Hasta Odaklı İş Modeli

Karar vericilerin, ortalama yaşam süresi uzadıkça hasta odaklı yaklaşımlarını daha da arttırmalarında yarar olacaktır. Sadece hastalığı tedavi eden değil, hastalıkların tedavisinde kişilere sorumluluk veren yenilikçi müdahaleler planlamak, uygulamak ve bunu iş modellerine dönüştürmek hedeflenmelidir. Hedefler belirlenirken beraberinde finansal teşvikleri de gündeme getirmek şarttır. Kamu ve özel sağlık sigortacılığında bu konuda iyi uygulama örnekleri incelenmeli ve ülkemize uyan modeller geliştirilmelidir.

Hasta odaklı sistemler, sağlık hizmetlerinde her geçen gün daha fazla gerekli olmaya başladı. Bu nedenle, hasta ve hastalık yönetimini destekleyen yaklaşımlar tıp dünyasının da önemli bir iş başlığı oldu. Hasta odaklılığın özü, hastaların ihtiyaç ve tercihleriyle uyumlu kararların verilmesine yönelik süreçler oluşturmaya dayanır. Hasta, hekim, hasta yakınları arasında paydaşlık ilişkisine dayanan bir ortaklık kurmayı gerektirir. Paydaşlık, tıpkı çözüm ortaklığı gibi, süreci birlikte yönetmeye dayanır. Doğal olarak bu ilişki, aynı zamanda hastaların sağlıklarını yönetmeleri için özel eğitim ve destek verilmesini de içermektedir.

Genel anlamda kullanıcının daha güçlü hale geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Sağlıkla ilgili işi yapan kişi ve kuruluşlar da geleneksel yöntemler yerine bir ekosistem mantığıyla yeni fırsatlar oluşturmaya yönelmektedir. Yeni fırsatlar açısından bakıldığında, hasta odaklılık değerlendirilmesi gereken bir yaklaşımdır. Hasta odaklılık; hizmet sunanların daha net hedefli bir bakışla kişiselleştirilmiş etkileşimlerinden, fiyatlandırmadaki şeffaflığa uzanan her boyuttaki süreci içermektedir.  Sürecin her aşamasında yer alma kavramı aslında bu yaklaşımı özetlemektedir.

Öte yandan, tam bu noktada, İngilizcesi “Patient engagement” olan bir başka kavramdan söz etmek gerekiyor. 2000’li yıllara damgasını vuran bu kavram, bireye sağlığıyla ilgili sorumluluk verme olarak tanımlanır. Sorumluluk verme; sağlık hizmetlerinde hasta olmadan önce birey, hasta olduktan sonra ise hastalar için geçerlidir. Tanımın içine; sağlığı koruma ve geliştirme, klinik sonuçları iyileştirme, tedavi, hasta güvenliği, hastalık yükünün azalması gibi alt başlıklar girmektedir. Alt başlıkların tamamı birlikte düşünüldüğünde, toplumsal anlamda sağlık statüsünün yükselmesiyle sonuçlanabilecektir.

KULLANICI ODAKLI BAKIŞLA İŞ MODELİ

Bu bağlamda, hasta odaklılık ile yakın benzerlik içinde yeni bir kavramdan söz etmek doğru olacaktır; kullanıcı odaklı bakışla iş modeli. İş modelinin yenilikçi  gerekleri de bulunmaktadır.

İş modeli ile ilgili “Circular Business Model Innovation in Consumer-Facing Corporations” adlı bir makale ile bu konudaki yol haritası tartışmaya açılıyor. Makale, Maastricht Üniversitesi Sürdürülebilirlik Enstitüsü’nden Nancy Bocken ile Jan Konietzko tarafından yazılmış. Makalenin adı, Tüketiciye Yönelik Şirketlerde Döngüsel İş Modeli İnovasyonu olarak tercüme edilebilir.

Aslında model, sürdürülebilir stratejilerle çalışabilmelerini sağlayan bir değişim sürecine odaklanmış. Belirsizlikleri azaltmak ve yeni ekosistemleri şekillendirmek olarak iki özel amaca yönelik hazırlanmış. Belirsizlikleri azaltma amacında; fizibilite, uygulanabilirlik ve sürdürülebilirlik hedeflenmiş. İşbirliği ve yeni denemeler yoluyla da ekosistemler hedeflenmiş.

Model oluşturulurken, öncelikle bu konuda oluşacak vizyon ile ortak bir başlangıç noktası geliştirilmesinin yararlı olacağı öngörülüyor. Pazar dinamikleri ve yeni iş fırsatlarının değerlendirilerek kaynakları harekete geçirme tavsiye ediliyor. Çevresel riskleri azaltmak için yapıların kendi kaynaklarını harekete geçirmeleri gerektiği vurgulanıyor. Son aşamada ise modelin uyarlandığı ve uygulandığı dönüşüm sürecinin başlamasından söz ediliyor.

HASTA ODAKLILIK İÇİN YAPILACAKLAR

Makalede ortaya konulan yenilikçi iş modeli hasta odaklılığa da uyarlanabilir.  Kullanıcı kelimesi sağlık hizmetlerinde hasta olarak düşünüldüğünde, hasta odaklı yaklaşım için de benzer değerlendirmeler yapılabilir. Hasta odaklı sağlık hizmeti için yapılacakları bazı ana başlıklarda özetlemek mümkündür. Bunlar; eğitim, farkındalık, teşvik, güven gibi kelimelerle sıralanabilir. Genel anlamda bir anlayış değişikliğine yol açacak bu dönüşüm ile bir yandan değer temelli sağlık hizmetlerine geçilebilir. Diğer yandan da, hastaları bütünleşik sağlık hizmetine anlayışına taşımak mümkün olabilir. Böylelikle, sağlık kuruluşlarında risk yönetimi de kolaylaşabilecektir. Risk yönetimini kolaylaştırma bakışı, sadece sağlık hizmetlerine değil, sağlık sigortacılığına da olumlu katkılar sağlayabilecektir.

Hasta odaklılık için hastalara verilebilecek eğitimler yoluyla, etkili katılım sağlamalarına destek olacak bilgi ve beceriler kazandırabilir. Böylelikle, hasta katılımının getirebileceği yararlar ve tetikleyebileceği fırsatlara yönelik farkındalık arttırılabilir.

TÜİK’İN ÇALIŞMASI NE ANLATIYOR?

Bu arada, TÜİK tarafından yapılan bir çalışmayı özellikle hasta odaklılık ile yakın ilişkisi bağlamında hatırlatmak isterim. 2016-2018 yıllarını içeren bu çalışmada, doğuşta beklenen sağlıklı yaşam süresini erkeklerde 59,9 kadınlarda 56,8 yıl olarak duyuruldu. Aynı çalışmada; doğumda beklenen yaşam süresi erkeklerde 75,6 yıl, kadınlarda 81 yıl olarak belirtilmişti. Bir başka bakış açısıyla bu çalışma; erkeklerin yaşamlarının yaklaşık son 15,5, kadınların yaşamlarının ise yaklaşık son 24,2 yıllarının hastalıklarla geçebileceğini de göstermektedir.

Bu veriler, yaşamlarının son dönemlerinde erkeklerde en az 15, kadınlarda en az 24 yılları için, kendi sağlıklarını yönetmede ne kadar kritik bir role sahip olduklarını vurgulamanın önemini ortaya koymaktadır. Bu bilinçle hareket eden karar vericilerin, ortalama yaşam süresi uzadıkça hasta odaklı yaklaşımlarını daha da arttırmalarında yarar olacaktır. Sadece hastalığı tedavi eden değil, hastalıkların tedavisinde kişilere sorumluluk veren yenilikçi müdahaleler planlamak, uygulamak ve bunu iş modellerine dönüştürmek hedeflenmelidir. Hedefler belirlenirken beraberinde finansal teşvikleri de gündeme getirmek şarttır. Kamu ve özel sağlık sigortacılığında bu konuda iyi uygulama örnekleri incelenmeli ve ülkemize uyan modeller geliştirilmelidir. Yaşlanan nüfus ile artan sağlık hizmeti maliyetlerini iyi yönetebilme becerisi, bu tür yenilikçi bir iş modeli ile daha da arttırılabilecektir.

Küresel İnovasyon Endeksi ve Sağlık

Sağlık alanında da inovasyon, kurumlar ve bireyler için hizmete erişimden maliyet ve fayda artışına kadar birçok avantaja sahip. Birey odaklı sağlık hizmetleri için de olmazsa olmazlar arasında sayılıyor. Hatta ülkelerdeki sağlık inovasyonu yapan kuruluş sayısının fazlalığının, yaşam şartlarının yükselmesini bile sağladığını gösteren yayınlar yapılmaktadır.

İnovasyon, ulusal ve uluslararası gündemde önemli bir başlık olmayı sürdürmektedir. Ülkeler ve kuruluşlar, bu konuda özel stratejiler geliştiren kurumsal yapılar oluşturmaktadır. Doğal olarak inovasyon sözcüğü, içinde sağlık sektörünün de olduğu, her alanda fazlaca kullanılmaya başlanmıştır. Yenilikçilik olarak tanımlanan bu kavram, süreci ve sonucu birlikte adreslemektedir. Süreçte yenileme, sonuçta ise yenilik anlamını taşır. Küresel rekabet, ekonomik büyüme, refah artışı gibi makro hedeflere ulaşmak için ise oldukça önemli görülmektedir.

İNOVASYON PERFORMANSI

Dünyada ülkeleri inovasyon performansı konusunda kıyaslayan iki rapor bulunmaktadır. Bunlar; Küresel İnovasyon Barometresi ve Küresel İnovasyon Endeksi’dir. Yaklaşık 80 göstergeden oluşan Küresel İnovasyon Endeksi, her yıl düzenli olarak; Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Örgütü (WIPO), INSEAD ve Cornell Üniversitesi iş birliğiyle hazırlanmaktadır.

Küresel İnovasyon Endeksi (Global Inovation Index) 2022 Raporu geçtiğimiz ay yayınladı. Yazarları; Daren Tang, Soumitra Dutta, Bruno Lanvin, Lorena Rivera León ve Sacha Dr. Wunsch-Vincent’den oluşuyordu.

Raporda;  İsviçre 2022’de dünyanın en yenilikçi ekonomisi olarak yer alıyor. Bu durum 12 yıldır hiç değişmemiş. İsviçre’nin arkasından; Amerika Birleşik Devletleri, İsveç, Birleşik Krallık ve Hollanda yer alıyor.

Küresel İnovasyon Endeksi’nde Türkiye 37.sırada. Son iki yılda 14 basamak, 2022 yılında ise 4 basamak yükselmiş. Üst-orta gelir grubu 36 ülke arasında ise 4. sıradaki yerini korumuş.

Türkiye sınai mülkiyetle ilgili 4 göstergede ilerlemiş, 4 göstergede de önceki yerini korumuş. İlerlenen 4 gösterge arasında; tasarım başvuruları, faydalı model başvuruları, fikri mülkiyet harcamalarının toplam ticarete oranı, fikri mülkiyet gelirlerinin toplam ticarete oranı bulunmakta;

  • Tasarım başvurularında 5’den 1’e,
  • Faydalı model başvurularında 20’den 17’ye,
  • Fikri mülkiyet harcamalarının toplam ticarete oranında 56’dan 44’e
  • Fikri mülkiyet gelirlerinin toplam ticarete oranında 76’dan 66’ya yükseldi

Bilim ve Teknoloji İnovasyon Kümesi merkezleri arasında ilk sırada Tokyo-Yokohama bulunuyor. Takip eden merkezler; Shenzhen-Hong Kong-Guangzhou, Pekin, Seul ve San Jose-San Francisco. Raporda, İstanbul 4 basamak yükselerek 46. sırada yer aldı.

COVID-19 pandemisi etkisiyle ne yazık ki yenilikçiliğin sosyoekonomik etkisi en düşük seviyede olduğu belirtilmiş.

İKİ BÜYÜK İNOVASYON DALGASI

Rapor, yakın gelecekte, iki büyük inovasyon dalgası beklendiğini anlatıyor;

  1. Dijital çağ inovasyon dalgası
  2. Derin bilim inovasyon dalgası

Dijital çağ inovasyon dalgasının, hizmet sektörünün de içinde olduğu tüm sektörleri kapsayacağı vurgulanmış. Verimlilik oluşturmaya yönelik atılımlar olarak bilgi işlem, yapay zeka ve otomasyon alanları öne çıkarılmış.

Rapora göre, derin bilim inovasyon dalgası ise dört alana yoğunlaşmış. Bunlar; biyoteknoloji, nanoteknoloji, yeni malzemeler ile toplum için önemli olacak sağlık, gıda, çevre ve hareketlilik alanındaki yenilikçilikler olarak sıralanmış.

SAĞLIKTA İNOVASYON

Sağlık alanında da inovasyon, kurumlar ve bireyler için hizmete erişimden maliyet ve fayda artışına kadar birçok avantaja sahip. Birey odaklı sağlık hizmetleri için de olmazsa olmazlar arasında sayılıyor. Hatta ülkelerdeki sağlık inovasyonu yapan kuruluş sayısının fazlalığının, yaşam şartlarının yükselmesini bile sağladığını gösteren yayınlar yapılmaktadır.

Araştırma geliştirme alanında özel ve kamu sektörünün, sanayi ve üniversiteler ile uyumlu ve koordinasyon içinde olmaları, iki başarı faktörüyle birlikte değerlendirilir; teknik kaynaklar ve bunları yönetme becerisidir. Teknik kaynaklar arasında insan kaynağı, sermaye, ekipman, bilgi, para sıralanabilir. Yönetim zaten tüm kaynakların belirlenen amaç ve hedeflere yönetilmesi sürecidir.

İşte bu iki faktör, bir yandan stratejik, bir yandan da organizasyon becerileri ile birlikte geliştirilebilirse, sağlık sektörü için de “yapılmayanı yapma” tercihleri oluşmaya başlar. Sadece başlamaz her geçen gün, hafta, ay ve yıl içinde giderek daha da yerleşir.

Böylelikle; uzun dönemli bakış açısı, eğilim ve yönelimleri öngörebilme becerisi gelişir, risk yönetme kültürü artar. Risk yönetme, özellikle sağlık sigortacılığının içerik ve derinliğinde artışı da beraberinde getirir, yeni yeni alanlara açılma cesareti oluşturur.

Sağlık alanında da yenilikçiliğin başarılı olabilmesi için kural koyucuların paylaşılan ve güncellenerek uygulanan stratejileri olmalıdır.  İç ve dış bağlantılar kurularak yenilenen iletişim kanalları oluşturulması, farklılıklara odaklanmaya yönelik mekanizmaların işletilmesi stratejilerin uygulanmasını hızlandıracaktır. İnovasyon sürecinin dinamik olma özelliği ile tutarlı ve sürekli olması en belirgin tetikleyicileridir. Tetikleyiciler, tüm paydaşlara yol gösterici ve teşvik edicilikle birleştirildiğinde, inovasyon göstergelerinde yaşanan iki yılda 14 basamaklık yükselme; hem daha kısa sürede ve hem de daha kalıcı bir şekilde yaşanabilir. Sağlık ve sigortacılık ise bu sonuçların, en az diğer sektörler kadar net görüleceği alanlar olacaktır.

Dijital Liderlik

Dijital dönüşüm araçlarıyla çok yönlü öğrenme sürecini birleştirebilen sağlık liderleri, hızlı hareket ederek, değişen koşullara ve sanal çalışma ortamlarına daha rahat geçiş sağlıyorlar. Teknolojinin gücü kavranıyor, o güçten yararlanıldığı için yönetilen kurum, bulunduğu yerden hızla ileriye sıçrayabiliyor.

Geçen hafta, Sağlıkta Liderlik ve Digital Dönüşüm başlıklı yazımın son bölümde Dijital Lider özellikleri vurgulanmıştı. Konuyu biraz daha detaylandırmama yönelik çok sayıda istek aldım. Bu nedenle, birey (ve/veya hasta) katılımı ile ilişkili Dijital Liderlik ilişkisini gündeme getireceğim.

KATILIM VE DENEYİM

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge, geçtiğimiz hafta kronik hastalıklar olarak bilinen bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümlerin, dünyadaki toplam ölümlerin dörtte üçünü oluşturduğunu açıkladı. Bu sağlık verisi, doğaldır ki katılım ve deneyim kavramını da gündeme taşımaktadır.

Özellikle son yıllarda sağlıkta liderler ekipleriyle birlikte; bir yandan hasta katılım ve deneyimini iyileştirmeye, bir yandan da dijitalleşmenin getirdiği yeni iş modelleri üzerine çalışmaya odaklanıyorlar. Çok yakın gelecekte, sağlıklı ve/veya hasta bireylerle birlikte karar verilecek iş süreçlerinin tanımlanacağı bir dönem yaşanılacağı öngörülüyor. Bireylerin ortaklaşa yönettiği bu süreçler; yapay zeka, sanal gerçeklik, makina öğrenmesi gibi dijitalleşmenin getirdiği araçlarla, daha güvenli ve kişiselleştirilmiş sağlık hizmetlerini de doğal olarak güçlendirecektir.

KRİTİK ADIMLAR

Sağlıkta karar verici liderler, bireyin sağlık ihtiyaçlarına yönelik bu dijital dönüşüm sürecinde, kritik bazı adımları atmak zorundadır. Süreci paydaşlarla birlikte yönetmenin kritik adımları olarak, ilk anda akla gelecek ana başlıklar şöyle sıralanabilir:

  • Bireyin sağlık ihtiyacının doğru belirlemesi,
  • Yenilikçi sağlık yaklaşımlarını benimseme,
  • Kolay ve zamanında ulaşılabilecek sistemler tasarımlama,
  • Sağlıkta değer oluşturmaya odaklanma,
  • Sürecin doğal sonucu olarak, “Dijital Sağlık Okuryazarlığı” alanında daha hızlı ilerleme,
  • Hasta yolculuğunda kişiselleştirmeye ağırlık verme,
  • Simülasyonlardan yararlanarak öğrenen organizasyon olma ilkesine yoğunlaşma,
  • Sürdürülebilir modelleri önceliğe alma.

Dünya genelinde kamusal karar verici sorumluluğundaki sağlık liderleri, bu başlıklardaki faaliyetlerini; amaçları ile çıkan sonuçlar arasındaki farkları azaltmaya yönlendiriyorlar. Yaptıkları etki analizleri ile dinamik olmaya çaba gösteriyorlar. Tüm bunları yaparken toplumu da bu faaliyetlere ortak etmeyi hedefliyorlar.

Bu açıdan bakıldığında da, başarılı bir dijital dönüşüm süreci isteniyorsa, her şeyden önce yeni bir yol haritası oluşturmak gerekiyor. Yol haritası içeriğinde olmazsa olmaz bazı koşullar olarak;

  • Ölçülebilir ve karşılaştırılabilir göstergeler,
  • Dijital dönüşüme toplum ve organizasyon düzeyinde hazırlıklı olma,
  • Uygun kapasite ve yenilikçi yatırımlara öncelik verme,
  • Sürekli iç ve dış paydaş analizleri yapma,

gibi alt başlıklar sayılabilir.

ÇOK YÖNLÜ ÖĞRENME

Dünyada son yıllarda, Dijital Liderlik alanında da çok kullanılan bir öğrenme sürecinin tartışılmaya başlandığı da ayrı bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Süreç, bilinen tek yönlü geleneksel öğrenme yerine giderek çok yönlü öğrenmeyi beraberinde getiriyor. Bu öğrenme türü, aslında; çok taraflı, katılımcı, karşılıklı etkileşime açık, geri bildirimden beslenen bir tarzı temsil ediyor.

Dijital dönüşüm araçlarıyla çok yönlü öğrenme sürecini birleştirebilen sağlık liderleri, hızlı hareket ederek, değişen koşullara ve sanal çalışma ortamlarına daha rahat geçiş sağlıyorlar. Teknolojinin gücü kavranıyor, o güçten yararlanıldığı için yönetilen kurum, bulunduğu yerden hızla ileriye sıçrayabiliyor.

İşte bu nedenle Dijital Liderler, kişi odaklı sağlık hizmetini yenilikçi teknolojiler ile güçlendirmekte daha başarılı oluyorlar. Sürekli değişen sağlık ekosisteminde; bir yandan amacına ulaşmayı (etkililik), bir yandan en uygun girdiyle en fazla çıktıyı elde etmeyi (verimlilik) ve bir yandan da başarıyı hedefliyorlar.

Aslında tüm bu süreç tek bir kelime ile tanımlanmak istenirse, adını uyarlama olarak koymak mümkün olur. Uyarlama sürecinde, belirsizlikleri daha iyi yönetebilen, yeni gelişmelerle ortaya çıkan sektör ihtiyaçlarını karşılayabilen liderler, ekiplerini sadece yönetmez aynı zamanda yönlendirebilirler. Ama tüm bunlar, bir yandan da bütünün parçalarıdır. Çünkü bütün; Dijital Liderlerin süreçlere odaklanarak, değişim yönetimi gerekleriyle, insan merkezli bir yaklaşım oluşturmalarına dayanmaktadır.

Sağlıkta Liderlik ve Dijital Dönüşüm

Giderek artan sağlık harcamaları, sağlık hizmetlerinde karar vericileri düşündürmektedir. Sağlık harcamaları içinde bulunduğumuz yüzyılın başından bugüne, yani sadece son yirmi yılda, toplam küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artışı olarak yüzde 11 düzeyinin üstüne çıkmıştır. 2000 yılına girerken sağlık harcamalarının küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki oranını yüzde 9’a ulaşmak üzereydi. 2020 yılı tamamlandığında bu oran yüzde 10’u aştı.

Son bir kaç haftadır, Sağlıkta Liderlik ile ilişkili konuları gündeme taşımak istedim. Bu hafta da liderlik ve dijital dönüşüm boyutuna değinmek istiyorum. Önümüzdeki hafta da liderlik ve hasta deneyimi konusunu paylaşacağım. Çünkü günümüzde geleceğe yönelik stratejiler üzerine çalışan sağlık sektörü liderlerinin en sık kullandığı birkaç kelimeden biri dijital dönüşüm, diğeri de hasta deneyimi olmaya başlamıştır.

DİJİTAL DÖNÜŞÜM GEREKLİLİĞİ

Giderek artan sağlık harcamaları, sağlık hizmetlerinde karar vericileri düşündürmektedir. Sağlık harcamaları içinde bulunduğumuz yüzyılın başından bugüne, yani sadece son yirmi yılda, toplam küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artışı olarak yüzde 11 düzeyinin üstüne çıkmıştır. 2000 yılına girerken sağlık harcamalarının küresel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki oranını yüzde 9’a ulaşmak üzereydi. 2020 yılı tamamlandığında bu oran yüzde 10’u aştı. Hemen hemen her kaynak bu bilgileri doğrulamaktadır. Hatta 2020 yılından itibaren önümüzdeki beş yılı da içeren dönem için toplamda 10 trilyon doları aşacağına ilişkin öngörülerde bile bulunulmaktadır.

Doğal olarak, sağlıkta kaynak yönetimi sorumluluğunu üstlenmiş karar vericiler, konuyu gündemlerinin en öncelikli başlıkları içinde değerlendirmek durumunda kalmışlardır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak; siyasi, bürokratik, akademik liderler her boyutta bu konuda çalışmaktadır. İster makro boyutta üst düzey sağlık liderleri olsun, isterse mikro boyutta sağlık kurumu liderleri olsun, hepsi yatırımcı yaklaşımıyla düşünmektedir.

EKONOMİK BAKIŞ VE SİGORTACILIK

Yatırımcı yaklaşımıyla bakıldığında, ekonomide kullanılan bazı kavramların sağlık alanındaki liderler tarafından meslekleri olmasa da, izlenmesi sorumluluğunu vermektedir. İç verimlilik oranı, net bugünkü değer, yatırım geri dönüşü, faiz amortisman ve vergi öncesi kar gibi finansal performans değerlendirmeleri bunlar arasında sayılabilir. Dolayısıyla, dijital dönüşüm içinde yalnızca sağlık yönetimi değil, ekonomik yönetim bakışı da yer almaktadır.

Örneğin, bir yıl önce yapılan yatırımın o günkü getirisi anlamında kullanılan Bileşik Yıllık Büyüme Oranı için bazı kaynaklarda 2020-2028 yılları arasında yüzde 27 olan bir öngörüde bulunulmaktadır.

Bu bağlamda, dijital dönüşüm bileşenleri olarak; büyük veri analizi, mobil sağlık, yapay zeka, makine öğrenmesi gibi konularda sağlık alanında çalışılmaya başlandığı görülmektedir. Sürecin, çok uzak olmayan bir gelecekte, bugün yaşadıklarımızdan çok daha fazla oranda ve çeşitlilikte hayatımızı etkileyeceği tahmin edilmektedir.

Dijital dönüşüm politikaları, sağlık alanındaki liderlerin amaçlarına ulaşmasında hızlandırıcı rol oynayabilecektir. Hızlandırıcı olabilmek için de genellikle üç önemli alan sıralanır; yatırım, sigorta ve yenilikçilik…

Yatırımlar yoluyla, son yıllarda yıkıcı etkisini bile yaşadığımız küresel salgın gibi şoklarla daha iyi başa çıkmak sağlık hizmetlerinde en uygun ortamı hazırlayabilecektir.

Sigortacılığın, beklenmeyen durumlardan korumada riski yönetmenin vazgeçilmez aracı olduğunu hep hatırda tutmamız gerekir. COVID19 salgınında yaşanılan örnekte olduğu gibi, sigortacılık bir yandan finansal koruma sağlarken bir yandan da risk değerlendirmesi yoluyla daha neler yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu kapsamda, ülkemiz sigorta sektöründe, poliçe düzenlemeden tazminat yönetimine kadar değişik dijital dönüşüm uygulamaları hızla yayılmaktadır.

Kapsayıcılığı arttırılan bir yenilikçilik yaklaşımı, geleceğe yönelik destek gereken öncelikli alanların belirlenmesinde daha aktif bir rol oynayabilecektir.

DÜZENLEYİCİLİKTEN HIZLANDIRICILIĞA

Tam bu noktada, hızlandırıcı olma kavramına değinmekte yarar olacaktır. Katalizörlük diye de bilinen bu kavram, bir kimyasal reaksiyonu hızlandırma anlamında kullanılır. Son yıllarda kural koyan yapılar için düzenleyicilik kadar hızlandırıcı olma sorumluluğu da tartışılmaktadır. Düzenleyici  yaklaşımın hızlandırıcıya dönüşümünün bir çok örneği vardır. Geçtiğimiz ay, Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni bir yasa yürürlüğe girdi. Yaklaşık 280 milyar dolarlık bir kaynak desteğini içeriyordu. Orijinal adıyla CHIPS and Science Act adlı Çipler ve Bilim Yasası, özelde çip üretimini genelde ise bilimsel gelişme alanında özel sektörü hızlandırmayı hedeflemekteydi.

İşte bu yüzden; kuralı koyanların sorumluluğunu sadece düzenleyicilikle sınırlamamak gerekir. Hızlandırıcı da olmayı teşvik eden adımlar atılmalı,  buna yönelik sağlam basamaklar  tasarlanmalıdır.

Tüm taraflar bu sürece verebilecekleri katkıyı netleştirmelidir. Kural koyucular, sağlık sistemine bir orkestra şefi duyarlılığında kulak vermelidir. Dijital dönüşüm yoluyla, her biri kendi alanında virtiöz olan üstatların uyumluluğunu arttıracak stratejik ve finansal hamleler yapmalıdır.

Dijital dönüşüm dijital lider kavramını da beraberinde getirmiştir. Dijital liderin, başlıca özellikleri arasında;

  • merak eden,
  • gelişen teknolojileri araştıran,
  • bir yandan ekibine bir yandan da iş süreçlerine odaklanan,
  • yeniliklerle baş edebilen ve
  • değişime kolaylıkla uyum sağlayan

gibi özellikler ilgili çalışmalarda öne çıkmaktadır.

Kendine liderlikle başlayan, işinde ve ekibinde liderlikle süren, sonunda da kurumunda değişimi tetikleyen liderler dijital dönüşüm sürecinde de rahatlıkla yetişebilir. Bu sayede, sağlık alanında yetişen yeni liderler ve onların liderliğinde gerçekleşen dijital dönüşüm örnekleri de artacaktır.

Sağlıkta Liderlik ve İnsani Kalkınma

Ülkelere, kuruluşlara, yapılan işe ve de hedef kitlelere göre değişen birlikte çalışabilirlik dinamikleri, tüm paydaşlar açısından önemlidir. Kuşkusuz sağlık alanında da; başta hizmeti alanlar olmak üzere, kuralı koyanlar, sigortalar gibi finansman sağlayanlar ile kamu-özel fark etmeden hizmeti sunanlar ile tedarikçiler bu paydaşlar arasında yer almaktadır.

Sağlığın iki önemli bileşeni, sürekli artmaktadır, bunlar; maliyet ve hizmet alan bireylerin beklentileridir. Çoğunlukla, bu artış beklenenden o kadar fazladır olmaktadır ki, doğru olarak öngörülebilmesini bile zorlaştırır. Sağlık hizmetlerinde her geçen gün artan yenilikçi girişimler, bu öngörü zorluğuyla başa çıkmak için uygulanabilir modelleri gündeme taşır. Yenilikçilik, dijital dönüşüm ile birlikte,  öngörüsüzlüğü ortadan kaldırmaya yönelik, sağlığın kendine özgü çözümlerini üretir. Sadece 2017 yılından bu yana geçen beş yılda bile, dijital dönüşüm alanında alınan patentlerin yüzde 200’lere yaklaştığı yazılmaktadır.

Bu yüzden de sağlık hizmetlerinde yenilikçi müdahaleler, yakın geçmişle bile karşılaştırıldığında, çok artmaya başlamıştır. Sağlık hizmetlerinde yapılabilecek yenilikçi müdahaleleri; bireylerle kuruluşlar, akademik yönlendiricilerle kural koyanlar hepsi birlikte değerlendirilmelidir. Bu birliktelik, bazı fırsatları daha kolayca ortaya çıkarabilir. Bu sayede yapılan yenilikçi müdahaleler, sağlık sonuçlarının çok farklı kazanımlar doğurmasına yol açabilir. Son dönemdeki yayınlarda, kazanım sağlayan sağlık sonuçlarının üçte iki oranında arttığına işaret etmektedir.

Sağlık sonuçlarını iyileştiren bu fırsatların ana başlıkları şöyle özetlenebilir;

  • Sağlıkta eşitliği güçlendirmek,
  • Hizmete ulaşılabilirliği arttırmak,
  • Sağlıklı yaşamı teşvik etmek
  • Sağlık okuryazarlığı desteklemek,
  • Böylelikle bireyin (veya hastanın) sağlığını yönetme deneyimini iyileştirmek.

BM İNSANİ KALKINMA RAPORU

İlk sırada yer alan fırsat için geçtiğimiz Cuma günü önemli bir Birleşmiş Milletler Raporu paylaşıldı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) her yıl İnsani Kalkınma Raporu hazırlar. İnsani gelişmenin temel üç boyutu olan; uzun ve sağlıklı yaşam, bilgi ve insana yakışır standartlar açısından dünya ülkelerini İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) adlı bir gösterge ile izler.

9 Eylül 2022 tarihli UNDP Raporu, her yıl farklı bir temayla birlikte, 191 ülkenin yer aldığı İGE sıralaması yapar. İGE, sosyal ve ekonomik kalkınma için referans olan bir değerlendirme yaklaşımıdır. Sağlık alt endeksinde doğumda beklenen yaşam süresi, eğitim alt endeksinde ortalama okullaşma yılı ve beklenen okullaşma yılı, gelir alt endeksinde ise kişi başına gayri safi yurt içi hasıla göstergeleri yer alır.

Endeksin zirvesindeki ilk 10 ülke; İsviçre, Norveç, İrlanda, Hong Kong Avustralya, Danimarka, İsveç, İrlanda, Almanya ve Hollanda, son sırasında ise Afrika ülkesi Güney Sudan bulunuyor. Dünya ortalamasının 0.732 puan olduğu İGE sıralamasında; İngiltere 18, Japonya 19, ABD 21, Türkiye 0.838 puan ile 48.sırada yer alıyor.

Rapor’a göre, en üst sıra ile son sıra arasında tam 2.49 kat fark bulunuyor. Bu veriler, en güncel olarak sağlık sonuçlarını iyileştiren fırsatların ilk sırasında, sağlıkta eşitliği güçlendirmenin yer almasının temel nedenini de ortaya koymaktadır.

BİRLİKTE ÇALIŞABİLİRLİK

İşte tüm bunlara yönelik etkili modeller geliştirmek için sağlıkta liderlik ile birlikte yürütülmesi gereken bir çalışma modeli de gerekmektedir. Çalışma modelinin temelinde; interoperability olarak ifade edilen birlikte çalışabilirlik kavramı yer almalıdır.

Birlikte çalışabilirlik, genelde bilgi işlem sistemlerinde kullanılan bir kavramdır. Bir sistemin, ortak standartlar çerçevesinde bir diğer sistemin bilgi ve işlevlerini kullanabilme yeteneği olarak tanımlanır. Uluslararası başka örneklerini hiç  gündeme getirmeksizin, sadece ülkemizde bu konuda yaşanan süreç bile, konunun önemi ortaya koyacaktır. 28 Şubat 2009 tarihli 27155 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir Başbakanlık Genelgesi bu konuda dikkat çekilecek bir kilometre taşıdır.

e-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Birlikte Çalışabilirlik Esasları Rehberi ise 2012 yılında, o dönemde görev yaptığı adıyla Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanmıştır. Aslında ilk sürümü 2005, ikinci sürümü 2009 yılında yapılan bu çalışma; kamu-özel sektör, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarına, elektronik ortamda hizmet sunan tüm kurumlar arasında birlikte çalışabilirliği sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

ORTAK KAYNAK KULLANIMI

Ülkelere, kuruluşlara, yapılan işe ve de hedef kitlelere göre değişen birlikte çalışabilirlik dinamikleri, tüm paydaşlar açısından önemlidir. Kuşkusuz sağlık alanında da; başta hizmeti alanlar olmak üzere, kuralı koyanlar, sigortalar gibi finansman sağlayanlar ile kamu-özel fark etmeden hizmeti sunanlar ile tedarikçiler bu paydaşlar arasında yer almaktadır.

Kullanıcılar, kural koyanlar, sigortalar, hizmet sunanlar gibi sağlık alanındaki tüm tarafların konulara çözüm ortağı olarak yaklaşmaları, dijital dönüşüm yoluyla yenilikçiliklerini de arttıracaktır. Bu artış, birlikte çalışabilirlik temelinde daha da ileriye taşınabilir. Böylece bu ekosistem, sağlıkta lider olmanın basamaklarını daha da sağlamlaştırabilir. Taraflar birbirleriyle rekabet etmeyi, ortak kaynak kullanımında gerçekleştirecekleri sinerjiyle güçlendirebilirler. Sonuçta, sağlık sisteminin gerçekten birlikte çalışabilir bir ekip hizmeti ile verilmesi gerçekleşmiş olur. Karşılıklı fırsatlar paylaşılarak verimsizlikler ortadan kaldırılabilir, insani kalkınmanın sürdürülebilirliği sağlanır.  Tıpkı, 2012 yılında e-Dönüşüm için hazırlanan Türkiye Projesi Kapsamında Birlikte Çalışabilirlik Esasları Rehberi yaklaşımını, sağlık yönetimi alanında da teoriden uygulamaya geçirme isteği gibi…