Yönetimde Çeviklik Yaklaşımı

Sağlık gibi çok paydaşlı yapılarda, çevik yönetim yaklaşımı daha da önemsenmektedir. Çünkü, sağlık hizmetindeki çok paydaşlılık beraberinde birden fazla sektörle etkileşimi getirir. Sektörlerin başında sigortacılık gelir. Bu yüzden, sağlık sigortacılığı konusunda çalışmaya başlayanlar genelde diğer sigorta branşlarından farklılıkları üzerine yoğunlaşarak ilk deneyimlerini yaşarlar. Deneyimler, çoğu zaman zorlanılan bazı örneklerle bile hatırlanıyor olabilmektedir.

Bilgi Yönetimi… Covid-19 süreci, her ülkede farklı yaşanmışlıklara yol açtı. Yönetimde bilinenlerden farklı yaklaşım biçimlerini öğretti. İlk kez karşılaşılan ve çok hızlı yayılan bir etken; önce tanınmaya, sonra kontrol altına alınmaya, en sonunda da ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Bilgi yönetiminin bu kadar kısa sürede ve bu kadar hızlı bir şekilde kavranma zorunluluğu, bilgiyi işleme alanında önem verilen kavramların yönetimin diğer alanlarına da taşınmasına yol açtı.

Çeviklik, işte böyle bir kavram olarak yaşamımıza girdi. Uygulamalar, yazılım dünyasında birkaç on yıllık zaman dilimine yayıldı. Yazılım sektörü, giderek diğer alanlarda yeni tartışılmaya başlanan bu kavramın küreselleşen dünyada tetikleyicisi oldu. Tüm sektörlerin tepe yöneticileri bu kavrama önem verdi, çalışanlarının bilgi ve deneyimini güçlendirici müdahalelerde bulundu. Sadece dünyada değil ülkemizde de, bu işe özel danışmanlık alanları oluşmaya başladı.

İngilizce Agile kelimesi ile ifade edilen çeviklik kavramı, bir örgütün yeni ortaya çıkan koşullara sağlayabildiği uyum olarak özetlenebilir. Yeni iş fırsatları amacıyla yön değiştirebilme becerisi olarak tanımlayanlar da vardır. Zihinsel çeviklik, değişimde çeviklik, insan ilişkilerinde çeviklik, sonuç oluşturmada çeviklik, algoritmik düşünme ve çevik organizasyon yapıları gibi alt başlıklarda da değerlendirilmektedir.

Fortune Dergisi eski editörü, fütürist Alvin Toffler bu konuya duyulan ihtiyacı şu sözleriyle açıklamıştır: “21. yüzyıl cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak.” Toffler, sürekli öğrenmenin önemi ve gerekçesini tam da çeviklik bağlamda vurgulamaktadır.

YENİ PARADİGMA: KULLANICIYA ODAKLANMAK

Yönetimde çeviklik yaklaşımında, kurumlarda görev yapanlar kendi alanlarının dışına çıkarak hizmet alanlara odaklanmaktadır. Kurumlar bu yolla değişime ayak uydurmakta, sorunlara getirdiği yalın çözümlerle başarıyı yakalamaktadır. Hatta bu yolla, başarısızlık olasılıkları en aza düşmektedir. Alışılagelmişten kopma, farklılıklar oluşturma şeklinde ifade edilen süreçler yaşanır.

Sağlık gibi çok paydaşlı yapılarda, çevik yönetim yaklaşımı daha da önemsenmektedir. Çünkü, sağlık hizmetindeki çok paydaşlılık beraberinde birden fazla sektörle etkileşimi getirir. Sektörlerin başında sigortacılık gelir. Bu yüzden, sağlık sigortacılığı konusunda çalışmaya başlayanlar genelde diğer sigorta branşlarından farklılıkları üzerine yoğunlaşarak ilk deneyimlerini yaşarlar. Deneyimler, çoğu zaman zorlanılan bazı örneklerle bile hatırlanıyor olabilmektedir.

2020 Mayıs ayında “State of Agile Report” adıyla bir rapor yayınlanmıştır. Rapor, 40 bini aşkın çalışana bir anketin analizini de anlatmaktadır. Kurumların çeviklik kazanımları içinde ilk beş başlık sıralaması şöyledir;

  • Yüzde 70, değişen öncelikleri yönetebilme yeteneği,
  • Yüzde 65, proje görünürlüğü ve enformasyon teknolojilerine uyum,
  • Yüzde 60, teslim hızı, pazara ulaştırma süresindeki azalma ve ekibin morali,
  • Yüzde 59, ekibin artan üretkenliği,
  • Yüzde 58, proje riskini azaltma.

Anket sonuçlarının önde gelen ilk beş kazanımı birbirine çok yakın oranlardan oluşmaktadır. Birinci ile beşinci arasındaki fark sadece yüzde 12’dir. Aslında bu bile çeviklik kazanımlarının, çeşitlilik ve önem dereceleri açısından geniş bir yelpaze olduğunu göstermektedir.

Benzeri çalışmalar sonucunda, paradigma değişikliği yaşanan alanların giderek netleşmekte olduğu paylaşılmaktadır. Ana başlıklarıyla belirginleşen bu alanlar;

  • Süreç ve araçlarına değil, bireyler ve aralarındaki etkileşime,
  • Kapsamlı bir arşivlemeden öte fonksiyonel bir bilgi yönetimine,
  • Sözleşme gibi usul oluşturucu müzakerelerden, kullanıcılarla işbirliklerine,
  • Planlı ve değişmeyen doğrular yerine dönüşümlere karşılık vermeye

kadar uzanan anlayış değişikliklerini beraberinde getirmiştir.

Yönetim süreçleri, alışılmış geleneksel yöntemlerin aksine, önceden kararlaştırılan planlara koşulsuz uymaya sıcak bakmamaktadır. Koşullar her an değişebilir, hatta kullanıcılar mal ve hizmetin tamamını bile değiştirmeyi gerektirebilecek beklentileri tercih edebilir. Böyle durumlarda, kullanıcıların memnuniyetini en üst düzeyde gerçekleştirebilmek için yeni tercihlerle uyum sağlanmalıdır.

YOL GÖSTERİCİ İLKELER

Çevik yaklaşımda yol gösterici ilkelerin özü, tıpkı değer temelli sağlık bakışında olduğu gibi, kişinin merkeze alınmasını sağlayan bir ekosistemi gerektirir. Ekosistem, kullanıcı memnuniyetine dayanır.

Süreçler, değişimin kişiye yönelik rekabet avantajına çalıştırılır. Süreç sahipleri, “interoperability” kavramıyla da bilinen, birlikte çalışabilirliğin bir örneğiyle iş yapar.

Motive bireyler amacıyla bir yandan ortam oluşturulur, bir yandan da çalışanların başarılarına güvenilir. Bilgi paylaşımına yönelik olarak yüzyüze iletişim güçlendirilir.

Sürdürülebilir ve tekrarlanabilir bir tempo, ekiplerin iyi tasarım konusundaki özenini arttırarak ürünün sürekli iyileştirmesi ile değişimini sağlar.

Yazılım sektöründen başlayarak diğer alanlarda daha hızlı ve geniş kapsamlı bir değişime neden olan yönetimde çeviklik yaklaşımı, her sektörü dönüştürecek bir hızla yayılıyor. Sağlık ve paydaşı sigortacılık sektörü bu dönüşümün gerisinde kalmamalıdır.

Sağlık sektörü yöneticileri bu yaklaşımın işlerliğini, getirdiği kazanımları göstererek paylaşmalıdır. Bilgi ve deneyimlerini birbirlerine aktarmalı, ortak hedeflere işbirliği içinde birlikte yürümelidir. Böylelikle, kaynak kullanımında etkililik sağlamanın da ötesinde, dönüşüme ayak uydurmanın koşulları da yerine getirilmiş olur.

Duvarsız Hastane

Duvarsız hastane yaklaşımı; hizmet sunumundan ödeme modeline, teknolojiden başta sağlık insangücü olmak üzere her türlü kaynak kullanımına, sürdürülebilirlikten hakkaniyete varıncaya kadar geniş bir etki alanı oluşturuyor. Bu geniş etki alanı, bir ekosistem olarak tanımlanabilir.

Son yıllarda benzeri anlama gelecek çok kavram konuşuluyor. Ama bu ve benzeri kavramları her konuşulduğunda, 2019 yılında okuduğum Frank Kumli’nin “2040’ta Sağlığın Geleceği” adlı makalesini hatırlıyorum. Makale, sağlık tanımı daha da genişleterek, bütünsel olarak zihinsel, sosyal, duygusal, fiziksel, finansal ve ruhsal sağlığı kapsayan genel bir iyilik halini anlatmaktadır. Oysa ki, Dünya Sağlık Örgütü sağlığı; sadece hastalık ve sakatlığın bulunmayışı değil, fiziksel ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlayalı çok yıllar oldu.

Aslında kulağa çok hoş gelen bu tanım, kapsamının çok geniş olduğu için zaman zaman tartışılmaktadır. Hatta bu kadar geniş kapsamlı böyle bir tanımın uygulamasının olamayacağı bu yüzden de teorik kalacağı bile söylenilmektedir.

2040 yılına daha 18 yıl var, bu çok uzun bir süre şeklinde düşünebilirsiniz. Oysa ki, politika belirlemek ve ona uygun planlar yaparak hedefler koymak için çok da uzun bir süre sayılmaz. Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılı “Herkes İçin Sağlık” hedeflerini 1973 yılında belirlemişti. Duvarsız hastane kavramı konuşuldukça, kapsamı genişleyen sağlık tanımının önemi daha fazla anlaşılacaktır.

GENİŞ KAPSAMLA UYUMLULAŞTIRILAN POLİTİKALAR

2040 yılı için bu kadar genişlemiş kapsam hedeflenmesi, doğaldır ki sağlık politikalarını da etkileyen geniş bir müdahale alanı oluşturacaktır. Devletler, sağlıkla ilişkili sektörler ve ilgili paydaşlar, müdahale alanlarına yönelik önceliklerini de sağlık tanımının bu genişleyen kapsamını düşünerek oluşturmalıdır. Sadece sağlık politikaları değil, sosyal ve ekonomik politikalar da bu değişim süreci içinde değerlendirilmelidir. Kamu kadar  özel sektör ve akademik alanda da stratejiler ve iş planları, bu yaklaşımla gözden geçirilmelidir.

Politika ve iş planlarının bu yaklaşıma uyumlulaştırılması, duvarsız hastaneyi de içeren değişim sürecinin en önemli bileşeni olarak görülmelidir. Çünkü uyumlulaştırma çabaları; iş yapma biçimlerinin değişmesini, yeni sağlık hizmet sağlayıcıların ortaya çıkmasını, yenilikçi müdahale alanlarının gelişmesini içermelidir. Sağlığı korumada ve hastalıkların tedavisiyle ödeme mekanizmalarında; daha basit ve yalın süreç yönetiminin gündeme gelmesine neden olacaktır.

DUVARSIZ HASTANE DESTEKLEYİCİSİ UYGULAMALAR

Duvarları olmayan hastane yaklaşımını destekleyen hatta teşvik eden bazı uygulamalar da olacaktır. Bunlar arasında; elektronik sağlık kaydı sistemi oluşumu, ödeme modeli değişiklikleri, kişilerin sağlık veya hastalıklarını uzaktan yönetme gibi başlıklar sıralanabilir.

Elektronik sağlık kaydı oluşturma kavramı, hizmet verilen nüfusun sağlığına yönelik klinik veriyi dijital ortamda oluşturma ve paylaşıma açma çabalarını içerir. COVID-19 pandemisi, bu çabaların öneminin daha da fazla anlaşıldığı bir dönemi yaşattı. Tüm ülkeler, beklemedikleri, anlık gelişen pandemi koşullarında, sağlık hizmetlerinin kalitesini azaltmadan erişimini arttırmanın yollarını aradılar. Sağlık alanında digitalizasyonu ve onun sağladığı düzenleyici gücü sağlık yönetiminin her alanında uygulamaya çaba gösterdiler. Sistemlerinin uyumluluğunu, toplumlarının başta kültürel değerleri olmak üzere bu değişime zorunlu olduğu bilinciyle mevzuatlarını güncellediler. Uzaktan takip ve yönetim ile kişisel bilgilerin korunmasını önceliklerine alarak davranma zorunluluğu süreçlerini yaşadılar.

Sağlık hizmetlerinin kişilere ve kurumlara ödeme yöntemlerini gözden geçirdiler. Özellikle son yirmi yılda bir çok ülke, geleneksel yöntemler yerine yenilikçi hizmet sunum ve ödeme modellerini uygulamaya başladı. Ödeyicileri ve hizmet sunucuları daha fazla değer oluşturma için teşvik edici mekanizmalara yönlendirdiler. Tıpkı, sigortacılıktaki risk yönetimi kuralları gibi sonuç odaklı finansman modellerine yöneldiler.

Doğaldır ki bu arada, sağlık hizmetlerinin dijital temelli işletim sistemleriyle birlikte çalışması süreci de yaşandı. Bir benzetme yapmak gerekirse, alfabesinden başlayarak kitabını yazmaya kadar giden eş zamanlı bir dizi eylemi içeriyordu aslında bu süreç. İlgili karar vericiler, kanıta dayalı sonuçları izlediler, değerlendirdiler, karar vermelerinin vaz geçilmezi yaptılar. Gördüler ki, bir yandan sonuçlar iyileşti, bir yandan da maliyet düştü. Sağlık sistemine aynı şikayetle yapılan tekrarlayan başvurular azaldı, hizmete erişim artarken belirlenen anahtar başarı göstergeleri iyileşti. Yalnızca doğumda beklenen yaşam süresi değil, sağlıklı geçirilen yaşam süresi, yaşam kalitesinin artması, engelliliğin azalması gibi başarı göstergeleri de izlenir hale geldi.

“BENİM İSTEDİĞİM YERE GEL” KOMUTU YERİNE “NEREDEYSEN ORAYA GELİRİM” YAKLAŞIMI

Görüleceği gibi, duvarsız hastane yaklaşımı; hizmet sunumundan ödeme modeline, teknolojiden başta sağlık insangücü olmak üzere her türlü kaynak kullanımına, sürdürülebilirlikten hakkaniyete varıncaya kadar geniş bir etki alanı oluşturuyor. Bu geniş etki alanı, bir ekosistem olarak tanımlanabilir. Ekosistem temelinde, sağlık hizmetlerini kullanıcısıyla buluşturma yatıyor. Buluşturma “benim istediğim yere gel” komutu yerine “neredeysen oraya gelirim” yaklaşımı odaklı bir zihinsel dönüşümü beraberinde getirmektedir.

Zihinsel dönüşüm; yapay zeka, nesnelerin interneti, metavers, sensör ve birbiriyle konuşan cihazlar gibi yenilikçi teknoloji araçlarıyla kullanıcıları sağlık hizmetine bağlanıyor. Sonuçta; sağlığın etkililik, hakkaniyet sürdürülebilirlik gibi kavramlarla yönetişimi gerçekleşiyor. Yenilikçi iş modelleri oluşuyor. Taraflar arasında sorumluluk ve rol dağılımı güncelleniyor. Dolayısıyla, sigortacısından hastane yöneticisine, sağlık çalışanından hizmet kullanıcısına sektörün tüm tarafları yeni rollerini biran önce benimsemek durumundadır. Bu düşüncelerle, Sigortacılık Haftasını kutluyorum, sigorta sektörünün duvarsız hastane ile uyumlu hazırlık süreçlerine de başlamasını diliyorum.

Sürdürülebilirlik ve Sigortacılık İlişkisi

Sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel olarak, yönetilmekte zorlanılan krizlerden söz edilir. Kaynak kullanımında verimlilik ve etkililik, bu krizler ne düzeyde olursa olsun, hep olumsuz etki doğurur. Özellikle, sağlık ve sigortacılık gibi çok paydaşlı alanlardaki bu olumsuz etkiler, birey kadar toplumsal sonuçlara da yol açar. Sağlık ekonomisinde dışsallık olarak ifade edilen bu kavram, aşılanma gibi olaylarda pozitif, pasif içicilikte ise negatif dışsallık olarak tanımlanır.

Bu yazımda, global anlamda sürdürülebilirlik ve sigortacılık ilişkisinden söz edeceğimi belirtmiştim. Sürdürülebilirliği, finansal sürdürülebilirlik yaklaşımıyla değerlendirme bir yaklaşımdır. Doğaldır ki, böyle düşünenler sigortacılık için toplanan prim ile ödenen tazminat arasındaki denge temelinde finansal verileri ön planda tutacaklardır.

1987’de Birleşmiş Milletler Brundtland Raporu sürdürülebilirlik kavramını tanımlarken, bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılama olarak ifade ediyor. Örnek vermek gerekirse, bugün bizlerin almakta olduğu sağlık veya sigorta hizmetlerinin, geleceklerinde çocuklarımız tarafından da alınması olarak somutlaştırılabilir.

Bu bağlamda, sürdürülebilirlik kavramıyla ilgili son günlerde yaşanan önemli bir gelişmeyi paylaşmak isterim. Geçenlerde, Stanford Üniversitesi’nde, 70 yıl sonra ilk kez, yeni bir fakülte açıldığını okudum. Fakültenin adı Sürdürülebilirlik Okulu. Sürdürülebilirlik konusunda çalışacak Fakülte, bilimsel çözümler üretmek üzere planlanmış…

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

Sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda giderek daha da artan bir önem kazanmaktadır. İlgilileri, her alanda o alana özgü politikalarla sürdürülebilirlik tartışmaları yapmaktadır. İlgililer, sadece akademisyenler ve sektör yetkilileri değildir, tüm paydaşlar ilgilidir. 360 derece bakışıyla sürecin içine giren bütün taraflar, çözüm bulma konusunda da birlikte çalışmaktadır. Çözümler sürdürülebilir kalkınma kavramı ile birlikte değerlendirilmektedir.

Bugün gelinen noktada sürdürülebilir kalkınma, sigorta sektörünün de içinde olduğu birçok sektörde geleceğin başarı ölçütü olarak değerlendirildiği bilinmektedir. Sigortacılık alanının karar vericileri, bu ölçütü önemsediklerini yenilikçi yaklaşımlarla ortaya koymaktadır. Bir yandan pazarda varlığını sürdürmek, bir yandan da alana getirilen yenilikler, hepsi bu amaca ulaşılma çabalarıdır.

YÖNETİLMEKTE ZORLANILAN KRİZLER

Sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel olarak, yönetilmekte zorlanılan krizlerden söz edilir. Kaynak kullanımında verimlilik ve etkililik, bu krizler ne düzeyde olursa olsun, hep olumsuz etki doğurur. Özellikle, sağlık ve sigortacılık gibi çok paydaşlı alanlardaki bu olumsuz etkiler, birey kadar toplumsal sonuçlara da yol açar. Sağlık ekonomisinde dışsallık olarak ifade edilen bu kavram, aşılanma gibi olaylarda pozitif, pasif içicilikte ise negatif dışsallık olarak tanımlanır. Sonuç olarak, sağlık alanında aşı olan kişi sadece kendisini korumaz ya da sigara içen kişi sadece kendine zarar vermez.

Dünyada yönetilmekte zorlanılan risklerin en başında, neredeyse üç yılı bulan Covid-19 yaşanmışlıkları hatırlanacaktır. Elde edilen deneyimin, dayanıklılık artırmaya yönelik görüşleri de içeren Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 Küresel Riskler Algı Anketi yayınlandı. Anket, katılımcılarının çoğunluğu, dünyanın görünümünden umutlu olmadıklarını belirtmiş, sadece yüzde 16 oranında katılımcı, “iyimser” veya “olumlu” öngörülerde bulunmuş. Bir başka ifadeyle, yüzde 84 oranındaki çoğunluğun “endişeli” olduğu ortaya çıkmış. Ankete göre katılımcıların yüzde 11’i ise, küresel toparlanmanın hızlanacağına ilişkin olumlu beklentide bulunmuş.

DÜNYANIN SAĞLIĞI İLE İLGİLİ KAYGILAR ÖNE ÇIKIYOR

Ankete katılan uzman ve liderler, yoğunlukla, önümüzdeki üç yılda, değişkenlik, oynaklık ile birlikte birçok sürpriz de yaşanabileceğini öngörmüşler. Bu bakışla, kazananlar ile kaybedenlerin birbirlerinden göreceli olarak ayrılacağını da düşünmüşler.

Önümüzdeki beş yıl için en çok toplumsal ve çevresel riskler beklenirken, 10 yıllık bir gelecekte dünyanın sağlığı ile ilgili kaygılar öne çıkmaktadır. 10 başlık altında sıralanan riskler; toplamda beş ama ilk üçünde çevre, ikinci üçünde sosyal, daha sonrakilerde ise borçlanma ve jeopolitik olmak üzere sınıflandırılmıştır. Bunlar;

  • İklim değişikliğine yönelik eylemlerde başarısızlık,
  • Aşırı hava değişiklikleri,
  • Biyoçeşitlilik kaybı,
  • Sosyal uyum erozyonu,
  • Geçim kaynağı krizi,
  • Enfeksiyon hastalıkları,
  • İnsan çevreye zarar,
  • Doğal kaynak krizi,
  • Borç krizi,
  • Jeoekonomik çatışma

Bu riskler arasında adlandırılmasından anlaşılan riskler olabileceği gibi ilk bakışta değerlendirilmesinde zorlanılabilecek birkaç risk bulunmaktadır. Bu kapsamda bazı başlıkları birkaç cümle ile detaylandırmak istiyorum. Farklı türlerin neslinin tükenmesi ile birlikte belirli çevredeki türlerin yerel olarak azalması hatta kaybolması sonucu biyolojik çeşitliliğin kaybolması şeklinde ifade edilmiştir. Sosyal uyum erozyonu kavramıyla, hane halkı veya kişilerin geçim sıkıntılarının doğuracağı krizler ile ruh sağlığı bozulmasının pandemi nedeniyle kötüleştiğine vurgu yapılmaktadır.

Jeoekonomik çatışma kapsamında, jeopolitik güçler arası ekonomik, politik, teknolojik rekabetlerin, ikili ilişkilerin gerilmesi hatta kırılmasına neden olması düşünülebileceği belirtilmektedir. Hatta avantaj elde etmek amacıyla insani gelişme için kritik olan bir mal, bilgi, hizmet veya teknoloji kullanımı veya kısıtlaması bile örneklenebilmektedir.

Bu açılardan değerlendirildiğinde, sigorta şirketleri için sürdürülebilirlik risklerinin yönetilmesini daha da kolaylaştıran ürünler geliştirilmesi öne çıkmaktadır. Bu ürünler tüm iş kollarına yönelik çeşitlendirilebilir. Çevre bilincini arttırıcı kampanyalar yoluyla farkındalık oluşturulabilir.

Bu önerilerin ortak özelliği, risklerin yönetilmesini kolaylaştıran ürünler ve seçenekler sunulmasıdır. Sürdürülebilirliğin artırılması için risk yönetiminde yeni teknoloji ve kaynakların kullanılması sağlanarak ilerlemek mümkündür. Ama, unutulmamalıdır ki, sürdürülebilir kalkınma için sigorta şirketlerinin çabalarına ek olarak toplumun bu amaca yöneltilmesi de gerektirir. Kamusal karar vericiler, tüm bu çabalara stratejik ve günlük uygulamalarla destek olmalıdır.

Kişisel Verilerin Korunması ve Sigortacılık

Son birkaç yıldır, sektörün taraflarının birlikte olduğu her toplantıda, kişisel verilerin korunması konusu gündeme geliyor. Hatta, toplantılardan birinde, kasko ile benzerlik oluşturulan örnekler verildiğine bile tanık olmuştum. Bir sigorta şirketi yetkilisi, “arabanın marka modelini bilmeden kasko yapma” benzetmesi ile örneklemişti. Bu kadar önemli bir konuda bir şey yapılmıyor mu? Evet, yapılıyor. Bugün size bu yapılanlardan söz edeceğim.

Son veriler, dünya sigorta sektöründe Türkiye’nin yerinin ekonomik büyüklüğü ile paralel olmadığını gösteriyor. Sigortacılıkta neredeyse iki kat daha aşağıda yer alıyoruz, 38’inci sıradayız. Hatta, toplam sigorta primin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki payında bu oran 3 kattan da fazla; yüzde 7,4’e, yüzde 2,2. Özel emeklilik fonlarında ise bu oran 429 katından bile fazla. OECD ülkelerinde özel emeklilik fonlarının Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki payı yüzde 145,9, Türkiye’de yüzde 3,4.

Sigortacılık sektörünün yaygınlaşması için birçok hedef sıralanmaktadır. Özellikle sağlık sigortacılığını yakından ilgilendirdiği için kişisel verilerin korunması konusunu gündeme getirmek istiyorum. Konunun uzmanları ısrarla, Türkiye’deki kişisel verilerin korunması kurallarının özellikle sağlık alanında çok katı uygulandığını kabul ediyorlar. Aynı uzmanlar, kendi şifresini kötü niyetlilerin kopyalaması (!) dışında, sağlık verileriyle ilgili Türkiye’de bir yanlışlık yaşanmadığını da belirtiyorlar.

ÖZEL SAĞLIK SİGORTALARI

Son birkaç yıldır, sektörün taraflarının birlikte olduğu her toplantıda, kişisel verilerin korunması konusu gündeme geliyor. Hatta, toplantılardan birinde, kasko ile benzerlik oluşturulan örnekler verildiğine bile tanık olmuştum. Bir sigorta şirketi yetkilisi, “arabanın marka modelini bilmeden kasko yapma” benzetmesi ile örneklemişti. Bu kadar önemli bir konuda bir şey yapılmıyor mu? Evet, yapılıyor. Bugün size bu yapılanlardan söz edeceğim.

Son aylarda, bu konuda oldukça hızlanan bir süreci yaşadık. Yazışmalar sonrası; üst düzey teknik yetkililerle, Türkiye Sigorta Birliği yetkilileri Ankara’da bir araya geldiler. Sadece tamamlayıcı sağlık sigortacılığında değil, özel sağlık sigortacılığın tamamında kişisel verilerin korunması konusunda neler yapılabileceğini tartıştılar. Bir protokol imzalandı, sigortacılıkla ilgili yasal süreçler tamamlandı. Artık sanıyorum, son aşamaya gelindi.

O aşama da tamamlandığında, uzmanlarının söylediği “Türkiye’deki kişisel verilerin korunması kurallarının özellikle sağlık alanında çok katı olduğu” tespit geçmişte kalmış olacak. Çünkü geçmişte kalacak bu tespit için emek verenlerin bir kez daha devreye girdiğini ben de yaşadım. Tıpkı, Şubat 2022’de yayımlanan Uzaktan Sağlık Hizmetlerinin Sunumu Hakkında  Yönetmeliğin tüm aşamalarını ilgili paydaşlarıyla şeffaf paylaşımında olduğu gibi…

YASA HAZIRLIKLARINDA SONA GELİNDİ

Bu arada, kişisel verilerin korunması ile ilgili yasa hazırlıklarının da son aşamaya geldiği aktarılıyor. Böyle bir yasal düzenlemenin, bilgiyi yönetmenin her türlü aracının en fazla kullanılabileceği fırsatlar da doğuracağı unutulmamalıdır. Yapay zeka ve makine öğrenmesinin de desteğiyle bu fırsatlardan genelde sigortacılık özelde de sağlık sigortacılığı çok daha fazla yararlanacaktır.

Daha doğru simülasyonlarla, daha gerçekçi aktüeryal hesaplamalara ulaşacaklar. Böylelikle şirketler ve sektör için sürdürülebilir dengelere kavuşma süresi daha da kısalacaktır. Zaten, önümüzdeki hafta, global anlamda sürdürülebilirlik ve sigortacılık ilişkisini yazmayı planlıyorum.

Geçenlerde Yeni Dünya Performans Kriterlerine ilişkin bir yazı okumuştum. Yazının ana fikri “çeviklik” kavramıydı. Çeviklik, en basit ifadesiyle hızlı olma yeteneği olarak tanımlanabilir. Çevikliğin, doğal olarak, bireysel ve kurumsal anlamda farklılıkları vardır. Yönetim açısından kurumsal çeviklik başlığı daha öne çıkmaktadır. Kuruluşların hızlarını yitirmeksizin, yaşanan değişikliklere vizyonlarıyla uyumlu, hızlı karşılık verme nitelikleri olarak belirtilir.

Aslında, yaşanan değişiklikler iç veya dış ortamlarından kaynaklanabilir. Önemli olan hangi ortamdan kaynaklanırsa kaynaklansın, dinamizmi koruyabilmektir. Yazıda, çeviklik kavramı; zihinsel çeviklik, değişimde çeviklik, insan ilişkilerinde çeviklik, sonuç yaratmada çeviklik, çevik organizasyon yapıları ve algoritmik düşünme başlıkları altında açıklanmıştı.

SAĞLIK SİGORTACILIĞINI YENİDEN DÜZENLEMEK MÜMKÜN

Sağlık sigortacılığını da yeni dünyanın bu performans kriterlerine göre yeniden düzenlemek mümkündür. Bunu sadece sektör hatta şirket içi politikalarla değil, dış faktörlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Dış faktör bazen sektörün veya şirketin doğrudan katkı sağlayamayacağı bir alan gibi görünebilir. Oysa ki, sektör gelişimi ve ilerlemesi için, belki de katkı sağlanamayacak alanlara müdahale etmek, daha da kalıcı sonuçlar doğurabilir.

İşte kişisel verilerin korunması sürecinde, kamusal karar vericilerle birlikte geri bildirim sağlayan Türkiye Sigorta Birliği, önemli bir katkıyı gerçekleştirmiş olmaktadır. Politika yapıcıların, uygulayıcılarla oluşturduğu bu katkı, sinerjiye yol açmaktadır. Sigorta şirketlerinin çevikliği ile birleşince tüm bu katkı adımlarının, ne kadar kısa sürede ve ne kadar kalıcı olarak atılabileceği de bir kez daha kanıtlanmış olacaktır. Kanıtlanan örnek sayısını arttırmalıyız. Dünya sigorta sektöründe Türkiye’nin yerinin ekonomik büyüklüğü ile paralel olacağı günlere kadar arttırmalıyız. Hatta toplam sigorta primin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki payındaki oranı tersine çevirinceye kadar…

Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ve Bazı Sorular

Tamamlayıcı sağlık sigortası Genel Sağlık Sigortası sürdürülebilirliğine katkı veren ikinci bir sigortadır. Böylece; kamu sigortasından oluşabilecek beklentiler yönlendirebilir, hizmet kalitesindeki fiyat baskıları azalabilir, hekim ve hastane seçenekleri artabilir. Tamamlayıcı sağlık sigortası Genel Sağlık Sigortası’nın da sigortasıdır.

Son yazılarımda, Özel Hastaneler Platformu Derneği desteğiyle yayınlanan Tamamlayıcı Sağlık Sigortası Sorunlar, Fırsatlar ve Çözüm Önerileri kitabındaki bazı başlıkları özetlemeye gayret etmiştim. Bu yazımda ise Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ile ilgili bazı soruları paylaşmak istiyorum.

Bunlar arasında; özel sağlık sigortasından farkı, yapılacak düzenlemelere ihtiyaç, daha fazla nüfusa ulaşma, neden kamu sigortası olarak kurgulanmadığı, tehdit mi alternatif mi gibi başlıklar yer alıyor.

ÖZEL SAĞLIK SİGORTASINDAN FARKI

Özel sağlık sigortalılar Genel Sağlık Sigortası haklarını kullanamazlar, oysa ki tamamlayıcı sağlık sigortalılar bu haklarını kullanabilmektedir. Böylece, kişiler özel sigortasından farklı olarak; ayaktan tedavide ilaç harcamaları, optik harcamaları, kişilerin cepten ödemeleri kapsamında tıbbi cihaz harcamaları da kamu sağlık sigortası tarafından karşılanabilecektir. Hatta, özel sağlık sigortasındaki sigortalı payı uygulaması bile tamamlayıcı sağlık sigortalılar için söz konusu olmayacaktır.

Tamamlayıcı sağlık sigortası aslında özel sağlık sigortasına bir alternatif değildir, kişiler isterlerse bunun yanında ayrıca özel sağlık sigortası sahibi de olabilmektedir. Sigortalı hangi sigortasını kullanmayı tercih ederse onu kullanmasına bir engel bulunmamaktadır.

YAPILACAK DÜZENLEMELERE İHTİYAÇ

Tamamlayıcı sağlık sigortası, ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapan 5754 sayılı Kanun’un 58. Maddesi ile kanun olarak gündeme gelmiştir. Bu Kanun dayanak alınarak 2013 yılında yayımlanan Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği ile ise ikincil mevzuat ayağı oluşmuştur.

Vergi ve prim teşvikleri ile uygulama alanlarının daha net tanımlanması için yeni kanun ve yönetmelik düzenlemelerine ihtiyaç duyulduğu değişik platformlarda tartışılmaktadır. Sektörün paydaşlarıyla birlikte yapılacak yeni düzenlemeleri tasarlayarak gerçekleştirmek seçilebilecek en doğru yol olacaktır.

DAHA FAZLA NÜFUSA ULAŞMA

Tamamlayıcı sağlık sigortalılar, son 7 yılda 18 kattan fazla artmıştır. Türkiye Sigorta Birliği verilerine göre, 2025 yılında 8 milyona ulaşması beklenmektedir. Tamamlayıcı sağlık sigortalıları bekleyen fırsatlar ve tehditler birlikte düşünülmelidir. Kapsamın genişleme potansiyeli, doğal olarak en önemli fırsattır.

Tehditler arasında ise, ucuz poliçe fiyatları ve hibrit poliçeler nedeniyle özel hastanelerde oluşan hoşnutsuzluklar ilk sıralarda yer almaktadır. Tüm tartışmalarda öne çıkan bu yakınma, ne yazık ki henüz taraflar arasında çözüme kavuşmuş gözükmemektedir.

Aslında, bu tartışmaların temelini SUT kısaltması ile bilinen Genel Sağlık Sigortası fiyatları oluşturmaktadır. Tartışmalar, Sağlık Bakanlığı’nın bile Genel Sağlık Sigortası fiyatlarından memnun olmadığını göstermektedir. Bu durumda, özel sağlık sigortalarıyla özel hizmet sunucuları arasında SUT dışında bir fiyat tarifesinde uzlaşma sağlanmasını beklemek en akılcı çözüm olarak görünüyor.

KAMU SİGORTASI OLARAK KURGULANMA

Dünya örnekleri de çok net olarak göstermektedir ki, tamamlayıcı sağlık sigortası bir özel sağlık sigortacılığı modelidir. Kamu sağlık sigortasının tamamlayıcısı veya destekleyicisi rolünü üstlenen ek bir sigorta modeli olarak düşünülmelidir.

Öte yandan, sağlık sektörü ‘Sosyal Devlet’ ilkesi gereğince vatandaşlarını ayırmayan bir devlet anlayışının en yoğun yaşandığı örnekler arasında sıralanır. Devlet sosyal sağlık sigortacılığında, ödeme gücü olmayanların hizmete ulaşmalarında prim ödeyerek destek olur. Hatta Fransa modelindeki gibi, gerekirse bu kişilerin sadece sosyal sağlık sigortalarını değil tamamlayıcı sağlık sigortalarını da öder. Tamamlayıcı sağlık sigortası bu bağlamda değerlendirilmelidir.

TEHDİT, ALTERNATİF, GÜVENCE TARTIŞMASI

Tamamlayıcı sağlık sigortasının, Genel Sağlık Sigortası için tehdit olduğunu düşünenler olabilir. Bu düşüncelerini ‘eksik yapılan bir şey yok ki tamamlansın’ şeklinde bile ifade edebilirler. Aslında, tamamlayıcı sağlık sigortası Genel Sağlık Sigortası için tehdit de değildir, alternatif de… Tam tersine bir fırsat, yani bu tür durumlarda ek bir güvence oluşturabileceği düşünülmelidir. Kişilerin sağlık hizmetinde farklı tercih ve beklentiler olabilir. Zaten, hiçbir kamu sağlık sigortası bu beklentilerin tamamını karşılamayabilir.

İşte bu tür durumlarda, tamamlayıcı sağlık sigortası Genel Sağlık Sigortası sürdürülebilirliğine katkı veren ikinci bir sigortadır. Böylece; kamu sigortasından oluşabilecek beklentiler yönlendirebilir, hizmet kalitesindeki fiyat baskıları azalabilir, hekim ve hastane seçenekleri artabilir. Yıllardır ısrarla savunduğum fikrimi tekrarlayarak bu soruya cevabı tamamlamak isterim; ‘tamamlayıcı sağlık sigortası Genel Sağlık Sigortası’nın da sigortasıdır’.

Tüm bu sorulara cevap verecek yeni kanun ve yönetmelik düzenlemeler, ilgili paydaşlarıyla birlikte tasarlanarak sonlandırılmalıdır. Tamamlayıcı sağlık sigortası, ne Genel Sağlık Sigortasının ne de özel sağlık sigortasının rakibi veya alternatifi değildir. Sağlık sigortalarının hepsi, kendi kurallarıyla ve kendi alanlarında birbirlerinden bağımsız çalışmalıdır.