Geleceğin Sağlık Ekosistemleri

Sağlık hizmetlerinde her geçen gün farklı bir yenilikçilikle karşılaşılıyor. Sadece teknolojideki yenilikçilik değil, ekosistemin tüm bileşenlerini içeren yenilikçilik yaşanıyor. “Sağlık Hizmetlerindeki Yeniliğin Bir Sonraki Dalgası: Ekosistemlerin Evrimi” adlı bir yayının içerdiği bazı mesajları paylaşmak istedim.

Shubham Singhal, Basel Kayyali, Rob Levin ve Zachary Greenberg tarafından hazırlanan The Next Wave of Healthcare Innovation: The Evolution of Ecosystems adlı yayın, Mc. Kinsey web sitesinde (https://www.mckinsey.com/industries/healthcare/our-insights/the-next-wave-of-healthcare-innovation-the-evolution-of-ecosystems) yer alıyor.

Ekosistemlerin Endüstrileri Şekillendirme Potansiyeli

Yayında; kullanıcı, tedarikçi, hizmet sağlayıcı ve platform gibi bileşenlerden oluşan değer zinciri katılımcılarının, ortak bir ticari model ve sanal veri tabanı aracılığıyla çalışabileceğine işaret edilmektedir. Böylelikle daha kaliteli veri üretme, yönetme ve değişim sağlanacağı vurgulanmaktadır. Ortaya çıkan iyileştirilmiş ve verimli paydaş deneyimlerinin, sorun noktalarını çözmede bir dizi yetenek olabileceğine değinilmektedir.

Yayın, ekosistemlerin oluşum nedenleri arasında;

  • Yeterince kullanılmayan kaynakların optimizasyonu ile kullanıcı deneyimindeki zorlukları ortadan kaldırarak endüstrinin verimsizliklerini değerlendirmek,
  • Büyüyen tedarikçilerin kullanıcılara daha fazla değer oluşturmasını sağlamak,
  • Stratejik kaldıraç etkisiyle tedarik fırsatı az olan bir şeye daha fazla sahip olma şansı vermek,
  • Üretilen verileri tedarikçi ve kullanıcılar için çözümlerde kişiselleştirme amacıyla kullanmak,
  • Elde edilen kullanım kolaylığı veya yapısal avantajlardan yararlanmak

başlıklarına yer vermektedir.

Ekosistemlerin, endüstrileri yeniden şekillendirebilen ve bozabilen güçlü kuvvetler oluşturabileceği de belirtilmektedir.

Kullanıcı Odaklı Sağlık Ekosistemi

Sağlık hizmetlerinde ekosistemlerin önemli etkilere sahip olduğundan bu yayında söz edilmektedir. Özetle;

  • Kullanıcılara kişiselleştirilmiş ve entegre bir deneyim sunma,
  • Tedarikçi üretkenliğini artırma,
  • Sonuç ve kazanımlar ile bunların karşılanmasını iyileştirme potansiyeli

başlıklarıyla sağlık ekosisteminin özellikleri sıralanmaktadır.

Diğer ekosistemler gibi geleceğin sağlık ekosistemlerinin de, kullanıcı odaklı olacağının altı çizilmektedir. Geleceğin sağlık ekosistemlerini oluşturan yetenekler ve hizmetlerin içeriğinde şu başlıkların yer alacağı ifade edilmektedir;

  • Geleneksel bakım biçimleri: hizmet sağlayıcılar tarafından geleneksel bakım yerlerinde uygulanan doğrudan bakım ve ilaçlar,
  • Ev ve kişisel (öz) bakım: hasta katılımı, öz ve sanal bakım, uzaktan izleme ve giderek daha fazla evde veya evde sağlanabilen geleneksel bakım,
  • Sosyal bakım: karşılanmamış sosyal ihtiyaçların toplumsal unsurlarına odaklanan, kullanıcının bütünsel sağlığıyla ilgili sosyal ve toplumsal ağlar,
  • Günlük yaşam aktiviteleri: sağlık ve zindeliği sağlayan eylemler ve alışkanlıklar,
  • Finansman desteği: ödeme ve finansman çözümleri dahil olmak üzere endüstri bakım etkinliklerini destekleyen operasyonlar ve finansal altyapı.

Yayın, sağlık hizmetleri sürecinin, II. Dünya Savaşı sonrası bulaşıcı hastalıklar ve işyeri kazaları odağından uzaklaşarak, epizodik (bölüm bölüm) müdahalelere yöneldiğini, günümüzde ise kronik rahatsızlıkları önlemek ve etkili bir şekilde yönetmeyi hedeflediğini aktarmaktadır. Hedef değiştikçe, sağlık hizmetlerindeki üretkenliğin diğer hizmet sektörlerinin gerisinde kalabileceği de vurgulanmaktadır. Bunun için değişimlerin, paydaşların teknolojik yeniliğe yönelen ekosistem tabanlı bir modele doğru hareket etme zorunluluğu getirdiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda yaşananlar arasında; sektör verimsizlikleri, taleplerin karşılanmaması, sonuç alma ve kalite zorluklarıyla zayıf kullanıcı deneyimi olarak not edilmiştir. Bu yüzden yüksek getiri sağlayan yenilikçilikte; hasta katılımı, veri ve analiz ile yeni bakım modellerine yönelen sağlık teknolojisi yatırımlarına dikkat çekilmektedir. Teknoloji üretenlerin, kamuda pay sahibi olmak ve katılımlarını artırmak için yüksek bütçeli yatırımlara yöneldikleri örnekleriyle anlatılmaktadır.

Yapılmakta olan düzenleyici değişikliklerle, daha entegre veri paylaşımı ve kullanıcılar için daha fazla şeffaflık potansiyeli sunulduğuna değinilmekte, ABD.’de Medicare ve Medicaid ile Ulusal Sağlık Bilgi Teknolojisi Ofisi’nin, sağlık kuruluşları arasında veri paylaşımını teşvik etmek için değişiklikler yapmaya başladığı aktarılmaktadır. Düzenleyici değişiklikler arasında; elektronik sağlık kaydı verilerinin paydaşlarıyla birlikte çalıştığı ve kullanıcılar için artan şeffaflık örnekleri verilmektedir.

Tüm bu süreç, sağlık sistemleri ve teknoloji şirketleri arasında yeni işbirliklerini artırıyor. Her geçen gün farklı ülke ve şirket adlarıyla işbirliği örnekleri duyuluyor. Mevcut ve yeni sağlık sektörü şirketleri, bu yeniliklerden yararlanmak için her fırsatı değerlendirmeye başlıyor. Bu bağlamda, gerçekleştirilen ortaklıklar, yapılan satın almalar olumlu gözükse de, bazı kaygılara da yol açıyor. Özellikle, veri mahremiyeti alanında ülkelerin kendi mevzuatlarıyla çelişen esneklik istekleri giderek artıyor. Geri ödeme kurumları olarak sigortalar, hizmet sunucular, tedarikçiler, sağlık hizmetleri ve teknoloji firmaları gibi paydaşların bu konuya ayırdıkları bütçeler, sadece son on yılda, çift haneli milyar dolarları aşıyor.

Özetlemek gerekirse ekosistem; daha iyi etki ve değeri birlikte oluşturmaya odaklı sektör oyuncularının fon sağlayıcıları ile birlikte aynı yönde çalıştığı bağlantılı bir yapıdır. Alanında örneklerin test edilmesine ve öğrenilmesine fırsat tanıyabilecek yeniliklerin, farklı platformlardaki örnekleriyle gelişir. Olabildiğince mikro ve yerel düzeyde başlayan örneklerin yapılabilirliği kanıtlarla gösterildiğinde, ölçeğini makroya ve bölge ya da ülke hatta global düzeye taşınması mümkün olacaktır. İyi bir ekosistem yönetimi, öncelikle işbirliğine açık olmayı, sonrasında da altyapı sahipliği, akılcı olma ve bağlanma (angaje olma) gerektirir.

Bakımın Sürekliliği

Sağlık sisteminin yenilikçiliğe açık yapısı, ekosistem için de önemli bir tetikleyici olmaktadır. Özellikle, gelecek haftalarda detaylı değerlendirilecek olan bakımın sürekliliği (continuity of care) ile birlikte düşünüldüğünde, bu tetikleyici rolün amacı daha iyi anlaşılabilir.

Literatüre göre, bakımın sürekliliği; hekimin hastanın geçmişini deneyimlerinden bildiği ve kapsamlı bir araştırma veya kayıt incelemesine gerek kalmadan yeni bilgileri ve kararları bütünsel bir bakış açısıyla etkin bir şekilde entegre edebildiği uzun vadeli bir hasta-hekim ortaklığına dayanır.

Bakımın sürekliliğinde iki önemli bakış açısı öne çıkmaktadır. Geleneksel olarak, bakımın sürekliliği hastanın tanımlanmış bir sağlık bakım uzmanıyla ‘sürekli bakım ilişkisi’ deneyimidir. Entegre bakım

sistemlerindeki sağlayıcılar için ise farklı sağlayıcılarla entegrasyon, koordinasyon ve bilgi paylaşımı yoluyla ‘kusursuz bir hizmet’ sunulmasıdır (https://doi.org/10.1258/135581906778476490).

Bilindiği gibi, hastaların sağlık bakım ihtiyaçları artık nadiren tek bir profesyonel tarafından karşılanmaktadır. Bu nedenle, bakımın sürekliliği, hasta veya hizmet sunucu olmak üzere iki farklı perspektifte değerlendirilebilir. Hizmet sunucu perspektifinden, odak noktası yeni hizmet sunum modelleri ve iyileştirilmiş hasta sonuçları yani kazanımlardır. İşte bu yüzden, bakımın sürekliliği yenilikçilikle yakın ilişki içinde olmalı, iki farklı perspektifi de kapsayan hasta merkezli bir yaklaşım benimsenmelidir.

Hastalık Sigortası Bakışında Değişim

Sadece sağlık hizmet sunumunda değil, sağlık sigortacılığında da tüm dünyada hastalık sigortası bakışı geçmişte epeyce yaygındı. Hastalıklara özgü sağlık sigortacılığı yaklaşımı, hem kamu hem de özel sağlık sigortacılığında baskındı. Zaten sigortacılık tarihine bakıldığında da, riskli meslek gruplarında ve riskli hastalıklarda tedavi masraflarını üstlenen sigortacılığın öne çıktığı görülecektir.

Deniz ticareti, nakliyat ve demiryolu çalışanları ile madenlerde çalışanlar gibi riskli meslek grupları, tarihçede ilk akla gelen dünya örnekleridir. Ahilik ile başlayan Tedavün Sandığı, Maadin Nizamnamesi ve Tekaüt Sandıklarıyla ile süren örnekleri de geçmişimizde iz bırakan sigortacılık uygulamalarıdır. Dolayısıyla, ülkemizde ve dünyada süreç benzer işlemiştir (Haluk Özsarı Doktora Tezi, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=ogCr51ODwVzv1iVCOBMqwQ&no=oYJh5q3XqK2GgvvU3cG4yw).

1883’de Bismark modeli de Almanya’da böyle başlamıştır, 1950’li yıllara ait Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 102 sayılı Sözleşmesi de hastalık sigortasını bu şekilde tanımlamıştır. Hatta, 1940’lı yıllarda hastalık sigortası uygulayan ülke sayısı 47 iken 1997’de hastalık sigortası uygulayan ülke sayısı 87 olmuştur. Selçuklulardan Osmanlı İmparatorluğu’na ve Türkiye Cumhuriyeti yıllarında Amele Birliği’nden Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kuruluşuna kadar bu uygulamalar, özünde değişmemiştir.

Dünya uygulamalarında daha önce başlayan sağlık sigortacılığını hastalık sigortası olarak gören mevzuat bakışının değişme süreci, ülkemizde 2000’li yılların ilk yarısında gerçekleşmiştir. 10.10.1990 tarihinde yürürlüğe giren Hastalık Sigortası Genel Şartları, 15.08.2005 değişikliği ile 20.06.2006 tarihinden itibaren Sağlık Sigortası Genel Şartları olarak uygulanmak üzere değiştirilmiştir.

Sonuç olarak, hastalık temelli bakıştan sağlık temelli bakışa geçişin tarihi çok eskilere kadar gitmemektedir. 5510 sayılı Yasa’da genel sağlık sigortası teminat paketi kapsamında koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili maddeler de 2006 yılında kanunlaşmıştır.

Gerek kamun eliyle verilen sosyal sağlık sigortacılık hizmetinde ve gerekse özel sağlık sigortacılığında, bakımın sürekliliği ve sisteminin yenilikçilikle gelişmesi üzerine çalışılmalıdır. Koruyucu ve sağlığı geliştirici hizmetlerin sigorta teminat paketleri kapsamında değerlendirilmesi, bunun başlangıcı olmalıdır.

Ekosistem yaklaşımıyla, hem rekabetin hem de işbirliğinin önemli olduğu sigortacılık örnekleri üzerine kafa yorulmalıdır. Ekosistem içinde; tamamlayıcılık, roller ve niş alanlar iyi belirlenmelidir. Riski paylaşarak birlikte yöneten kamu-özel sigortacılık örnekleri, pilot alanlarda denenmelidir. Kamusal sorumlulukla, özel sektörden tamamlayıcı rol üstlenmesini kolaylaştıran teşviklerle bu süreç başlatılabilir. Bu bakışla, gerekirse özeleştiri de yaparak, doğrudan ve bütüncül amaca yönelik aktörlerle, aynı yönde hizalanmak hiç de zor olmayacaktır. Karar vericilerin de, ekosistem bütünlüğü içinde böyle bir yaklaşım ve ortak akıl içinde olmalarında yarar olacaktır.