19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs: Gençliğe Verilen Önem

19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından biri olan Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı günün 106. Yıldönümüdür. Hepimizin çok iyi bildiği gibi aynı zamanda “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Gençlere armağan edilen, adında bile spor geçen ve 1938 yılında Atatürk’ün ölümünden yaklaşık dört buçuk ay önceden bugüne kutlanan bir bayram. Bayramın adındaki her bir kelime ayrı ayrı anlamlı, hele hele arka arkaya gelince… Atatürk, 19 Mayıs’ı doğum günü olarak kabul etmiştir. Hepimizin bayramı hepimize kutlu olsun.

106.yılda, çok iyi bilinenleri tekrarlamayacağım. Az bilindiğini tahmin ettiğim, iki anıyı yaşayanların ağzından fotoğraflarıyla aktaracağım.

Sonra da, Prof. Dr. Recep Akdur’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından, üç Tıbbiyeli ve yaptığı görevlere değineceğim.

En sonunda ise, Hitler döneminde  Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile İstanbul Üniversitesi’nde yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakan Öğretim Üyelerinden birkaç örnek vereceğim. Gelecek yazılarda, bu konunun detaylarını paylaşacağım.

“Talebe Efendilerin Arasına Oturacağım”

Paylaştığım bu fotoğraf, Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi’ni ziyaret ettiği 15 Aralık 1930’da çekilmiştir. İstanbul Üniversitesi web sitesinde fotoğrafın öyküsünü dönemin öğrencisi Taha TOROS şöyle anlatır (https://www.istanbul.edu.tr/tr/haber/fotograftaki-son-ogrencimiz-de-vefat-etti);

Tarih 15 Aralık 1930. Dersimiz Deniz Ticaret Hukukuydu. Profesör Ali Kemal ELBİR bizim sınıfımızda hocaydı o zaman. Birdenbire geldi Gazi Hazretleri, haber vermeden, ani olarak… Yanında Recep Peker ve yaveri de vardı. Şaşırdık. Hoca da şaşırdı. Hoca ile Atatürk’ün, Selanik’ten mahalle arkadaşı olduğunu da söylediler. “Gazi Hazretleri buyurun kürsüye.” dedi hocamız. Gazi Hazretleri, “Hayır, ben talebe efendilerin arasına oturacağım.” dedi. Gazi Hazretleri’nin oturduğu yer hocanın tam karşısına denk geliyordu. Üzerinde paltosu vardı. Gazi Hazretleri zil çalana kadar tüm dersi dinledi. Sonra hocanın elini sıktı teşekkür etti ve gitti.

Utkan Kocatürk, Atatürk için; gençlerden söz ederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmektedir. Şu sözünün de çok anlamlı olduğunu vurgulamaktadır; “Genç fikirli demekdoğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir” (Kocatürk, U.(1984): Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 3. Basım, Ankara 1984, s.76).

Bu fotoğraf ise, o İstanbul Üniversitesi ziyaretinde, Dr. Mehmet Reşat UYSAL’ın anılarında anlattığı konuyla ilgilidir (https://isteataturk.com/Kronolojik/Tarih/1930/12/15/Ataturkun-Istanbul-Universitesini-ziyareti-15121930/1). Tüm ısrarlara rağmen dersi önce ayakta dinleyen Atatürk’ün imzalı bu resminin çoğaltılmış bir kopyasını, İstanbul Üniversitesi‘nde görev yaptığım yıllar arasında duvarımda onurla taşıdığımı da ayrıca belirtmek isterim.

19 Mayıs 2025’de, 106.Yılı’nda,  Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın önemini; Atatürk’ün gençliğe, bilime ve eğitime verdiği önemle bu kez de fotoğraflar ve yaşayanlarının ağzından aktararak anmak istedim. Başta Atatürk ve silah arkadaşlarıyla, şehit ve gazilerimizi 106.Yıl’da da minnet ve şükranla anıyorum.

16 Mayıs 1919, Bandırma Vapuru

Atatürk Samsun’a gitmek üzere Şişli’deki evine geldiğinde, kendisini bekleyen üç tıbbiyeli bulunmaktaydı; Müfettişlik Sağlık Daire Başkanı Tabip Miralay İbrahim Tali (Öngören), Müfettişlik Sağlık Daire Başkan Yardımcısı Tabip Binbaşı Refik Saydam ve Karargâh Tabibi Dr. Yüzbaşı Behçet Adil Feyzioğlu. Bandırma Vapuru, 19 Mayıs 1919 sabahı saat 06.00’da Samsun’a ulaştı.

Trablusgarp Savaşına katılarak Bingazi Sağlık Başkanlığı görevinde bulunan İbrahim Tali Öngören’in Atatürk ile dostluğu 1911 yılına dayanır. Balkan Savaşı ve Çanakkale Savaşlarına katılan Dr. İbrahim Tali, Ermenistan harekâtı sırasında Doğu Cephesi Sıhhiye Reisliği yapmıştır. Millî Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı, Batum Konsolosu,  Varşova Büyükelçiliği ile 1926-1950 yılları arasında Milletvekili olarak görev yaptı. Dr. İbrahim Tali’ye Öngören soyadı Atatürk tarafından verilmiştir.

Dr. İbrahim Refik Saydam, 22 Ekim 1905’de Tıbbiye mezuniyeti sonrası üç yıl Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde Embriyoloji ve Histoloji bölümlerinde ve 1910 yılında Almanya’da Berlin askeri tıp akademisinde eğitim görmüştür. Balkan Savaşı sırasında Kolera önleyici çalışmalar yapmış, 3 Mayıs 1920’de TBMM Hükümeti Genel Sağlık Müfettiş Muavinliği sırasında Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütleyerek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşıları ile tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini sağlamış, 23.03.1921 tarihinde Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili olarak seçilmiş ve 14 yıl Bakanlık yapmıştır.

Dr. Behçet Adil Feyzioğlu, Çanakkale Savaşları Tabur Tabipliği, Kolordu Baştabip Muavinliği, Anafartalar Muharebesinde Atatürk’ün karargâhında çalışması bulunmaktadır. Şeyh Sait İsyanını bastıran birliklerde Sıhhiye Bölüğü Baştabibi olarak görev yapmıştır. Kayseri, Maraş, Gaziantep, Adana ve Afyonkarahisar Asker Hastanelerinde çalışmıştır.

Tüm bu bilgileri, Prof. Dr. Recep AKDUR’un “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a Çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınından aktarıyorum (https://www.recepakdur.com/media/1701/003-mayis-2019-bandirma-vapuru-2.pdf). Bürokraside birlikte çalıştığım Recep AKDUR Hoca’nın yayınını kaynak göstermekten de ayrıca mutluluk duyuyorum.

“10 Yıllık Cumhuriyet”te 40 yıllık Profesörler

Schwartz, Zürih’te kurduğu Kader Birliği olarak bilinen Yurt Dışındaki Alman Bilim Adamları Yardım Cemiyeti (Notgemeinschaft Deutscher Wissenschaftler im Ausland) aracılığıyla Atatürk’e bir liste sunmuştur. Liste, Hitler döneminde toplama kamplarındaki bilim insanlarını içermekteydi. Liste’de yer alan  Öğretim Üyeleri, bizzat Atatürk’ün kararı ve takibiyle İstanbul Üniversitesi’ne gelmiş, yıllarca çalışarak eğitim ve bilimde iz bırakmışlardır.

Türk Tarih Kurumu kaynaklarına göre, Atatürk  (https://belleten.gov.tr/tam-metin/1693/tur), 1933 Üniversite Reformu kapsamında, Nazilerden kaçarak  Türkiye’ye gelmek isteyen bu öğretim üyelerinden, başvurulmasına rağmen gönderilmeyenlere nota bile vermiştir.

Bunun örneği Alfred Kantarowicz (https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/detay/1940/Alfred-Kantorowiz),  1933-1950 yılları arası 17 yıl İstanbul Üniversitesi’nde görev yapmıştır. Diş Hekimliği Fakültesi kuruculuğunda görev alan  Prof. Dr. Kantarowicz ile ilgili işlemler sonuçlanmayınca Atatürk Almanya’ya nota vererek “İki aydır mektubumuza yanıt verilmemesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne kasıtlı bir hakaret midir? 48 saat içinde Kantorowicz kamptan çıkarılıp Türkiye’ye yollanmalıdır. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti Almanya ile savaşa hazırdır.” Atatürk imzalı bu notadan 48 saat sonra Kantarowicz toplama kampından serbest bırakılarak İstanbul’a gelmiştir.

Patolog Schwartz’ın Atatürk’e sunduğu liste ile Türkiye Cumhuriyeti  10.Yılı’nda Üniversite Reformu kapsamında, çoğunluğu Yahudi kökenli oldukları için işine son verilen 30-40 yılını mesleğine adamış toplama kampındaki 1.200’leri bulan sayıda Öğretim Üyesi İstanbul’a gelmiştir. 1.200 sayısı toplam Öğretim Üyesi sayısının neredeyse yarısı olarak bilinir. O tarihlerde bazı devletlerin kabul etmeye cesaret bile edemediği Öğretim Üyeleri arasında;

  • Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi: Fricdrich Dessauer, Erich Frank, Josef Igers-Heimer, Adolf Kantorowicz, Wilhelm Liepman, Rudolf Nissen, Philipp Schwartz, Max Sgalitzer,
  • Matematik ve Tabii İlimler Fakültesi: Fritz Arndt, F. L. Breusch, Curt Kosswig, E. F. Freundlich, Alfred Heilbronn, Arthur v. Hippel, Richard v. Mises, Willy Prager,
  • Hukuk ve İktisat Fakültesi; Josef Dobretsberger, Ernst Hirsch, Richard Honig, Gerhard Kessler, Fritz Neumark, Wilhelm Röpke, Alexander Rüstoıv, Andreas Schwarz, Kari Strupp gibi o dönemde kendi alanlarında çok iyi bilinen isimler yer almaktadır.

Yüzüncü Yazı

Bitirirken, benim için anlamlı bir konuya daha değinmek isterim. Başladığımdan bugüne 100.yazımı okuyorsunuz. www.sigortagazetesi.com üzerinden ilk yazım, 29 Ekim 2021 tarihinde, “Sağlık Yönetiminden Ne Anlamalıyız” başlığıyla çıkmıştı. 31 Ekim 2022’de yazdığım yazı sonrası ise 17 ay özel bir nedenle haftalık yazılarıma ara vermiştim. Mart 2024’den bu yana tekrar başladım.

Bazen sadece benim link verdiğim sosyal medya mecralarımda ilk saatlerde beş yüzü aşan, bazen yenisi yayınlanmadan iki binleri bulan görünürlükler ölçüldü. Karşılaştığım bazı sektör dostlarımın, “her biri ayrı bir ders niteliğinde” benzetmelerini, “galiba fazla teorik yazıyorum” biçiminde yorumladım. Yazılarımla ilgili tüm yaklaşımları, önemli bir geri bildirim olarak görerek yoluma devam etmeye çalışıyorum. Beni yüreklendiren destek ve eleştirileriniz karşısında saygıyla eğiliyorum. Dilerim, sağlık sektörü ekosisteminin her paydaşının yararlanabileceği konuları ve içeriklerini sağlayabilmişimdir. Dilerim, birlikte çalışabilirlik ilkesini aktarabilmeyi örnekleriyle paylaşabilmişimdir.

Yaptığı tüm ısrara rağmen, kabul etmekte neredeyse 3 yıl direndiğim, haftalık yazı yazmamın fikir babası Sevgili Noyan Doğan’a ve lojistik destekte sınır tanımayan Sevgili Aytaç Nallar’a içtenlikle teşekkür ediyorum.

106.yıldönümü’nde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız tekrar kutlu olsun.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Yenilikler

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Yenilikler

Bu hafta sizlere, yeniliklerle Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasındaki ilişkili bilgi aktaracağım. Birleşmiş Milletler 2015 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri açıkladı. 2030 yılına kadar ulaşılması gereken sosyal, ekonomik ve çevresel göstergeler sıralandı. Bu kapsamda 169 özel, 17 küresel hedef yer almaktadır.

17 Hedef

Sürdürülebilir kalkınma; gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğine zarar vermeden kalkınmayı sağlama anlamındadır. 17 küresel çaplı hedeften oluşmaktadır. 2015’te süresi dolan Binyıl ya da Milenyum Kalkınma Hedeflerinin yerini alan bu 17 hedef, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları olarak da bilinir.

Bazı ana başlıklar şöyle özetlenebilir (https://turkiye.un.org/tr/sdgs):

Hedef 1: Yoksulluğa Son

Hedef 2: Açlığa Son

Hedef 3: Sağlık ve Kaliteli Yaşam

Sağlık ve Kaliteli Yaşam kapsamında 13 hedef bulunmaktadır:

  1. Anne ölümlerininazaltılması, 2030 yılına kadar her 100.000 doğumda anne ölüm oranını 70’in altına indirmek
  2. 5 yaş altında önlenebilir tüm ölümlerin sona erdirilmesi, 2030 yılına kadar çocuk ölüm oranını 1000 canlı doğumda en az 25’e düşürmek
  3. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele, 2030’a kadar AIDS, tüberküloz, sıtma ve ihmal edilen tropikal hastalıksalgınlarının sona erdirilmesi ve hepatit, su yoluyla bulaşan hastalıklar ve diğer bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilmesi
  4. Bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin azaltılması ve ruh sağlığınındesteklenmesi, 2030’a kadar bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan erken ölümlerin önlenmesi veya hastalıkların tedavisi yoluyla üçte bir oranında azaltılması ile akıl ve ruh sağlığının geliştirilmesi
  5. Madde bağımlılığınıntedavi edilmesi ve önlenmesi, uyuşturucu madde kullanımı ve alkol bağımlılığını da kapsayan madde bağımlılığının önlenmesi ve bağımlılıkların tedavisinin güçlendirilmesi
  6. Trafik kazalarındankaynaklanan yaralanma ve ölümlerin azaltılması, 2020’ye kadar karayolları trafik kazalarından kaynaklanan küresel ölümlerin ve yaralanmaların sayısının yarıya indirilmesi
  7. Cinsel sağlık ve üreme sağlığıaile planlamasıve eğitimine evrensel erişim, 2030’a kadar cinsel sağlık ve aile planlamasını da kapsayan üreme sağlığı hizmetlerine ve bu konuda bilgi ve eğitime evrensel erişimin sağlanması ve üreme sağlığının ulusal stratejilere ve programlara entegre edilmesi
  8. Evrensel sağlık güvencesine ulaşılması, finansal riskten korunmayı, kaliteli temel sağlık hizmetlerine erişimi ve herkesin güvenli, etkili, kaliteli ve uygun fiyatlı temel ilaçlara ve aşılara erişimini de kapsayan evrensel bir sağlık güvencesi sisteminin oluşturulması
  9. Tehlikeli kimyasallardan ve kirlilikten kaynaklanan ölümlerin ve hastalıkların azaltılması, 2030’a kadar zararlı kimyasallardan ve havasuve toprak kirliliğinden kaynaklanan hastalıkların ve ölümlerin sayısının büyük ölçüde azaltılması
  10. Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi‘nin bütün ülkelerde, uygun görüldüğü şekilde uygulanmasının güçlendirilmesi
  11. En çok, gelişmekte olan ülkeleri etkileyen bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar için aşılar ve ilaçlar geliştirilmesinin desteklenmesi, gelişmekte olan ülkelerin kamu sağlığının korunmasına yönelik esnekliklere ilişkin Fikir Mülkiyeti Haklarının Ticari Niteliklerine İlişkin Anlaşma hükümlerini tamamıyla uygulayabilme hakkını onaylayan Doha Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) ve Kamu Sağlığına İlişkin Deklarasyona uygun olarak, uygun fiyatlı temel ilaçlar ve aşılara erişimin sağlanması ve özellikle herkesin ilaçlara erişiminin sağlanması
  12. Özellikle en az gelişmiş ülkelerve gelişmekte olan küçük ada devletleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde sağlık hizmeti finansmanının ve sağlık işgücü istihdamının, geliştirilmesinin, eğitilmesinin ve devamlılığının önemli ölçüde artırılması
  13. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere bütün ülkelerin ulusal ve küresel sağlık risklerine karşı erken uyarı, riski azaltma ve risk yönetimi kapasitelerinin güçlendirilmesi

Hedef 4: Nitelikli Eğitim

Hedef 5: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Hedef 6: Temiz Su ve Sanitasyon

Hedef 7: Erişilebilir ve Temiz Enerji

Hedef 8: İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme

Hedef 9: Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı

Hedef 10: Eşitsizliklerin Azaltılması

Hedef 11: Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar

Hedef 12: Sorumlu Üretim ve Tüketim

Hedef 13: İklim Eylemi

Hedef 14: Sudaki Yaşam

Hedef 15: Karasal Yaşam

Hedef 16: Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar

Hedef 17: Amaçlar için Ortaklıklar

Patent İlişkisi

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile patent ilişkisini kurmak istenirse, şu saptamaları yapmak mümkündür.

Bilindiği gibi patent, buluş sahibine lisans veya satış gibi yollarla para kazanma fırsatı sağlar. Buluşun değerini gösteren belgeler yoluyla buluş sahibi yatırımcıların dikkatini çekebilmektedir. Patent başvuruları, ticari ürün piyasaya çıkmadan yıllar önce yapılır. Patent verileri, araştırma geliştirme gayretleri ve gelecek ürünlerine bir çok fırsat sunabilir.

Birleşmiş Milletler Özel Kuruluşu

1967 yılında kurulan Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütü, Birleşmiş Milletler’in özelleşmiş 17 örgütünden birisidir (https://www.wipo.int/portal/en/index.html). Amacı, fikrî mülkiyet haklarının korunması ve yaratıcı etkinliği teşvik etmektir. World Intellectual Property Organization (WIPO) tarafından hazırlanan raporda, 15,2 milyondan fazla aktif patent süreci olduğunu göstermektedir. Bunların yaklaşık üçte biri de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile ilişkili gösterilmektedir.

Patentlerin dağılımdaki ilk beş sırada;

sanayi,

inovasyon ve altyapı,

sağlık,

sürdürülebilir ürün ve üretim yöntemlerindeki yenilikler ile

yenilenebilir enerji kaynaklarındaki gelişmelere ilişkin gruplar bulunmaktadır.

Yoksulluk, eğitim, temiz su ve sanitasyon, suda ve karada yaşam gruplarına ilişkin patentleme daha az olsa son dönemde artmakta olan bir ilgiden söz edilmektedir.

Geleceği İnşa

Fikri Mülkiyet, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin başarısı için anahtar olan yenilik ve yaratıcılık için kritik bir teşvik olarak belirtilir.

Geçen yıl, Dünya Fikri Mülkiyet Günü kampanyasında tema, “yenilik ve yaratıcılıkla ortak geleceği inşa etmek” olarak belirlenmiştir. Bu bakışla, ortak geleceği inşa etmek için çok önemli olan yenilikçi ve yaratıcı çözümlerin teşvik edilme yollarını bulmak, özellikle sağlık hizmeti ve finansmanında giderek daha da önem kazanmaktadır.

Geleceği birlikte kurmak için işbirliği ile bu temayı güçlendirmek, sadece ulusal değil uluslararası düzeyde de anahtar olacaktır. Böylece bir yandan yeni sağlık girişimcilerine yol gösterici olunacak, diğer yandan da yenilikçilik tetiklenecektir.

Dönüştürücü inovasyon ile ilgili güncellemeleri takip etmek yeterlidir. Geleceği tahmin etmenin en iyi yolunun onu birlikte şekillendirmek olduğuna inanarak, vizyonerlerin birlikte hareket etmesi süreci beklenenden hızlı bir ivmeye kavuşturabilir.

Sağlıkla Yaş Almak

Sağlıkla Yaş Almak

Yaşlanmak yerine son yıllarda daha çok kullanılan kavram, yaş almak oldu. Yaş alanların, daha uzun bir yaşam süresi geçirmek istemesi doğaldır. Zaten gelişmiş ülkelerde, 90’lı yaşlara kadar dayanan ortalama yaşam süresi de bu istekten kaynaklanıyor.

Daha uzun bir yaşam süresi isteği, işte bu yüzden çok olağan bir istektir. Bu olağan isteğin, yaşanan yılların en az hastalıkla ya da yönetilebilir hastalıklarla geçirilmesi gerekir.

Tıp dünyası, on yıllarda, orijinali “longevity” Türkçesi “uzun yaşam” olan yeni bir yaklaşımı tartışıyor. Hatta, sadece tartışmıyor, uygulamaya başladı.

Amaç, uzun yaşamı nasıl daha verimli hale getirmeye dayanıyor. Doğal bir süreç olan yaş almanın, daha sağlıklı geçirilebilmesi için de “longevity” kavramı bir tür eylem planına işaret ediyor.

Uzun Yaşam

Longevity, temelinde sadece yaşamı uzatma değil, yaşamın sağlıklı bölümünü arttırmayı hedefliyor. Bir başka deyişle, “healthspan” olarak da ifade edilen bu kavram, sağlıklı olarak geçirdiği yaşam süresinin çoğaltılması anlamındaki çalışmalara yoğunlaşma anlamına  geliyor.

Açıkçası, yaşlılık kavramını dönüştüren bir bakıştan söz ediliyor. Bu bakışın, uzun yaşam anlayışıyla birlikte düşünülmesi gereken, üç ana bileşeni içermesinden söz edilir;

  1. Yaşam süresini uzatmak,
    2.    Sağlıklı yaşam süresini artırmak,
    3.    Yaşlanma belirtilerini izleyip değerlendirerek doğru yöneterek etkisiz veya daha az etkili hale getirmek.

Tüm bunları yapmanın en can alıcı kararı, kişilerin yaşlılık öncesi dönemden başlayarak yaşam biçimini; hastalık nedeni olabilecek risklerden arındırması, en azından azaltması gerekiyor. Dolayısıyla, tedavi odaklı eski alışkanlıklardan kurtulmak gerekiyor. Kendi sağlığını yöneten kişilerden, bu tür sağlık hizmeti sunan sağlık kurumlarına ve sağlık sigorta şirketlerine kadar yaşamın her aşamasında daha uzun ve daha kaliteli sağlıklı bir yaşama odaklanmak gerekiyor.

Risk faktörleri arasında; genetik, çevre, yaşam biçimi ilk akla gelenler olarak sıralanabilir.

Araştırmalar, yaşam süresi değişikliklerinin dörtte biri kadarında genetik risk faktörlerine işaret ediyor. Bu yüzden ilk odaklanılan konular arasında, hücre değişikliklerine karşı genetik risk faktörlerine yoğunlaşılır.

Gıda ve hava kalitesi gibi yaşanılan yere özgü çevre koşulları da önemli bir risk faktörü olarak sıralanıyor.

Yaşam biçimi tercihleri de sağlıklı yaş almayı azaltabilecek bir başka önemli değişkendir. Özellikle; beslenme, uyku, egzersiz, zararlı alışkanlıklar ve bağımlılıklar bu değişkenler arasında sayılmaktadır.

Harvard Üniversitesi’nin Aralık 2022’de son versiyonunu paylaştığı çalışmada, uzun ve sağlıklı yaş almak için risk faktörlerini ortadan kaldıranların kaldıramayanlara göre 14 yılı bulabilen sürede uzun yaşadığı gösterilmiş (https://nutritionsource.hsph.harvard.edu/healthy-longevity/).

ABD Sağlık ve Emeklilik Çalışmasında Yalnızlık ve Sosyal İzolasyonun Sağlık Süresi ve Yaşam Süresi ile İlişkileri (Associations of Loneliness and Social Isolation With Health Span and Life Span in the U.S. Health and Retirement Study, https://doi.org/10.1093/gerona/glab128) adlı makale; sosyal çevre ile olan yakın ilişkilerin de, sağlıklı yaş alma konusundaki önemini ortaya çıkarmıştır. Sosyal ilişkisi olmayanların olanlara göre yüzde 57 daha fazla riskli olduğu görülmüştür.

Fiziksel ve zihinsel süreçlerin birlikte değerlendirilmesinin, yaş almadaki rolü toplumsal olarak yaşayarak öğrenilmiş bir çok özelliği aktarmaktadır. Beceri kazandırma, dil öğrenme, hobi kazanma gibi desteklerle yaş almada olası gerileme risklerini ortadan kaldırabildiğini çevredeki örneklerden bile kolaylıkla hatırlamak mümkündür.

Yaşlanma Hızının Üzerinde Gençleşme

Tüm bunları yapabilmenin en önemli ön koşulu, kendi sağlığını yöneten bireyler oluşturmaktan geçmektedir. Sağlığını koruyan ve geliştiren, hasta olduğunda hastalığını yöneten bireyler; zamanında ve uygun sıklıkta sağlık kontrollerini yaptırmakta, kendi sağlığının izleme değerlendirme ölçütlerini hekimiyle birlikte gözlemlemektedir. Bu ön koşul, sağlıklı yaş almanın olmazsa olmazıdır.

Futuristler, 2033 yılında,  biyolojik yaşlanma hızının kronolojik yaşlanmanın gerisine düşeceğini öngörüyorlar. Hatta bunu, yaşlanma hızının üzerinde gençleşme olabileceğine dayandırarak, “o güne kadar ölme” biçiminde slogana bile dönüştürenler var…

Genetik olarak, hücrelerin metabolik durumunun gençlikteki gibi olması şeklinde özetlenebilecek epigenetik çalışmalar bu sürecin bir başka önemli ayağını oluşturuyor.

Yapay zeka ile çalışmaların daha da hızlandığını, yıllar süren araştırmaların günler, haftalar, aylar içinde tamamlanabilen örneklerin artığı savunanların sayısının çoğaldığını da ayrıca belirtmekte yarar olacaktır.

Mardinoğlu “Yapay Zeka İle Köklü Değişimler

Bitirirken, 26-27 Nisan 2025 tarihlerinde gerçekleşen Palandöken Ekonomi Forumu’nda yapay zeka ve sağlık ilişkisi ile ilgili değerlendirmelerini paylaşan, Prof. Dr. Adil Mardinoğlu’nun saptamalarını aktarmak isterim.

Adil Mardinoğlu; Türkiye Sağlık Enstitüleri 2019-2021 dönemi Başkanı, King’s College London Akademisyeni ve 100. Yıl TÜBİTAK Özel Ödülünün sahibidir.

“Geleceği Hızlandırmak: Yapay Zeka Tarafından Dönüştürülecek Sanayi ve Hizmetler” (Accelerating The Future: Industry and Services Transformed by Artificial Intelligence) oturumunda, sağlık ve yapay zeka alanında geleceğin sağlık sektörüne ilişkin dikkat çeken başlıklara değinen Prof. Dr. Mardinoğlu, yapay zeka teknolojilerinin sağlık alanında teşhisten tedaviye, kişiselleştirilmiş sağlık hizmetlerinden ilaç geliştirmeye kadar geniş bir yelpazede köklü değişimlere yol açacağını vurgulamıştır.

Yapay zekanın sunduğu büyük veri analizi ve makine öğrenmesi gibi imkânların, hastalıkların erken teşhisinde ve bireye özel tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynadığını belirten Mardinoğlu, “Sağlıkta daha adil, erişilebilir ve etkili bir sistemin inşası için yapay zekanın sunduğu fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekiyor” ifadelerini kullanmıştır.

Risk değerlendirmesinde; sağlığını yöneten kişilerle başlayıp, bu hizmeti sunan sağlık kurumlarına ve mutlaka da bunu güvence altına alması gereken kamu ve özel sağlık sigortasına kadar her kritik aşamada, daha sağlıklı yaş alma ilgili uygulamalara odaklanmak artık gereklilik değil şart oldu.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Uzun Dönemli Bakım Sigortası

Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz.

,

İki hafta önce, sağlık ekonomisi bakışıyla uzun dönemli bakım sigortasına ilişkin geçtiğimiz aylarda ülkemizde yayınlanan bir rapordan söz edeceğimi yazmıştım. Geçen haftanın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na isabet etmesi nedeniyle, TBMM’ni açıldığı ilk on günde çıkan 3 Sayılı Kanun’u aktardığımdan, rapora bu hafta değiniyorum.

Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Araştırma, Geliştirme ve Sağlık Teknolojileri Değerlendirme Dairesinin yayınlandığı raporun adı, “Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”. Rapor’da, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Çalışmaları, sağlık teknolojisi değerlendirme (HTA: Health Technology Assessment) bakışıyla analiz ediliyor.

Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Nedir?

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), sağlık teknolojisi değerlendirmeyi, bir sağlık teknolojisinin yaşam döngüsünün farklı noktalarındaki değerini belirlemek için açık yöntemler kullanan çok disiplinli bir süreç olarak tanımlar.

Amacını ise; adil, verimli ve yüksek kaliteli bir sağlık sistemini teşvik etmek için karar alma sürecini bilgilendirme olarak ifade eder.

Sağlık teknolojisi kavramını; tıbbi durumları önlemek, teşhis veya tedavi etmek, sağlığı desteklemek, rehabilitasyon sağlamak veya sağlık hizmeti sunumunu organize etmek için geliştirilen bir müdahale olarak anlatır.

Müdahalenin ise; bir test, cihaz, ilaç, aşı, prosedür, program veya sistem olabileceğini örnekler (https://htai.org/what-is-hta/).

HTAi Türk Kadın Direktörü

Uluslararası Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Birliği (HTAi), 2003 yılında kurulmuştur. Sağlık teknolojisi değerlendirmesinin önemini ve kullanımını teşvik etmek için yapılanmış küresel, kar amacı gütmeyen bir kuruluştur.

Bu kuruluşun son iki yıldır direktörlüğünü, hastane temelli sağlık teknolojisi değerlendirmeyi 2010’lu yıllarda Ankara Numune Hastanesi’nde kuran ve uygulayan Doç. Dr. Rabia SUCU yapmaktadır (https://htai.org/about/board-of-directors/).

Türkiye’de kanıta dayalı tıp ve kanıta dayalı sağlık politikası ile ilgili çalışmaların yürütüldüğü, paylaşıldığı toplantı, konferans, eğitim ve kongre organizasyonlar düzenleyen, çalışma grupları ile ilgili iş birliği projeleri yürüten Kanıta Dayalı Tıp Derneği’nin de kurucuları arasında yer alan Rabia Hoca (https://www.kanitadayalitip.org.tr) uzun yıllardır yurtdışı görevler yürütmektedir.

Uzun Dönemli Bakım Sigortası Model Önerisi

“Bütünleşik Evde Sağlık ve Bakım Hizmetleri Ulusal Model Önerileri STD Raporu”, Uzun Dönemli Bakım Sigortası için Türkiye’de 40 yaş üstü çalışanların yüzde 1,25 prim alınarak (işverenlerden de aynı oranda katkı ile) uzun dönemli bakım sigortası başlatılmasına ilişkin bir modeli planlıyor. Model, Uzun Dönemli Bakım Sigortası Fonu örneğiyle hareket edilerek, Almanya modelinden (çalışanlardan yüzde 1,7, emeklilerden yüzde 1 kesinti oranlı) esinleniyor.

Uzun Dönemli Bakım Sigortasında, bağımsız bir fon olarak kurularak sürdürülebilir olması hedefleniyor. İşsizlik sigortası fonu gibi değerlendirilip, fon yönetimi ve getirileri dünya standartlarında olmasından söz ediliyor. Faaliyetlerinin, kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü ile etkili şekilde yerine getirileceği vurgulanıyor. Çalışanlardan ne zaman, hangi yöntemle prim alınacağı, kaç yaşında ve kim tarafından ödeneceği gibi konuları yönlendirecek şekilde bir yıl içinde yapılandırılacağı anlatılıyor. Uzun Dönemli Bakım Sigortası alanında özel sektör kuruluşlarının aktif rol almasının teşvik edileceği ve kamu kurumlarınca destekleneceği belirtiliyor (https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/49684/0/butunlesikevdesaglikbakimhizstd22112024pdf.pdf).

Evde sağlık ve bakım/uzun dönem bakım hizmetleri ile ilgili ülke örnekleri ve literatür taraması yapılarak uluslararası referanslı örneklerin tartışıldığı bu çalışmada herhangi bir projeden ek finansal kaynak sağlanmamış.

Oluşturulacak sigorta yapısının finansman görevi dışında hizmet sunucu görevi üstlenmemesi ilkesinden söz edilmektedir. Hizmet sunumunun oluşturulacak yeni bütüncül model kapsamında ilgili kamu kurumu, yerel yönetimlerözel sigorta kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları tarafından verilmesine yönelik mevzuat dahil her türlü altyapı hazırlanarak uygulama başlatılabileceğine değinilmektedir. İşsizlik sigortası fonu örneğinin model olarak değerlendirilebileceği, fon yönetimi ve finansal getiriler bakımından dünya standartlarında yatırımlara yönlendirip fonun getirilerinde artış ve uzun dönemde finansal sürdürülebilirlik sağlayarak güçlü bir model oluşturulabileceği vurgulanmaktadır.

Özellikle evde bakım sağlayan bireylerin, evde bakım hizmetlerini devam ettirebilmeleri için fiziksel, ruhsal, psiko-sosyal vb. her açıdan desteklenmesinin; maliyetleri orta ve uzun vadede azaltıcı etki yapabileceği göz önüne alınarak eylem planları geliştirilmesi ifade edilmektedir.

Mobil hizmet sunumu için gerekli altyapının oluşturulmasından, aile hekimlerinin sistemde aktif olarak yer almasına kadar süreçte tele-tıp ya da dijital sağlık platformlarının etkin ve yaygın olarak kullanılmasının sağlanarak ilave hekim istihdamı ihtiyacının en aza indirilmesinin öneminden söz edilmektedir.

Birlikte Rekabet ve İşbirliği

Yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesinin arttırılması; sağlık, sosyal hizmet, bakım ve barınma, ulaşım gibi farklı bileşenleri içermesi önerilmekte, ancak bileşenlerin hiçbirinin tek başına hastalar ile yaşlı ve engelli bireylerin yaşam kalitesini artırmak için yeterli olmadığı gündeme getirilmektedir.

Tüm bileşenlerin bir araya gelebilmesi için farklı hizmet sunucuları arasında etkin ve sürdürülebilir bir koordinasyon sağlanması ve bütünleşik bir yapı oluşturulması ihtiyacı özellikle belirtilmektedir.

Son olarak raporda yer alan bazı önerileri sıralamak isterim;

  1. Türkiye’de evde sağlık hizmetleri ve evde bakım hizmetleri birbirinden ayrı iki hizmet olarak algılanmakta ve sunulmaktadır. Söz konusu hizmetler mevcut haliyle değil birbirini tamamlayan ve destekleyen hizmet alanları olarak ele alınmalı ve buna uygun ulusal düzeyde yapılanma oluşturulmalıdır.
  2. Oluşturulacak yapı; esnek olmalı, yatay hiyerarşi esas alınmalı, yerel ve bölgesel özellikleri dikkate alacak şekilde etkin koordinasyona uygun olmalı ve merkezi yönetim ile yerel yönetimin ortak sorumluluğu esas alınmalıdır.
  3. Kamu kurumları tarafından geliştirilen yazılımlar ve mobil uygulamalar arasında entegrasyon sağlanmalı, tele-tıp sürece dahil edilmelidir.
  4. Gerekli finansmanı sağlamak ve sürdürülebilir kılmak için sigorta mevzuat alt yapısı özel sektör kuruluşlarını da kapsayacak şekilde 12.Kalkınma Planı döneminde (2024-2028) hazırlanmalı ve uygulama başlatılmalıdır.
  5. Sivil toplum kuruluşları ile özel kuruluşların faaliyet alanı açık ve net olarak tanımlanmalı, yapılacak düzenlemeler, STK ile özel kuruluşların alanında daha fazla rol üstlenmesini özendirmelidir.

Kuruluşların hem rekabet etmeleri hem de işbirliği yapmalarını ifade eden “rekaberlik” kavramını Uzun Dönemli Bakım Sigortası’nda da tekrar vurgulayarak bitirmek istiyorum. Tüm bunlar yaşlılık sigortasıyla yakın ilişkilidir. Sağlıklı yaşlanma için  kişilerin yaşam biçimlerini değiştirme çabalarını da hiç unutmamalıyız. Bunlar, sigortacılarının doğrudan görevi değil ama iş listelerinde ön sıralarda gelen risk yönetimi araçları olabilmelidir. Bunları yaparken, birden fazla paydaşın rol aldığı bu ekosistemde hem rekabet etmeyi hem de gerekli alanlarda rakipleriyle işbirliği yapmayı bilmeli, yani rekaberliği gerçekleştirebilmeliyiz. Yaşlılık sigortası sürecinde; tasarımından hazırlanıp uygulanmasına kadar her bir iş başlığında, ilgili tüm paydaşların birlikte çalışması sağlanmalıdır.

2 Mayıs 1920, 3 Sayılı Kanun

2 Mayıs 1920, 3 Sayılı Kanun

Bu günler Cumhuriyet tarihinin ilkleri ile doludur. Sağlık alanında da yaşanan bu ilklerin bazı örneklerini bugün sizlerle paylaşacağım. Tüm bu ilklerin bir bölümünün Kurtuluş Savaşı yıllarında gerçekleşmiş olmasının, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir değerimiz olduğunu vurgulamak gerekir.

Dünya tarihinin de ilk örneklerden biri olarak, Kurtuluş Savaşı sürerken, halen duvarında yazan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşudur.

1921’de ilk kez “23 Nisan Milli Bayramı” adıyla kutlanmaya başlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ulusal bayramıdır. 1927 yılında, hafızalarımızdaki adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu’na (Himaye-i Etfal Cemiyeti) gelir oluşturma amacıyla, çocuk bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Adı; 1935’te “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı”, 1981’de “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olmuştur. 1979’da, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun “Çocuk Yılı” ilanı sonrası ise 23 Nisan uluslararası düzeyde kutlanmaya başlamıştır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1933 yılında ilk kez gerçekleştirdiği 23 Nisan’da çocukları makamına kabul edip onlarla sohbet etme geleneği, bayramın bir parçası olarak giderek yaygınlaşmış, aynı gün yöneticilerin makamlarını çocuklara devretme biçiminde devam etmektedir.

Savaş Yıllarında Bakanlık Kuruluşu

Sağlık Bakanlığı, Cumhuriyetimizin ilanından üç buçuk yıl önce, cephede savaş sürerken Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışının ikinci haftası olan 2 Mayıs 1920’de 3 Sayılı Kanun ile kurulan ilk Bakanlıklardandır (Özsarı S. H. (2020): Sağlık Bakanlığı’nın 100. Yılında Sağlık Bakanları, Yalın Yayıncılık, ISBN 978-605-9579-75-9, İstanbul 2020, https://halukozsari.com/wp-content/uploads/2023/11/SAGLIK-BAKANLIGININ-100-YILINDA-SAGLIK-BAKANLARI.pdf).

1920 yılında “Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti’’ adıyla kurulan Bakanlık, 1929 yılında  “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’’ adını almıştır.

Tutanaklardan anlaşıldığına göre, Sağlık Bakanlığı, bazı vekillerin daha önceden olmadığı gerekçesiyle ayrı bir bakanlığa gerek olmadığı yönündeki  itirazlarına rağmen kurulmuştur. 3 Mayıs 2020’de ilk Sağlık Bakanı olarak Adnan Adıvar seçilmiştir. O yıllar, Bakanların TBMM’de seçildiği yıllardır.  Halide Edip Adıvar’ın eşi olan Adnan Adıvar, 11 Mayıs 1920’de Ankara Valiliği’nin bir odasında, sadece katip olarak, o zamanki adıyla bir Küçük Sıhhiye Memuru ile ilk kez çalışmaya başlamıştır (Ünüvar, N. (2020): Meclis Kürsüsünden Yüzyılın Sağlık Bakanları, Cilt-I:19, https://dosyamerkez.saglik.gov.tr/Eklenti/39631/0/cilt-1pdf.pdf).

Bandırma Vapuru

Konu sağlık olunca, 16-19 Mayıs 1919 arasından da söz etmek istedim. “Mayıs 2019 Bandırma Vapurunun Samsun’a çıkışının 100. Yıldönümü Bandırma Vapurunda Üç Tıbbiyeli” adlı yayınında Prof. Dr. Recep Akdur; İbrahim Tali Öngören, İbrahim Refik Saydam ve Behçet Adil Feyzioğlu’nu anlatmaktadır. Vapurda; 21’i subay, gerisi er, erbaş ve sivil personel olan 76 kişi bulunuyordu. Dr. İbrahim Tali Öngören, Dokuzuncu Ordu Sıhhiye Müfettişi göreviyle Bandırma Vapuru’nda yerini alırken,  Dr. İbrahim Refik Saydam 9. Kolordu sağlık müfettişi muavinliği olarak, Dr. Behçet Adil Feyzioğlu ise Karargâh Doktoru görevi ile bulunuyordu (https://www.recepakdur.com/media/1701/003-mayis-2019-bandirma-vapuru-2.pdf).

Bilindiği gibi, Bandırma Vapuru ile yapılan bu yolculuk, Kurtuluş Savaşı başlangıcı olarak kabul edilir. Yeri gelmişken, Bandırma Vapuru ve Atatürk’ün tüm silah arkadaşlarını şükran, minnet ve saygıyla bir kez daha anmak isterim.

İstanbul iş­galinden iki gün sonra, 18 Mart 1920’deki toplantısında işgali protesto ede­rek kendi kendini fesheden Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinin pek çoğu, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışında bulunmuştur. 15 Nisan 1923’e kadar görev yapan Birinci Meclis’te ilk kez 12 tıp doktoru görev yapmıştır (Aydın, A. (1998): Türkı̇ye Büyük Mı̇llet Meclı̇sı̇, Bı̇rı̇ncı̇ Dönemı̇nde Görev Yapan Sağlık Mensupları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 14 Sayı: 42, 908 – 922, https://atamdergi.gov.tr/tam-metin-pdf/884/tur);

  1. Abdülhak Adnan Adıvar
  2. Tevfı̇k Rüştü Araş
  3. Eşref Akman
  4. Asım Sı̇rel
  5. Mustafa Elvan Cantekı̇n
  6. Suat Soyer
  7. Zeynel Abı̇dı̇n Atak
  8. Alı̇ Haydar Bey
  9. İbrahı̇m Refı̇k Saydam
  10. Fuat Umay
  11. Mazhar Germen
  12. Tarı̇yettı̇n Fı̇kret Onuralp

Atatürk’ün;

Sağlık ve sosyal yardım konularında izlediğimiz amaç şudur: Milletimizin sağlığının korunması ve kuvvetlendirilmesi, ölümün azaltılması, nüfusun artırılması, bulaşıcı ve salgın hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu yolla millet bireylerinin dinç ve çalışmaya yetenekli bir halde sağlıklı vücutlar olarak yetiştirilmesi…”

ifadesi 1922 yılına aittir.

103 yıl önce, sağlığı koruma ve geliştirmenin önemine yapılan bu sağlam vurgu, bugün Bakanlık yapılanmasının değerini daha da artırmaktadır.

İlk Üç Sağlık Bakanı

Cumhuriyet İlanı öncesi döneme ilişkin olarak, Sağlık Bakanlığı’nın 100. kuruluş yıldönümü nedeniyle yazdığım ve Ocak 2020’de yayınlanan “Sağlık Bakanlığı’nın 100. Yılında Sağlık Bakanları” adlı kitabımda (https://halukozsari.com/wp-content/uploads/2023/11/SAGLIK-BAKANLIGININ-100-YILINDA-SAGLIK-BAKANLARI.pdf).;

“29 Ekim 1923 öncesinde, Adnan Adıvar ile başlayan, Refik Saydam ile devam eden ve Rıza Nur ile tamamlanan 3 ayrı Sağlık Bakanı döneminin yaşandığı anlatılır.

3 Mayıs 1920’de başlayıp 10 Mart 1921’e kadar 311 gün süren Adnan Adıvar’ın Bakanlık döneminin, 10 ay 11 gün ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 113 gün az olduğu ifade edilir.

Adnan Adıvar sonrası ikinci Sağlık Bakanı Refik Saydam’ın 8 ayrı Hükümet döneminde yürüttüğü Sağlık Bakanlığı’nın ilki olan bu dönemin, 1921 yılının 10 Mart ve 20 Aralık tarihleri arasında 286 gün (9 ay 16 gün) olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 138 gün az olduğu belirtilir.

24 Aralık 1921 tarihinde göreve başlayan Cumhuriyet öncesi dönemin son Sağlık Bakanı Rıza Nur, dönem ortalamasından 250 gün fazla süre Bakanlık yapmış, görevini 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet İlanı sonrası 30 Ekim 1923’de kurulan 1.Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı Refik Saydam’a devrettiği aktarılır.”

Bu hafta, Cumhuriyet tarihinin ilklerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış yıldönümünde aktarmak istedim. 105 yıl sonra sağlık alanında bu ilkleri yaşatanları şükran, minnet ve saygıyla anıyorum.

Çocuklara armağan edilen ilk bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.