Dünyada Simit Ekonomisi Yaklaşımı ve Sağlığa Olası Etkileri

Kate Raworth, yazar, bir ekonomist. Oxford Üniversitesi’nde akademisyen, aynı zamanda Amsterdam Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde de görevli, uygulama profesörü. İnsanın temel ihtiyaçları ile dünyanın sınırlılıkları arasında denge kurduğu ifade edilen bir ekonomik modeli tartışmaya açmış. “Simit Ekonomisi” ile olarak bilinen bu model ile ekonominin geleceğine ilişkin yeni bir bakış getirmiş. Donut Ekonomi kavramında görselleştirilmek istenen; çörek, halka, simit, can yeleği gibi benzetmelerle tanımlanmış. Karşı çıkanlar da var, destekleyenler de…

Uzun tatili de fırsat bilerek, yıllar önce okuduğumda etkilendiğim bir kitabı, sağlık sektörü için bana düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak üzere tekrar gözden geçirdim. Bugünden başlayarak birkaç yazımda, ülkemizin de içinde olduğu örneklerle sağlık sistemine olası etkilerini aktaracağım.

Okuduğum kitabın adı; Doughnut Economics: Seven Ways to Think Like a 21st-Century Economist. Yazarı, Kate Raworth. Kitap, küresel salgından neredeyse 3 yıl önce, 2017 yılında yazılmış. Aslında, ilk kez yazarın 2012 tarihli İnsanlık için Güvenli ve Adil Bir Alan adlı makalesinden geliştirilmiş bir öneriymiş. Türkçeye de çevrilmiş, adı Simit Ekonomisi: 21.Yüzyıl İktisatçısı Gibi Düşünmenin Yedi Yolu.

Yazar, bir ekonomist. Oxford Üniversitesi’nde akademisyen, aynı zamanda Amsterdam Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde de görevli, uygulama profesörü. İnsanın temel ihtiyaçları ile dünyanın sınırlılıkları arasında denge kurduğu ifade edilen bir ekonomik modeli tartışmaya açmış. “Simit Ekonomisi” ile olarak bilinen bu model ile ekonominin geleceğine ilişkin yeni bir bakış getirmiş. Donut Ekonomi kavramında görselleştirilmek istenen; çörek, halka, simit, can yeleği gibi benzetmelerle tanımlanmış. Karşı çıkanlar da var, destekleyenler de var. Ekonomistlerin bir kısmı bu modeli, 21. yüzyılın kısıtlılıklarına uygun bir bakış olarak niteliyor.

7 KRİTİK YOL

Modelin merkezindeki halka sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlara erişimi sınırlı olanları, kabuk denilebilecek dış halka ise ekolojik tavanları simgeliyor. Bu iki halka, hem ekolojik açıdan güvenli hem de sosyal yönden adil bir şekilde insanlığın gelişebileceği bir alan olarak tanımlanıyor. Sosyal bir temel ile ekolojik bir bakıştan oluşan modellemede geleneksel ekonomi anlayışına 7 kritik yol öneriliyor.

Bunlar;

  1. Hedefi değiştirmek,
  2. Büyük resmi görmek,
  3. İnsanın doğasını geliştirmek,
  4. Sistemi kavramak,
  5. Bölüştürmek için tasarlamak,
  6. Yenilemek için oluşturmak,
  7. Büyüme kavramına karşı duyarlı olmaktır.

Model’e göre, bu kapsamda;

1.Hedef, sadece gayrisafi milli hasıla artışı yerine temel haklar olmalı, 2. Tek tip piyasa yerine her anlamda insan ve çevresinin birbirine bağımlı olduğu bir ekonomi üzerine odaklanılmalı, 3. İnsanın sosyal çevresine bağımlı bir varlık olduğu unutulmamalı, 4. Ekonominin arz-talep eğrileri ötesinde dinamik yapısı olduğu bilinmeli, 5. Geleceğin ekonomisi, sadece gelir dağılımında değil, teknoloji, yeni fikirler gibi alanlarda da paylaştırıcı olmalı, 6. Büyümeyle oluşabilecek kıtlık, daha kirli çevre, kimyasal bozulma gibi tahrip edici endüstriyel ekonomilerden döngüsel ekonomiye geçiş dikkate alınmalı, 7. Büyüme tartışılamaz olarak görülmemeli,

Model tasarımında, yapılan işler ve yapan kurumların; 1. Varlık nedenleri ve neye hizmet ettiği sorgulanması, 2. Amaç ve değerleri arasındaki uyumun irdelenmesi, 3. Amaca yönelik ilerlemenin hangi yönetişim araçlarıyla ve nasıl ölçüleceğinin belirlenmesi, 4. Mülkiyetin (sahiplik) kime ait olacağının düşünülmesi, 5. Finansman yapısının kuruluşun amacına mı yoksa finansmanın kendisine mi hizmet ettiğinin doğru değerlendirilmesi, tavsiyelerinde bulunuluyor.

KAMUNUN KURAL KOYUCU GÜCÜ

Sağlık hizmetleri açısından bakıldığında, alışılmıştan farklı bu görüşlerin örtüşeceği birçok alan kolaylıkla bulunabilir. Özellikle, çok bilinen Dünya Sağlık Örgütü sağlık tanımı hatırlandığında, ortak alanların nitelik ve nicelik açısından önemi de artacaktır. “Sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, fiziksel ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” tanımı bu kesişim alanının ne kadar geniş olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu genişlik sağlığın, kendisi dışında ne kadar çok tarafı ilgilendiren bir hizmet olduğunu da göstermektedir.

Bu bağlamda, salgınla birlikte daha da artan kamunun kural koyucu gücüne değinmeden geçmek olmaz. Dünya ülkelerinin tamamında, kamunun sağlık alanındaki hem hızlı hem de derin etkiler oluşturan kararları, toplumsal hafızada tazeliğini korumaktadır. Sosyal devlet anlayışı, salgın döneminde sağlık alanını daha çok ilgilendirmiş, kaynakları daha baskın şekilde yönlendirilmiştir. Sosyal temel ilkesi ile önerilen geleceğe dönük ekonomik model arayışları, salgın öncesi dönemde bile tartışılmış olmaya başlanmasına rağmen, salgın döneminde daha kolay kabul edilir olmuştur. Toplumların alıştıklarından fazla ölçüde kamu kaynağının sağlığa ayrılması daha fazla beklenir olmuştur, belki de bundan sonra artarak sürecektir.

ALGIYI ÖLÇMEDEN ÖNGÖRMEK GEREKEBİLİR

Salgın sonrasında önemi artan sağlıkla ilgili kamusal düzenlemeler konusunda artan bu duyarlılık, ülkemizin de içinde bulunduğu pek çok ülkede, farklı örneklerle kendini göstermiştir. Kamu kaynaklarıyla finansal desteğin yatak başına karşılıksız olarak hastanelere aktarıldığı örneklerden, yoğun bakım hastalarına kamu özel ayrımı yapılmaksızın hizmet verildiği örneklere, özel fiyat tarifeleri oluşturulmasından kronik hastalıkların ilaçlarını doğrudan eczanelerden alınabilmesine kadar pek çok uygulama bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu uygulamaların bir bölümü halen devam ederken bir bölümünün aşamalı kaldırıldığı, bir bölümünün de geçerliliğinin yılsonuna kadar uzatıldığı değişik uygulama örnekleri vardır.

Ulusal ve uluslararası boyutta sağlıkla ekonomi ilişkisine, tek başına maliyet açısından bakmak kuşkusuz tercih edilebilecek bir yol değildir. Gerek sağlık politikası yapanlar, gerek uygulayanlar ve gerekse de yararlananlar açısından değerlendirildiğinde; alınan kararların sektöre etkilerini irdelenirken bütün boyutları dikkate alınmadır. Hizmetten yararlananlarda oluşabilecek algıyı bazen ölçmeden de öngörmek gerekebilir. Çünkü olayın kullanıcı memnuniyeti boyutu, kısa dönemde olumsuz etkilenebilir. Sadece salgın yönetimi kapsamında yapılanları değiştirirken değil, sağlık sigortacılığında karar alırken bunları düşünmekte yarar olacaktır. Dünya ve Türkiye örnekleriyle, simit ekonomisinin 7 kritik yol bakışının sağlık sektörüne olası etkilerini önümüzdeki haftalarda değerlendirmeye devam edeceğiz.

Sigortacılık Etki Analizi ve Milli Gelir İlişkisi

Son 10 yıla bakıldığında, yüzde 15 büyüdüğü kolaylıkla görülebilecek olan sigorta sektörünün, büyüme eğilimini önümüzdeki yıllarda da sürdüreceğine yönelik beklenti sadece öngörülerden oluşmuyor. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Sigorta Birliği ile Boğaziçi Üniversitesi “Türkiye Sigortacılık Sektörü Ekonomik Etki Analizi” çalışması açıklandı. Bu çalışmaya göre de, sigorta sektörünün güçlü potansiyeli vurgulanıyor.

Türkiye Sigorta Birliği, 2022 yılı birinci çeyrek sonuçlarını açıkladı. Sektörün prim üretiminin yaklaşık yüzde 74 büyüdüğü görülüyor. Hayat ve emeklilik sigortalarının teknik kârının yüzde 25’lik artışla 806 milyon TL, mali gelirlerle birlikte net kârındaki artışın yüzde 33 ile 1,9 milyar TL olduğu görülüyor. Kaza, yangın, tarım, araç sigortası gibi kategorilerin yer aldığı ve oluşan maddi hasarlar sonucunda kişilere tazminat verilen hayat dışı sigortalarda ise yüzde 121 oranda düşerek 423 milyon TL teknik zarar oluştuğu anlaşılıyor.

İnsanların yaşam kalitelerini artırmak amacı ile yapılan hayat sigortası kategorisinde sağlık sigortaları da yer alır. Zarar olmamasına rağmen teknik kârlılığın düştüğü sağlık sigortalarında, 2022 ilk çeyreğinde geçen yıl 682 milyon belirlenen teknik kâr, bu yılın ilk çeyreğinde 447 milyon TL olarak açıklandı. Aynı dönem için, ödenen tazminatların toplanan prime bölünmesiyle hesaplanan tazminat prim oranı ise yüzde 74’den yüzde 89’a yükselmiş gözüküyor, yani yüzde 20 artmış.

ETKİ ANALİZİ

Son 10 yıla bakıldığında, yüzde 15 büyüdüğü kolaylıkla görülebilecek olan sigorta sektörünün, büyüme eğilimini önümüzdeki yıllarda da sürdüreceğine yönelik beklenti sadece öngörülerden oluşmuyor. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Sigorta Birliği ile Boğaziçi Üniversitesi “Türkiye Sigortacılık Sektörü Ekonomik Etki Analizi” çalışması açıklandı. Bu çalışmaya göre de, sigorta sektörünün güçlü potansiyeli vurgulanıyor.

Etki Analizi, kavram olarak, belirli nedenlerle oluşan değişikliklerin, iş ihtiyaçlarına olan etkisinin değerlendirildiği sistematik bir süreç olarak tanımlanır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı kısa adıyla TEPAV, 2007 yılında, Avrupa Birliği Müktesebatına Uyum Sürecinde Etki Analizi Kapasitesini Güçlendirerek, Çevre Başlığında Uygulama ve Farkındalık Yaratma adıyla bir Proje yapmıştı. Proje, çevre konusuna özel gözükse de, sıralanan ilkelerin etki analizi çalışması açısından ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Proje Raporu’nda, etki analizinin; bir karar alma aracı değil, karar alma sürecinin niteliğini ve etkinliğini arttırıcı bir araç olarak değerlendirilmesi saptaması yer almaktadır. Böylelikle, başarılı politikalar geliştirilebileceği ve daha iyi düzenlemeler yapılabileceği vurgulanmaktadır. Bu yolla, daha iyi yönetişim ilkeleri olan hesap verilebilirlik, şeffaflık ve tutarlılık ile örtüşmenin sağlanabileceğine de değinilmektedir.

Bu kapsamda, bir de Kontrol Listesi önerilmektedir. Politika değişikliğinin toplum üzerindeki olası etkilerinin hesaplanması, düzenleme ortamının iyileştirilmesi ve daha tutarlı bir hale getirilmesi için oluşturulduğundan söz edilmektedir. Kontrol Listesi sorularından bazıları aşağıda örneklenmektedir. Bunlar arasında;

  • Karar alıcının müdahalesi gerekli midir?
  • Bu düzenleme devletin hangi organları tarafından yürütülmelidir?
  • Düzenlemenin faydaları maliyetlerini karşılamakta mıdır?
  • İlgili tüm paydaşlar düzenleme sürecine dahil edilmiş midir?
  • Düzenleme hangi mekanizmalarla uygulamaya konulacaktır?

PENETRASYON ORANI

Sigorta sektörünün büyümesi için sözü edilen bir diğer kavram da, penetrasyon oranıdır. Kavram, ekonomide genel olarak, mal veya hizmetin potansiyel alıcılara ne oranda nüfuz ettiğini gösterir. Hizmetten yararlanma oranı şeklinde de kullanılır. Penetrasyon analizleri pazarlama politikasının belirlenmesinde önemli bir araç olarak görülür.

Türkiye sigortacılık sektörü penetrasyon oranı yüzde 2,2 olarak hesaplanmaktadır. Bilindiği gibi, milli gelir bir ülkede belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin net parasal değeridir. Eşdeğer ülkelerdeki gibi penetrasyon oranının yüzde 4,5 olması durumunda, milli gelire ek katkısının 421 milyar TL olabileceği yetkililerce daha yakın dönemde açıklanmıştır. Ek katkının milli gelirdeki büyüme oranı ise yüzde 7,5 olarak ifade edilmektedir.

Tüm bu başlıkları, sigorta sektörünün Türkiye ekonomisine oluşturabileceği katma değeri hep birlikte ve bir kez daha düşünmek adına sıralamaya çalıştım.

Katma değer, sadece sigorta sektörü çabasıyla gerçekleşmeyecektir. Bu durumda, daha çok bilgiyi yönetmek için kullanılan “birlikte çalışabilirlik” yaklaşımıyla çalışılması en etkili yol olacaktır. Bu kavramı, sanki bir orkestra şefinin orkestrasındaki tüm virtüözlerin uyumlu ve aynı notaları çalma birlikteliği gibi düşünmek gerekir.

Etki analizi kontrol listesinde önerildiği gibi, sigorta sektörünün tüm paydaşları, düzenleme süreçlerinin her aşamasında değerlendirilmelidir. Yüzde 7,5 olarak belirtilen milli gelire ek katkı, sigorta sektörü ile milli gelir ilişkisini somutlaştırmaktadır. Sağlık sigortacılığının da içinde olduğu öncelikli branşlar belirlenerek birlikte çalışmanın modelleri oluşturulabilir. Büyüyen ekonomi, artan refah, sigortalılık bilincinin artışına da beraberinde getirebilecektir. Birbirini tetikleyen bu etkilerle, penetrasyon oranının eşdeğer ülkelerdeki gibi yüzde 4,5 olması için uzun dönemli hedefler konulması gerekmeyebilir.

Yönettiğim Kurumun Rolü Ne Olacak?

Sağlık alanında, çıktı olarak mal üretiyor olabilirsiniz; ilaç, tıbbi cihaz, sarf malzemesi örneklerinde olduğu gibi tedarikçi olabilirsiniz. Çıktınız hizmet üretimi olabilir; sağlık hizmeti sunucusu veya finansörü olabilirsiniz. Hatta yerel, ulusal veya uluslararası politika yapıcı olabilirsiniz. Sonuçta, ister aile hekimliği yapın, ister hastane yönetin, ister sağlık sigortacılığı yapın değişimleri izlemek ve ona göre iyileştirmeler yapmak zorunda olacaksınız.

Yöneticiler, genellikle başlayan her yılı, her ayı, her haftayı, hatta her günü yeni bir dönem olarak görmek zorunda kalabilirler. Sağlık hizmetinin hangi alanını yönetirlerse yönetsinler, sağlık yöneticileri için bu zorunluluk daha da fazla olabilir. Örneğin, 2019 yılında hiç olmayan salgın yönetimi, sadece son iki buçuk yılda, sağlık sigortası yöneticisinden hastane yöneticisine her düzeydeki yöneticiyi çok etkiledi.

Sağlık hizmetlerinde kural koyanlar bir anda kuralları değiştirdi, hizmet kullanıcıları isteklerini erteledi, tedarik zincirlerinde beklenmedik oyuncu değişiklikleri gerçekleşti. Sağlık alanında ani yaşanan bu süreç dışında, doğal olarak hızlı ilerleyen bir değişim zaten vardı. Çünkü sağlık teknolojisindeki hızlı değişimler, maliyet artışının getirdiği sürdürülebilirlik kaygıları ile kullanıcıların isteklerinde ortaya çıkan çeşitlenmeler sürekli artıyordu. İşte tam bu noktada yöneticiler kendilerine şu soruyu sordular; “Bu yeni dönemde yönettiğim kurumun rolü ne olacak?”

Bu soru hep sorulacaktır, hep sorulmalıdır da… Bu sorunun bugün için en bilinen cevap, en kısa ifadesiyle bilgiyi yönetmek olmaktadır. Cevabın iki kelimede özetleniyor olması, basitliği anlamına gelmemektedir.

BİLGİYİ YÖNETMEK

Verileri işleyerek bilgiye dönüştürme ve onları da karar alma süreçlerinde kullanabilme hiç kolay olmamaktadır. Yöneticilerin meta veri deposu olarak adlandırılan büyüklüklerde bilgiyi yönetmeleri, her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Süreçlerin her aşamasında dijitalleşme gereği sürekli artmaktadır. Bu artış sadece içeriğin görüntülenmesini değil insanlarla birlikte hareketini de gerektirmekte, böylelikle verilerin yüklendikleri veri tabanlarının sabit yerlerde saklanması yerine kişilerle birlikte taşınabilmesini zorunlu kılmaktadır. Öyle ki, kişinin sağlık bilgilerine; sigortacısının da, sağlık kurumunun da, hatta kural koyanın da (gerektiğinde önceden belirlenmiş etik ve kişisellik kurallarına uyularak) ulaşma baskıları oluşmaya başladı. Baskılar zaman zaman her konumdaki sağlık kurumları yöneticilerini etkiler hale bile geldi.

Bu anlamda giderek daha da fazla kullanılması öngörülen araçlar geliştirildi. Uzaktan sağlık ve/veya hasta takibi, 5G teknolojilerinin kullanımı, artırılmış gerçeklik araçları, makine öğrenmesi ve 3D yazıcılar gibi dijital ağırlıklı araçlar; bu yönetim modelinin içindeki araçlardan sadece bazıları olarak sıralanabilmektedir. Daha geçtiğimiz haftalarda sosyal medyada artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik uygulamalı tanıtımları yapılıyordu.  Bilim dünyasındaki ortak adıyla Augmented Reality (AR) ve Virtual Reality (VR) olarak tanımlanan bu kavramlar, artırılmış ve sanal gerçeklik olarak bilinmektedir. Temeli, teknoloji kullanılarak oluşturulan kurgular ile gerçek ve hayalin birleştirilmesine dayanır.

Tüm bu örneklerin yaşamımıza hatta sağlık alanına girdiği tarihler düşünüldüğünde, çok değil bir kuşak öncesinde bile olmadığı kolayca hatırlanacaktır.

SAĞLIK HİZMETLERİNİ İYİLEŞTİRME ENSTİTÜSÜ

Sağlık alanında değişim ve iyileştirmeye odaklanmış pek çok ulusal ve uluslararası kurum var. Bugün sizlere bir model de geliştirmiş olan uluslararası  bir kurumdan söz etmek istiyorum: Institute for Healthcare Improvement (IHI), Sağlık Hizmetlerini İyileştirme Enstitüsü. 1990’lı yıllardan bugüne, dünyada sağlık hizmetlerinde daha iyi sonuçları ilerletmek ve sürdürmek için çalışmakta olan bir kuruluş. Taze fikirler toplayan ve sağlık hizmetlerini daha iyiye doğru değiştirmek isteyen herkes, desteklediği ifadeleri kendi web sitelerinde yazıyor.

Boston merkezli Sağlık Hizmetlerini İyileştirme Enstitüsü’nün İyileştirme Modeli isimli geliştirdiği modelin özü; planla-yap-çalıştır-uygula ardışık eylemleri yoluyla, değişikliklerin küçük ölçekte test edilmesine dayanmaktadır. Ülkelerde çok sayıda sağlık kuruluşu, bu süreç ve sonuç iyileştirmelerinde kullanılan bir dizi önlemden yararlanmaktadır. Yapılan değişikliklerin ne boyutta iyileştirmeye yol açıp açmadığı bir çizelge yoluyla ölçülerek test edilmektedir. Böylelikle, oluşturulan önlemlerle uygulanan değişikliklerin; hasta ve toplum deneyimi ile kişi başına maliyetler açısından değerlendirilmesi yapılmaktadır.

DEĞİŞİME ODAKLANMAK

Genel anlamda düşünülürse, her alanda değişen koşullara uymak için, hem bilmek hem de değişim sürecini ilerletmek gerekir. Dolayısıyla, süreç veya çıktısındaki değişkenlikler varyasyonlarla ilişkilidir. Çıktı yani ürün, mal ya da hizmet olabilir. Üretim sürecindeki kalite ve maliyet varyasyonlarını yöneterek farklılıkları azaltmak, öngörülebilir sonuçlara yol açarak kötü sonuçların doğma olasılığını da düşürecektir. Genel olarak varyasyonları yönetebilmek için üç yol önerilir. Varyasyonlar azaltılabilir, telafi edilebilir veya avantaja dönüştürülerek yararlanılabilir.

Sağlık alanında da bundan farklı bir süreç işlememektedir. Sağlık alanında, çıktı olarak mal üretiyor olabilirsiniz; ilaç, tıbbi cihaz, sarf malzemesi örneklerinde olduğu gibi tedarikçi olabilirsiniz. Çıktınız hizmet üretimi olabilir; sağlık hizmeti sunucusu veya finansörü olabilirsiniz. Hatta yerel, ulusal veya uluslararası politika yapıcı olabilirsiniz. Sonuçta, ister aile hekimliği yapın, ister hastane yönetin, ister sağlık sigortacılığı yapın değişimleri izlemek ve ona göre iyileştirmeler yapmak zorunda olacaksınız.

Bir yandan değişim dalgası sürerken, bir yandan da değişimin dijital dönüşümü  gerçekleşmektedir. Uygun dijital sağlık stratejisi uygulama ihtiyacı da kamu özel farkı olmaksızın her sağlık kuruluşunda artmaktadır. Çünkü sağlık hizmetlerinin evrensel ilkelerini gerçekleştirebilmek için değişen koşullarla uyumlu stratejiler geliştirmek gerekecektir. Erişilebilir, kapsayıcı, kaliteli, hakkaniyetli, sürdürülebilir gibi alanlara odaklanıldığında zorlukların üstesinden gelinebileceğinde tüm paydaşlar görüş birliği içindedir.

Bunun için, sağlık alanında da; bilgiyi yönetmeye odaklanılmalı, yenilikler desteklenmeli, işbirlikleri teşvik edilmeli, proaktif olunmalı, veriler etik ve evrensel standartlarda işlenerek paylaşılmalı, tüm paydaşların sağlık okuryazarlığı güçlendirilmelidir.

Tepe Yöneticilerin Sağlık Sektörü Öngörüleri

Çok değil, 10 yıl gibi yakın bir gelecekte, uzun dönemli değer oluşturan sağlık alanlarına yatırım yapmaya odaklanmış tepe yöneticilerin başarı hikayelerine tanık olabiliriz. Bu tanıklığın uluslararası örneklerle de güçlenmesini beklemek iyimserlik sayılmamalıdır.

Sağlık sektörüne yönelik beklentiler, zaman zaman yapılan araştırmalarla öngörüler olarak paylaşılmaktadır. Bu öngörülerin kiminde hizmetten yararlananların, kiminde hizmete kaynak sağlayanların, kiminde yöneticilerin beklentileri gündeme gelir. Danışmanlık şirketleri ve araştırma firmaları, belli dönemlerde birlikte çalışarak, belirledikleri hedef kitlelere, nicel veya nitel araştırmalarla ulaşarak görüşlerini alır.

Bu yıl içinde, dünya genelinde 2.000’i aşkın tepe yönetici (CEO) ile yapılan Ernst and Young (EY) Global CEO Outlook 2022 Araştırması sonuçları yayınlandı. Araştırma; Covid-19 pandemisi sonrası, büyüme arayışlarının öne çıktığı dönemde, CEO’ların yüzde 54’ünün yapmakta oldukları iş alanı yatırımları, dijital dönüşüm ve sürdürülebilirliğe öncelik verme eğiliminde olduklarını gösteriyor.

CEO’LAR YATIRIMA ODAKLANDI

CEO’lar, uzun vadeli değer oluşturan alanlara yatırım yapmaya odaklandıklarını ifade ediyor. Yüzde 79 katılımcı, tedarik zincirlerinde ayarlama yaptığını veya yapmayı planladığını belirtiyor. Sağlık ve yaşam bilimleri alanı şirketleri CEO’ları yüzde 62 oranında, salgın sonrası şirketlerinin daha güçlenme veya öncesine göre değişiklik yaşamadığını belirtiyor.

Bu yıl içinde yapılan bir başka araştırma Price Waterhouse Coopers (PwC) tarafından gerçekleştirilmiş. Yapılan bu araştırma ile özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerden oluşan 250 katılımcıya çevrimiçi anket uygulanmış. Yeni Denklem’in Yeni Trendleri adıyla KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından elde edilen sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmıştı. Öne çıkan başlıkları özetlemeden önce, geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz KONDA Kurucusu ve 40. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Tarhan Erdem’e Allah’tan rahmet ve sevenlerine sabırlar diliyorum.

DİJİTALLEŞME GELİŞİMDE ROL OYNAYACAK

Araştırma özet sonuçlarına göre;

  • Katılımcılar, ilk üç sırada; yüzde 90 oranında teknolojinin insan hayatına olumlu etkisini, yüzde 79 oranında bilginin yaygınlaşacağını, yüzde 73 oranında ise sağlık sistemlerinin olumlu etkileneceğini belirtmiş,
  • 10 yıllık gelecekte dünyada yüzde 96, Türkiye’de yüzde 81 ile dijitalleşme, gelişimde önemli rol oynayacak faktörlerin arasında ilk sırada yer almış,
  • Tıp ve genetik teknolojileri dünyada yüzde 92 ile gelişimde üçüncü sıradayken, Türkiye’de yüzde 53 ile beşinci sırada yer almış,
  • Dünyanın önümüzdeki 10 yılda yüzde 35 ile beşinci sırada sağlık sektörü öncülüğünde gelişeceği düşünülürken, sağlık sektörü için Türkiye’de yedinci sırada yüzde 20’lik bir oran öngörülmüş,
  • Büyük veri analizinin öneminin artacağı beklentisi, yüzde 93 oranıyla, gelecek 10 yılda dünyada gerçekleşebileceği düşünülen ilk başlık olmuş.

TEKNOLOJİ DESTEKLİ SAĞLIK

Bu iki araştırma sonuçları, aslında, tepe yöneticiler düzeyinde, salgın sonrası dönemde teknoloji destekli sağlık alanı öngörülerinde ortak bir bakışı ortaya koymaktadır. Bu ortak bakışın ana fikri, dijitalleşme olmaktadır.

Dijitalleşme ana fikri, dünyada ve Türkiye’de farkında olunan ortak bir beklentidir. Farkındalık, sadece yatırımcıların önceliklerinde değil, kamu yöneticilerinin mevzuat hazırlık süreçlerinde ulaştıkları noktayla da belirgin bir biçimde görülebilmektedir.

Sağlık sektörünün bilgiyi yönetme konusundaki duyarlılığı, tedarik zincirlerinde bile değişikliği beraberinde getirmiştir. Buna ayrıca, tepe yöneticilerin yarısından fazlasının yapmakta olduğu alanda dijital dönüşüm ile birlikte sürdürülebilirliğe öncelik verdiklerini de eklemek gerekir.

Böylelikle çok değil, 10 yıl gibi yakın bir gelecekte, uzun dönemli değer oluşturan sağlık alanlarına yatırım yapmaya odaklanmış tepe yöneticilerin başarı hikayelerine tanık olabiliriz. Bu tanıklığın uluslararası örneklerle de güçlenmesini beklemek iyimserlik sayılmamalıdır.

Sağlıkta da Yenilikçilik ve Başarı

Sağlık alanında, yenilikçiliğin sürdürülebilir olması aslında bir zorunluluktur. Yeni teknolojilerden yeni ilaçlara, yeni yönetim araçlarından alternatif geri ödeme yöntemlerine kadar her alanda yeni iş modelleri gerekir. Yeni iş modelinin temeli birlikte çalışmayı yönetebilmekten geçer. Birlikte çalışma yollarını, paydaşlarıyla ufuk taraması gibi yaklaşımlarla tartışmak, daha sonra hızlı ilk örnekleri ortaya koymak gerekir.

Yenilikçilik daha yaygın tanımlanmasıyla inovasyon, her sektörün yaşamına gireli epeyce bir süre geçti. Yenilikçilik tanım olarak, Latince’de yenilik anlamına gelen innovare kelimesinden türemiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde, yenileşim olarak yer alır. Konuyla ilgili taramada çıkış noktasının değer oluşturmaya dayandığı görülür. Aslında kısaca değer katan bir yenilik biçiminde açıklanmasına da sıklıkla rastlanılır. Yenilikçilikte, akla gelmesi bile mümkün görünmeyen fikirlerden onların yapılmasına ve patentinin alınmasına kadar uzanan zorlu bir süreç yaşanır.

ZORLU SÜREÇ

Zorlu sürecin ilk aşaması, yenilikçilik için çalışanlarla onlara finansman sağlayıcıları arasındaki bilginin eşit olmamasıyla başlar. İster firma, ister sektör gözüyle bakılsın, konuya verimlilik açısından yaklaşılır. Yani çok bilindiği gibi, en az girdiyle en fazla çıktıya ulaşma yaklaşımıyla değerlendirilir.

Bu durum, bilgi eşitsizliğini daha da derinleştirebilir. Hatta yatırımcılar, alınan risk ile ödenecek parayı karşılaştırdığında, parasını bazen katlanılamayacak kadar yüksek bulabilir. Bu yüzden, siyasi ve bürokratik karar vericiler, vergi teşvikleriyle yenilikçiliği kolaylaştırmaya çalışırlar. Fikri mülkiyet gelirleri de dünya ölçeğinde bu kolaylaştırıcılıkların bir başka yolu olarak bilinir.

Yenilikçi düşünme yoluyla; yeni fikirlerle sorunlara çözüm aramaya daha fazla yatırım yapan yeni yatırımcılar ortaya çıkabilir. Yenilikçilikte; ilk kez yapılana değil, kullanıcıya değer katana yapılan yatırım kavramı öne çıkar.

SAĞLIK HİZMETİ KISITLILIKLARI

Buraya kadar yazılan başlıklar, tüm sektörler için geçerli genel bakışı içermektedir. Oysa, konu sağlık olduğunda, bu başlıklara bazı kısıtlılıklar da eklenir. Bunların başında, sağlık hizmetinde kamusal düzenleme fazlalığı ile bilgi asimetrisi gelmektedir.

Kamusal düzenleme gerekliliği, hangi yönden bakarsanız bakın vardır; sağlık hizmetlerinin finansmanından sunumuna, yönetiminden satın almasına kadar… Dünyadan veya kendi ülkenizden bakarsanız da vardır. Kişisel veya toplumsal açıdan bakarsanız da vardır. Çünkü, ana fikir, kamunun sağlık hizmetlerindeki düzenleyici rolüdür.

Kamunun bu rolü bazen bir orkestra şefi gibi, bazen de tüm kararları veren bir güç gibi ortaya çıkabilir. İki uç gibi görünen böyle bir rol dağılımı, özellikle yatırımcılar için, sağlık sektörüne yönelik ilk kısıtlılık olarak ifade edilir.

İkinci kısıtlılık bilgi asimetrisidir. Sağlık hizmetini verenle kullanıcısı arasında bilgi hiç bir zaman eşit olmaz. Bu yüzden de, aradaki bilgiyi ve onun paylaşımını arttırmaya yönelik düzenlemeler oldukça dinamik bir süreçle gerçekleşir. Süreç, kişiyi bilgilendirmeden yapılacak her türlü sağlık müdahalesi için onay almaya kadar uzanan adımları içerir.

Sağlık sektörünün bu kısıtlılıklarının üstüne, ne yazık ki ekosistem bakışıyla değerlendirilemeyen ölçek büyüklüğü yaklaşımı da eklenmelidir. Böylece, kısıtlılığın ne denli ciddi bir açmaza dönüşebileceği daha rahat görülecektir.

ÇÖZÜMLER

Sağlıkta yenilikçilik adımlarına çözüm olarak genelde; ölçek büyütme, daha yalın süreçler ile yeni iş modelleri oluşturulması gibi başlıklar sıralanır.

Ölçek büyütmenin temeli, ölçek ekonomisi mantığına dayandırılır. Bilindiği gibi, ölçek ekonomisi, üretim artarken maliyetin düşmesi olarak ifade edilir. Mantığı, büyüyen paydanın savunulmasına dayanır. Dolayısıyla, sağlık alanında yenilikçilik ne kadar büyür ve yaygınlaştırılırsa, maliyeti ucuzlar ve daha fazla kişi tarafından kullanılır. Sağlık sigortacılığı da, sağlık hizmeti sunma da, hatta sağlık hizmetinin planlanması da böyle bir yaklaşımla değerlendirilmelidir.

Ekosistemde bir yandan ölçek büyütülürken, diğer yandan da tüm oyunculara eşite yakın oyun alanı oluşturma ilkesi tartışılmaktadır. Bu görüşü destekleyenler olduğu kadar, açmazların çözümüne değil, daha karmaşık hale gelmesine neden olacağını savunanlar da vardır. Sağlık sektörünün tüm oyuncularına kendi içlerinde hizmet yarışına girebilecekleri ortamlar sunma tercihi, bunun doğal bir sonucudur. Kamusal düzenleyicilere bu yönde tavsiye iletenler, sunulan ortamlarda objektif ve şeffaf bir izleme değerlendirme mekanizması olması gerekliliğinde ısrar ederler.

KAMU ÖZEL AYRIMI YAPMADAN KAMU YARARI

Yenilikçilik için ekonomik açıdan büyütülebilecek ölçek, kamunun orkestra şefliğinde, kuralları herkese eşit uygulayan, özerk bir özel sektör desteğiyle gerçekleşebilir. Böylelikle, pilot uygulamaları başarıyla tamamlayan özel sektör, kamuya uygulanabilir bir örnek sunabilir. Sağlık hizmetleri bu örnekler arasında, gerek gelişen teknolojinin daha fazla kullanımı, gerekse de kişilerin her geçen gün değişen ihtiyaçları nedeniyle önemli bir yer tutmaktadır.

Bakış açısının temeli, sunulan hizmetin sahibinin kim olduğuna değil, hizmetin veriliyor olmasıdır. Ön koşul ise, hizmete ulaşamayanın özellikle finansal açıdan desteklenmesidir. Tıpkı tamamlayıcı sağlık sigortası primi ödeyemeyene kamu desteği sağlayan Fransa örneği gibi…

Sağlık alanında, yenilikçiliğin sürdürülebilir olması aslında bir zorunluluktur. Yeni teknolojilerden yeni ilaçlara, yeni yönetim araçlarından alternatif geri ödeme yöntemlerine kadar her alanda yeni iş modelleri gerekir. Yeni iş modelinin temeli birlikte çalışmayı yönetebilmekten geçer. Birlikte çalışma yollarını, paydaşlarıyla ufuk taraması gibi yaklaşımlarla tartışmak, daha sonra hızlı ilk örnekleri ortaya koymak gerekir.

2019 yılı Ekim ayında, Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Sağlık Politikaları Merkezi ev sahipliğinde bir Çalıştay yapılmıştı. Kamu karar vericilerinin de içinde olduğu ilgili paydaşlar, ilaç ve tıbbi cihaz alanında ufuk taraması yaklaşımının ilk örneğini vermişti. Dünya örnekleri incelenmiş, Türkiye’ye özgü bir model metodolojisi çalışılmıştı.

Benzeri örneklerle, “kamu özel ayrımı yapmadan kamu yararı” ilkesi, yenilikçilikte de kritik başarı göstergesi olarak değerlendirmeye alınmalıdır. Sağlık hizmetinde yenilikçi yaklaşımların ağırlığı bu yolla artar. Ayrıca, bu hizmetlere erişimi artan sağlıklı bireyler, ekonomiye daha üretken katkılar sağlayabilir. Yapılacak düzenlemelerle, yenilikçiliğin getirebileceği yüksek maliyetler, faydalarıyla dengelenebilir. Hatta, insan kaynağı nitelik ve niceliğinin yeniden tasarımı bile tetiklenebilir.