Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada, 15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.
2025 yılının bu ilk haftasında, içinde olduğumuz yeni bir yılda yaşanabilecek ama sağlık alanında da olası küresel gündem başlıkları aktarmak istiyorum.
İlk cümle olarak, 20-24 Ocak 2025 tarihleri arasında İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenecek Dünya Ekonomik Forumu ile başlamak gerekir. Siyaset, iş dünyası ve sivil toplum liderleri gibi üst düzey karar verici katılımcılar, “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” temasındaki konuları tartışacak.
Davos’un bu yılki öncelikli konuları ise; büyümeyi yeniden hayal etmek, akıllı çağdaki endüstriler, insanlara yatırım yapmak, gezegeni korumak ve güveni yeniden inşa etme olarak belirleniyor (https://www.mckinsey.com/featured-insights/world-economic-forum/overview).
“Erken” Ölümler
Dünya Sağlık Örgütü, Mevcut ve Gelecekteki Zorluklar başlıklı çalışmasında; kalp hastalığı, felç, ruhsal hastalık ve yaralanmalar gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların arttığını belirtiyor. Birçok gelişmekte olan ülkenin “çift hastalık yükü” ile başa çıkmak zorunda olduğu ifade ediliyor. Bunlar; bulaşıcı hastalıkları önleme ve kontrole devam etmek ile çevresel sağlık risklerinden kaynaklanan sağlık tehditlerini ele almak olarak özetlenebilir. Bu bağlamda, tüm sektörlerden gruplar ve bireylerin, oluşabilecek zorluklara çözüm bulmak için yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç olduğu görüşü giderek daha ön plana çıkıyor (https://humanjourney.us/health/global-health/current-and-future-challenges).
Diyabet, hipertansiyon, kanser olarak sıralanabilecek bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümler, toplam ölümlerin dörtte üçünden fazlasını oluşturmaktadır. Bu ölümlerin yarısına yakını da 30-69 yaş arasında olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerinden alınan ve “erken” olarak nitelenen bu ölümlerin yüzde 85’inden fazlasının düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleştiği öngörülmektedir. Çocuklar, yetişkinler ve yaşlılar, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik, tütün dumanına maruz kalma veya alkolün zararlı kullanımı gibi risk faktörlerine karşı savunmasız olarak nitelendirilmektedir.
Sonuç olarak, hükümetler ve ekosistemin diğer paydaşları için; düşük maliyetli çözümler ile sektörlerin işbirliğini içeren kapsamlı yaklaşımlardan söz edilmektedir. Bunun politika ve öncelikleri yönlendirmekle mümkün olabileceği vurgulanmaktadır. Buradan yola çıkılarak da, müdahaleler erken yapıldığında, daha pahalı tedavi ihtiyacının da azalabileceği öne çıkarılmaktadır.
Kenya’da konuya özel eğitim almış hemşirelerin yüksek kan şekeri, yüksek tansiyon ve kronik artriti olan hastaları tarayarak takip etmeleri bu tip müdahalelere örnek gösterilmiştir. Yine, cep telefonlarının bulaşıcı olmayan hastalıkları önleme ve yönetmede faydalı olabileceği ise bir başka örnek olarak gösterilmiştir. Bu kapsamda, Dünya Sağlık Örgütü ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ve Be He@lthy, Be Mobile adlı ortak bir girişim, 2013 yılından bu yana benzer projeler üzerinde çalıştıklarını belirtmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün dikkat çektiği bir başka konu da, ruhsal, nörolojik ve madde kullanım bozukluklarıdır. Küresel hastalık yükünün yüzde 14’ü bu bozukluklara atfedilmektedir. Etkilenenlerin birçoğu düşük gelirli ülkelerde olan (yüzde 75) bu hastaların, ihtiyacı olan tedaviye erişemediği rapor edilmektedir.
Öte yandan, geçtiğimiz yıl, Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı kayıtlarına geçen en yüksek düzeyde yerinden edilme verilerinden söz edilmektedir. 70,8 milyon insan evlerinden zorla çıkarılmış ve 25,9 milyon mülteci ülkesinden kaçmış durumdadır. İç savaştan soykırıma ve doğal afetlere kadar birçok neden yüzünden ortaya çıkan bu durumun yarısından fazlasını da 18 yaş altı nüfus grubu oluşturmaktadır.
İnsansız Helikopter ve Uçaklar
Hastaları kaydetme, yönlendirme ve teşhis konulmasına yardımcı olmak için mobil telefon teknolojisinin teşvik edildiği vurgulanan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında; sağlığa destek olacak farklı alanlarda vurgulanmaktadır.
Bu kapsamda; mesafe ve ağırlık sınırlamaları, felaket sonrası alanları haritalama veya fotoğraflama hatta kaçan nüfusun nerede yeniden toplandığını belirleme gibi işler örneklenmektedir. İnsansız helikopterler ve uçaklardan, yardım çalışmalarında küçük kargo kutularını teslim etmek üzere yararlanılması da bu örneklere eklenmektedir.
Yeni Doğanda Şarj Edilebilir Silikon Bant
Özellikle son on yılda, düşük ve yetersiz kaynaklara sahip ülkeler için uygun teknolojik ilerlemeyi teşvik amacıyla bir dizi girişim geliştirildiğine ayrıca dikkat çekilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, 2018 yılında, farklı temalar üzerinde çalışan 33 ayrı proje seçildiği anlatılmaktadır. Projelerde, düşük veya yetersiz kaynaklara sahip bölgelerdeki sağlık çalışanları için tasarlanmış kaliteli veri ve ekipman üretildiği örneklenmektedir.
Yeni doğan bebeğin baş çevresine sarılan ve gerçek zamanlı dört hayati belirtiyi ölçecek şarj edilebilir bir silikon bant örneği bunlardan biridir. Bant; nabız, solunum hızı, kan oksijen doygunluğu (satürasyon) ve sıcaklığı takip etmektedir. Aşırı sıcağa ve toza veya diğer elementlere maruz kalmaya dayanacak şekilde tasarlanmıştır. Toplanan veriler, hemşirelerin bebeklerin hayati belirtilerindeki herhangi bir değişiklik konusunda uyarılacağı bir gösterge paneline gönderilebilmektedir.
Bill ve Melinda Gates Vakfı, öncelik olarak belirlenen sorunları çözmek veya beyin fırtınası yapmak için hibeler vermektedir. Başarılı başvurulara da, daha sonra takip etmeleri için fon sağlamaktadır. Ancak, inhale kızamık aşısı gibi girişimci bir projenin ticarileşecek bir üretici tarafından alınmazsa başarısızlığa uğrayabileceği de aktarılmaktadır. 2014 yılında The Seattle Times, “1 milyar dolarlık yatırıma rağmen, Gates Vakfı’nın “Büyük Zorluklar” başlığı altında finanse edilen projelerin hiçbirinde, henüz gelişmekte olan ülkelerde hayat kurtarmaya ve sağlığı iyileştirmeye önemli bir katkıda bulunamadığını” bildirmiştir.
Geleceğin 17 Aşısı
Lancet’de, geçtiğimiz ay, 17 etkene karşı aşı geliştirme önceliklerinin anlatıldığı bir makale yayınlandı. “Identifying WHO Global Priority Endemic Pathogens For Vaccine Research And Development (R&D) Using Multi-Criteria Decision Analysis (MCDA): An Objective Of The Immunization Agenda 2030” adlı makaleye https://www.thelancet.com/journals/ebiom/article/PIIS2352-3964(24)00460-2/fulltext adresinden ulaşılabilmektedir.
Bölgesel hastalık yükü, antimikrobiyal direnç riski ve sosyoekonomik etki gibi kriterlere dayanarak yapılan Dünya Sağlık Örgütü çalışmasında, her yıl toplamda yaklaşık 2,5 milyon can alan HIV, sıtma ve tüberküloz gibi üç hastalık için de aşı araştırma ve geliştirme konusundaki öncelikleri tekrarlanmaktadır. Çalışmada, dünyanın tüm bölgelerinde en önemli hastalık kontrol öncelikleri ile antimikrobiyallere karşı giderek daha dirençli hale gelen etkenler için yeni aşılar geliştirmenin aciliyeti vurgulanmaktadır. Yetkililer, böylelikle sadece bugünü etkileyen hastalıkların önemli ölçüde azaltılmış olmayacağını, aynı zamanda ailelerin ve sağlık sistemlerinin karşı karşıya kaldığı tıbbi maliyetlerin azaltılacağına ilişkin verilerin de kullanılmakta olduğunu belirtmektedir.
Bağışıklama Gündemi 2030 olarak adlandırılarak küresel boyutta araştırılması, geliştirilmesi ve kullanılması gereken 17 aşı listelenmiştir. Detaylarına 06.11.2024 tarihli Dünya Sağlık Örgütü Basın Bülteni’nden kolaylıkla ulaşılabilir. A grubu streptokok, Hepatit C virüsü, HIV-1 gibi ilk sırada gerekliliği yazılan aşıların yer aldığı bu liste, daha fazla geliştirilmesi gerekenler ile düzenleyici onaya, politika önerisine veya uygulamaya yaklaşılanlar olmak üzere üç ayrı sınıflamaya göre düzenlenmiştir.
2025’de Yapay Zeka
2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili son okuduğum bir yazıdaki (https://blog.google/products/google-cloud/ai-trends-business-2025) görüşleri aktarmak ve sağlıkla da bağlantılandıran bazı tespitlerle bitirmek istiyorum.
Girdiğimiz yıla özgü yapay zeka beklentileri 5 ana başlıkta özetleniyor;
Multimodal yapay zeka ile daha fazla bağlam sunulacağı öngörülüyor, bu kapsamda metin, görüntü, ses ve videodan gelen bilgilerin işlenerek yapay zeka çıktılarının doğruluğunun önemli ölçüde artacağından söz ediliyor,
Yapay zeka aracılarıyla karmaşık iş akışlarının daha basitleştirilerek yönetebileceği, böylelikle iş süreçlerinin otomatikleştirebileceği ve çalışanların desteklenebileceği vurgulanıyor,
Kurumsal arama sistemlerinin anahtar kelime tabanlı sorgulamalarla sınırlı olmayacağı, verilere daha hızlı erişim ile bunları kullanmak için görüntü, ses, video ve konuşma istemlerinin kullanılabileceği ifade ediliyor,
Yapay zeka destekli çözümler yoluyla kullanıcı deneyimlerinin takibinde sağlanacak iyileşmelerle gelir, verimlilik ve marka sadakatinin artması bekleniyor,
Yapay zeka güvenlik sistemlerinin güçleneceği, tehditlerin belirlenerek yanıt sürelerinde hızlanma olacağı, ancak sistemlere zarar vermeye karar verenlerin de daha karmaşık saldırılar için yapay zekadan yararlanacağının dikkatten kaçmaması uyarısında bulunuluyor.
Ekosistemin Paydaşlarıyla “Akıllı Çağ İçin İşbirliği”
Yeni yılın bu ilk yazısında; Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel yapıların 2025 için beklediklerini aktarmayı hedeflemiştim. Dilerim, sıraladığım beklentilerle ve kaynaklarından daha derinlemesine bilgilere ulaşılarak, bu yıl nelere öncelik verilebileceğine ilişkin tetikleyici başlıklar yakalayabilmişimdir.
Sağlık sektörü ekosisteminin tüm paydaşları olarak, iş yapma biçimlerimizi geliştirmek için öncelikle üretken yapay zekadan yararlanmalıyız. Bu arada, 15 gün sonra yapılacak Davos Toplantılarındaki temada olduğu gibi “Akıllı Çağ İçin İşbirliği” ortak paydasında güçlerimizi de birleştirmeliyiz.
Çünkü küresel günceli koşar adımla eş zamanlı izlemek için, sigortacılıkta ödeme modellerinin de içinde olduğu sağlık hizmetinin her bileşenine yapay zekayı ekleme, değer zinciri etkisini en üst düzeye taşıyabilecektir. Böylelikle, 2025 yapay zeka eğilimleri ile ilgili bir önceki alt başlıkta vurgulandığı gibi, bir yandan gelir, bir yandan verimlilik, bir yandan da marka sadakatinin artmasını beklemek iyimserlik olmayacaktır.