Yenilikçi Tedaviler Fonu

Sağlık finansmanında yenilikçi yaklaşımlar bulmadıkça, sürdürülebilirlik kaygıları hep yaşanacaktır. Hatta giderek artan biçimde bile yaşanabilir. Bu durum ülkemize özgü de değildir. Tüm bu süreçlerde; düzenleyen, özen gösteren, koruyan, yeniden değerlendiren anlamında küratörlük rolü, kamu adına ödeyici olan yapılarda temel yaklaşım biçimi olarak yerleşmelidir.

İlk kez 2016 yılında, gündeme getirdiğim bir görüşü bugün detaylandırmak istiyorum. Yenilikçi Tedaviler Fonu kurulmasına ilişkin bu görüşümü, sekiz yıl üyesi olduğum Sosyal Güvenlik Kurumu ilgili bir komisyonunda savunmaya başlamıştım. Daha sonraki toplantılarda da; sadece ilaç değil, nadir hastalıklardan onkolojiye ve hatta öncelikli seçilebilecek kronik hastalıklara kadar, her türlü teşhis ve tedavi  geri ödemesine ilişkin tartışmalarda, bu savunmalar ısrarla devam etti. Kalkınma Planı toplantılarında buna yönelik iş adımları bile tartışıldı.

Tüm bu süreçte, fon kurulması görüşü, sisteme yönelik fikri olan yetkin isimlerin de desteğini aldı. Hatta daha bu hafta sonu katıldığım bir toplantıda, panelist olarak yer alan üst düzey bazı karar vericilerin ağzından bu desteği duymak da ayrıca anlamlıydı. Bu nedenle, bu haftaki yazımı, sağlık hizmetlerinde yenilikçi tedavi ve yöntemlere daha kolaylıkla erişilebilmesine destek olacak bir konuya ayırmak istedim.

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) ve Avrupa İlaç Endüstrileri ve Birlikleri Federasyonu (EFPIA) sponsorluğunda IQVIA tarafından hazırlanan Türkiye İlaç Sektörü Raporu 2023’de, 2018-2021 arasında Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından ruhsat onayı alan ilaçların, 2023 Ocak ayı itibariyle ülkelerdeki erişilebilirlik oranları incelenmiş (https://www.aifd.org.tr/wp-content/uploads/2023/12/IQVIA_TURKIYE-ILAC-SEKTORU_RAPORU_.pdf). Rapora göre, Türkiye’de yenilikçi ilaca erişim oranı son dört yılda yüzde 20’den yüzde 6’ya gerilediği ve 2023 yılı itibariyle sadece 10 yenilikçi tedaviye erişim sağlanabildiği belirtiliyor.

Prim Tek Finansman Kaynağı Değildir

Sosyal sağlık sigortacılığı primleri, sağlık finansmanının tek kaynağı değildir. Hiç kimse de bunu böyle sanmasın. Gerektiğinde sağlık hizmetlerinin tamamının finanse edileceği hazır bir fon hiç değildir. İster verdiği sağlık hizmeti açısından “en bonkör” olarak nitelendirilen kamu sağlık sigortacılığında olsun, ister vergiyle desteklenen karma sağlık finansmanında olsun, mutlaka kaynak sağlamada ve özel sağlık sigortacılığında sağlık sigortası ürünlerinde çeşitlilik oluşturmak gerekir.

Önce kaynak çeşitliliği konusuna değinmekte yarar olacaktır. Kayıt dışılık ne kadar azaltılsa da, kaynak  oluşturmak için, prim ve prime destek anlamında vergi yetmemektedir. Nüfus ve hastalık yapısındaki değişimler bu yetersizliği ve sürdürülebilirlik sıkıntısını her geçen gün arttırmaktadır. Özellikle yenilikçi tedaviye erişimde, bu yetersizliğin daha da göze çarpar hale geldiği, yukarıda açıklanan raporda ifade edilmektedir.

Ülkeler, önceliklerine göre bu konuya farklı yaklaşımlar getirmişlerdir. Fon oluşturan ülke örnekleri bulunmaktadır. Uluslararası kuruluşların hazırlanan raporlarına yansıdığı gibi, geçtiğimiz açıklanan Amerikan Şirketler Derneği (AmCham Türkiye) “İnovasyon Yüzyılı-Türkiye’de Sağlığın Geleceği” raporu da benzer bir örnekten söz edilmektedir. Hazırlanmasına katkıda bulunmaya gayret ettiğim ve 28 Kasım 2023 tarihli rapor sunum panelinde de konuşmacı olduğum bu çalışmada, İngiltere’de kurulan Kanser İlaçları Fonu (Cancer Drugs Fund-CDF) örneklenmektedir.

Raporda, tedavi sonucu umut verici olan kanser ilaçlarının bu yolla hastaların erken kullanımına yol  açtığından söz edilmektedir. Erken kullanılmış olan kanser ilaçlarının, 2016 yılından itibaren yüzde 87’sinin gerekli farmakoekonomik değerlendirmelerden olumlu cevap aldığı da rapor edilmektedir. Böylece 58.000’i aşkın hastanın veri toplama aşamasında yenilikçi tedavilere ulaşmış olduğu belirtilmiştir.

Kanser İlaçları Fonu ile sağlanan faydalar raporda şöyle sıralanmıştır:

  • Hastaların yeni ve umut vaat eden tedavilere daha erken erişim sağlaması,
  • İlaç firmalarının yeni ilaçlarını değerlendirmek için başvurabileceği hızlandırılmış bir süreç oluşması,
  • Tüm yeni kanser ilaçlarının endikasyon değerlendirmelerinin ortak bir veri tabanında toplanması,
  • Kullanılacak olan kanser ilaçları konusunda daha net ve hızlı karar verilebilmesi,
  • Sabit bütçe ve harcamaları kontrol edebilecek bir mekanizmanın varlığıyla harcamalarda mali kesinliğin sağlanması ve gereksiz harcamaların önüne geçilmesi,
  • İlaçların etkinliğine dair klinik belirsizliklerin giderilmesi için daha fazla veri toplanırken, sınırlı erişim sağlanmasıyla umut vaat eden yeni tedavilere erişim gerçekleşmesi,
  • Kanser ilaçlarının adil şekilde fiyatlandırılmasının teşviki için ilaç endüstrisi ile yapılan anlaşmalarda belirli esneklikler sağlanması.

Buradan itibaren, daha önce paylaştığım görüşlerimden alıntı yapmak istiyorum. 13 Mart 2024 tarihli yazım fon kurulmasına yönelik aşağıdaki tespitleri içeriyordu (https://sigortagazetesi.com/haluk-ozsari-yazdi-nadir-hastaliklar-nadir-mi/).

Altını çizerek tekrarlamak isterim, yeni bir vergi değil mevcut vergilerin içinden bu fona kaynak tahsisi yapmalısınız.

Böylelikle, bir yandan SGK için yeni bir açık nedeni oluşturmamış olursunuz, bir yandan da üst yöneticilerin toplantı çıkışlarında önünü keserek mecburen kaynak bulma çabasına itilmesi derdine kurumsal bir çare üretmiş olursunuz.

Yıllardır bunu dile getirdiğim her teknokrat platformunda, geçmişte fonları iyi yönetemediğimize yönelik deneyimlerimiz hatırlatılır. Çok teorik düşündüğümü sanmayın ama; parayı toplayan, kullanan ve denetleyenin birbirinden ayrıldığı bir yapı kurarsanız, bu olası sorunu da önleme olasılığınızı arttırabilirsiniz.

…Modellerin tamamında kamu sağlık sigortacılığı, uzun süreli ve kritik hastalıklar gibi özel sağlık sigortacılığı türleriyle işbirliği içinde çalışabilecek yenilikçi pilot uygulamaları bile başlatabilir. Yenilikçiliğin ilk şartı, devletin vergi ve prim teşvikleriyle uygulamaların önünü açması olabilir. İkinci şart ise, doğru bir aktüeryal analizle belirlenecek eşik değerin aşılması durumunda, bir güvence hesabının kamu tarafından üstlenilmesi olabilir. Model, değer temelli ödeme sisteminde olduğu gibi, tarama testleri ile birlikte kullanılabilecek ilaç veya tıbbi araç gerece yönelik yaşam kalitesini arttırma veya engelliliğini azaltma garantisi veren tedarikçilerle eş zamanlı olarak da uygulanabilir.

Geçen hafta katıldığım konuyla ilgili bir toplantıda, alanında saygın bir öğretim üyemiz, ABD’de varlıklı ailelerin her bir gen mutasyonu için araştırma fonu kuran sosyal sorumluluk projelerine bağış yaptıklarını anlatmıştı. Görüldüğü gibi, sadece devlete, sadece kamu veya özel sigorta şirketlerine değil, isteyen varlıklı ailelere de bu konuya çare olma şansı oluşturmak mümkün olabilecektir.

…Tüm bu modelleri, işbirliği ve etkileşim içinde bir ekosistem bütünselliğiyle; önce tasarımlamak, sonra uygulamak, sonunda da izleyip değerlendirmek ve bir Türkiye Modeli oluşturmak neden olmasın?”

Küratör Rolü

Bitirirken daha önce vurguladığım bir konuda yine hatırlatma yapmak isterim. Konu, kamusal karar vericilerin rolüne yönelik olacak.

Sağlık finansmanında yenilikçi yaklaşımlar bulmadıkça, sürdürülebilirlik kaygıları hep yaşanacaktır. Hatta giderek artan biçimde bile yaşanabilir. Bu durum ülkemize özgü de değildir. Tüm bu süreçlerde; düzenleyen, özen gösteren, koruyan, yeniden değerlendiren anlamında küratörlük rolü, kamu adına ödeyici olan yapılarda temel yaklaşım biçimi olarak yerleşmelidir.

Bu bağlamda akla gelen ilk başlıklar;

  • Yalnızca katılmak yerine hangi ekosistemleri yönetmek istediğine karar vermesi,
  • Farklı işleri yapanlarla da işbirliği hatta ortaklıklar kurması (örneğin teknoloji paydaşlarıyla),
  • Kişi/hasta odaklılıktan sapmama.

Daha geçtiğimiz hafta, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD)’nin “Çare Bulana Dek” Söyleşilerinde, AİFD Genel Sekreteri Sevgili Dostum Dr. Ümit Dereli ile bu konuyu konuştuk (https://youtu.be/ErfdAu9GR1Q?si=H9mxcT4o_VKamD2r). Gerçekten de ekosistemin tüm paydaşları arasında ortak akılla yeni modeller geliştirilmelidir. Özellikle kamu ve özel sağlık sigortacılığında, kaynak çeşitliliği sağlanmalı, kamu güvencesinde risk paylaşımı yoluyla özel sağlık sigortacılığı ürün yelpazesinin genişletilmesine odaklanılmalıdır.