Değer Temelli Sağlık Hizmeti

Değer temelli sağlık hizmetinin farklı ülkelerde uygulanan farklı örnekleri bulunmaktadır. Dünya deneyiminde en sık kullanıldığı alan bazı ilaçlarda uygulanan geri ödeme modelidir. En sık rastlanan, kullanılan ilacın beklenen etkiyi karşılamaması durumunda, maliyetinin firma tarafından karşılanmasıdır.

Yaklaşık yirmi yılı aşkın bir süredir sağlık hizmetlerinde yeni bir kavram tartışılmaktadır. Bazı ülkelerde pilot uygulamaları bile başlayan bu kavram “Değer Temelli Sağlık Hizmeti” olarak tanımlanmaktadır. 2022 yılına girmek üzere olduğumuz bu günlerde, iki bölüm halinde, son yıllarda yoğunlukla tartışılan hatta uygulanan bu kavramı aktaracağım.

Sağlığa değer biçmek, hiç kolay olmayan bir süreçtir. Çünkü, sadece hastalanınca tedavi olmak değil, bir hastalığa yakalanmadan sağlığımızı korumak ve geliştirmek bile “paha biçilmez” olarak bilinir. Aslında bu görüşün temeli; ister sağlıklı kişiye ister hasta kişiye sağlık hizmeti verilsin, sonucunun para ile ölçülememesine dayanır. Yani, sunulan hizmetin maliyetiyle değil elde edilen sağlık kazanımlarıyla değerlendirilmesi öne çıkmaktadır. Dolayısıyla süreç ile ilgili yapılan her türlü iyileştirme sonucu değer olarak ortaya çıkar. Amaç, kaynak tasarrufu değil, kaynakların en iyi nasıl kullanılacağının değerlendirilmesidir.

KİŞİ NASIL SAĞLIĞINI YÖNETECEKTİR?

Felç geçiren bir hastanın tedavi sonrası kendi kendine yeter bir biçimde yaşamını sürdürebilir hale gelmesinin getirdiği yaşam kalitesi artışı, bu yaklaşımın en çarpıcı örneği olarak verilebilir. Böylelikle uygulanan tedavinin sonuçta yaşam kalitesini ne kadar değiştirdiğinin sorgulandığı bir yaklaşım gündeme gelmektedir. İşte bu yaklaşım, sağlık hizmetlerinin sunulmasından finansmanına, organizasyonundan satınalma süreçlerine kadar her boyutunda bütüncüllüğe giden bir ekosistemi doğurmaktadır.

Aslında yapılan; 360 derece yöntemiyle odağında kişinin olduğu, ilgili tüm paydaşların süreçte yer aldığı, sağlığa değer katıcı iyi uygulamalara ulaşmaktır. Bu iyi uygulamalarda en öne çıkan kavram ise hasta deneyimidir.

Anahtar soru, gerek sağlıklı olduğu dönemde gerekse de hasta olunca kişinin hastalığını yönetme konusunda ne kadar bilinçli davrandığıdır. Bu anahtar soru doğal olarak kişinin sağlığını yönetmesine neden olmaktadır. Kişi nasıl sağlığını yönetecektir? Bu sorunun cevabı, “Affordable Care” olarak tanımlanır. Bu cevaba göre kişi; sağlıklı kalmak ile sağlığını geliştirmek için yapması gerekenleri öğrenecek, bilecek ve hatta yaşam biçimine dönüştürecektir.

KENDİ SAĞLIĞINI KORUMA

Sağlıklı olduğunda kişiye, hastalandığında ise hastaya sorumluluk vermek değer temelli bakışın özünü oluşturur. Az ve sık yiyerek fiziksel aktivitelerini önemseyen, aldığı ilaçları zamanında ve alması gereken dozda almayı yaşam biçimi haline getiren bir şeker hastası en basit ifadesiyle sorumluluğunu yerine getirmektedir. Hastalığa göre yapılması gerekenler, değişik örneklerle çeşitlendirilebilir.

Ana fikir, kişilerin kendi sağlığını (hasta ise hastalığını) yönetme sorumluluğunu almalarını sağlamaktır. Kendi sağlığını koruma ve geliştirme boyutunda bakıldığında, kişinin sağlığını yönetmesi için kazandırılan her türlü bilgi ve beceri aslında ortaya konulan değeri desteklemektedir.

İLAÇLARDA UYGULANAN GERİ ÖDEME MODELİ

Değer temelli sağlık hizmetinin farklı ülkelerde uygulanan farklı örnekleri bulunmaktadır. Dünya deneyiminde en sık kullanıldığı alan bazı ilaçlarda uygulanan geri ödeme modelidir. En sık rastlanan, kullanılan ilacın beklenen etkiyi karşılamaması durumunda, maliyetinin firma tarafından karşılanmasıdır.

2015 yılında kâr amacı gütmeyen bir sağlık sigortası ile bir ilaç üreticisi arasında böyle bir anlaşma yapılmıştır. Anlaşma kolesterol düşürücü bir ilacı kapsamaktadır. Klinik çalışmalarda elde edilen sonuçların gerçek kullanımda elde edilmemesi durumunda, ilaç şirketi sigorta şirketine geri ödemede bulunmayı taahhüt etmiştir.

2017 yılında aynı ilaç için anlaşma daha da genişletilmiştir. Şirket, bu genişleme ile ilacı kullanırken kalp krizi ya da inme geçiren her hasta için geri ödeme yapılmasını imza altına almıştır.

Değer temelli sağlık hizmetinin yaygınlaşması ile gelecekte sağlık hizmetindeki tüm tarafların iş yapma kültürleri değişebilecektir. Bu olası değişikliklerin başında; pilot uygulamalarla yaygınlaşacak yeni iş modeli ihtiyacı ile sağlık sisteminin tüm paydaşlarıyla risk paylaşımı ve izleme değerlendirme süreçleri için dijitalizasyon gereği sıralanabilir.

Sağlık Okuryazarlığı ve Diyabet

Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet hem dünya genelinde hem de Türkiye’de hızla artmakta. İki diyabet hastasından biri henüz diyabet teşhisi almamış konumda bulunuyor. Tip 2 diyabetin yüzde 80’i sağlıklı yaşam tarzına bağlı olarak önlenebilir hastalıklar arasında değerlendirilmektedir. Ama yine de 2030 yılına kadar 522 milyon kişinin şeker hastası olacağına yönelik öngörüler de bulunmaktadır.

Bugün, sağlık okuryazarlığı (health literacy) kavramını tartışmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü sağlık okuryazarlığını, kişinin sağlığını koruması ve sürdürülmesi için sağlık bilgisine ulaşma, anlama ve kullanma becerisi şeklinde tanımlar. Aslında, en basit örneğiyle kendi sağlığınızı yönetme bilincine sahip olduğunuz hedeflenir. Yani, hastalanmadan önce sağlığınızı koruma ve geliştirme ile hastalığınızda hangi aşamada ne yapmanız gerektiği sorumluluğunu doğru bir şekilde üstlenebilmeniz dikkate alınır.

Bugün size sağlık okuryazarlığı için en anlamlı örneklerinden biri olarak günün anısına uygun olarak şeker hastalığını örneklemek isterim. Çünkü bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü.

2030’A KADAR 522 MİLYON KİŞİ ŞEKER HASTASI OLACAK

Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet hem dünya genelinde hem de Türkiye’de hızla artmakta. Türkiye artış yaşanan ülkelerin başında geliyor. Çünkü 2 diyabet hastasından biri henüz diyabet teşhisi almamış konumda bulunuyor. Tip 2 diyabetin yüzde 80’i sağlıklı yaşam tarzına bağlı olarak önlenebilir hastalıklar arasında değerlendirilmektedir. Ama yine de 2030 yılına kadar 522 milyon kişinin şeker hastası olacağına yönelik öngörüler de bulunmaktadır. Hatta Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’de 2030 için tahmin edilen değerin 2014 yılında aşıldığını yayınlamıştır.

Bu nedenle “Diyabet Farkındalığını” arttırma amaçlı etkinliklerle, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde şeker hastalığına odaklanılmaktadır. Her yıl düzenlenen bu etkinliklerle, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de şeker hastalığına ilişkin sağlık okuryazarlığının artışı hedeflenmektedir.

DİYABET ÖZENLE, HER AN İZLENMESİ GEREKEN HASTALIK

Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’de; erkeklerin yüzde 10,6’sında, kadınların yüzde 11,5’inde ve toplamda nüfusun yüzde 11,1’inde yüksek kan şekeri olduğunu ifade etmektedir. Diyabet hastalarının izlenmesinde önemli bir ölçüt olan HbA1c seviyesinin diyabet tedavisi alanların yüzde 13.3’ünde bu oranın 6,5 üstünde olduğunu açıklamaktadır.

Diyabet, özenle ve her an izlenmesi gereken bir hastalıktır. Bu nedenle “diyabetle birlikte yaşamak” ilkesi hiç unutulmamalıdır. Türk Diyabet Cemiyeti; tıbbi tedavi, doğru beslenme, düzenli fiziksel egzersiz, sürekli kontrolü içeren kapsamlı bir hastalık yönetimi sürecini vurgulamaktadır. Diyabetin iyi yönetilmemesi sonucunda geç teşhisinden geç tedaviye başlanılması ile birçok organda çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. Beslenme yanlışlıkları ile hareketsiz yaşam süreç yönetimini zorlaştırır. Diyabet tedavisinde düzenlilik ve süreklilik için doktor kontrolü, uygun ve zamanında ilaç kullanma, fiziksel aktivite ve diyet uygulama önemlidir.

ÇOCUKLARDA DİYABET YAYGINLAŞIYOR

Çocuklarda diyabetin yaygınlaşması sonucu Türkiye Diyabet Vakfı, çocukların diyabetiyle barışık süreç yaşamasında aile desteğini vurgulamaktadır. Diyabetin ailenin tümünü etkilemekte olduğu, sorunların çözümü ile hastalık bakımında birlikte çalışması gerektiği belirtilir. Yılda en az bir veya iki kez hekim kontrolüne beraberce katılmalarının da süreç yönetiminin önemli bir parçası olduğuna dikkat çekilmektedir. Araştırmalar; diyabet yönetiminde başarılı gençlerin, ailelerinden bu konuda destek alanlar olduğunu göstermektedir.

Türkiye Diyabet Vakfı bu hastaların normal bir hayat sürmesi gerektiğini de vurguluyor. Vakıf’ın bu konudaki tavsiyeleri şöyle sıralanmaktadır: “Diyabetli kişiye diğer insanlara davrandığımız gibi davranmalıyız. Çocuğun kendi yaş grubundaki diğer çocukların katıldığı etkinliklere katılması, aile dışında arkadaşlara sahip olması ve aile dışı etkinliklerde bulunması önemlidir. Özellikle ergenlik çağındaki gençler için arkadaş desteği çok önemlidir.”

14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ

Diyabet farkındalığını arttırmak amacıyla belirlenen 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde diyabet özelinde, kişisel olarak sağlığımızı yönetmek için bazı başlıkları vurgulamak istedim. Ama inanın ki sağlığımızı koruma ve geliştirme ile hastalıklarımızı yönetmede; kendi sorumluluklarımızı bilmek ve üstlenmek için sağlık okuryazarlığımızı arttırmamız ve buna ilişkin bilgilenme kaynaklarını zamanında ve doğru şekilde kullanmalıyız. Tıpkı diyabeti hayatınıza sokmamak, girdiyse birlikte yaşamayı öğrenmek için sağlıklı beslenme ile fiziksel aktivite yapma yollarını zorlayarak sorumluluk duymamız gibi…

Prof. Dr. S. Haluk ÖZSARI/ İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Öğretim Üyesi/ [email protected]

Haluk Özsarı yazdı: Sağlık yönetiminden ne anlamalıyız?

Dünya genelinde sağlık ve sağlığın her düzeydeki yönetimi öncelikli hale gelmiştir. Ülke sağlık sistemini de yönetseniz, sağlık kuruluşunu da yönetseniz aslına bakarsanız kaynakları yönetiyorsunuz. Yani sağlık yönetimi kavramından sağlık sektöründe hizmet veren tüm yapıların kaynaklarının yönetilmesini anlamalıyız.Dünya genelinde sağlık ve sağlığın her düzeydeki yönetimi öncelikli hale gelmiştir. Ülke sağlık sistemini de yönetseniz, sağlık kuruluşunu da yönetseniz aslına bakarsanız kaynakları yönetiyorsunuz. Yani sağlık yönetimi kavramından sağlık sektöründe hizmet veren tüm yapıların kaynaklarının yönetilmesini anlamalıyız.

Merhabalar, bugünden başlayarak, sizlerle birlikte sağlık yönetimini ilgilendiren konuları paylaşacağız. Ama öncelikle bu anlamlı günü vurgulamamız gerekiyor.

29 Ekim bugün, hepimiz için çok önemli bir gün. Bugün, Cumhuriyetimizin 98. kuruluş yıldönümü. Yüzüncü yıla iki kala, böyle anlamlı bir günde başlamış olmaktan onur duyuyorum.

98 yıl önce bugün Cumhuriyet ilanı sonrası TBMM’de ilk Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk konuşmasında;

Efendiler, asırlardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.

Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti.

Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

diyen Atatürk ile birlikte bu toprakları vatan yapma uğruna şehit ve gazi olan silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum, CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

TÜRKİYE’DE YAŞAM MEMNUNİYETİ

Sağlık öyle bir alandır ki, sadece COVID-19 sürecinde değil, kişilerin yaşamlarının her döneminde en büyük mutluluk kaynağı olmuştur, hem de bir sonra gelen mutluluk kaynağı ile arasında çok büyük fark bırakarak…

Türkiye’de Yaşam Memnuniyeti adı altında bir araştırma yapılmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu yaptığı bu araştırma sonuçlarını her yıl düzenli olarak yayınlanmaktadır. Araştırma ile kişilerin genel mutluluk algısı, toplumsal değer yargıları, temel yaşam alanlarındaki genel memnuniyeti, kamu hizmetlerinden memnuniyeti ölçülerek zaman içindeki değişimi izlenmektedir.

Araştırma sonuçlarına göre 2015 yılında; en çok sağlıklı olmanın kendilerini mutlu ettiğini ifade edenler yüzde 68,8 olmuş, bunu yüzde15,8 ile sevgi, yüzde 8,6 ile başarı, yüzde 3,9 ile para, yüzde 2 ile iş takip etti. 2020 yılında ise kişiler; kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenler yüzde 70,9 olurken, bu oranı yüzde 12,8 ile sevgi, yüzde 8,8 ile başarı, yüzde 4,6 ile para ve yüzde 2,3 ile iş izlemiştir.

İNSANİ GELİŞMİŞLİK ENDEKSİ

Sizlerle paylaşacağım diğer bir başlık, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) dünya gündemine sunduğu İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE) olacak. Bu endeksle, ülkeler arasında, insani gelişmenin temel boyutları olarak; uzun ve sağlıklı yaşam ile bilgi ve insana yakışır yaşam standartları kapsamında sağlanan ortalama başarı ölçülüyor ve karşılaştırılıyor. Bir yandan sosyal diğer yandan da ekonomik kalkınma için referans olan bu değerlendirme yaklaşımında; sağlık alt endeksinde doğumda beklenen yaşam süresi, eğitim alt endeksinde ortalama okullaşma yılı ve beklenen okullaşma yılı, gelir alt endeksinde ise kişi başına gayri safi yurt içi hasıla göstergeleri yer almaktadır.

Geçtiğimiz yıl yayınlanan 2019 Yılı Raporu’nda; 189 ülkenin yer aldığı endeksin zirvesinde Norveç, İrlanda, İsviçre, Hong Kong ve Almanya, son sırasında ise Afrika ülkesi Nijer bulunmaktadır. Dünya ortalamasının 0.737 puan olduğu İGE’de Türkiye, 0.820 puan ile 66 ülkenin yer aldığı yüksek insani gelişme kategorisinde 54.sıradadır.

Öte yandan, ister gelişmiş, ister gelişmekte olan, isterse geri kalmış ülkeler olsun ülkelerin hemen hepsinde sağlık harcamaları dikkatle izlenmekte ve sağlık sistemleri bu açıdan sürekli gözden geçirilerek artan harcama ve maliyetlerin hizmet alanlara etkileri yönetilmeye çalışılmaktadır.

SAĞLIĞIN HER DÜZEYDEKİ YÖNETİMİ ÖNCELİKLİ HALE GELDİ

Tam da bu nedenler yüzünden, dünya genelinde sağlık ve sağlığın her düzeydeki yönetimi öncelikli hale gelmiştir. Ülke sağlık sistemini de yönetseniz, sağlık kuruluşunu da yönetseniz aslına bakarsanız kaynakları yönetiyorsunuz. Yani sağlık yönetimi kavramından sağlık sektöründe hizmet veren tüm yapıların kaynaklarının yönetilmesini anlamalıyız.

Örneğin, Sağlık Bakanlığı kamu sağlık çalışanlarını yönetirken, bir özel hastanenin laboratuvar yöneticisi test malzemelerinin satın almasını yönetir, Dünya Sağlık Örgütü aşılama ile ilgili geri kalmış ülkelere ücretsiz aşı sağlanmasına yönelik fonları yönetirken, ultrason cihazı üreten firma sahibi yapay zeka ile çalışan makina üretimi kararını verir… İşte, tüm bu yöneticiler ister üst ister orta düzey yönetici olarak hangi düzeyde olursa olsun yönetim görevlerini yerine getirirler.

İşte bu köşedeki birlikteliğimizde sizlerle, bundan böyle sağlık yönetiminde dünya ve Türkiye’deki tartışma başlıklarını gündeme getirerek değerlendirmelerinize sunacağız. Yeni yeni konuları birlikte değerlendirmek dileğiyle…

Prof. Dr. S. Haluk ÖZSARI/ İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sağlık Yönetimi Öğretim Üyesi/ [email protected]