümkün olduğunca uzun süre ve daha uygun fiyatlı bir şekilde fiziksel olarak bağımsız kalmalarına olanak tanıyan varlık açısından hafif modellere doğru ilerleyebilir.
  • Yarı zamanlı çalışma ve yarı zamanlı emekliliği birleştiren dördüncü bir emeklilik ayağı güçlendirilebilir. İşverenler, yetenekleri elde tutmak için daha esnek çalışma ve beceri geliştirme programları uygulamaya yönlendirebilir.

Sigortada veri kullanımını neden gözden geçirilmelidir?

Kişisel verilerin kullanımı hedefli müdahaleler, gelişmiş risk yönetimine olanak tanırken, etik endişeler de oluşturur ve korumaya erişimi sınırlayabilir. Genetik tarama ve teşhis ilerlemeleri, sigortanın karşılıklılık ilkesini tehlikeye atabilecek, bilgi asimetrisini kötüleştirebilecek ve potansiyel olarak sigorta ürünlerinin sürdürülebilirliğini tehlikeye atabilecek bireysel düzeydeki risk faktörlerini ortaya çıkarabileceğinden bu sorunları daha da kötüleştirebilir. Tersine, bu teknolojiler uzun ömürlülüğü önemli ölçüde artırabilir.

Kamu politika yapıcıları ile nasıl koordinasyon sağlanır?

Politika yapıcılar daha uzun ömür ve sağlık risklerini üstlenmek ve kamu güvenlik ağlarını tamamlamak için özel sektöre baktıkça, yenilikçi yıllık gelirleri, garantili tasarrufları ve sağlık sigortası ürünlerini desteklemek için sermaye çeken düzenleyici çerçevelere ihtiyaç duyuluyor.

Sigortacılar ve politika yapıcılar arasında ulusal ve uluslararası düzeyde diyalog hayati önem taşıyor ve bireyler ve toplumlar için sürdürülebilir sonuçlar sağlamak için ödeme gücü standartları, vergilendirme, sosyal bakım ve kamu-özel sigorta çözümlerine odaklanıyor.

Sonuç olarak, küresel sigorta endüstrisi düşünce kuruluşu Cenevre Birliği’nin bu araştırma ve sonuçlarından, sigortacılara “Uzun Ömür Ekonomisi” için “Korumayı Yönlendirme” amacına yönelik epeyce ev ödevi başlığı çıkabilir. Bunların her birini, zaman takvimine bağlı eylem planına dönüştürmek mümkündür.

Önümüzdeki hafta, bu konunun bir devamı olarak, yaşlılık sigortası ve sağlıklı yaşlanma ilişkisini aktaracağım.

Uzayan yaşam süresini sosyo-ekonomik etkiler bağlamında değerlendirerek, bir yandan mevcut çözümleri geliştirirken diğer yandan da yenilikçi çözümler üretilebilir. Dayanıklılık ve sürdürülebilirlik için; sigortacıların şirket içi, şirket dışı, kamu ve global deneyimlerini “birlikte çalışabilirlik” yaklaşımıyla ürünlerini çeşitlendirmesi başlangıç ilkesi olmalıdır.